• Sonuç bulunamadı

2. Erken Cumhuriyet Dönemi Çalışma Yaşamı

3.4. İş Kanunu’nun Temel Dinamikleri

Hukuksal düzenlemeler, içerikleri ve uygulanışları itibariyle döneminin siyasi ve ekonomik koşullarından etkilenirler. Hatta siyasi rejimin, ideolojik savunularından derin izler taşırlar. İşte 1936 İş Kanunu da böyle bir kanundur ve Türkiye’de çalışma ilişkilerini devlet tarafından düzenlemenin artık kaçınılmaz olduğu bir sürecin ürünüdür. Burada hemen ifade edelim ki 1932 yılında daha liberal bir tasarı hazırlanmasına rağmen bunun yerine daha milliyetçi, devletçi ve dayanışmacı ruhun hâkim olduğu 1936 İş Kanunu, rejimi bütünleyen formülasyonu nedeniyle mecliste çokta fazla tartışılmadan kabul edilmiştir. Saymen’e göre de İş Kanunu’nda esas tutulan milli menfaattir ve kanun da sınıf mücadelesi öngörülmemekte aksine millet menfaati ve buna dayanan kalkınma amaçlamaktadır.432 Diğer taraftan Türkiye’nin ekonomik yapısını izleyen Amerikalı uzmanlar da sınıf çatışmasına müsaade etmeyen, uyuşmazlıkların devlet hakemliğinde çözümlenmesini savunan halkçılık ilkesinin hâkim olduğu düzenlemeler yapılmasını salık vermişlerdir.433 Dolayısıyla yasa hem devletçi yapıya uygundur hem de yabancı uzmanların telkini de bu yöndedir.

Recep Peker, İş Kanunu’nun temel mantığını anlamak konusunda oldukça önemli bir isimdir. Çünkü katı bir devletçi olan Peker hem yasanın otoriter düzenlemelerinde etkili bir isim hem de çok partili siyasi yaşamda yasanın uygulanmasına yön veren –hatta ilk Çalışma Bakanı Sadi Irmak’ı bile yönlendiren- kişi olmuştur. Bu nedenle Peker’in yasayla ilgili her söylemi önemli ipuçları taşımaktadır. İş Kanunu daha öncede belirttiğimiz gibi geç bir tarihte çıkarılmıştır. Recep Peker, bunun birinci sebebinin “siyasal ve ulusal hayatımıza en uygun şekilleri bulmak ve (…) bu mevzuda mümkün olduğu kadar hatalardan kaçınmak

431 Dağlı ve Aktürk, a.g.e., s. 198. 432 Saymen, Türk İş Hukuku, s. 56.

için (…) en iyi formülleri bulmaya çalışmak” olduğunu belirtmiştir. İkinci sebebinin de “iş kanunun ortaya koyduğu tanzimci ruhu memlekette tatbik etmek ihtiyacı[nın] ancak bu günlerde kendini göstermeye başlamış bulunmasını ve “devlet[in] büyük sanayi hayatına yeni giriyor olmasını” gerekçe göstermiştir. Peker, gecikmenin gerekçelerini aktardıktan sonra yeni yasanın nasıl olacağını da açıklamıştır. Peker’in meşhur söylemini aktaracak olursak, “yeni İş Kanunu bir rejim kanunu olacaktır. (…) İşte yeni çıkarmakta olduğumuz İş Kanunu Devletin esaslı kanunlarından bir rejim kanunudur. Bu kanunla Türkiye’de iş hayatı yeni rejimimizin istediği ahenk ve anlaşma yoluna girecektir” demiştir.434 Yine Peker, “liberal Devlet tipinin çekiştirici, çarpıştırıcı ve yurd içinde ulus birliğini bozucu ruhunu hergün yeni bir tedbirle ortadan kaldırarak bunun yerine ulusal Devlet tipindeki birlik ve beraberlik zihniyetinin tatbikatını hayatımıza aşılıyoruz” diyerek yasanın anti-liberal temellerini vurguluyordu.435 Mecliste yaptığı başka bir konuşmada da, “yeni İş Kanunu sınıfçılık şuurunun doğmasına ve yaşamasına imkân verici hava bulutlarını ortadan silip süpürecektir. Bu kanunla milli hayatın iş hayatında muvazenesi kurulacaktır. Yaşayan her unsurun bekasını, ilerlemesini temin edecek en büyük ve en esaslı unsur muvazenedir” diyordu.436

Peker’den de yaptığımız alıntılardan anlaşılacağı gibi İş Kanunu, otoriter, devletçi, anti-liberal, milliyetçi ve sınıf çatışmasını önleme gayelerini taşımaktadır. Yasa üzerindeki bu misyonla 1963 yılına kadar çalışma yaşamını yönlendiren ana hukuksal kaynak olmuştur. Yürürlükte kaldığı dönem içerisinde eksiklikleri, kapsamının darlığı, uygulama da yaşanan aksaklıklar bilinmesine rağmen dönem içerinde çok büyük değişikliklere uğramadan uygulanmaya devam edilmiştir. Irmak, 1946 yılında yeni Türk devletinin temel prensibi “çalışan devletin himayesindedir. 1936’da çıkmış olan İş Kanunu bu inanışın ilk büyük eseridir. Bu kanun içtimai basiretin ve ileriyi görmenin güzel bir örneğidir” diyordu.437 Aslında devletin, işveren karşısında daha güçsüz konumda bulunan işçinin haklarını koruması olarak

