• Sonuç bulunamadı

8. KİŞİSEL BİR BAKIŞ ‘ Odamın İçindeki Odanın Dışında Yaşamak

8.2 Odam ve ‘ Kendim’ .1 Mekanın Dönüşümü

8.3.3 Kişisel Bakış

Şekil 8.15 Yabancı

Odamın içindeki kurulumda yaşamaya başladığım zaman iki farklı deneyim yaşadığımı fark ettim. İlk olarak ziyaretçiler olmadan duvarlar arasında yaşadığım deneyimler, diğeri ise insanlar gelip gitmeye başladıktan sonra edindiğim izlenimler ve deneyimler oldu.

Bu kapalı, sınırlarla çevrelenmiş dar alanda yaşamak ilk olarak zordu. Bu durum sınırları sürekli farkında olarak yaşamama neden oldu. Aidiyet hissimin, yerleşebilme rahatlığımın sınırlandırılışı yavaş yavaş odamın dışında yaşama isteğimi güçlendirdi. Şeffaf olmalarından dolayı sınırlar görsel olarak zorlayıcı

durduklarını biliyordum. İlk olarak tüm fiziksel hareketlerim ve davranışlarım temel ihtiyaçların karşılanmasına yetecek hareketlere dönüştü, örneğin uyumak için yatağımı açmak, yerde oturmak, giysilerimi değiştirmek zorlaştı. Tüm hareketlerim etkisizleşti, çünkü mekan sürekli olarak bana sınırları hatırlatıyor ve bu sınırlar beni zorluyordu. Ayrıca odanın içindeki bu yeni sınırları kurduğumdan beri, tüm uzaysal hareketlerimi yeniden öğrenmek zorunda kaldım. Odamın içindeyken kurduğum iç oda ve kendi odamın sınırlarının arasında yaşamak için bu yeniden öğrenme süreci ve sınırlar, odamın içinde hissettiğim rahatlığımı ve konforumu bozmuş ve odamın içinde kalmak bana imkansız gibi görünmeye başlamıştı. Sadece kendimi zorlayarak burada kalmam gerekiyordu. Bu durumu yerleştiğim ve benimsediğim odamın içinde olamamak ya da daha çok olmayı istememek olarak tanımlayabilirim, dışarıda olmayı istemek, yabancılaşma olarak da tanımlamak mümkün.

Şekil 8.16 Yaşantı

Şeffaf duvarların diğer bir görüntüsü ise daha değişik olarak odanın her zaman alışık olduğum görsel deneyimlerim ile konstrüksüyonun görsel deneyimlerini karşılaştırma eğilimi geliştirmem oldu. “Dolabım şu duvarda duruyordu ama şimdi giyinmek için yan odaya gitmek zorundayım”. Bu yeni durum ve odamın içinde yaşayamadığımdan dolayı duyduğum his ve zorlanan davranışlarımın üzerine kurulu olan duvarlar, sınırları yıkma isteğimi güçlendirdi.

Martin Heidegger’ den Gaston Bachelard’ a yerleşmenin doğası ve kaybı nostaljik ve şiirsel bir yaklaşım ile ilişkilendirilmiştir. Heidegger için yerleşmek ya da evsizlik dünyanın doğal deneyimlerinin içindeki endişe ve kaygının temel varoluşu ile

gelişmektedir. Göçebelik endişesi, sınırların yavaş yavaş kırılmasına bağlı olarak yükselen korku ve telaşa katılan bir durum olarak işaret edilmiştir. Heidegger bunu evsizlik becerisi kazanmak ve bu becerinin bilgisinin oluşturulması işleminin anlamı olarak tanımlamaktadır. Endişe ve korkunun psikolojik boyutları içinde tanımlanan evsizlik konsepti, geleneksel olarak anne karnında güvende olmak ile ilişkilendirilen ev, konut, yerleşmek konseptinde temellendiği söylenebilmektedir. Freud’ a göre evsizlik ait olmama hissinden daha fazla bir şey ifade etmektedir: evsizlik bir rüyanın içindeymiş gibi tanıdık olandan tanıdık olamayana, farkındasızlıktan farkındalığa geri dönüşü anlatmaktadır.

