• Sonuç bulunamadı

5. TARTIŞMA

5.1. Katılımcılara Ait Tanımlayıcı Özellikler

Kanserler genelde yaşlılarda sık görülmekle birlikte serviks kanseri, çoğunlukla 35 ile 50 yaş arasındaki genç kadınları etkilemektedir (Arbyn ve ark. 2010). T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun yapmış olduğu çalışmada serviks kanserine yakalanan vakaların yaş ortalaması 48,7 olup çoğunluğu ileri evrede teşhis edilmiştir (T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2016).

Servik kanserine ilişkin yapılmış çalışmalarda yaş ortalamaları 43,36±7,47 ila 33,95±9,02 arasında değişmektedir (Öztürk, 2017; Vatansever, 2010; Reis ve ark., 2012; Ranabhat ve ark,. 2014). Çalışmamıza katılan kadınların yaş ortalaması ise 40,69±11,72’dir. Daha önce yapılmış çalışmalardaki yaş ortalamalarına benzerlik

55

göstermektedir. Çalışmaya dâhil olan kadınların yaş ortalaması serviks kanseri için riskli yaş grubu içerisindedir. Bu yaş grubundaki kadınlarda serviks kanseri açısından bilgi, tutum ve davranışların erken teşhis ve tedavi açısından önemi büyüktür. Bu yaş grubundaki kadınların üreme sistemine ilişkin özelliklerinin, sağlık üzerine etkileri ve serviks kanseri gelişimine katkısı acısından iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Yaşla beraber serviks kanseri riskini artıran faktörler konusunda kadınların bilinçlendirilmesi ve bu riskler konusunda gerekli önlemlerin alınması, kanserden korunma ve erken teşhis ve tedavi için gereklidir. Halk sağlığı hemşiresi olarak sağlığın korunması sürecinde bu yaş grubundaki kadınlara sağlığı koruyucu ve geliştirici uygulamaların öğretilmesi ve yapılmasının desteklenmesi oldukça önemlidir.

Servik kanserine ilişkin yapılmış çalışmalarda bireylerin %84,0 ile %97,4 arasında evli olduğu saptanmıştır (Reis ve ark., 2012; Acar, 2014; Makuza ve ark., 2015; Örenli, 2015). Bizim çalışmamızda kadınların %86,9’u evlidir. Bu durum literatür ile uyumludur. Kadınlarda evlilik oranının yüksek olmasının, çok eşlilik ve güvensiz cinsel birlikteliğin risk olarak azalmasına olumlu katkı sağlayacağı sonucuna varılabilir.

Ranabhat ve ark. (2014) tarafından yürütülen çalışmada kadınların %32,5’inin kentlerde yaşadığı ve kentlerde yaşayanların %22,8’inin, kırsalda yaşayanların %13,7’sinin Pap smear testini yaptırdığı bulunmuştur. Bizim çalışmamıza katılan kadınların %2,1’i kentlerde yaşamakta olup son 5 yılda Pap smear testi yaptırma oranı %47,8’dir. Bu oran Ranabhat ve ark.’nın yapmış olduğu çalışmadan yüksektir. Bu durumun araştırmamıza katılan bireylerin çoğunluğunun kırsal alanda yaşamasından kaynaklı olabileceği düşünülmektedir. Kırsal alanda yaşamak, öğrenim ve ekonomik durum gibi sosyo-demografik özellikleri etkileyen önemli bir faktördür (Akyüz ve ark. 2006). Ayrıca kırsal alanlarda kültürel olarak sağlık anlayışının ve toplumsal cinsiyet algısının kadınlara yönelik sunulan sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeyi olumsuz etkilediği unutulmamalıdır. Kırsal alanda sunulan sağlık hizmetinde sağlık çalışanlarına büyük sorumluluklar düşmektedir.

Yapılmış çalışmalarda kadınların sosyal güvenceye sahip olma oranları %55,7 ila %96,6 (Kietpeerakool ve ark., 2009; Pınar ve ark., 2009; Örenli, 2015; Wichachai ve ark., 2016) arasında değişim göstermektedir. Akyüz (2006) yaptığı çalışmada sosyal güvencesi olan kadınlarda Pap smear testini yaptırma oranının daha yüksek olduğunu göstermektedir (Akyüz ve ark., 2006). Bizim çalışmamıza katılanların

56

%90’ının sosyal güvencesi vardır. Bu durum yapılmış çalışmalarda elde edilen sonuçlarla uyumludur. Sosyal güvence durumunun yüksek olmasının Pap smear yaptırma oranını yükseltebileceği düşünülmektedir. Zira bireylerin sosyal güvencesinin olmasının, sağlık hizmetlerine ulaşmayı olumsuz etkileyebilecek parasal harcamaların etkinliğini azaltabileceği düşünülmektedir.

