• Sonuç bulunamadı

2.1. EKONOMİK BÜYÜME

2.1.1. Kavramsal Açıdan Ekonomik Büyüme

Modern dünyada, ekonomilerin büyümesi kavramına dair tespitler, ancak 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde ortaya çıkmaya başlamıştır. Ekonomik büyümenin, bu yönüyle kavramsal açıdan yeni sayılabilecek bir terim olduğu söylenebilir. Bunun nedenlerini, sanayi devriminin olası etkileriyle özdeşleştirmek mümkündür. Bilindiği üzere buhar gücünün makinelerde kullanılmaya başlandığı 1750’li yıllara kadar insanoğlu, geçimlik ekonominin kıt sınırları içerisinde varlığını sürdürmekteydi. Ancak, Sanayi Devrimi’yle kitlesel üretimin emekleme aşamasına geçişle birlikte ekonomistler, tarihte ilk kez üretimi, tüketiminden olabildiğince fazla vermeye başlayan ülkelerde, kişi başına düşen milli geliri ölçmeye başladılar. Yapılan ölçümlerde ise yıldan yıla olumlu artışların yakalandığı gözlemlendi. Bu pozitif etkinin ortaya çıkmaya başlamasının öncesinde, çeşitli ülkelerdeki kral ve imparatorların zenginlikleri birbirlerinden oldukça farklı olmasına rağmen, dünyanın neresine gidilirse gidilsin, nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan sıradan halkın kişisel gelirleri neredeyse aynıydı. Ancak Sanayi Devrimi’yle birlikte bu sabitlik, değişkenlik göstermeye başlayarak, dünya genelinde farklı toplumlara ait kitleler arasında bir dalgalanma meydana getirdi (Yeldan,

40

2011:10)4. Dolayısıyla milli gelirin tarih boyunca ilk defa uluslararasında farklılık gösterdiği bu dönemde, yıllara göre değişme eğiliminde olan ekonomik performansın ölçülmesi problematiğinin beraberinde kavramsal açıdan büyüme olgusunu da gündeme taşıdığı söylenebilir.

Büyümenin, ekonomik perspektiften bir performans değerleme ölçütü olarak değerlendirilmeye başlanmasıyla, “Gayr-i Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH)”, “Reel Gayr-i Safi Yurtiçi Hasıla (Reel GSYİH)”, “Nominal Gayr-i Safi Yurtiçi Hasıla (Nominal GSYİH)” ve “Büyüme Hızı” gibi bazı terimler ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda; bir ülke sınırları içerisinde üretilen nihai malların üretildikleri yılın piyasa fiyatları cinsinden değerine, Nominal GSYİH; bulunan bu değerin enflasyondan arındırılmış hali ise Reel GSYİH olarak tanımlanır. Bu terimlerden hareketle ekonomik büyüme farklı şekillerde ifade edilebilirse de genel olarak; toplam reel GSYİH’nin, nüfusa oranını veren kişi başına reel gelirde gözlemlenen sürekli artış biçiminde açıklanır. Temel ölçüt olarak ise; uzun dönemde meydana gelen büyüme hızının yıllık ortalama değerini veren “Ortalama Büyüme Hızı” kullanılır. Kişi başına reel gelir “X”, ilk yıl “t” ve ikinci yıl “t+1” ile gösterilecek olursa, “t” yılına ait büyüme hızı (g), şu şekilde formüle edilebilir (Ünsal, 2007:11-13): 1 t t t

X

X

g

X

Formülde de görüldüğü üzere büyüme kavramı, nicel nitelikli bir kavramdır. Ancak bazen nitel faktörlere de vurgu yapan ekonomik gelişme kavramıyla karıştırılmaktadır. Daha açık bir ifadeyle; ekonomik büyümenin sadece GSYİH’deki yıllık artış ve azalışlarla ilgilenmesine karşın; ekonomik gelişme, GSYİH’deki değişmelerin yanı sıra doğum oranları, yaşam beklentisi, hukukun üstünlüğü, kültürel faaliyetler, eğitim, sağlık vs. gibi nitel faktörlerle de ilgilenir (Gönel Doğaner, 2013:5). Bu bağlamda büyümenin ayırt edici özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz (Taban, 2014:22-23):

 Ekonomik büyüme, nicel yönü ağır basan kantitatif bir olgudur.

4 Bazı yazarlar, Sanayi Devrimi’nin büyümeyi değil; büyümenin, Sanayi Devrimi’ni ortaya çıkardığını

41

 Uzun dönemle ilgilidir.

 GSYİH’deki nominal artışı değil, reel artışı ifade eder.

 İkame yatırımlarıyla ilişkili değildir.

 Gelir dağılımı üzerinde direkt olarak olumlu bir etkiye sahip değildir.

 Dinamik bir özelliği vardır. Yani büyümeyle birlikte ekonomide canlanma ya da istikrarsızlık gibi bir etki de görülebilir.

 Makro bir olgudur.

Ekonomik büyüme, bilindiği üzere tek tipte gerçekleşmez. Olumlu şekillerde meydana gelebileceği gibi, beraberinde olumsuz ekonomik etkilerle de ortaya çıkabilir. Bu bağlamda farklı türleri içerisinden öne çıkmış bazılarına örnek vermek gerekirse (Erdinç, 2013:15-16):

 Spontane Büyüme: Devletin ekonomiye etkisinin minimize edildiği ve üretim faktörlerinin piyasa koşulları içerisinde kendiliğinden harekete geçmesiyle sağlanan büyüme türüdür.

