• Sonuç bulunamadı

1.1. DĠL

Temel görevi, insanlar arasındaki anlaĢmayı sağlamak olan dilin çeĢitli tanımları yapılmıĢtır. Dilin ortak bir tanımının yapılamayıĢındaki sebep, onun çok yönlü bir iĢleve ve karmaĢık bir yapıya sahip olmasıdır. Bu nedenle dil bilimciler konuya değiĢik açılardan bakmıĢlar ve ortaya çok sayıda dil tanımı çıkmıĢtır. Bu tanımlardaki ortak nokta, dilin bir iletiĢim aracı olmasıdır.

Türkçe Sözlük‟te (TDK, 1998: 280) dil, “insanların duygularını ve düĢündüklerini bildirmek için kelimelerle, yazıyla ve iĢaretlerle yaptıkları anlaĢma, lisan” olarak tanımlanmaktadır.

Aksan‟a (1998:55) göre dil, “düĢünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak baĢkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok geliĢmiĢ bir dizge”dir.

“Dil, insanlar arasında anlaĢmayı sağlayan, tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde geliĢen canlı bir varlık; milleti bütünleĢtiren ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; seslerden örülmüĢ muazzam bir yapı; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmıĢ bir gizli anlaĢmalar ve sözleĢmeler sistemidir.” (Ergin; 1994: 4)

Dil bir iletiĢim vasıtasıdır. Aynı zamanda dil, toplum içindeki fertleri kenetleyen, onları bir arada tutan bir sistemdir. Bunun yanı sıra, bir milletin oluĢturduğu kültür

dokusunu koruyan, onu gelecek nesillere aktaran, en donanımlı ve etkili sistemdir. Ġnsan duygu ve düĢüncesini yönlendiren geliĢtiren de dildir. Bir milleti millet yapan, onu diğer milletlerden ayıran en önemli unsur yine dildir.

“Dil, duygumuzdaki, hayalimizdeki, davranıĢımızdaki ince mimarinin kelimeye dönüĢmüĢ dünyasıdır.” (Tural; 1998:97)

Boz (2005) dilin öneminden Ģöyle bahseder: “Duygu ve düĢüncelerimizi, yazılı ve sözlü olarak aktarabildiğimiz dil denen sistem hava, su ve ekmek kadar gereklidir. Ġnsanlık dünden bugüne ne kazandıysa dil ile elde etmiĢtir. Bizi biz yapan, bizi baĢka milletlerden ayıran önemli özellik dilimizdir.” Bu ifadeyi incelediğimizde dil, duygu ve düĢüncelerin yazılı ve sözlü olarak aktarıldığı sistem Ģeklinde tanımlanabilmektedir.

“N. Chomsky‟e göre dil, sınırlı sayıdaki unsurlarla yapılan sonsuz, her biri uzunlukça sınırlı unsurlar, bir dilde kullanılan sesler ve kurallardır. Bu tanımların irdelenmesinden de anlaĢılacağı gibi dilin gerçek mahiyeti kesinlikle ortaya konamamaktadır. Fakat çok kabaca dilin yapısını vurgulayanlarla anlamını vurgulayanlar diye iki yaklaĢımdan bahsedebiliriz. Yapıyı vurgulayanlar dilde morfem, kelime, cümle gibi formlar olduğunu ve bunların dokusunun insan sesi olduğunu vurgulamıĢlardır. Anlamı vurgulayanlar ise dilin her Ģeyden önce bir anlam ifade etmeye, bir iĢlevi yerine getirmeye yaradığından hareketle onu bir nevi iĢlevler ve kavramlar manzumesi olarak görürler. (Çakır‟dan aktaran: Ünalan, 2004: 3)

Sarı (2005: 4) dili Ģöyle tanımlar: “Dil, insan zihninin mahsulü, semboller sistemi ve insanlar arasında bir iletiĢim sistemidir. Dil, bir toplumu meydana getiren insanlar arasındaki anlaĢmayı sağlayan gizli bir anlaĢma sistemidir. Dil, iĢlevi ve yapısıyla canlı bir varlıktır. Dil geçmiĢten bu güne, bu günden yarına bir kültür taĢıyıcısıdır. Dil, kendine has kurallarıyla millî bir sistemdir.”

