• Sonuç bulunamadı

O zaman kıştı, soğuktu. Berrak ve ayaz gecelerden birinde eşim öldü ve — ben yalnız kaldım. Her gece, o zamana kadar olduğu gibi, seyrek köybaşındaki görkemli kulübe yürürdüm, kart oynardım, çok vakit geçirirdim, zaman zaman içerdim, ancak hiçbir zaman hiçbir kadının yanına gitmezdim. Eve geldikten sonra her gece yarısı, evde tavana çıkardım ve sevdiğim eşimin cesediyle başımı yan yana koyardım, bazen onu iç çeke çeke öperdim. O, elbetteki, sadece bir ölüydü ancak —

125

saçları onun bana nedense canlı gibi gelirdi. Uzun süre, eşimin morarmış alnına bakıp dururdum, soğuktu, benim korkup bırakmamam için soğuduğunu söylemiyor galiba diye düşünürdüm. Her defasında olduğu gibi tavan arasından keyifsizleşerek inerdim. Zihnim de ruhum da güçsüz düşmüştü artık benim, uyumak için yattığımda uyuyamazdım, ayağa kalkardım, bütün gece, arkadaki evde oturur, ateş yakar ve sobayı ağılın önüne taşır, patates soyduğum sobanın önünde kurumlarla geometrik daireler çizer, daireleri çizer çizmez tekrar temizlerdim. Evin sobası büyüktü, kocaman rus sobasıydı, sobanın ağzına art arda odun koyardım, bacanın yakınında yatan eşimin vücudu daha çok ısınsın derdim.

Bu şekilde, yaşamak beni yorgun düşürdü ve bir bıkkınlık geldi, sonra eşimin bedenini yatak örtüsüyle sarıp yaşlı bir kısrağa yükleyerek koşumları vurdum ve çok eski bir mezara yol tuttum, orada çok önceden beri kimseyi gömmezdiler. Bütün gün yeri kazdım, yerdeki soğuk karları temizledikten sonra ne var ki geceye doğru bir insan vücudu sığacak kadar çukur kazdım ve âşık olduğum eşimin bedeniyle sonsuza dek vedalaştım. Eve geceleyin yalpalayarak vardım, başımı mindere koyup ağlaya ağlaya uykuya daldım.

Geceleyin korkunç bir rüya gördüm, ben küçüçük bir kız çocuğu gibiymişim, annem, kemiklerimi kurutup beni arşuri18 yavrusuna benzetmek istiyordu. Ben arşuri yavrusu olmak istemiyordum ve ondan kaçarak uzaklaşıyor, eve koşarak giriyor ve kapıyı yukarıdan kilitliyordum.

(S13) — Kızım! Kızım! Aç! Bağırıyor bana annem.

— Cevap vermiyorum.

18 Arşuri Çuvaşlar için mitolojik bir unsurdur ve orman ruhu olarak adlandırılmaktadır. Arşuri, vücudu kılla kaplı, na-mahrem yerleri de dâhil olmak üzere çıplak kadın şeklinde düşünülmektedir. Arşuri’nin Çuvaş mitolojisinde insanların karşısına koyun, tavşan, gibi suretlerle insanların karşısına çıkıp onları kovaladığı ve intihar etmiş şeytani bir ruhtan geldiğine inanılmaktadır.

126

— Kızım! Kızım! Sana söylüyorum değil mi?!

— Tavan arasından ha! Ha! Ha! diye bir ses işitildi o anda.

— Kızım! Aç şimdi, aç haydi! Lütfen, yoksa tokmağımla kapıyı kırarım!.. Tavandan sundurmanın altına biri düştü!

Bu çarpıntı sesiyle birlikte ev öğlenki gibi pasparlak oldu. Ben ışığın düğmesine basamadım ve hareket etmek için yerden fırladım ancak çok korktum. Lambaya beyaz sinekler yapışmıştı. Masanın ayakları çok başlı yılanmış gibi cızırdıyordu. Ahşaptan yapılmış olan saman döşek serdiğim yatak, kadın gibi iç çeke çeke inliyordu.

— Kızım! Ben seni! — Annem ansızın erkek sesiyle sövmeye başladı.

Sadece annem değil, evdeki bütün her şey — kim var, kim yok— tamamı konuşmak için üzerime geliyorlardı:

— Kızım! Kızım! Kızım! sesleri işitiliyor her taraftan.

Ben, tabii ki, korkuyla sıçrayarak uyandım, etrafa dik dik baktıktan sonra, gerçekten de bunun rüya olmadığını anladım. Bu gerçekmiş.

— Kimi seviyorsun? Kapının arkasındaki sesin sıcak ve keyifli olduğu işitildi.

— Neden soruyorsun diye sormak istedim, ancak hiçbir şekilde konuşamadım. Ona hiçbir şekilde güç yettiremem diye, her neredeyse gelmesi için Tanrı’ya dua ediyordum.

127

Aynı zamanda bana neden kız çocuğu diye seslendiğini de hiçbir şekilde anlayamadım. Kız çocuğu diye seslenilmesi içime sinmedi, acaba çocuğamı döndüm korka korka başımı eğip kendi organlarıma, uyluğuma dikkatlice baktım.

Kapı, ben karşılık veremeden kendiliğinden açıldı, yavaş ve sessizce — eve biri girdi.

— Ben ko-yun dedi o kişi hevesle.

Ben sadece dilimi değil, o anda kendimi dâhi unuttum, bir adım olmalı benim diye düşünmeye başladım.

