• Sonuç bulunamadı

4.7 Düşük Olasılıklı Akut Koroner Sendrom Tanısı Alan HastalardaTanısal

4.7.5 KAH, HT tanısı olmayan Diyabetik hastalarda Düşük Olasılıklı Akut

Koroner Sendrom Tanısında Kullanılan Testlerin Tanısal Özelliklerinin Değerlendirilmesi

KAH, HT tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinin iskemik olup olmamasına göre CGM sonuçları ile MPS sonuçları karşılaştırıldığında EKG’sinde iskemik bulgu olan grupta MPS patolojik olan hastaların %100’(n=6) CGM pozitif olarak değerlendirildi. MPS normal olarak değerlendirilen hastaların ise %44,4’ü (n=8) CGM pozitif olarak değerlendirilirken, %55,6’sı (n=10) CGM negatif olarak değerlendirildi.

EKG’sinde iskemik bulgu olmayan grupta MPS patolojik olan hastaların %100’(n=7) CGM pozitif olarak değerlendirildi. MPS normal olarak değerlendirilen hastaların ise %39,3’ü (n=31) CGM pozitif olarak değerlendirilirken, %60,7’si (n=48) CGM negatif olarak değerlendirildi. KAH, HT tanısı olmayan diyabetik

106 hastalarda EKG ve CGM sonuçlarının MPS sonuçları ile karşılaştırılması Tablo 101’de verildi.

Tablo 101:KAH, HT tanısı olmayan diyabetik hastalarda EKG ve CGM sonuçlarının MPS sonuçları ile karşılaştırılması

EKG İskemi

MPS Sonucu

Patolojik Normal Toplam VAR CGM Pozitif Sayı(n,%) 6(100,0%) 8(44,4%) 14(58,4%)

Negatif Sayı(n,%) 0(0,0%) 10(55,6%) 10(41,6%) Toplam Sayı(n,%) 6(100,0%) 18(100,0%) 24(100,0%) YOK CGM Pozitif Sayı(n,%) 7(100,0%) 31(39,3%) 38(44,2%) Negatif Sayı(n,%) 0(0,0%) 48(60,7%) 48(55,8%) Toplam Sayı(n,%) 7(100,0%) 79(100,0%) 86(100,0%)

KAH, HT, tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olan grubunda CGM’nin sensitivitesi 100,00% (%95 güven aralığı 54,07% ila 100%), spesifisitesi %55,56 (%95 güven aralığı %30,76 ila %78,47), pozitif prediktif değeri 42,86% (%95 güven aralığı 30,91% ila 55,7%), negatif prediktif değeri 100,00% olarak hesaplandı. KAH, HT tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olan grubunda CGM’nin MPS sonuçlarını yansıtmada tanısal doğruluk oranı 66,67% (%95 güven aralığı 44,68% ila 84,37%) olarak bulundu. CGM’nin KAH, HT, tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olan grubunda tanısal değeri Tablo 102’de verildi.

Tablo 102:KAH, HT, tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olan grubunda tanısal değeri

Sensitivite 100% 54,07% ila 100%

Spesifiste 55,56% 30,76% ila 78,47%

Pozitif Prediktif Değer 42,86% 30,91% ila 55,7% Negatif Prediktif Değer 100%

107 KAH, HT, tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olmayan grubunda CGM’nin sensitivitesi 100,00% (%95 güven aralığı 59,04 % ila 100%), spesifisitesi 60,76% (%95 güven aralığı 49,13 % ila 71,56%), pozitif prediktif değeri 18,42% (%95 güven aralığı 14,65 % ila 22,9%), negatif prediktif değeri 100,00% olarak hesaplandı. KAH, HT tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olmayan grubunda CGM’nin MPS sonuçlarını yansıtmada tanısal doğruluk oranı 63,95% (%95 güven aralığı 52,88 % ila 74,03%) olarak bulundu. CGM’nin KAH, HT, tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olmayan grubunda tanısal değeri Tablo 103’de verildi.

