• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: MĐLLĐ MÜCADELE YILLARINDA TOPLUMSAL HAYATTA

3.4. Kadın ve Siyaset

Kadınların siyasetin içinde var olmaları II. Meşrutiyet ve sonrasındaki yıllarda söz konusu olmuştur. Tanzimat sonrasında yardım amaçlı cemiyetler oluşturmaya başlamalarına rağmen Meşrutiyet hareketiyle birlikte siyasal etkinliklere katıldılar (Kaplan, 1998:36).

Đttihat ve Terakki Partisi başa gelmeden önce kadınlar bu grubun içinde eşlerine, babalarına, kardeşlerine destek vermişlerdir. Genç Türklere yardım eden kadınların [Zişad Hanım gibi] yanında, yabancı dillere çeviri yapan, 1908’de Selanik’te Jön Türklerin renklerini yansıtan “Kırmızı-Beyaz” adında devrim komitesi kuran kadınlara rastlanmaktaydı (Unat, 1979:17). Partideki haberleşmeyi

124

sağlayan, bilgi taşıyan kadınların çalışmaları parti tüzüğü oluşturulurken göz ardı edilmemiştir. Tüzükte cemiyetin kadın ve erkekten oluştuğu, kadınların erkekler gibi partiye üye olabilecekleri hatta sorumluluk yüklenebilecekleri belirtilmiş olmakla birlikte II. Meşrutiyet döneminde kadınların siyasi yaşama katılması için pek fazla çalışma görülmemiştir (Caporal, 1982:152). Sınırlı da olsa siyasal hayatla ilgilenen kadınların olduğunu görüyoruz. Fatma Aliye Hanım’ın kız kardeşi Emine Semiye Hanım Osmanlı Demokrat Fırkası’nda ve Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nde faal bir üye olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca Islahat-ı Esasiye Osmaniye Fırkası’nda başkan Şerif Paşa’nın eşi Prenses Emine’ye rastlıyoruz. Bu dönemde daha çok partilere bağlı olarak çalışan kadın dernekleri kurulmuştur. Birçoğu kadın haklarını savunmaktan çok yardım kurumu olarak çalışan derneklerin yanında Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti gibi gerçek kadın dernekleri de kurulmuştur. 1913’te 50 üyesi bulunan bu cemiyetin üyeleri arasında yabancı kadınlar da vardı (Güzel, 1985:861).

Türk kadınının aktif olarak siyasetin içinde bulunduğu yıllar I. Dünya Savaşı yılları olacaktır. Kurtuluş mücadelesinin içinde yer alarak, cephe gerisinde askerlere ve asker ailelerine yardım amacıyla dernekleşerek faaliyetler gösteren Türk kadınları, I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin uğradığı yenilgi ve bunu izleyen büyük siyasal bunalımın sonucunda, ülkenin siyasal yaşamına ve kamu sorunlarına ilgi duymaya başladılar. 29 Kasım 1918’de Kuva-yı Milliye’nin ortak amaç için bütün kurumları bir araya getirmek üzere düzenlediği Milli Kongre’ye katılan 50 örgütün 16’sının çeşitli amaçlarla kurulmuş kadın derneklerinin olması bunun göstergesidir (Türkmen, 2002). Đşgaller karşısında Anadolu kadını gerektiğinde silahı ile cephede yer almış, gerektiğinde geri hizmetlerde bulunarak mücadelenin bire bir içinde olmuştur. Đstanbul’daki milli duyarlılığı yüksek kadınlar da mücadelenin farklı bir boyutuyla içinde yer aldılar (Kaplan, 1998: 82, 220). Çeşitli çalışmalarıyla hitabet yeteneklerini geliştirmiş kadınlar, büyük mitinglerde milletin sözcüsü oldular (Adıvar, 1987:29-31). Örneğin, Đzmir’in Yunanlılarca işgalinden hemen sonra, 19 Mayıs 1919’da, Fatih Meydanı’nda Halide Edib ve Mediha Hanım, 50.000 kişinin katıldığı mitingde söz aldılar. Đki kadın konuşmacıda Türk halkını kendine güvenmeye çağırdı. Đ. Hakkı Sunata, Halide Hanım’ı Fatih Mitingi’ni şu şekilde tasvir eder:

125

“Halide Hanım çarşafı ile balkondan konuşmasına başladı. Gerçekten acıyı içten duyan bir insan olarak oradaki halkın da duygularını dile getirdi. Birçok insan kendini tutamıyor, gözyaşlarını döküyordu. Heyecan ve teessürünü tutamayanlar, her türlü fedakârlığı ve ölümü göze alarak çarpışacaklarını acı acı bağıranlar, kaynaşmayı bir kat daha arttırıyor, kadınlar içinde telaş ve endişe uyandırıyordu” (Sunata, 2009:34).