— Be-n — ko-yun, — dedi o bir kez daha baş eğip.

(S14) Hayır! Hayır! Yalan söylüyor, bilerek anormalleşiyor, korkutuyor, hiçbir

şekilde koyun değil o, koyun iki ayaklı olur mu ki? — diye içimden tereddüte düştüm.

Koyun şarkı söylemek istiyor, — dedi ve o iki ayaklı kişi, benim şimdiye kadar işitmediğim bir dille şarkı söylemeye başladı.

Söyleyip bitirince şarkıyı başını açtı ve öndeki sol ayağıyla sol kulağının arkasını kaşıdı, sonra yavaşça başını salladı ve aniden bambaşka bir sesle — kız çocuğu gibi ince bir sesle — konuşmaya başladı:

Buraya doğru bakma lütfen, vallahi dönersen, çok utanırım senden.

Ne oluyor ve ne geliyor diye — ben döndüm.

— Ben, senin olmak istiyorum, seninle çok yakın olmak istiyorum ( dediğini işitirken), o anda arkamda olduğunu hissediyordum.

128

— Nasıl çok yakın? Kimle? Zorla mı? Nasıl böyle korkunç derecede baştan çıkartıcı! Gücüm, kudretim yetseydi Tanrım, çekiştirip bağlayarak alıkoysaydım! Tanrım!..

— Korkma canım, korkma sen benden, korkma, niçin korkuyorsun sen benden?..

Onun sesi ince ve kibar.

Devamlı böyle bu — anormal ses. — Korkkkkmaaaaa-a…

Nasıl yumuşak ve kibar ses. Nasıl yumuşak ve narin tüy.

Bu şekilde, yanıma koyun olup girdi kadın. Doğrusunu söylemek gerekirse, biraz sonra, (sevişmemiz) büsbütün bitince onun bu şekilde yanıma sokularak yanaşmayı düşünebilmesine sevindim. Ancak, hiçbir şekilde, içimden beni de koyun ya da koça çevireceği korkusunu bir türlü atamadım. Ancak böyle bir düşünceyi aklıma getirmemeliymişim. Biz onunla, ciddi konuşunca, gerçekten de eğlendirdik birbirimizi, iki yıldız gibi seviştik, günle gece gibi, — kesintisiz, sürekli. Kötü havalardaki uğultu gibi seviştik biz onunla.

Sabah erkenden koşumla onu bahçe kapısına kadar uğurladım ve — kapının diğer tarafındaki ağaçların arkadasında o aniden beyaz bir at oldu ve dikildi, vücudu da kısa zamanda genişledi.

129

(S15) Ben korkarak komşuların bahçesine doğru dikkatlice baktım: Acaba, ne

söylerler bahçede at kişnediğini işitecek olurlarsa? Çünkü atımın olmadığını biliyorlar, eşimi gömmek için de onlardan ödünç almıştım.

Tarlaya doğru koşup gidene kadar döndü ve şöyle sordu bana: — Bu gece bekler misin beni?

— Buna gerek yok, istemiyorum diyerek — ağladım. — Peki dedi. — Gerekli değil diyorsan, gereksiz olsun. Ardından, ansızın önüme diz çöktü:

— Affet beni, — dedi.

Cevap vermedim.

— Benimle gelmeye gönlün yok mu senin? Haydi! Benimle gel, birlikte özgür bir hayat yaşayacağız.

— Yok, olmaz — dedim, içimde bir korku var, kısa bir süre, ondan korkup ona tahammül edemeyecekmişim gibi hissettim.

— Hiçbir zaman korkma benden, dedi. — Yok, yok, korkmuyorum dedim. — Pişman olma hiçbir zaman, — dedi. — Yok, olmam dedim tekrar.

130

— Ben ne bir koyun ne de bir atım. Ben, senin ölmüş kocanın ölümsüz ruhuyum dedi.

Ben nasıl anlayamadım diyerek hüzünlendim: Kendimde bir an sonsuz ruh olacakmışım gibi hissettim.

— Ben seni, ölecek gibi severdim hayattayken, sana olan aşkımdan öldüm ben, senin aşkından ölmek de kolay oldu bana, sevip ölenler şanslı derler öyle değil mi? Hastalığım geçip gidecek illet gibi değildi, sürekliydi, bu yüzden de el çektim ve kendimi… Sen hasret çek istemedim… Şimdi beni affetsen, olur mu?

Bembeyaz atın gözlerine dikkatlice bakacağım diye başımı kaldırdım ve kendi önümde tuhaf, küçücük hasta bir ruhun ağlayıp durduğunu gördüm…

Bu küçük hastalıklı ruh benim istediğim her şeyi yerine getirip gitti, ancak o benden hiçbir şey istemedi. Fakat isteyecek olsaydı, ben, elbette ki o istediğini yerine eksiksiz getirecektim.

Bu küçük hasta ruha tekrar at ya da koyun olacak olsa bile hatta beni koyuna çevirse dahi artık dokunamam. Zaman zaman düşününce, koyunlar da katlediyorlarmış işte kendilerini. Kendilerini katletmek isteyen koyunlar. Uzanarak ölmenin ne olduğunu tam olarak anlamayan koyunlar…

Kesinlikle, bu koyunlar dünyayı gelip gidip seviyorlar galiba, onların bedenleri insan bedeni gibi herhalde… (reankarnasyon)

131

(S16)