• Sonuç bulunamadı

KENTSEL YOKSULLUK KAVRAMININ TARĠSEL GELĠġĠMĠ

1.4. YOKSULLUK OLGUSUNA YAKLAġIMLAR

1.4.1. KENTSEL YOKSULLUK KAVRAMI VE YOKSULLUK TÜRLERĠ

1.1.4.2. KENTSEL YOKSULLUK KAVRAMININ TARĠSEL GELĠġĠMĠ

20.yüzyıl sonlarına doğru yaĢanan ekonomik buhran yaĢam standartlarında gerilemeyi beraberinde getirmiĢtir. Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasının egemen paradigmasını oluĢturan ModernleĢme Okulunun tez ve varsayımları doğrultusunda

“sanayi toplumuna geçiĢ” sürecine ait, geçici bir olgu olarak, daha çok azgeliĢmiĢ ülkeler bağlamında tartıĢılan yoksulluğun, 21. yüzyıla gelindiğinde, sanayileĢmiĢ kapitalist ülkeleri de içine aldığı ve sistemin meĢruluk temellerini sarsacak boyutlara ulaĢmıĢ olduğu, Dünya Bankası gibi kuruluĢların da bu sorunu gündemine almasıyla kendini göstermektedir.(Kaygalak, 2001;124-125)

Kapitalizmin 1970‟lerdeki yapısal krizinin ardından sermaye birikim tarzının değiĢmesiyle birlikte, ekonomik bir hedef olarak tam istihdam politikasından vazgeçilmesini ve bununla birlikte sosyal adaleti sağlamaya yönelik devlet politikalarının azaltılmasını bu yoksulluk olgusunu ortaya çıkaran baĢlıca neden olarak karĢımıza çıkmaktadır.(Lee, 1994;1192‟den aktaran Kaygalak, 2001;128) 1965 yılında G7 ülkelerinin kiĢi baĢına gelir seviyesi, en yoksul yedi ülkenin gelir seviyesinin 20 katı iken, 1995‟te 39 katına çıkmıĢtır. Bunun yanı sıra azgeliĢmiĢ ülkelerin yarısından fazlasında

46

nüfusun en zengin yüzde 20‟sinin gelir dağılımından aldığı pay yüzde 50‟nin üzerindedir ve hemen hemen her ülkelere bu kesimin aldığı pay artmıĢtır.(Tonak, 2000;32) Uygulanan ekonomi politikalarının da etkisiyle yoksulluk daha fazla insanı etkisi altına almaya baĢlamıĢtır. BirleĢmiĢ Milletler ‟in “Dünya KentleĢme Beklentileri” baĢlıklı raporuna göre(2008); günümüzde dünya nüfusunun yarıdan fazlasının kentlerde yaĢayacağı varsayılmaktadır. 6,7 milyarlık dünya nüfusunun yarısının bu yılın sonunda kentlerde yaĢayacağı ve yakın zamanda dünyadaki en yoğun kentleĢme oranının Asya ve Afrika‟da kaydedileceğini öngörmektedir. Raporda, 2050 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun % 70‟inin kentlerde yaĢayacağı tahmin edilerek, yine aynı dönemde, 2007‟de sayıları 19 olan en az 10 milyon nüfuslu “mega kentlerin” sayısının 27‟ye çıkacağı tahmininde bulunulmaktadır. Gelecekte kentlilerin yarısının ise nüfusları 500 binden az olan küçük kentlerde yoğunlaĢacağının belirtildiği raporda, 2050 yılında dünya nüfusunun 9,2 milyara çıkacağı, geçen yıl 3,3 milyar olan kentlerde yaĢayanların sayısının ise 6,4 milyara yükseleceği belirtilmektedir.(World Bank, 2012)

Dünya geneline yayılmıĢ durumdaki yeni kapitalizmin küreselleĢme olarak adlandırdığı süreç ile birlikte tüm dünya kentlerinde her geçen gün zenginlerin daha zengin hâle geldiği, yoksulların daha da yoksullaĢtığı; diğer bir ifadeyle gerek ülkeler arasında gerekse de ülkelerin kendi içlerinde derin bir eĢitsizlik ortaya çıkmaktadır.(Bıçkı, 2005;132) 20.yy baĢlarında daha çok kırsal kesimlerin ve kentin gecekondu bölgelerinin bir sorunu olarak nitelendirilen yoksulluğa sebebiyet veren ekonomik krizler, istihdam sorunları ve iĢsizlik oranının artıĢıyla birlikte artık kırsal bir sorun olmaktan çıkıp, kentsel nitelik kazanmaya baĢlamıĢtır.