Tablo 103:KAH, HT, tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olmayan grubunda tanısal değeri

Sensitivite 100% 59,04 % ila 100%

Spesifiste 60,76% 49,13 % ila 71,56%

Pozitif Prediktif Değer 18,42% 14,65 % ila 22,9% Negatif Prediktif Değer 100%

108 Tablo 104:Tanısal testlerin MPS sonuçlarını yansıtmadaki değerlilikleri karşılaştırılması 1

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

Tüm Hastalar

CGM 100% 55,28% 30,77% 100% 62,69%

EKG 62,50% 76,40% 34,48% 91,11% 74,09%

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

HT + Hastalar

CGM 100% 50,85% 35,56% 100% 61,33%

EKG 68,75% 44,83% 40,74% 89,58% 72%

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

HT - Hastalar

CGM 100% 57,84% 27,12% 100% 63,56%

EKG 56,25% 78,43% 29,03% 91,95% 75,42%

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

DM + Hastalar

CGM 100% 57,69% 42,11% 100% 67,65%

EKG 50% 73,08% 36,36% 82,61% 67,65%

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

DM - Hastalar

CGM 100% 54,81% 29,89% 100% 61,64%

EKG 66,67% 77,04% 34,04% 92,86% 75,47%

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

KAH + Hastalar

CGM 100% 40% 50% 100% 62,5%

EKG 66,67% 60% 50% 75% 62,5%

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

KAH - Hastalar

CGM 100% 55,77% 29,59% 100% 62,7%

109 Tablo 105: Tanısal testlerin MPS sonuçlarını yansıtmadaki değerlilikleri karşılaştırılması 2

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

KAH – HT – DM - EKG İskemi+ 100% 56,25% 46,15% 100% 68,18% EKG iskemi- 100% 58,33% 14,29% 100% 61,04%

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

KAH – HT – DM + EKG İskemi+ 100% 55,56% 42,86% 100% 66,67% EKG iskemi- 100% 60,76% 18,42% 100% 63,95%

Tablo 106:Tanısal testlerin birlikteliği

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

CGM EKG sinüs ritim + 100% 34,21% 44,44% 100% 56,9% EKG sinüs ritim - 100% 61,79% 20,34% 100% 65,19%

Test Sensitivite Spesifisite PPD NPD DOĞRULUK

CGM EKG İskemi+ 100% 40,63% 45,71% 100% 60,42% EKG iskemi- 100% 61,79% 20,34% 100% 65,19%

110 Şekil 12:Çalışma bulgularının özeti

111

5 Tartışma

İskemik kalp hastalıklarının dünyadaki en çok karşılaşılan ölüm nedenlerinden biri olduğu ve hastaların ilk başvuru yerlerinin acil servisler olduğu göz önüne alınırsa, acil tıp hekimlerinin sıklıkla karşılaştıkları bu hastalarla ilgili deneyimlerinin artmış olması beklenen bir durumdur. Hastane başvurularının yaklaşık %60’ını alan acil servislerde çalışan hekimler, bu nedenle akut koroner sendrom ön tanısı ile takibe alınan hastalarda ivedilikle tanı ve tedavi aşamalarına başlamaları gerektiğini bilmektedirler. Göğüs ağrısı ve anjina eş değeri yakınmalar ile başvuran hastanın ilk 10 dakika içerisinde çekilen EKG si ile STEMİ tanısı konarak hasta acil reperfüzyon tedavisine yönlendirilmektedir. Hastalarda tanının erken konması demek, daha fazla kurtarılmış miyokard dokusu demek olduğu için mortalite ile birlikte morbiditenin de önüne geçilmektedir. Bu nedenledir ki, erken tanı ve tedavi AKS’de hayat kurtarır. Klinikte hastaların tanıların konulmasına en büyük katkısı olan EKG cihazına benzer ilk cihaz Waller'ın ilk kez 1887’de elektrokardiyogramını bir galvanometrede kaydıyla hayat bulmuştur.111

