• Sonuç bulunamadı

2. GOGOL’UN İZİNDE

2.1. AYDINLANMA DEĞİL MERHAMET

2004’te yayımlanan Aydınlanma Değil, Merhamet!’te olaylar sondan başa doğru anlatılır. Roman, Prens Aleksi Kristovoviç Zelenski’nin cenaze töreniyle başlar. Güloya, Rusya’ya geldiğinde tanıştığı Aleksi ile çok iyi dost olur. Rusya’nın pek çok yerine beraber seyahat ederler. Güloya, Rusya’yı, Aleksi sayesinde keşfeder. Pek çok ortak noktaları olan Güloya ve Aleksi, ülkelerinin yabancılaşmasını, yerlilikten uzaklaşılmasını dert edinen aydın insanlardır. Bu sorunları yüreğinde hisseden bu iki aydından Aleksi, ülkesinde yaşanan sıkıntılara daha fazla dayanamaz. Bir çıkış yolu bulamaz ve intihar eder.

Teffrey Sach’ın basın danışmanı Janine Weed, Aleksi’nin kız arkadaşı olan Prof. Teheresa D. Kornblatt’a yazdığı eski bir mektubu Güloya’ya gösterir. Amacı, Batılı aydınların Soljenisin’i o yıllarda nasıl değerlendirdiğini anlamasını sağlamaktır. Bu mektubun aslında Solijenitsin’in bir makalesi olduğu anlaşılır. Solijenitsin’e göre bir ulusun kalkınması manevi yaşamının seviyesine bağlıdır. Yerli unsurların korunmasıyla kalkınmanın da başlayacağı inancında olan Solijenitsin’nin bu tutumundan, Batılılar hoşnut olmazlar. Güloya, Batılıların Rusya’nın geleceğine ilişkin öngörüde bulunmalarından rahatsız olur. Theresa’ya Batılıların Rusya’ya neden karıştıklarını sorar:

“Batılı aydınlar Aydınlanma’dan kaynaklanmayan hak ve özgürlüklerin var olabileceği düşüncesine tahammül edemiyorlar. Saşa’dan soğumaları onun geleneksel Rus değerlerini savunmaya başlamasına denk düşüyor; Tanrı’ya, Ortodoksluğa, maneviyata, Rus ulusunun Bâtıni temellerine ilişkin değerler. Batılı inteligenti, siyasi özgürlüğün ruhani bir temeli olabileceğini aklından geçirmek bile istemiyor.”200

Aleksi, Aleksandr Solijenitsin’in fikirleri ile Güloya’nın fikirlerinin benzeştiğini görür. İkisi de ulusu için yerli unsurları savunan, ülkesini yabancılaşmaktan korumak isteyen aydınlardır. Bo ortak özelliklerinden dolayı Aleksi Güloya’ya, Solijenitsin ile iyi anlaşacağını söyler:

200

“Sen de müthiş bir müttefik bulacaktır,” demişti. “Aydınlanma öncesi kültürünün mükemmel bir temsilcisisin!”201

Aleksi, Petro dönemini Güloya’ya anlatır. Rus toplumunun her kesimi, Petro’dan nefret eder. Çünkü ülkeyi zorla Batılılaştırmak ister. Toplum yabancılarla içli dışlı olmak istemez. Halk Petro’yu ülkeye çarpık düşüncelerin girmesinin nedeni olarak görür:

“Rusya, Batılılaşmak istemiyordu, diyorlar. Rusya hiçbir zaman Batılılaşmak istemedi. Bugün de istemiyor. Rusya, Batı’yı kerih sayar; kendi ruhunu muhafaza etmek Slavofil* kalmak ister.”202

Ken Schwartz, amacı Yeni Dünya Düzeni ülküsü çerçevesinde inançlar arası diyaloğu geliştirmek olan Dünya Kiliseler Konseyi hesabına çalışan Kanadalı bir avukattır. Yahudi olan Schwartz, kendi kültürüne olan inancının zamanla azaldığını anlatır. Batılı kültürün dayattığı şekilde yaşamanın oğluyla arasına mesafe koyacağından bu kültüre karşı koyduğunu söyler. Schwartz’ın şikâyet ettiği yabancılaşmanın aynısı Türkiye’de görülür. Güloya bu yozlaşmayı düşünerek Batılılık adına yapılanların Türk toplumunda da görüldüğünü söyler:

“Batılılık böyle bir şey,” demiştim. “Artık biz de çocukları aile dışına sürüyoruz. En azından büyük bir kısmımız böyle yapıyor.”203

Güloya, Rusya’nın Batılılaşma sürecindeki yabancılaşmasını “hükümsüzleştirilmek” olarak adlandırır. Ona göre Türkiye’de nasıl yerli unsurlar hızlı bir şekilde yerini yabancı unsurlara bıraktıysa Rusya’da da aynı şey yaşanmıştır. Rusya, tarihi ve kültürüyle dünyaya iz bırakan bir ülkeyken bu birikimin yok olmaya yüz tutması Rusya’nın felaketidir. Batılılaşma adına Rusya’ya yapılanlar Güloya’ya acı verir. Yaşadığı aşk acısıyla bu acıyı özdeşleştirir. İkisini de yüreğinde hisseder:

201 Alatlı, a.g.e. s. 39.

* Slavofil: Russever, Rusçu. 202 Alatlı, a.g.e. s. 46. 203 Alatlı, a.g.e. s. 52.

