• Sonuç bulunamadı

21 Kasım 2000 tarihi Türkiye'de ekonomik ve siyasi açıdan önemli bir dönemeç olmuştur. Yılların verdiği tüketim alışkanlığının faizlerin düşmesini fırsat bilen bankalar tarafından sürekli körüklenmesi, diğer yandan siyasiler tarafından ülkenin yapısal reformlarının gerçekleştirilememesi 21 Kasım 2000'de kriz şeklinde ortaya çıkmıştır. Her önemli mali krizde olduğu gibi bu krizde de mali kesimde başlayan sarsıntı kısa süre sonra reel kesimin de derinden etkilenmesine neden olmuştur.

Kasım 2000’de yaşanan krizin başlıca nedeni, 2000 yılında uygulamaya konulan ekonomik programın istenilen sonuçlara ulaşamamasıdır. Bunun temel nedenleri aşağıdaki gibi üç grupta toplanabilecektir;31

- Türk Lirasının reel olarak değerlenmesiyle ithalatın hızlı bir biçimde artması ve cari işlemler dengesinin bozulması,

- Özelleştirmede gecikmeler,

- Yapısal reformlara ilişkin gecikmeler.

Belirtilen bu nedenler ağustos ayı sonlarından itibaren iç ve dış piyasalarda ekonomik programın sürdürülebilirliğinin giderek daha fazla sorgulanmasına yol açmıştır. Bu ortam,tedirginliği artırarak sermaye hareketlerini ve faiz oranlarını olumsuz etkilemiştir.

Bu süreç sonunda 22 Kasım 2000 tarihinde bazı bankaların kaynak ihtiyacı içine düşmesi, para ve sermaye piyasalarında büyük dalgalanmalar başlatmış ve likidite krizine dönüşen bir bankacılık krizi ortaya çıkmıştır.

Bu krizde, Demirbank, Etibank ve Bank Kapital’in Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesiyle Fondaki bankaların sayısı 11'e çıkmıştır. 2000 yılının sonbaharında kamu bankalarının görev zararı sorunu da aciliyetle çözüm bulunması gereken bir sorun niteliğini kazanmıştır.

3.2.2. Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizlerinin Özellikleri 

- Kasım 2000’de yaşanan kriz bir likidite krizidir. Likiditeyi bulan dövize hücum etmemiştir. Tam tersine her yıl sonunda oluşan döviz talebinin yarattığı bir likidite sıkışıklığı sonuçta döviz talebinde sıçrama yaratmıştır. Nitekim krizin en yüksek

      

düzeye çıktığı bir noktada bile gerçek kişilerin dövize olan talebinde herhangi bir artış olmamıştır.

- Likidite krizinin çıkışına neden olan temel unsur bankalarla ilgili düzenlemelerin çok kısa sürede yapılacağına ilişkin beklentiden kaynaklanmıştır.

- Kriz, kamu otoritesince yanlış teşhis edilmiş ve dolayısıyla yanlış tedavi uygulanmıştır.

- Yanlış tedavi sonucunda faizler, daha makul bir düzeyde dengelenebilecekken çok yükseklere çıkmıştır.

Kasım 2000 krizi sonrası iki temel sorun boy göstermiştir. Birincisi, krizle birlikte yükselen faiz oranları döviz kurundaki artış hedefinin çok üzerinde seyretmeye başlamıştır.

İkincisi, krizin başta kamu bankaları olmak üzere bankacılık sisteminin mali yapısında oluşturduğu hasar sistemin kırılganlığını artırmıştır.

Bu uyumsuzluk ve artan kırılganlık, Şubat 2001 sonlarındaki hazine ihalesi öncesinde meydana gelen siyasi gerginlik ile birleşince, sürekli tedirginlik içinde olan piyasalarda panik ortamı oluşmuş, sisteme olan güven tamamen kaybolmuş ve 19 Şubat 2001 tarihinde Türk Lirası yeniden ciddi bir atakla karşı karşıya kalmıştır. Böylelikle ödemeler sistemi kilitlenmiş, öte yandan mevcut sabit döviz kuru sisteminin sürdürülebilirliğine ilişkin ciddi güven sorunu daha da derinleşmiştir.