Willem Einthoven ise 1903’de elektrokardiyogramın dalga formu olarak yeniden üretilmesine ön ayak olarak EKG’nin babası olarak anılmaya başlamıştır.112EKG sonrasında tıp dünyasında ve özellikle kardiyolojide

yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Standart 12 derivasyonlu EKG, her ne kadar en sık ölüm nedenlerinde biri olan akut koroner sendromlarda yaygın kullanım ile ölümleri azaltmış olsa da, STEMİ dışındaki hastalarda kesin tanıya götürme olasılığı azdır. NSTEMİ ve AAP’de duyarlığı düşük olduğu99

için ek olarak yardımcı yöntemlere ihtiyaç duyulmaktadır. EKG, Einthoven'ın yarattığı haliyle ikizkenar üçgen ortasında bulunan dipol bir vektöre dayanır. Hipotezinin geometrik ve elektriksel ihtiyaçları homojen hacim iletkeni küresel bir vücut yüzeyi ve ortada tek vektör (dipol) için sadece bir kaynakdır. İnsan kalbi bu koşulları karşılamadığı için, 1930’ların sonunda vektör kardiyografi(VCG) olarak adlandırılan üç boyutlu elektrokardiyografi yöntemi geliştirilmiştir.113En yaygın kullanımı olan Frank tarafından geliştirilmiş olan 7

derivasyonlu VCG’dir. 1141980’li yıllara kadar yaygın olarak kullanılıp, temel olarak iskemiyi yakalamak için değerlendiren bir yöntem olarak amacına ulaşmıştır.

115Ancak yorumlanmasındaki karışıklık ve kullanım zorluğu nedeniyle standart rutin

112 İlk kez Sanz ve arkadaşları tarafından 1980’li yıllarda tanıtılmış ve günümüze kadar çalışmaları hala devam etmekte olan kardiyogonyometri, VCG mantığının spasyotemporal bir vektörlü kardiyografik üst basamağıdır.2007 yılına kadar yeni nesil ekipman kullanılarak başka metodolojik çalışmalar yapılmamıştır. Üç boyutlu grafikler ve kardiyak potansiyelin konumlandırılmasıyla, KAH tanısında kullanılmak üzere 300'ün üzerinde yeni parametre mevcuttur. CGM ve geleneksel vektör EKG arasındaki fark esas olarak vektörlerin eksenlerinin pozisyonudur.97

CGM, şimdiye kadar Birkenmeyer ve ark.'nın 2000 hastalı kohortundan elde edilen metaanaliz116 ile stabil117 ve unstabil118 aterosklerotik koroner arter hastalığı tanısında önemini kabul ettirmiştir. CGM'nin geleneksel stres testlerinin (stres-EKG, görüntüleme yöntemleri ve hibrid teknikler)sınırlamalarının üstesinden gelmesi ve koroner stenozun tanınmasında %50’den fazla güvenilir olduğu tespit edilmiştir. CGM, miyokardiyal depolarizasyonun ve repolarizasyonun vektörel ve dijital analizi ile KAH için invazif olmayan bir diagnostik yöntem olup, istirahatte mutlak iskemide olan kalp segmentlerinin projeksiyonunu sağlayan ve basitleştirilmiş bir vektörel kardiyografik bir yöntemdir.

Bu çalışmada, acil servise göğüs ağrısı ve benzeri semptomlarla gelen hastalarda kolay uygulanabilir ve otomatik olarak analiz yapma özelliği olan CGM cihazının kullanılabilirliği tespit edilmeye çalışıldı. Literatüre bakıldığında acil serviste benzer bir çalışmaya ulaşılamamakla birlikte, ülkemizde kardiyogonyometri ile yapılan bu çalışmadan önceki tek çalışmanın da ‘Acil Serviste ST Yükselmesiz Miyokard İnfarktüsü Ve Anstabil Anjina Pektoris Hastalarının Tanısında Kardiyogonyometrinin Tanısal Değerinin Araştırılması’ Akın M, Kıyan G.S. (2018) Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servis Anabilim Dalında yapılan yakın zamanda bitirilmiş bir çalışma olduğu tespit edilmiştir.

Göğüs ağrısı ve anjina eş değeri yakınmalar ile başvuran hastanın ilk 10 dakika içerisinde çekilen EKG si ile STEMİ tanısı konarak hasta acil reperfüzyon tedavisine yönlendirilmektedir. Fakat geriye kalan hastalarda AKS’den şüphe duyuluyor ise, EKG %100 tanı koydurucu olmadığı için, klavuzlar eşliğinde ek tanısal testler yapılmaktadır. Anamnez, fizik muayene, özgeçmiş, soygeçmiş, labaratuar tetkikleri ve olasılık skorlamaları hastaların klinik şüphesini değerlendirir iken kullanılan parametrelerdir.