TimurtaĢ‟a (1980: 13) göre dil; “uzun bir zaman içerisinde, ve çeĢitli tarih, coğrafya ve ve kültür Ģartları altında meydana gelmiĢ; içtimâî yönü ağır basan tabiî (canlı) bir varlıktır.”

Bu tanımlar ıĢığında dil, insanlar arası anlaĢmayı sağlayan, toplumu bir arada tutan, birtakım kuralları içinde barındıran, yazılı ve sözlü anlatımı temel alan bir anlaĢmalar sistemidir.

Bu dünyada yaĢamanın Ģartı iletiĢime, onun kurallarını tanımaya ve bilmeye endekslidir. Bundan ötürü dil eğitimi önemlidir.

KiĢi dört temel beceride (okuma-yazma-konuĢma-dinleme) gereken muvaffakiyeti göstermeden sağlıklı bir iletiĢim kuramaz.

AktaĢ‟a (2001:162) göre, “insanın baĢlangıçtan günümüze hiçbir zaman değiĢmeyen problemlerinden biri dildir. Çünkü dil yalnızca iletiĢim vasıtası değil insana psikolojik hüviyet, topluma kimlik kazandıran unsurlardan biridir. Çünkü dil, toplumun akıĢ hâlindeki hayatını hem Ģekillendirir hem de toplumsal kimliğin ifadesine vasıta olur. Çünkü dil, en uzak geçmiĢten hâle ve gelecek zamana uzanan hem insanî hem de topluma ait tabiî kimliktir. Çünkü insan denen bilinmeyene açılan dikkate değer ve en güvenilir kapı dildir.”

“Dil eğitimi, bütün milletlerin üzerinde hassasiyetle durdukları bir husustur. Dil eğitimi, bütün dünyada müstakil bir ilim sahası olarak kabul edilmiĢtir ve bu doğrultuda çalıĢmalar yapılmaktadır. Ülkemizde de dilin öğretimine verilen önem, çocuklarımızda kuvvetli bir dil Ģuurunun oluĢmasına hizmet edecek; aynı zamanda onların millî benlik ve kültürel kimlik kazanmalarında etkili bir vazife icra edecektir.” (KarakuĢ; 2000:5)

Ġnsanların dili kullanma yeteneği sadece kendilerini ilgilendirmez. O insanın anlaĢma içinde olduğu bütün insanları etkiler. Çünkü iletiĢimde dil, mesajı ileten kadar,

mesajı alan kiĢiyi de ilgilendirir. Söylenilenlerin ve yazılanların kıymeti; dinleyenin veya okuyanın anladığı kadarıyla sınırlıdır.

1.2. ANA DĠLĠ EĞĠTĠMĠ

Ġnsanların baĢarılı ifade metotlarını kullanmaları, onların ana dili eğitimini güçlü bir Ģekilde aldıklarını gösterir.

Aksan‟a (1998:81) göre ana dili, “baĢlangıçta anneden ve yakın aile çevresinden, daha sonra da iliĢkili bulunan çevrelerden öğrenilen, insanın bilinçaltına inen ve bireyin bir toplumda en güçlü bağlarını oluĢturan dildir.”

Ana dili eğitiminde amaç; aile ve çevreden edinilen dilin, kiĢinin ihtiyacını karĢılayacak biçimde bir rehber eĢliğinde geliĢtirmektir.

Ana dili bireylerin evrene bakıĢ açısını belirlediği gibi onların düĢünce ve çevresinin oluĢturucusu hem de değiĢkenidir. Öyle ki bir birey ancak bir dilde, kendi öz dilinde açık seçik düĢünüp anlatabilir. “Ana dili, bireyleri birbirine bağlayan, bir toplumu geliĢigüzel bir insan yığını olmaktan çıkartıp uluslaĢtıran en önemli etkenlerden biridir. Aynı ana dilini konuĢanlar arasında bir yakınlık doğar. Bu, ana dilin insan kiĢiliğini biçimlendirmedeki etkisinden, evrene bakıĢ açılarının ortaklığından ileri gelir.”