Şubat 2001 krizi daha ciddi boyutlarda ortaya çıkmıştır. Bu dönemde kamu bankalarının, bütçe yükünün devir edilmesi sonucu oluşan görev zararlarından ötürü yaklaşık 20 milyar dolar alacakları nedeniyle ortaya çıkan açıkları zamanında kapatılamayınca piyasalar üzerinde baskılar artmıştır. Özellikle bu bankaların içinde bulundukları likidite sıkıntısı interbank piyasalarında faizlerin aşırı yükselmesine neden olmuş ve genel olarak piyasadaki faizler üzerindeki baskıyı arttırmıştır.

Çıkardığı Sonuçlar 

Toplam Mevduat: Dolar bazında toplam mevduat hacmi yüzde 43, TL mevduat hacmi ise yüzde 22 oranında daralmıştır.

Toplam Krediler: Kredi arzı da reel olarak, hızlı bir daralma göstermiştir. Hem kurumsal kredi hem de tüketici kredileri azalmıştır. Bunda kriz ortamının neden olduğu yüksek riskler ve belirsizlik nedeniyle bankaların likiditelerini güçlendirme amacıyla kredi arzını sınırlandırması yanında ekonomideki hızlı daralma nedeniyle kredi talebinin daralması etkili olmuştur.

Tablo 4 – Toplam Mevduat ve Krediler

Ekonomide yaşanan kriz kredi riskinin de hızla büyümesine neden olmuştur. Fon bankaları ve kamu bankalarının şüpheli kredileri için karşılık ayırmada daha radikal davranmaları ve karşılıklar kararnamesindeki değişikliğin de etkisiyle tahsili gecikmiş alacaklar dikkati çeken bir yükselme göstermiştir. Merkez Bankası verilerine göre, takipteki krediler 4.526 milyon dolardan 4.822 milyon dolara yükselmiştir. Takipteki kredilerin toplam kredilere oranı 8 puan artarak yüzde 18’e ulaşmıştır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Türk Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma 

Krizlerin etkisiyle mali bünyeleri ve karlılık performansları kötüleşen bankaları daha sağlıklı bir yapıya kavuşturmak amacıyla 2001 yılının Mayıs ayında “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı” uygulamaya konulmuştur.

Sektörün yeniden yapılandırılması;

- Kamu bankalarının finansal ve operasyonel açıdan yeniden yapılandırılması - TMSF bünyesindeki bankaların çözüme kavuşturulması

- Krizlerden olumsuz etkilenen özel bankaların sağlıklı bir yapıya kavuşturulması - Bankacılık sektörünün daha etkin ve rekabetçi bir yapıya kavuşturulması için düzenleme ve denetleme sistemlerinin etkinliğinin arttırılması

hedeflerini gerçekleştirmek üzere dört temel unsura dayandırılmıştır.32

Şekil 7 - Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması

      

olmak üzere; kamu bankaları için 21,9 milyar USD, TMSF’ye devredilen bankalar için ise 17,3 milyar USD olmak üzere toplam 39,3 milyar USD’lik ek bir yük ortaya çıkmıştır. Bu tutarın GSYİH’ye oranı % 26,6’dır.33

Diğer taraftan bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasının, 5,2 milyar USD’si TMSF tarafından ve 2,7 milyar USD’si kriz dönemlerinde eriyen sermayeleri güçlendirmek üzere özel sektör bankaları tarafından olmak üzere özel sektöre maliyeti toplam 7,9 milyar USD olarak gerçekleşmiştir. Bu tutarın GSYİH’ye oranı % 5,3’tür.

Sonuç olarak bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasının toplam maliyeti 47,2 milyar USD olarak gerçekleşmiştir. Toplamda bu tutarın GSYİH’ye oranı ise % 31,8’e ulaşmaktadır.34

BDDK, Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı Gelişme Raporu- (VII)’nda yer alan bilgiye göre; kamu bankalarının yeniden yapılandırılması amacıyla aktarılan kaynak 2001 yılı itibarıyla GSYİH’nın %14,8’ine ulaşmakla birlikte, bu bankalara aktarılan DİBS’lerin çok büyük kısmının bu bankaların bilançolarında gizlenen bütçe açıklarının kamu maliyesinin şeffaflaşması doğrultusunda bir ödeme planına bağlanması işlemi olduğu dikkate alındığında, yeniden yapılanmanın kamu maliyesi üzerine etkisi daha düşük olacaktır. Buna göre görev zararları hariç yapılan sermaye desteği göz önüne alındığında yaratılan ek yükün GSYİH’ye oranı %2’ye düşmektedir.