Kentsel Yoksulluk, ekonomik ve sosyolojik yaklaĢımlar ile kentteki belirli bir bölgenin belirli kaynaklardan yoksun oluĢu, kentin göreli dengesizliği, düzensizliği ve bozulan fonksiyonelliği, ayrıca sosyal etkinlik, yetkinlik ve kurumsal açıdan da bir yetersizlik anlamına gelmektedir.(Birsel, 2002;193)Yoksulluğun en belirgin nedeni, gelir dağılımındaki adaletsizlik olarak görülmektedir. Dünyada ve ülkemizde yaĢanan

47

ekonomik krizler, doğal afetler, göçler, savaĢlar, küreselleĢme ve yapısal uyum programlarının getirdiği kısıtlamalar hem yoksulluğun Ģiddetini artırmakta, hem de yeni yoksullar oluĢturmaktadır.(T.C.Ġç ĠĢleri Bakanlığı, 2009;7)

Kent özelinde yaĢanan yoksulluk kentsel yoksulluk olarak ifade edilmektedir.

(Dumanlı, 1996;3) Kentlerde farklı yönleriyle görünen bu yoksulluk hemen hemen bütün toplumlarda kendisini göstermekle birlikte(Aytaç ve Akdemir, 2003;58), özellikle azgeliĢmiĢ ülkelerin çok önemli bir sorunudur.(Cebeci ve Çakılcıoğlu, 1998) Eğitim, sağlık, barınma, güvenlik, sosyal olanaklardan yararlanma gibi temel gereksinimlerin karĢılanmaması kentsel yoksulluğu beslemektedir.(Es, 2007;22) SanayileĢme ve kentleĢmeye bağlı göç hareketlerinin kentlerde yoğunlaĢtırdığı nüfusun, iĢ edinme ve yaĢam koĢullarını iyileĢtirme olanaklarının daralması, kentsel yoksulluğun temel nedenlerindendir. Kentsel yoksulluk çalıĢan kesimler için de geçerlidir. Ücret düzeylerinin düĢmesi ve toplumsal hizmetlerin ticarileĢerek paralı hale gelmesi, çalıĢan kesimleri yoksulluk sınırının altına çekerken, iĢsizler, diğer çalıĢamayan engelliler, yaĢlılar, çocuklar ile kadınlar ve gençler gibi ev içi emeği ücretsiz olan kesimler yoksulluk düzeyinin en altında yer almaktadırlar.(T.C.Ġç ĠĢleri Bakanlığı, 2009;35)

Kentsel yoksulluğu arttıran bir etken de, refah devletinin dönüĢümüdür.

SanayileĢme yerine dıĢ ticarete ağırlık veren 1980 sonrası ekonomik model içinde küresel rekabete açılan özel sektör yeni kar arayıĢları içine girmekte, arazi ve konut piyasası ilgisini çekmekte, sonuçta inĢaat sektörü özel sektör için yeni rant kaynağı olmaktadır ve giderek arazi ve konut piyasasındaki rantlar küçük bir grubun elinde toplanmaktadır.

Hâlbuki 1950- 1980 döneminin ekonomik modeli içinde kentsel konut piyasasından elde edilen rantlar orta sınıfa konut üreten küçük ölçekli müteahhitler ve kendi konutlarını üreten gecekonducular eliyle toplumun büyük bir kesimine yayılmakta, böylece gecekondular kısıtlı kaynaklı ülkenin „refah sistemi‟ olarak iĢlemekte ve kent yoksulunu ayakta tutmaktaydı.(T.C.Ġç ĠĢleri Bakanlığı, 2009;36)

48

Sosyal devletin tam istihdam yaratmaya yönelik politika izlemesi ile toplumsal hizmetlerin yaygınlaĢtırılmaya bağlı uygulamaları, bir yandan kamu sektöründe güvenceli iĢlerde çalıĢan sayısını arttırıp, diğer taraftan da sosyal politikalar ile kadınlar, çocuklar ve yaĢlılar için koruyucu önlemler alınabilirdi. Fakat neo-liberal politikalar ve özelleĢtirmeler ile bu durumu tersine çevirecek bir süreç baĢlatılmıĢtır. Kamu kesimine yönelik ideolojik bir “gözden düĢürme” söylemi de yerleĢtirilmiĢtir. Sosyal harcamaların azaltılması, IMF gibi uluslararası mali kuruluĢlar tarafından da geliĢmekte olan ülkelere dayatılmıĢtır. Kırsal kesimden kentlere olan nüfus akıĢının sürmesi, iĢ kayıpları, toplumsal hizmetlere (eğitim, sağlık, ulaĢım, sosyal bakım vb. hizmetlere) ulaĢılmasının özelleĢtirmeler neticesinde zorlaĢması, yoksulluğu mekânsal olarak da görünür hale getirmiĢtir.(T.C.Ġç ĠĢleri Bakanlığı, 2009;35)