• Sonuç bulunamadı

1995’te ilk basımı yapılan Kadere Karşı Koy A.Ş. bir grup kadının, evlilikleri kötüye giden bir çiftin hayatlarına müdahale ederek onların evliliklerini canlandırma çalışmasını işler. Romanda yer alan kadınların çoğu iyi eğitimli, işlerinde yüksek mevkilerde çalışır. Mesleklerinin getirdiği avantajı da kullanarak kurdukları şirketle Süheyla’nın evliliğini kurtarmaya çalışırlar.

Romanda yer alan başlıca kişiler; Füsun, Şehvar, Güler, Asude, Nuray’dır. Bu kişilere, erkekleri cinsellikleri bakımından Cinsel Tatmin Aşaması, Parasal Tatmin Aşaması ve Gücü Dışa Vurma Aşaması gibi kademelere ayıran Füsun’un ikizi Ferhat dâhil olur. Şirketin yol haritası olan bu istatistik bilgiye göre işe koyulurlar. Burada müdahale edilen hayat Süheyla Hanım’ınkidir. Estetik ameliyatlarla gençleşmeye çalışan Süheyla, resim yapan, modaya göre giyinen, hayat bakış açısı değişen bir kadın haline gelir. Karısındaki bu değişikliği fark eden Süheyla’nın eşi, dışarıyla ilgilenmekten vazgeçip karısıyla vakit geçirmeye başlar.

İnsanların kendilerine yabancılaşmasının örneklerini gördüğümüz Kadere

Karşı Koy A.Ş. de, bir grup kadının, Süheyla isimli roman kişisine, fiziksel ve ruhsal

değişiklikler yapmaya çalışırken aslında Süheyla’nın dışarıdan müdahale ile

288

yabancılaştırıldığını görürüz. Süheyla’yı değiştirme sürecinde romanda yer alan kişilerin yabancılaşmamış Türkiye’ye duydukları özlemin de işlendiğini fark ederiz.

Kadere Karşı Koy A.Ş. nin kadınları Ferhat’ın araştırmasından konuşurken

eskiden erkeklerin evlerine zamanında geldiklerini, ailecek dışarıda yemek yediklerinden bahsederler. Eskiden yenilen aile yemeklerinin niteliği günümüzde değişmiştir. Kebapçının yerini benimsenmekte zorluk çekilmeyen Batılı fast food zinciri almıştır. Bu durumu anlatan Füsun’un sözlerini, Güler alaya alır:

“Hani vardır ya, baldızı, yeğeni toplayıp kebapçıya falan götürürler. O dönem, değil mi?”

“Ne kebapçısı canım, Mc Donalds.”

“Doğru Mc Donalds’a götürürler. Erkekler rakı, çocuklar kola içer…” “Bak hâlâ rakı diyor!” 289

Şehvar’ın tiyatroyu nasıl seçtiğinden bahsederken, tiyatroda karar kılmasına vesile olan Şirin Devrim’den bahsederler. Soyu saraya kadar dayanan Şirin Hanım, tiyatro ile alakası kesildikten sonra Amerika’ya gider. Türkiye ile Amerika arasında mekik dokuyan Şirin Hanım, Amerika’da güzel bir hayatı olmasına rağmen Türkiye’yi çok özler. Türkiye’ye geldiğinde ise eski Türkiye’yi bulamaz. Hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği mahalleler, sokaklar, dostlarıyla yedikleri yemekler bile yabancılaşmıştır. Türkiye yerliliğini kaybetmiştir. Bu durum Şehvar tarafından nakledilir:

“‘Ada’ya giderdik. Yemekler, tatlılar yapılır, yengeler, teyzeler oturulur,

herkes işini yapar, nakışlar işler. Türkiye’ye gelince öyle olacak zannediyorum, ama şimdi hafta sonu geliyor, bakıyorum, o bir yere gidiyor, öteki bir yere gidiyor, çok üzülüyorum! Kişiliğimizi kaybediyoruz. Boğaz’da balığın yerini sosis almış! Olacak iş

midir? Her şeyi çok Batılı, fakat geleneklerinden kopmamış, son derece Müslüman, muhteşem bir kadın! Buraya geldiği zaman bu yabancılaşmadan nefret ediyor.”290