(Erik, 1991: 32)

“Ana dili eğitimi ve öğretimi ise “yakın ve uzak çevrede kendiliğinden iĢleyen öğrenme sürecinin daha düzenli, daha etkin ve daha güncel olması için geliĢmelere doğrudan müdahale etmek ve duruma uygun etkinlikler düzenlemek” olarak değerlendirilebilir. Eğitim kurumlarında planlı olarak yürütülen ana dili eğitimi çalıĢmaları, dili doğal yolla öğrenme ve geliĢtirme sürecinin yanında; ama daima aynı doğrultuda olmayan planlı etkinlikler olarak görülmelidir. Bu bağlamda ilköğretim birinci kademe Türkçe öğretim programlarının amacı, çocuğun hızlı veya yavaĢ geliĢmekte olan dil

becerilerini istenilen biçim ve formata sokmak ve onu dilin kendisine sunduğu bütün imkânlardan yararlanabilecek düzeye getirmektir.” (Demir ve Yapıcı, 2007: 181)

Okul hayatının baĢlaması ile çocuk, ana dilinin kurallarıyla karĢılaĢır. Bu kuralların öğretilmesi aĢamasında kullanılan terimler, tercih edilen yöntemler ve araç gereçler, çocuğun üzerinde olumsuz bir etki yapabilir. Çünkü ailesinde hazır bulduğu ve doğal bir ortamda öğrendiği dilin kurallarını, okulda öğrenmek çocuklara sıkıcı gelmektedir.

BeĢ altı yaĢından sonra, çocuğun sosyal çevresi geniĢlemektedir. Artık o döneme kadar edindiğinden daha fazlasına ihtiyacı vardır. Dil, sadece dinleme ve konuĢma becerileriyle sınırlı değildir; dinleme, konuĢma, okuma ve yazma becerilerinin iĢlevsel bütünüdür. Çocuğun bu döneme kadar kazanmıĢ olduğu dinleme ve konuĢma becerilerini daha da geliĢtirmek, üzerine okuma ve yazma becerilerini de katmak konusunda görevi eğitim kurumları devralmaktadır. Okullarda bu görev, öğretmene düĢmektedir.

Ana dili eğitiminin nasıl olacağı MEB Ġlköğretim Programı‟nda (1995:59) Ģöyle belirtilmiĢtir: “Çocuk, ana dilini önce aile ve çevresinden edinir. Farkında olmadan dil becerileri kazanır. ÇeĢitli sosyoekonomik çevrelerde yetiĢen çocukların dil düzeylerinde farklılıklar oluĢur. Ġlköğretim döneminde okul, yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda, önce bir sistem içine sokar ve yavaĢ yavaĢ öğrencilere dilin kurallarını sezdirir; onların, dillerini bu kurallara uygun olarak kullanmalarında bir bilince varmalarını sağlar.”

Ana dili eğitiminin süresi ilköğretimle sınırlı değildir. Çünkü kiĢi, hayatının her döneminde yeni durumlar, yeni olaylarla karĢılaĢacak ve bunları ifade etmek için de yeni kelimelerle karĢılaĢacak, bunlardan bazılarını aktif kelime servetine katacaktır.

Ana dili eğitiminde anlatımın büyük önemi vardır. Çocuğun kazandığı beceriler ancak konuĢma ve yazma ile keĢfedilir ve eğitim sürecindeki geliĢmeler buna göre Ģekillenir.

Görülüyor ki bir toplumda iletiĢimin sağlıklı olması, o toplumdaki kiĢilerin ana dilini kullanma düzeyleri ile doğrudan ilgilidir. Bu sebeple bütün ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de ana dili eğitimine büyük önem verilmektedir.

Benzer Belgeler