113 Standart stres EKG, KAH ve miyokard iskemisi için ılımlı bir doğruluk elde eder, ancak özellikle asemptomatik hastalarda tarama testlerinde uygulanabilirliğe sahiptir. 24 saatlik Holter EKG, kardiyak aritmilerin birincil tanısında kullanılır. Akut koroner sendromlu (AKS) hastalarda standart EKG'de sadece STEMI kesin olarak görülebilir. NSTEMI ve AAP sadece EKG ile tanınamamaktadır.

AKS’ler ileri yaşlarda ve komorbid hastalıkları çok olan kişilerde ya da aile öyküsü olanlarda, sigara içenlerde her ne kadar daha sık görülse de atipik prezente olan bir hastayı AKS değildir diye dışlayabilmek pek de mümkün değildir. Çekilen EKG’nin yorumlanması acil serviste hasta ile kaşılaşan doktorun bilgi ve deneyimine bağlıdır. Özellikle hastanın geçirilmiş koroner arter hastalığı öyküsü varsa ya da daha önceden oturmuş bir EKG değişikliği var ise yeni gelişen değişikliğin tespiti her zaman değerlendirilmesi doğru ve kolay olmamaktadır. EKG’nin tamamen normal olması ya da nonspesifik ST-T değişiklikleri bulunması AKS’yi dışlatmamakla birlikte, hastanın acil servis yolcuğunun monitorizasyon, seri EKG’ler ve 0-3-6 ve hatta gereğinde 12.saat troponin kontrolü olarak uzamasına neden olur.

Troponin takibinin majör sınırlayıcı basamağı hastaların başvuru zamanı ve ağrı başlangıcının net tanımlanaması durumundan kaynaklanır. İskemi başladıktan sonra kardiyak troponinler geçilmiş artış gösterebilir. Bu nedenle Mİ tanısını dışlayabilmek için en doğru yöntem seri EKG takibi ve EKG’de değişiklik olmasa bile seri troponin takipleridir. Her ne kadar hs TnT daha hızlı progrese olup AKS tanısını hızlı koymayı sağlasa da, hastanın başvuru anında alınan kandaki hsTnT düzeyinin düşük olması ağrı başlangıcının ilk saatlerinde tanıyı dışlatmaz. Bu durum hastanın acil servislerde uzun süre takip edilmesine sebebiyet verir. Hastaların EKG değişikliğinin olmaması, troponin takiplerinin negatif olması bile ağrı kaynağının koroner kökenli olduğunu dışlatmadığı gerçeği pek çok hastada elektif ileri görüntüleme yöntemine yönelinmesine neden olur.

Çalışmada hastaların geliş EKG’si ve takip EKG’lerinde değişiklik olmayan, troponin yüksekliği olmayan ve takiplerinde progresyon olmayan, Braunwald ve TİMİ skorlamaları düşük&orta sınıfda olan hastaların CGM ile değerlendirmesini yapıldı ve bu hastalar taburculuk sonrası, altın standart değerlendirme için kardiyoloji hekimine MPS ihtiyacı gerekliliği açısıdan yönlendirildi.

114 Çalışmaya acil servise göğüs ağrısı, nefes darlığı gibi anjinal şikayetlerle getirilen ve acil servis izlemi sonucu “Düşük Olasılıklı AKS” tanısı konulan ve kardiyoloji hekimleri tarafından AKS ekarte edilmesi için Myokard Perfüzyon Gated SPECT planlanması için polikliniğe yönlendirilen 416 hasta alındı. Tüm hastalardan bilgilendirilmiş gönüllü olur onam formu alınarak CGM uygulandı. Acil hekimleri ve kardiyoloji hekimleri tanı ve tedavide herhangi bir şekilde müdahalede bulunmadılar. CGM ölçümleri yatar durumdaki hastaya beş elektrodun yerleştirilmesiyle ve ticari olarak mevcut donanım ve yazılım (Cardiologic Explorer, enverdis, Jena, Almanya) kullanılarak elde edildi.

