• Sonuç bulunamadı

1.4. Yoksullukla Đlgili Temel Kavramlar ve Tanımlar

1.4.11. Kentsel Yoksulluk

Sanayi devriminin etkisi ile yoğun toplumsal değişimlerin yaşandığı 19. yüzyıl teknolojik anlamda birçok yeniliği beraberinde getirmesinin yanı sıra mekânsal olarak da önemli farklılaşmaların nedeni olarak karşımıza çıkar. Önceki örneklerinden farklı olarak sanayileşmeye paralel bir gelişim ve değişim gösteren mekânlar, bugünkü modern kentlerin ortaya çıkışı ile yakından ilgilidir. Nüfusun yer değiştirmesinin ve belirli yerlerde toplanmasının yanında toplumsal değişmenin hem nedeni hem de sonucu olarak belirginleşen kentleşme; insanların doğayla, toplumla ve birbirleri ile olan ilişkilerinin köklü bir biçimde farklılaşmasına neden olmuştur. Bu değişim, “gelişme” diyebileceğimiz olumlu özelliklerin yanında farklılaşan toplumsal yapının getirisi ile belirli olumsuzlukları da bünyesinde barındırır. Kentleşme ile birlikte oluşan bu olumsuz durumların en önemlilerinden bir tanesi, var olduğu kentle birlikte kentli bir karaktere bürünen ve önceki tanım ya da algılarından oldukça farklı bir hale dönüşen yoksulluk sorunudur. Heterojen yapısı itibariyle tabakalaşmanın net bir şekilde gözlemlenebildiği bu yeni mekânlarda tezahür eden yoksulluğun, kentleşme ile özellikle de sanayileşmenin ve

25

DPT, Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı, Yerleşme-Şehirleşme Özel Đhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2007.( http://ekutup.dpt.gov.tr/yerlesim/oik661.pdf, 11.02.09)

modernleşmenin kentlere etkisi dolayısıyla, hem olgu hem de sorun boyutunun yeniden tanımlanması önemlidir.

Bauman (1999: 17, 93), sanayi kentleri ve yoksulluk ilişkisi ile ilgili ilginç belirlemelerde bulunmuştur. “Özlüğün teslim alınması” olarak ifade ettiği çalışma etiğini, emeğin tek kaynak olarak görüldüğü 19. yüzyıl sanayi toplumlarında, “daha fazla üretmeye can atan girişimcilerden oluşan büyüyen sınıflar ile çalışmaya ve girişimcilerin ifadesi ile üretmeye isteksiz yoksullardan oluşan büyüyen sınıfların mantıken birleşmesini sağlayabilecek” etkilere sahiptir. Söz konusu dönemde sanayi kentlerinin yükseldiği Avrupa toplumlarında çalışmamak, ahlaki açıdan olumsuz bir durum olarak yoksul kesime empoze edilirken diğer yandan yeni sanayi kentlerinde buna bağlı olarak hızla büyüyen sanayinin emek tedariki sorununun, yoksulların buralarda çalışmaya yönlendirilmesi ile çözülebileceğine inanç kuvvetlidir. Bu bağlamda dönemin sanayi kentleri, fabrikalarda emek tedarikini sağlamadıkları durumda zenginleşmenin olamayacağı dayatması ile yaşam şartları zorlaştırılan ve çok daha sefil şartlarda yaşamaya zorlanan yoksulların, “kentli yoksullar”ın ortaya çıktığı mekanlar olmuştur.

Yoksulluk literatüründe yoksulluğun kentli karakterine ilişkin birçok tanıma rastlanabilmektedir. Zira günümüzde yoksulluk özellikle kentlerin problemi olarak ortaya çıkan, yine birçok kentli kurumca çözüm aranan toplumsal bir olgudur. Son 30 yıllık zaman diliminde gelişmekte olan birçok ülkede kentleşme ve kentsel büyümenin oldukça hız kazandığını söylemek mümkündür. Doğal nüfus artışının yanı sıra kırsaldan gelen göçlerin de etkisi ile kentlerdeki nüfus oranlarında ciddi artışların olduğu günümüz dünyasında, yoksulluk olgusunun kentlerde sorun haline gelme süreci, bu hızlı büyüme ile yakından ilgilidir.

Şüphesiz kentlerdeki yaşam standartlarına ilişkin bu farklılaşma, kentlerde yaşayan yoksulların profiline ilişkin değişimleri de beraberinde getirir. Bu bağlamda tanımlanan “yeni kent yoksulluğu” ise eskiden nüfusun küçük bir kısmı açısından durağan bir olgu olarak tartışılan ya da düşük sanayileşme ve hızlı kentleşme ile ilişkili olarak açıklanan kentsel yoksulluk nitelemesine alternatif olarak, büyük ölçüde neoliberal politikaların etkisi ile oluşan enformel sektör, taşeronluk gibi istihdam biçimlerinin ekonomide ağırlığının esnek üretim adı altında artarak yaygınlaşması ve kronikleşmesini ele alarak daha geniş bir çerçevede

kullanılmaktadır. Dolayısıyla da yeni kent yoksulluğu, toplumsal bir kategori olarak yalnızca yedek emek ordusunun parçası gibi görünen kent yoksulları kategorisinin aksine son yıllarda göreli olarak yoksullaşan daha geniş toplum kesimlerinin yaşam koşullarını ifade etmek üzere kullanılmaktadır (Kaygalak, 2001: 127).