Amerika ile Türkiye arasında tercih yapamayan Şirin Hanım’ın bu tavrı, Şehvar’ı kızdırır. Şehvar, Amerikalı eşinin torunlarını, kendi torunları gibi sevmesine rağmen onlara hiçbir zaman Türk çocukları gibi bakamayan Şirin Hanım’ı eleştirir. Şirin Hanım’ın, Türkiye’de kalmayarak yabancılaşmaya hizmet ettiğin düşünür. Eski Türkiye, yerlidir. Yerliler vatanını terk ettikçe kendileri de vatanları da yabancılaşmaya mahkûmdur:

“Gördüm ki çelişkileri var. Amerika’da oturayım, buraya geldiğimde Türkiye’yi bulayım istiyor. Torunları seviyor, kendisininkinin yerine koyacağı çocukları istiyor, fakat ‘Allah kahretsin’ hiçbir zaman yeterince iyi değiller, çünkü Amerikan piçleri!’ Ha, dedim kendi kendime, demek ki, ne olacak, ‘Türkiye’yi istiyorsan, istediğin Türkiye için mücadele edeceksin!’” 291

Nuray ile Asude, Türkiye’de sanatçıların durumu hakkında konuşurlar. Asude, artık toplumun hafızasının yok olduğunu, biriktirilen bilginin bir öneminin olmadığını söyler. Nuray da arkadaşını destekler. Nuray’a göre iyi yetişmiş birçok sanatçımız, eğitimsiz halk yüzünden gerekli ilgiyi görememektedir. Eskiden, sanata, sanatçıya daha çok önem verildiğini, çabucak unutan bir toplum olmadığımızı vurgular. Nuray, Türk toplumundan umudunu kesmiştir. Halk, yardım çığlıklarına bile cevap vermek istemeyen kitleler haline gelmiştir. Yabancılaşma etkisini, toplum üzerinde göstermeye devam etmektedir:

“Artık bu topluma güvenmiyorum. Başka bir toplum olsa, şişenin içine korum mesajı atarım, bir gün birisi bulur. Bu toplum bulmayacak, bulmak istemiyor çünkü. Bu toplum o şişeyi bulur, kırar atar. İçini de okumaz. Bütün gücünü onu kırıp atmakta bulur çünkü. Yirmi yıl denizde çalkalanmış olduğunu düşünmez, kırar. Çünkü bu toplum her şeyi küçültmekten yanadır. Bunu bizler de yapıyoruz, hem de çok kolaylıkla

290 Alatlı, a.g.e. s. 104.

yapıyoruz. ‘Ne güzel yaptık, oh be!’ diyoruz, ‘Ağzının payını verdik!’ diyoruz, ‘Kim bilir kimin eline geçecekti, kimin kafasını bozacaktı, o şişedeki mesaj! diyoruz.” 292

Nuray, eski İstanbul’a özlem duyar. O yıllarda yerli insanların ahlak kurallarına göre yaşadığını, mahalle kültürünün olduğunu söyler. İnsanların, birbirlerine hal hatır sormadan edemediği, komşunun kapısını çalmak gerektiğine inanıldığı, yabancılaşmanın daha uğramadığı yıllar geride kalmıştır:

“İstanbul, beş yüz binden on milyona çıktı. Eskiden mahalle vardı, mahalleli ne der meselesi vardı. Sosyal cezalandırma çok kolay yapılabiliyordu. Şimdi herkes yabancı olarak yaşıyor bu kentte. İletişimde çok büyük fark. Aile mefhumu vardı, aileler büyüktü. Gelinirdi, gidilirdi. Aile arasında eyvah rezil olmayalım düşüncesi vardı. İnsanların senet sepet, vergi davalarınsan korkuları vardı. Şimdi hiç yok. Çünkü herkes yabancı.”293

Süheyla Hanım, Kadere Karşı Koy A.Ş. üyeleri tarafından döneminin moda kıyafetleriyle giydirilir, saçı boyanır ve şekli değiştirilir. Yürüme ve duruş dersi alır. Tüm yapılanlardan sonra eski Süheyla’nın izi görünmez. Süheyla’nın evliliğini kurtarma adına yapılanlar aslında yerli Süheyla’yı yok edip yabancılaşmış bir Süheyla yaratılmasına neden olur:

“Ayrıntılı time-sheet’lerimizi Güler Hoca’ya teslim etmemizden bir hafta sonra, 7 Ekim Cuma günü, Süheyla Atakan, Kadere Karşı Koy A.Ş.’nin Talimhane’deki bürosundan çıktığından bambaşka bir kadındı!”294