ST-segment elevasyonlu miyokard enfarktüsü (STEMI), kardiyojenik şok, önemli kardiyak ektopik atımların varlığı, kalp pili (pacemaker) varlığı, acil serviste düşük orta olasılıklı gruba dahil olup izlem sonucu NSTEMI/AAP çıkan hastalar, CGM yapılamayan hastalar (hareketsiz veya soluksuz kalamayacaklar), miyokard sintigrafisi istenmemiş veya herhangi bir nedenle yapılamayan hastalar ve çalışmaya katılmak istemeyen ve onamı alınamayan hastalar çalışma dışı bırakıldı.

Acil servislerde “Düşük Olasılıklı AKS” protokolü sonucu taburculuk kararı verilen hastalarda(düşük-orta olasılık hastalar), birinci basamak merkezlerde gold standart olarak tanımlanan miyokard perfüzyon sintigrafisi ile CGM’nin tanısal etkinlikleri karşılaştırıldı.

Koroner arter hastalığı için 40 yaş üstü bireylerde yaşam boyu risk, erkeklerde % 49 ve kadınlarda % 32'dir. 250.000'den fazla erkek ve kadının yer aldığı 18 kohortun bir meta-analizinde benzer bulgular bildirilmiştir.119

Takipte düşük-orta olasılık sınıflamasına dahil olan (n=416) hasta çalışmaya alındı, Çalışmaya alınan hastaların tamamına bilgilendirilmiş gönüllü onam formu doldurtularak CGM uygulandı. Çalışmaya alınan hastalardan CGM sonucu açısıdan bilgilendirilmemiş olan kardiyoloji hekimine yönlendirilen 25 hasta MPS için uygun bulunmadı. Çalışmaya alınan hastalar içinde (n=183) kardiyoloji poliklinik randevusuna gitmeyenler kardiyoloji hekimi tarafından değerlendirilemediği için MPS yapılamadı. Sontrasında dosya takibi yapıldığında bu hastaların akut koroner sendrom açısıdan herhangi bir morbid ya da mortal durum ile karşılaşmadığı tespit edildi. 15 hasta için kardiyoloji başvurusu sonrası anjina sınıf klasında değişiklik nedeniyle anjio kararı alındı. Poliklinik başvurusunu gerçekleştirip, MPS uygun

115 bulunan hastalar (n=193) çalışmaya MPS sonuçları ile dahil edildi. Yapılan MPS sonuçlarında hastaların %83,4’ü (n=161) MPS normal olarak değerlendirilirken, %16,6’sı (n=32) patolojik olarak sonuçlandı.

Hastalar acil serviste iyi tanınmakla birlikte, 193 MPS yapılan hastanın mortal ya da morbid seyirli tablosu gözlenmedi. 193 hastanın sadece 7 tanesine anjio endikasyonu kondu. Bunlardan sadece %0,48’ine >%50 darlık nedeniyle girişimsel işlem yapıldı. Çalışmaya alınan hastalarda CGM‘nin gerçek hastalar içinden hastaları ayırma yeteneğinin yani sensitivitesinin %100 (95% güven aralığı %89,11 ila %100) olduğu saptandı. Yüksek sensitivitesi olması sebebi ile CGM göğüs ağrısı ve eşdeğer septomlar ile hastaneye başvuran kişilerde düşük-orta olasılık sınıflamasına dahil akut koroner sendrom şüpheli hastaların tanısında tarama testi olarak kullanılabilir olduğu tespit edildi. CGM’nin sensitivitesi HT tanısı olan grupta %100, HT tanısı olmayan grupta %100, DM öyküsü olan hastalarda %100, DM öyküsü olmayan hasta grubunda da %100 olarak bulunmuştur. Literatüre bakıldığında beklenen duyarlılığın üzerinde sonuçlar elde edildiği görülmüştür.97,111,112

Bu sonuç AKS takibinde kullanılan EKG’nin sensitivitesinden belirgin şeklide yüksek değerlerdir.(tüm hasta grubunda EKG sensitivitesi 62,50%)

Günümüzde aktif olarak kullanılan EFOR testi’nin negatif prediktif değeri %69 olduğu için negatif olduğunda dahi, CGM’nin negatif %100 NPD’siyle karşılaştırılınca, CGM daha güvenli bulunmuştur.