Kentsel yoksulluk dünyanın hemen her yerinde ve özellikle az gelişmiş ülkelerde önemli bir sorundur (Çukurçayır, 2003: 407). Genel olarak kentlerde yaşayan yoksulların kentsel toplumlardaki tezahürünü açıklama bağlamında kavramsallaştırılan “kentsel yoksulluk” tanımlaması ise sadece gelir azlığını veya kentsel hizmetlerden yeterince yararlanamamayı kapsamamaktadır, bunların yanında eğitimi, sağlığı, güvenlik gibi hizmetlerden daha az faydalanmayı, varoşlarda yaşamayı, kentsel şiddete daha açık olmayı da içerir (Çolakoğlu, 2003; 466). Diğer yandan kentsel yoksullarının göçmenlerden oluştuğu ve göçmen akışının, kentsel yoksulluğa yol açan önemli bir faktör olduğu yaygın kabul görmekte iken gecekondu sakinlerini konu edinen birçok araştırmada kent yoksullarının kırsal kökenli olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca yoksulluğun nedenlerinden biri olarak kentte uyum sağlayamama düşüncesi de yaygın görüşler arasındadır (Berner, 2005: 148).

Kentsel yoksulluk ile ilgili uluslararası karşılaştırmalar ise farklı ulusal tanımlar dolayısıyla karmaşık bir yapı arz eder. Fakat üzerinde görüş birliğine varılmış, yaygın iki yaklaşımdan bahsetmek mümkündür. Bu yaklaşımlar, ekonomik ve antropolojik yaklaşımlardır. Geleneksel ekonomik yaklaşımlar gelir veya (hayat beklentisi, bebek ölümleri, ev bütçesinde gıda için harcanan miktar, okula kayıt oranları, okuma yazma oranları, sağlık merkezlerine ve içme suyuna ulaşabilme gibi yaşamak için gerekli olan bir dizi sosyal göstergeye bağlı olarak tanımlanan) tüketim kalıplarını kullanmaktadır. Alternatif yaklaşımlar ise büyük ölçüde, 3. Dünya ülkelerinin kırsal kesimlerinde önlem alma maksatlı çalışan kırsal antropologlar ve sosyal planlamacıların, yoksullukla ilgili yerel varyasyonları ve maddi olmayan yoksunluk ile sosyal farklılaşmayı hesaba katan yorumları paralelinde gelişmiştir. Antropolojik çalışmalar, yoksul insanların kendi dezavantaj tanımlarının, profesyonel uzmanların tanımlarından farklı olduğunu göstermesi açısından büyük önem taşır (Hasika/Maan/Baden, 1999: 2-3).

Kent yoksulluğu ile ilgili olarak ülkemizde resmi kuruluşlar ve araştırmacılar tarafından yapılmış olan ve kentlere özgü yoksulluğun profilini ortaya koyan birçok

araştırmanın varlığından bahsedilebilir. Bu çalışmalardan en öne çıkanlardan biri olan; Işık ve Pınarcıoğlu’nun Đstanbul’da yaptıkları “Nöbetleşe Yoksulluk” adlı araştırmadır ve söz konusu çalışmada, Türkiye’nin kent yoksulluğuna dair önemli belirlemelerde bulunulmuştur. Literatüre kazandırdıkları “nöbetleşe yoksulluk” kavramı ise özelde Türkiye’de 1980 sonrası dönemde kentsel yoksulluğun ortaya çıkardığı bir duruma karşılık gelmektedir. Nöbetleşe yoksulluk, asıl olarak, kente önceden gelmiş göçmen gruplar ile kentte imtiyazlı konumda bulunan bazı grupların, kente daha sonradan gelen kesimler ile diğer imtiyazsız gruplar üzerinden zenginleşmeleri, bir anlamda yoksulluklarını bu gruplara devredebilmeleri sonucunu doğuran bir ilişkiler ağıdır. Ancak toplumun özellikle enformel kesimlerinin kendi aralarında kurdukları, birbirleri üzerinden zenginleşebilmelerini sağlarken kendi içinde dayanışma öğelerini de içeren eşitsiz güç ilişkilerini de barındırmaktadır (Işık/Pınarcıoğlu, 2001: 155-56). Genel olarak bu çalışmada Türkiye özelindeki kent yoksulluğunun temel karakteristiklerine ilişkin açıklayıcı veriler ve tarihsel- toplumsal analizler bulmak mümkündür.

Benzer Belgeler