434 Gülmez, Meclislerde İşçi Sorunu ve Sendikal Haklar (1909–1961), ss. 177–178. 435 Gülmez, a.g.e., s. 178.

436 İş Kanunu Layihası ve Muvakkat Encümen Mazbatası (1/162), TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: 5,

Cilt: 2, İçtima: 1, 75. İntikad, 1. Celse, 8.6.1936, ss. 83–84. Aktaran: Özgür Gökmen, “Tek Parti Dönemi Cumhuriyet Halk Partisi’nde Muhafazakâr Yönelimler”, Şubat, 2003, let.leidenuniv.nl/ tcimo/tulp/Research/og4.pdf>, (09.03.2007), s. 10.

anlaşılacak himayeyi vurgulayan bu yaklaşım, tam aksine işçiyi “denetim altına almak” anlamı taşımaktaydı.438

Aynı yıl Irmak Çalışma Bakanlığı’nın bütçesinin TBMM de görüşülmesi sırasında yaptığı konuşma da, “çalışanların kendi aralarında sırf haklarını ihkak etme bakımından, Devlet üzerinde, işveren üzerinde tazyikler yapması haklarını bizzat aramaları yerine Devlet, bu hakların meşru ve makul olan bu hakları kendiliğinden verme yoluna gitmiştir. İş Kanunu bu hususta atılmış en büyük adımdır” diyordu.439 1947 yılında ise I. Çalışma Meclisi Toplantısı’nda Irmak tam aksi bir görüşle bu kez, “İş Kanunu[nun] hakikaten bugünün ihtiyaçlarına yetmeyen bir kanun” olduğunu söylüyordu.440 Bakan bir yandan kanunu büyük bir adım olarak tanımlarken, kısa bir süre sonra kanunun yetersiz olduğunu vurgulayarak çelişkili bir yaklaşım sergiliyordu.

Devletin denetimini kolaylaştıran en önemli unsur sendikal örgütlenmenin genetik zayıflığıdır. Diğer bir unsur ise, “Batı karşısında Türkiye’nin prestij kazanması için girişilen ve çoğulcu, rekabetçi olmaksızın ‘çok partili’ bir görünüm” sergileyen kurumsal yapılanmanın, olağan bir süreçte gelişmediğinden demokrasiyi oluşturan ve etkili şekilde işleyecek bir yapıya kavuşamamış olmasıdır.441 Dolayısıyla çalışma hayatını düzenlemek için gerçekleştirilen ilk kurumsal düzenlemelerde demokrasiye hazırlıksız geçişin bir parçası olarak kendi politikalarını yaratamamış, bilakis kurumlar CHP’nin halkçılığa ve milliyetçiliğe, vurgu yapan resmi ideolojisini topluma yerleştirme çabalarının birer aracı haline gelmişlerdir.

DP dönemine baktığımızda, 1936 yılında İş Kanunu kabul edildiğinde İktisat Vekili olan Celal Bayar 21 Ekim 1946 günü yaptığı bir konuşmada İş Kanunu’nun “ileride ıslah olunmak üzere hazırlandığını ve şimdiki halde, tatbikatında büyük bir fayda temin etmediğini” söylemiş ve parti olarak “bu meseleyi tekrar ele almak kararında” olduklarını belirtmiştir.442 Yasanın kapsamı, DP döneminde artan işçi

438 Ahmet İnsel, “Devletçiliğin Anatomisi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt: 2,

İstanbul: İletişim Yayınları, 1983, s. 421.

439 Seren, a.g.e., s. 69.

440 Çalışma Meclisi Toplantısı, İşçi Sigortaları Kurumu Çalışma Meclisi İş ve İşçi Bulma Kurumu

1947 Genel Kurul Toplantıları içinde, 1947, s. 95.

441 Nihal Kara İncioğlu, “Türkiye’de Çok Partili Sisteme Geçiş ve Demokrasi Sorunları”, Türkiye’de

Politik Değişim ve Modernleşme, Der: Ersin Kalaycıoğlu; Ali Yaşar Sarıbay, İstanbul: Alfa Yayınları, Ocak, 2000, s. 212.

sayıları, bazı yasal değişiklikler ve yargı kararlarıyla genişlese de bu dönemde yasal anlamda çok büyük bir hamle yapılmamıştır. Bayar’ın muhalefetteyken belirttiği gibi tekrar ele alınmamış ya da yeni bir İş Kanunu yapılmamıştır. Parti, CHP’nin ideolojik rasyonellerinin izlerini taşıyan yasayı, kendi siyasi iktidarı içinde rasyonelleştirerek aynen sürdürmüştür. Yasada işçilere getirilen grev yasağı, sendikaların siyaset yapma yasağı bu dönemde de hiçbir değişiklik yapılmadan sürdürülmüştür.