CGM’nin spesifisitesi ise %55,28 (%95 güven aralığı %47,25 ila %63,11) olarak tespit edildi. CGM’nin bu testlerde düşük spesifisitesi olduğu için kesin tanı koydurucu olarak kullanılamayacağı düşünülmüştür. CGM’nin spesifisitesi tüm alt gruplarda da EKG’ye göre düşük bulunmuş olup, pozitif sonuçlandığı hastaların gerçekte hasta olma olasılığı (pozitif prediktif değer) %30,77 (%95 güven aralığı %27,24 ila %34,54), CGM’nin negatif sonuçlandığı hastaların gerçekte hasta olmama olasılığı (negatif prediktif değeri) ise 100% olarak bulundu. . Bu nedenle CGM bu hasta grubunda yüksek negatif prediktif değeri ile güvenle taburculukta kullanılabilir. Tanısal testlerin doğruluk oranları hesaplandığında(gerçek pozitif+gerçek negatif/gerçek pozitif+yalancı pozitif+gerçek negatif+yalancı negatif) CGM sonuçlarının MPS sonuçlarını tahmin etmedeki tanısal doğruluk oranı %62,69 (%95 güven aralığı %55,46 ila %69,53)olarak hesaplanmıştır.

116 CGM aritmileri ve/veya iletim bozukluklarını (LBBB, RBBB, VEV) otomatik olarak algılar bu nedenle elektriksel ileti bozukluğu olan hastalarda ve aritmik hastalarda CGM patolojik olarak değerlendirilmesi beklenmektedir.120 Bu çalışmada da hastaların %7,7’sinde var olan ileti bozukluğu yanlış pozitif sonuç oluşmasına neden olmuştur. MPS yapılan hastaların CGM yanlış pozitif çıkan %37,30’luk (n=72) kesiminde hastaların %58,33’ünün(n=42) CGM’nin pozitif çıkma olasılığını arttıran en az bir ek hastalığı mevcut olarak bulundu. Komorbiditesi olmayan kısımda ise hastaların%8,33’ünün EKG’si iskemik, %4,16’sının (n=3) yapısal bozukluğu olduğu tespit edildi. İstatiksel olarak iskemik EKG ve yapısal bozukluğun CGM pozitifliğini arttırdığı tespit edildiği için yanlış pozitif sonuç açısıdan EKG değişikliği olan hastaların daha dikkatli takip edilmesi gerektiği bir kez daha tespit edildi.

‘Acil serviste kardiyogonyometrenin akut pulmoner emboli hastalarında tanısal değerinin araştırılması’ adlı çalışmada da gösterilmiştir ki; Kardiyogonyometri‘nin masif/non masif akut pulmoner emboli ayırımında sensitivitesi %19,23, spesifitenin ise % 94,4’tür. Akut pulmoner emboli tanısı alan olgularda kardiyogonyometri ‘ nin masif pulmoner emboli tanısındaki pozitif prediktif değeri % 83,3 iken, negatif prediktif değeri %44,7 olarak bulunmuştur. Bu çalışmadan da anlaşılacağı üzere CGM’nin yanlış pozitif olup olmadığı değil, daha çok göğüs ağrısı ayırıcı tanısında atlanan tanı olup olmadığının düşünülmesi gerekmektedir.

KAH, HT, tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olan grubunda CGM’nin sensitivitesi 100,00% , spesifisitesi %55,56, pozitif prediktif değeri 42,86%, negatif prediktif değeri 100,00% olarak hesaplandı. KAH, HT tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olan grubunda CGM’nin MPS sonuçlarını yansıtmada tanısal doğruluk oranı 66,67% olarak bulundu. KAH, HT, tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olmayan grubunda CGM’nin sensitivitesi 100,00%, spesifisitesi 60,76%, pozitif prediktif değeri 18,42%, negatif prediktif değeri 100,00% olarak hesaplandı. KAH, HT tanıları olmayan diyabetik hastaların EKG’lerinde iskemik değişiklik olmayan grubunda CGM’nin MPS sonuçlarını yansıtmada tanısal doğruluk oranı 63,95% olarak bulundu.