 Planlı Büyüme: Tüm ekonomik sektörlerde etkinliğin sağlanarak verimliliğin yükseltilmesi amacıyla, kaynakların nasıl ve ne şekilde kullanılacağına, devlet mekanizmasına ait bir plan dahilinde karar verilmesi sonucu gerçekleşen büyümedir.

 Kapalı Büyüme: Dışa bağımlılığın minimize edilmesi amacıyla ülkenin, üretimde ağırlıklı olarak kendi öz kaynaklarını istihdam etmeye çalışması sonucu ortaya çıkan ve yoğun devlet müdahaleciliğine dayanan büyüme şeklidir.

 Açık Büyüme: Serbest piyasa ekonomisini benimsemiş ülkelerde görülen ve ulus-ötesi emek – sermaye hareketlerinden etkin bir şekilde faydalanılması sonucu ortaya çıkan büyüme türüdür.

 Durgun Büyüme: Ekonomik büyüme gerçekleşirken, nüfus artış hızı da aynı ölçüde artmışsa, kişi başına düşen milli gelirde bir değişme olmaz. Buna durgun büyüme denir.

 Üstel Büyüme: Büyüme hızının giderek artması durumudur.

 Biyolojik Büyüme: Temel olarak biyolojik varlıkların yaşam sürecinden esinlenerek oluşturulmuş büyüme türüdür. Buna göre ekonomik büyüme, önce hızlı bir artış göstermekte, sonrasında zamanla büyüme hızı belirli bir noktaya

42

kadar azalarak devam etmekte ve bu noktadan itibaren ise duraksamaktadır. Hatta bu sürecin sonunda, ekonominin küçülebileceği varsayılmaktadır.

 Dengeli Büyüme: Teori temelde sektörler arasındaki bağımlılık ilişkisine dayanır. Buna göre dengeli bir büyümenin sağlanabilmesi için örneğin yatırım malları ile tüketim malları, sanayi malları ile hammaddeler, dış talep ile iç talep arasında karşılıklı bir dengenin sağlanması gereklidir. Bir diğer deyişle üretim süreci sonundaki her çıktının, tüketilmek için bir pazar bulmak zorunda olduğu mantığından hareketle kurgulanmış büyüme türüdür.

 Dengesiz Büyüme: Her yönüyle dengeli bir büyümenin gerçekleşmesinin imkansızlığı ileri sürülerek, ekonomik sistemin içerisinde eşitsizliklerin, dengesizliklerin ve hiyerarşinin bulunduğu, ancak bunların sanılanın aksine büsbütün olumsuz olarak nitelenebilecek durumlar olmadığı, aksine bu farklılıklardan ekonomik fayda sağlanabileceği kurgusuna dayanan büyüme türüdür.

 İşsiz Büyüme: Sağlanan ekonomik büyümeye rağmen eğer hala istihdam yetersiz bir seviyede seyrediyorsa, bu durumda gerçekleşmiş olan büyüme işsiz büyüme olarak tanımlanır.

 Acımasız Büyüme: Ekonomi büyürken gelir dağılımındaki adaletsizlik de giderek yükselmişse, meydana gelen büyümeye acımasız büyüme denir.

 Sessiz Büyüme: Hukukun üstünlüğü, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin vurgulanması gibi nitel göstergeler, gerçekleşen ekonomik büyümeye rağmen giderek kötüleşmişse, bu durumda sağlanan büyüme, sessiz büyüme olarak adlandırılır.

 Köksüz Büyüme: Farklı toplumlara ait kültürlerin giderek yozlaşmasına ve/veya yok olmasına sebep olan büyüme türüdür.

 Geleceksiz Büyüme: Yenilenemeyen doğal kaynakların tahrip edilmesi pahasına gerçekleştirilen büyümedir.

Anlaşıldığı üzere ekonomik büyüme, birçok farklı değişkenle ilişki içerisindedir. Dolayısıyla böylesine karmaşık bir yapı, ekonomistlerce yapılan çeşitli analizlerde birbirlerinden farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Geçmişten günümüze büyümeyi açıklamaya yönelik teoriler; Klasikler’den Neo-Klasikler’e, Marksistler’den Sosyalist Planlama’ya, Harrod-Domar’dan Kurumsal İktisatçılar’a ve burada adı sayılmayan

43

birçok iktisadi akım tarafından birbirlerinden farklı şekillerde kurgulanmışlardır. Oluşan bu görüş ayrılıklarında ekonomistlerin değer yargıları, teoriyi oluştururken kullandıkları metodolojik yaklaşımları, siyasi görüşleri, dünyayı anlamlandırma farklılıkları gibi birçok etkenin etkili olduğu söylenebilir.

Bundan sonraki kısımda ise geçmişten günümüze kadar büyüme teorileri içerisinde ağırlık kazanmış belli başlı teorilere kısaca değinilecektir. Burada amaç, ileri sürülmüş tüm büyüme teorilerini açıklamak değil, sadece öne çıkmış bazılarının temel nitelikleri hakkında kısaca fikir vermektir.

2.1.2. Teorik Açıdan Ekonomik Büyüme

Benzer Belgeler