Serviks kanserin sıklığını etkileyen faktörlerden biri de kadınların eğitim seviyesidir (Muñoz ve ark., 2002). Öztürk’ün (2017) yapmış olduğu çalışmaya göre eğitim seviyesi düşük olan kadınların serviks kanseri hakkında bilgi sahibi olma oranlarında azalma olduğunu göstermiştir. Bizim çalışmamıza katılanların %36,4’ünün ilkokul düzeyinde eğitime sahip olduğu, %2,1’inin okuryazar ve %3,1’inin okuryazar olmadığı saptanmıştır. Bu veriler serviks kanseri hakkında bilgi sahibi olmayanların oranının yüksek olacağı şeklinde yorumlanabilir. Bu yüzden kadınların eğitim seviyesinin yükseltilmesinin bu hastalığın sıklığının azaltılmasında önemli olacağı düşünülmelidir.

Çeşitli çalışmalar ekonomik durumun erken teşhis amacıyla kullanılan Pap smear testini yaptırma ve servik kanseri hakkındaki bilgi düzeyini etkilediği ve aralarında pozitif yönlü bir ilişkinin olduğunu göstermiştir (Datta ve ark., 2006; İflazoğlu, 2015; Öztürk, 2017). Bizim çalışmamıza katılan kadınların %6,2’si ekonomik durumlarını kötü olarak ifade etmiştir. Bu durum Pap smear testini yaptırma ve bilgi düzeyi konusunda istenilen düzeye ulaşmayı etkileyen bir risk olarak değerlendirilmektedir. Kadınların ekonomik seviyesinin sağlık olanaklarına ulaşma açısından önemli olduğu ve ekonomik durumun sağlık risklerini artırdığı sonucuna ulaşılabilir. Çünkü ekonomik koşulların düzeyi, bireye olumlu veya olumsuz alışkanlıkları kazandıran bir faktördür. Bu faktör birçok hastalığın oluşmasına katkıda bulunmaktadır. Sağlık kurumlarına ulaşmayı da etkileyen bu faktör, kişinin sosyal güvencesinin olup olmamasıyla da bu hizmetlerden yararlanmasını etkilemekte ve hastalık sıklığını artırabilmektedir.

Çalışmamıza katılan kadınların %61,5’i çalışmayan bireylerden oluşmakta olup %43,3’ü serviks kanseri konusunda bilgi düzeyini kötü olarak ifade etmiştir. Öztürk (2017)’ün yapmış olduğu çalışmada kadınların çalışmamış olmasının serviks kanseri hakkında bilgi sahibi olmayı azalttığı saptanmıştır. Bizim çalışmamızdan elde edilen sonuç bu araştırmayı destekler niteliktedir. Çalışmayan bir birey olmak sosyo- ekonomik düzeyde bağımlı olmaya yol açarken, toplumsal kalıplara uymayı da zorunlu kılmaktadır. Bu durum bireyselleşemeyen ve kendi kararlarında bağımlı olan,

57

kendisine sunulan imkânlar kadar ihtiyaçlarını karşılayan bireyler şeklinde yorumlanabilir. Bu da sağlık çalışanlarının sağlık hizmetlerini sunarken herkese ulaşması konusunda dikkat etmesi gereken bir durum olarak düşünülmelidir.

Serviks kanserine ilişkin yapılan çalışmalarda bireylerin sigara tüketiminin serviks kanseri için yardımcı bir faktör olduğu belirlenmiştir (Eluf-neto 1993; Fonseca-moutinho 2011). Prospektif kohort tasarımlı bir çalışmada servikal neoplazi riskinin aktif veya pasif sigara içiciliği ile ilişki olduğu saptanmıştır (Trimble ve ark., 2005). Bizim çalışmamızda sigara içen kadın oranı %25,4’tür. Bu durum serviks kanseri açısından riskli faktörlerden bir olan sigaraya aktif veya pasif maruz kalma konusunda kadınların eğitimine dikkat edilmesini gerektirmektedir.