“Çığlıklarını ta buralardan duyduğum, ayaklar altında ezilen muhteşem bir arşiv, hükümsüzleştirilmesinin acısını oturduğum yerden hissedebildiğim muhteşem birikim. Rusya’nın trajedisini Aytunç’la yıllar içinde oya gibi işlediğimiz vizyonun, bedenlerimizin kutsandığı, daha da önemlisi ruhlarımızın çiğnenmediği yüksek bir vizyonun, yani aşkın hükümsüzleşmesi ile özdeşleştirdiğim nokta bu.”204

Hükümsüzleştirilmek, Batılılaşmayı amaçlayan ülkelerin ortak kaderidir. Yabancılaşmaya karşı çıkan yerliler, baştan savaşı kabul eder. Batılı olmaya çabalayan ülkeler sömürgecilerin yeniliklerine ayak uydurmak isterlerken kültürlerinden fedakârlık yaparlar. Güloya, kendisi gibi Doğu’yu seçenlerin Batılıların yenilik adı altında sundukları yozlaşmayla karşı karşıya kalacakları anlamına geldiğini söyler:

“Bu gezegende Doğu’yu seçmek demek bitmez tükenmez reformlar’ın saldırısına maruz kalmak, hükümsüzleştirilmeyi göze almak demektir.”205

Güloya kendini Doğulu olarak görür. Fikirleri, hayata bakış açısı kendini Doğulu hissetmesinin tezahürleridir. Doğulu olmak, yerli düşünceye sahip olmaktır ve vatanının yabancılaştığını görerek bir şeyler yapmak arzusudur. Güloya’nın her zaman savunduğu bu düşünceler, sevgilisi Aytunç’ a tamamen zıttır. Mimar olan Aytunç yaptığı eserlerle ismini duyurarak kalıcı olmak ve kazandığı paranın keyfini çıkarmak isteyen bir Batılıdır:

“Mimariye damga vurmak isteyen bir dehaydı. Eser vermek, eserlerini yaşarken tescil ettirmek, emeğinin keyfini çıkartmak istiyordu. Doyumu ertelemekten yorgun düştü. Sonuçta ki,bunu bugün anlıyorum, o Batı’yı seçti, ben Doğu’yu.”206

Güloya, Şeremetyova Havalimanı’nın ikinci terminalini görünce hayal kırıklığına uğrar. Çıplak beton, belli belirsiz aydınlatmalar yerine Rus el sanatlarının

204 Alatlı, a.g.e. s. 92.

205 Alatlı, a.g.e. s. 94. 206

simgesi olan matriyoşkalardan, katedrallerden bir iz görmek ister. Üzüntüsünü Türk mimarisindeki yabancılaşmaya benzeterek dile getirir:

“Tıpkı iğne oyalarının kilim, desenlerinin, tahta işlemelerin esamesinin neyin okunmadığı modernite sonrası Türk mimarisindeki gibi.”207

Güloya, kırsal müzik sanatçısı Bob Winkler ile sohbetinde, Türkiye’de halk müziğine önem verilmediğinden yakınır. Winkler’e göre halk müziği tüm dünyada ilgi görmez. Büyük eserlere imza atmak isyen kişi, kendi müziğinin köklerinden yola çıkmalıdır. Bu konuda, sanatçı Charles’ın sözünü hatırlatır:

“Charles yerlilik’ten bahsederdi, insanlara ulaşmak istiyorsanız, onların bildikleri müzikten yola çıkacaksınız!”208

Güloya, Rusya’nın Batılılaştırılma sürecini okuyucuyla paylaşır. Ona göre Rus soylularının Rusya’yı Batılılaştırma adına yaptıkları parçalama hareketi, Çariçe Ekaterina ile başlar. Rus toplumunu dini köklerinden kopararak, geleneklerini yok ederek Batılılaşacağına inanan Ekaterina, ülkeye yapay bir kültür yerleştirmeye çalışır. Manastırlar kapatılır. Laik eğitim getirilir. Eğitimde amaç “yeni bir insan türü yaratmak”tır. Bu kunda Avrupa’yı da beğenmeyen Çariçe, yepyeni, Batılı bir Rus halkı hayal eder. Rus halkının yerli özellikleri hızla değişir. Bundan sonra gelen çariçeler de Rusya’yı aynı görüşle Batılılaştırmaya devam ederler:

“Yeni Bir İnsan Türü. Eğitim seferberliğinin hedefi, yeni bir dünya görüşü değil, yeni bir Rus nesli değil, misyonu çağdaş Avrupa toplumlarının yapaylığından kurtulmak, daha doğal, daha toprağa yakın bir yaşam biçimi geliştirmek olan Yeni Bir İnsan Türü yaratmaktır. Bu müthiş projenin temel varsayımı, insan ruhunun beyaz bir sayfa olduğu ve eğitimin bu beyaz sayfanın üzerine istenilen herhangi bir mesajı karalayabileceği inancıdır.”209

207 Alatlı, a.g.e. s. 205.

208 Alatlı, a.g.e. s. 286. 209 Alatlı, a.g.e. s. 468.

Güloya, Ekaterina’nın, Rusya’nın eğitimini geliştirmek adına Rousseau, Voltaire, Diderot gibi yazarları örnek aldığını söyler. Ancak kendine en yakın Voltaire’i görse de Rousseau’dan hoşlanmamasına rağmen onu saraya davet eder. Rousseau’nun fikirlerinden yararlanır. Voltaire’den de fikirler alır. Ekaterina, Rusya’nın gayri meşru çocuklarının, Batı Avrupa kültürü ile yetiştirilmesinde ısrar eder. Rusya’nın eğitim dili değişir. Çocuklar, ülkelerinin manevi ikliminden ve devletten uzaklaşırlar. Toplumda sınıfsal ayrılıklar başlar. Yabancılaşma toplumun her kesiminde hissedilir. Ancak bu yabancılaşma ortamı bir süre sonra yerli düşünceyi ortaya çıkarır. Rus aydınları, yerliliğin ortadan kaldırılmasının sebebinin Voltaire’in düşünceleri olduğunu savunurlar. Güloya bunu Galina Akeksina’dan şöyle aktarır:

“Kendilerinden nefret eder oldular” demişti Galina Aleksina. “Zamanla bu nefret, yabancı olan her şeyi reddetmeyi getirdi. Daha sonra da fevkalade duyarlı bir milli bilinç yarattı. Ama aydınlarımız, yükselen milliyetçiliğin nedenlerini irdelemek yerine, dış kaynaklı bir suçlu arayışına girdiler ve buldular: Ekaterina’nın sevgili danışmanı, Voltaire!”210

Nikolay Novikov, Ekaterina’nın alay muhafızlarındandır. Çariçe’nin Fransız taklitçiliğiyle, toplumsal adaletsizliği umursamayan tavırlarıyla alay eden mizah dergileri çıkarır. Çariçe bu dergileri kapattırır. Novikov, Moskova Üniversitesinin matbaasının başına geçer. Novikov sayesinde geleneklerini savunan aydınlar, üniversitede kendi düşüncelerini savunabildikleri bir ortam bulurlar. Yabancılaşmaya karşı çıkarlar. Novikov, Çariçe’nin küçümsediği Rus geleneklerine ait kitapları bu matbaa sayesinde basar. Yerli kültür filizlenmeye başlar:

“St. Petersburg’lu Voltercilerin yok saydıkları Rus masalları, şarkıları, efsaneleri, derin bir kültürel umman olarak ortaya konuluyor Moskova Üniversitesi’nde eğitimin Rusça olmasını sağlıyor, böylece Ekaterina’ya karşı olan aydınlar orada kendilerine ruhani bir yuva bulurlarken Moskova Üniversitesi Fransız

210

kozmopolitliğine karşı olanların kültürel kâbesi haline geliyor. Büyük Rus milliyetçiliğinin tohumları burada atılıyor.”211

Rusya’nın gençleri, Avrupa’da kurulacak yeni düzenin sırlarını araştırmaya gönderilirken, birçok tarikat da kâinatın sırlarını öğrenmek için Rusya’ya gelir. Rusya’nın heybesinde taşıdığı malların değerinin farkında olmayan bir deve olarak tanımlanmaya başlaması da bu zamandır.212 Ekaterina kâinatın sırlarını araştırmanın

boş insanların işi olduğunu düşünür. Bu yüzden manastırları kapattırır. Ancak Rus aydınları, geleneklerini savunmaya devam ederler. Eserlerinde Rus köylerini işlerler. Soylular, dini ögelere evlerinde yer verirler. Ekaterina’nın hiç hoşlanmadığı bu durum yerliliğin özümsenmeye başlamasına engel olamaz:

“Manastırları kapatmak suretiyle kırsal alandan sildiği dini soyluların oturma odalarında görmek öfkelendiriyor. Eski Moskof’un dini ve kırsal kültürünün yeniden kıymete binmesi, kent edebiyatında beliren köy nostaljisi, Çariçe’nin Rusya’nın yüzünü Batı’ya çevirmek için verdiği onca uğraşı boşa çıkartmış gibi duruyor.”213