İkinci olarak odada yaşadığım kişisel durum ziyaretçiler ile kurulan ilişkiler sırasında gelişti. Ziyaretçiler ile odamın içinde ki şeffaf duvar nedeniyle etkin bir iletişime girmememe rağmen çeşitli izlenimlere sahip oldum. İlk olarak gelen kişiler benimle göz göze gelmek, ya da çeşitli hareketler ile dikkatimi çekmek istiyorlardı. Genellikle sınırları oluşturan asetata dokunarak malzemeyi anlamaya ve bunun bana ne olduğunu sormaya eğilimleri oluyordu. En çok da neden böyle bir durum içinde olduğumu merak ediliyordu. Benim eğilimim iletişim kurmamaktı. Ziyaretçiler bu durumda bir araştırmacı olarak pozisyon alıyorlar ve normal davranışlarımı devam ettirdiğim zamanlarda bana ait eşyaları ve hareketleri dikkatli bakışlarla izliyorlardı. Eğer, gelen ziyaretçiler ile iletişim kurmazsam on beş dakika gibi bir zaman sonra, ziyaretçiler basit bir gözlemci olmadıklarını fark etmeye başlıyorlardı. Belki de bu durum onlara, kendilerinin de aynı zamanda dışarıdan biri olarak benimde onları izlediğim, bir nesne olduklarını düşündürtüyordu. Bu anahtar bir zaman oluşturuyordu ki kişisel uzayın içine, dışarıdan dahil olmaya çalışan, gizli bir yabancının varlığını açığa çıkarıyordu.

Yukarıdaki durumu haritalamaya çalışırken iki farklı durumun iç içe geçtiğini fark ettim. Kişisel yaşamımın geçtiği içsel odayı dolduran ziyaretçiler sosyal bir iletişim kuruyorlardı. Bu şu demektir ki, ziyaretçilerin olduğu iç oda benim içinde bulunduğum uzay tarafından gözlemleniyor, aynı zamanda ziyaretçiler de benim kişisel uzayımı gözlemliyorlardı. Ben kimi zaman kendi içsel uzayımda dışsal bir bakışa sahip olup onları gözlemliyorum, odamın dışında oluyorum, kimi zamanda ziyaretçiler, gözlemlediklerini unutup iletişim kurmak isteyerek benim kişisel uzayıma dahil olamaya, içeride olmaya çalışıyorlardı.

Bir den çok ziyaretçi olduğu zamanlarda ise kendi aralarında konuşuyorlardı. Ziyaretçilerin kendi aralarında iletişim kurma istekleri bana daha çok bir gözlemci olarak kişisel bir uzayı gözlemlemenin, onu incelemenin, kişisel bir uzayın içinde olmanın verdiği utanç duygusundan kaynaklanabileceğini düşündürdü. Bir şeye bakmaktan korkmak ve bir şeye bakmaktan zevk almak arasındaki gerilimi yaşadıklarını düşündüm. Belki de bu durum ziyaretçilerin başkasının uzayında olmanın verdiği endişe, korku ve tedirginliklerinin içinden geçerek onları, bulundukları duruma yabancılaştırarak odanın dışarı itiyordu. Bu tuhaf ilişki ‘diğeri’ olmanın dinamik kimliğinde özel bir durum kuruyordu.

Bu durumda oluşan endişe telaş ve korkunun tarifini yapmak zordur, ne yumuşak bir endişe nede büyük bir terördür. Böylece bu durum dehşet ve korku hissi olarak tartışılabilir. Freud’ a göre böyle bir durumun kökeni ve nedeni, açıklanmazlığı; gizlenmişlik hissi, huzursuzluk ve farklı olma hissidir. Bu tamamen açıkça tanımlanmış bir korkudan farklı bir durumdur. (Vidler, 1994)

Odamın içindeki odanın dışında yaşamak, sınırlar ve çevrelenmişlik, yabancılık ve korkular üzerine temellenmiş içeridelik ve dışarıdalık hissinin açığa çıkarılması için bir metafor olarak kurulmuştur. Bu çalışmada kişisel odamın, içerinin, içerenin içine, dışarının dahil edilmesiyle, içerisi ve dışarısı arasında oluşan ara yüzler açığa çıkarılmaya çalışılmış ve bu doğrultuda otobiyografik bir kişisel mekan hissinin yakalanılması hedeflenmiştir. Böylece, bu çalışma bir metafordan yola çıkılarak oluşturulan psikolojik sınırlarından ve sosyal sınırların içinden geçerek, sınırlar boyunca uzanan yaşantısal deneyimleri ifade etmeyi amaçlamıştır. Bu nedenle, bu konstrüksiyon kolaylıkla sınırların ifade edilmesi ve kırılması ile oluşan içeride ve dışarıda olma deneyimini farkına varmak değil, sınırların deneyimlendirilmesiyle içeride ve dışarıda olmanın farkına varılmasıdır. Bu şekilde ise yabancılaşma, korku, endişe, diğerleri, sınırlar, yerleşmek, ait olmak, evsizlik deneyimlerinin üzerine kurulan içeride ve dışarıda olma ilişkisinin üzerine gitmek ve bu ilişkiyi oluşturan sınırların üzerinde bulunan iç-dış zıtlıklarının ya da iletişiminin açığa çıkarılabileceği düşünülmüştür.

Benzer Belgeler