Ertesi gün Üsküdar’da, Asri Kadınlar Cemiyeti adına Sabahat Hanım ve Naciye Hanım konuşmalarıyla halka cesaret vererek, bu hareketin yanında olduklarını gösterdiler (Caporal, 1982:167). Bu mitinglerin en önemlilerinden olan 23 Mayıs 1919’da düzenlenen Sultanahmet Mitingi’nde, Halide Edib Hanım konuşmasıyla halk üzerinde büyük etki yaptı. Buradaki konuşmasından sonra hakkında yakalanma emri çıkan ve eşi Adnan Bey ile Anadolu’ya geçen Halide Edib Hanım, ünlü bir kadın yazar ayrıca siyasal bir lider olmasının yanında öğretmenlik yapan ilk Türk kadınlarındandır. 1917’de Beyrut’ta, Şam’da kız okulları açmış, burada müfettişlik yapmıştır. 1918-1919’da Darülfünun’da dersler veren Halide Hanım, gazete ve dergilerde yazılar yazarak yeni toplumsal yaşama kadınların uyum sağlamalarına yardım etmek için Taâl-i Nisvan Cemiyeti’ni kurmuştur. Anadolu’ya geçtikten sonra cephede görev alarak Başçavuş rütbesi aldı ve TBMM Hükümeti kurulduğunda Maarif Bakanı görevini üstlendi (Adıvar, 1987). Amerikan lisesinden mezun olan Halide Edib’in başarıları o dönemde yabancı basında da yer almaktaydı:

“Londra 18 Nisan __ Halide Edib Hanım Mustafa Kemal Paşa kabinesinde Maarif Nazırlığına tayin edilmesi harp neticesi olarak Türk kadınlarının seriyan iktisab-ı hürriyet ettiklerine alamet olmak üzere telakki edilmektedir. Harp zamanında ilk defa Hilal-i Ahmer’e mensup olan Türk hanımlarına hasta bakıcı olarak askeri hastanelerine girmek için mezuniyet verilmiştir. Türk hanımları büyük bir dirayet göstermişler ve bu suretle kendilerinin darülfünunlara girmeleri için bir tarik keşad edilmiştir.

Pek yüksek bir irfana malik olan Halide Edib Hanım Abdülhamid saninin muhalefetine rağmen Đstanbul’daki Amerika mektebinde tahsil görmüştür. Mektebi idare eden doktor (Mari Viles) ve Đstanbul’daki Amerika diplomatları Halide Edib Hanımla ziyade bir alakadar olmuşlar ve kendisini bu suretle diplomasi aldığı gibi hemşirelerinden üçü de bu mektepte tahsil görmüştür. Halide Edib Hanım otuz beş yaşlarında olup büyük bir faaliyet göstermektedir” (Đkdam, 20 Nisan 1336/1920:1).

Anadolu kadınları her zaman Milli Mücadele’nin yanında ve aktif siyasetin içinde oldular. Bu katılışın en önemli göstergesi 1919 Eylül’ünde Sivas Valisi Reşit Paşa’nın karısı Melek Hanım ve arkadaşları tarafından kurulan Anadolu Kadınları

126

dikkatle izleyerek Đtilaf Devletleri ve Đstanbul Hükümeti’ne karşı zaman zaman protesto telgrafları gönderen, Milli orduya para ve mal yardımı kampanyaları açan, Milli Mücadele için Anadolu’ya geçenlere kutlama mesajları gönderen bu cemiyet Kurtuluş Savaşı boyunca büyük hizmetler görmüştür (Baykal, 1996:1). Cemiyetin tüzüğüne göre, tüm “Đslam hanımları” cemiyetin doğal üyesi kabul edilmekteydi. Cemiyetin kuruluşunda 160 fiili üyesi vardı. Bir süre sonra cemiyetin Amasya, Kayseri, Niğde, Erzincan, Burdur, Pınarhisar, Konya, Denizli, Kastamonu ve Kangal’da şubeleri açılmıştır (Güzel, 1985:872). Anadolu’da gösterilen çabaların yanında siyasal bilinci yüksek Đstanbul hanımları da Milli Mücadele’ye destek vermişlerdir. Özellikle yabancı dil bilen kadınlar, katıldıkları balolarda ve çay partilerinde Müttefik askerlerinden bilgi ve istihbarat alarak Kuva-yı Milliye’ye iletiyorlardı (Tevhid-i Efkâr, 15 Eylül 1338/1922:3). Ancak Anadolu kadınının göstermiş olduğu çaba, Milli Mücadele’ye vermiş olduğu destek Đstanbul kadınlarına göre çok daha manidardır. Çünkü siyasi ve askeri anlamda mücadelenin birebir içinde yer almışlar, vatanı müdafaa için erkeklerle birlikte savaşarak gazi ve şehit olmuşlardır (Tevhid-i Efkâr, 6 Haziran 1338/1921:1). Tevhid-i Efkâr sütunlarında Anadolu kadınlarının kahramanlıkları önemli yer tutmaktadır:

“Kahraman bir mücahidemiz: Kara Fatma

Bu fedakâr valide, Türk kadınının yalnız kahramanlar yetiştirmekle kalmadığını ve icap ederse bir dişi aslan gibi bizzat gibi bizzat yurdunu müdafaa edebileceğini de ispat eylemiştir”(Tevhid-i Efkâr, 17 Haziran 1338/1922:1) .

Kurtuluş Savaşı’nda kadınların gösterdikleri kahramanlık kadınların sorumluluk ve vatan sevgilerini ortaya koymuş ve ülkenin yönetiminde söz sahibi olma haklarını doğurmuştur (Balcı, 1998:32).