Bu bulgular ışığında KAH ve HT tanısı olmayan diyabetik hastalarda CGM’nin spesifitesi, PPD ve doğruluk oranının arttığı tespit edilmiş olup, özellikle EKG’nin

117 doğruluk oranının düştüğü diyabet gibi bir komorbid hastalıkta CGM’nin değerliliği kanıtlanmış oldu.

Aynı zamanda, CGM iskemik EKG bulgusu varlığında pozitif prediktif değeri tüm hasta gruplarında arttığı için EKG’si iskemik hastada pozitif çıkması MPS adayı olma olasılığını artıracak bir faktör olarak değerlendirilmiştir.

Çalışmaya alına hastaların yaş ortalaması 50,34±12,47 olarak bulundu. En düşük yaş 18 iken en yüksek yaş 84 olarak tespit edildi. Bu hastaların %86,1’i (n=358) 65 yaş altında iken, %13,9’u (n=58) 65 ve üzeri yaş olarak bulundu.

Hastaların cinsiyetleri ve yaşları arasındaki ilişki incelendiğinde 65 yaş üstü hastaların %27,6 (n=16)erkek olduğu, %72,4(n=42) da kadın olduğu tespit edildi. Aralarında istatiksel olarak anlamlı fark olduğu görüldü (p<0,001). 65 yaş altı hastalarda ise erkek sayısı %56,4 (n=202), kadın sayısı %43,6 (n=156) olduğu için arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu.

Hastaların yaş grupları ile komorbid hastalıkları arasındaki ilişkiye bakıldığında 65 yaş üstü hastaların %81’inin (n=47) en az bir adet komorbid hastalığı olduğu tespit edildi. 65 yaş altı hastalar ile kıyaslandığında komorbid hastalık açısıdan anlamlı fark olduğu görüldü (p<0,001).

Tüm sonuçlar değerlendirildiğinde, yaş ile KAH gelişimine artış olması nedeniyle, çalışmaya alınan hastaların ağırlıklı yaşlarının 65 altı olması beklenen bir durum olarak karşımıza çıkar. Yaş ile birlikte olasılık skoru yükselmesi nedeniyle hastaların başvuru anında yüksek olasılıklı olarak değerlendirilip çalışmaya alınmaması ve 65 yaş üstü hastaların komorbid hastalıklarının olması koroner arter hastalığı ve patolojik sonuç çıkma olasılığını arttırır. KAH gelişimi değerlendirilen(ayak bileği brakiyal indeksi, karotid dupleks ultrason ve abdominal ultrason) 40 yaş ve üzeri 3.6 milyondan fazla bireyin kohortunda, herhangi bir vasküler hastalığın prevalansı yaşamın her on yılında önemli ölçüde artmıştır.65 yaş altında olasılık %2 ila 3.5 arasında değişmekte iken, 65yaş üzeri bireylerde bu oran %7,1’lik bir artış göstermekle birlikte daha ileri yaşlarda da her bir dekadda oran katlanarak artmaktadır.22

Tanısal testlere bakıldığında yaş grupları ile EKG bulguları ilişkisi incelendiğinde 65 yaş altı hastaların %73,5’inin (n=263) , 65 yaş üstü hastaların ise %53,4’ünün (n=31) normal EKG’ye sahip olduğu tespit edildi. İstatiksel olarak değerlendirildiğinde

118 aradaki fark 65 yaş altı kişilerde EKG’nin normal sinüs ritim olma olasılığı açısıdan anlamlı bulundu (p=0,003). Hastaların CGM sonuçları ile yaş grupları arasındaki ilişkiye bakıldığında CGM ve yaş grupları arasında anlamlı istatiksel fark tespit edilmedi (p= 0,195). Yaş grupları ile yapılan MPS sonuçları arasındaki ilişkiye bakıldığında 65 yaş üstü hastaların %22,9’unun (n=8), 65 yaş altı hastaların %15,2’sinin (n=24) MPS sonucu patolojik olarak değerlendirildi ve bu değerlendirmeye göre yaş ile MPS sonucu arasında uyum tespit edilmedi (p=0,270).

Benzer Belgeler