• Sonuç bulunamadı

1. TÜRK HUKUKUNDA KABAHAT VE SUÇ KAVRAMI

1.4. Kabahatleri Suç Olmaktan Çıkarma Çalışmaları

Hukuk literatüründe, geçmişte, sosyal düzen kurallarını ihlal eden eylemlerin tamamı suç olarak adlandırılmıştır. Dolayısıyla kabahatler daha çok önceden suç olarak nitelendirilen eylemlerdir. O nedenle kabahatlerin ve suçların gelişim tarihleri ortaktır (Akbulut, 2010:46).

Toplum hayatındaki yeni ihtiyaçlar, ceza yargılamasının çok masraflı olması, ceza sisteminin çok geniş bir alana yayılması, iş yükünün ve dava sayısının artması sebebiyle farklı ve adaletsiz uygulamalar ortaya çıktığı için (Bayraktar, 1984:203) ceza yargılaması sisteminin yükünün hafifletilmesi amacıyla, ceza hukukunun tarih sürecinde gösterdiği gelişim seyrine bağlı olarak kimi eylemler suç olmaktan çıkarılmıştır. Bununla birlikte süreç içerisinde idarenin genişleyen çalışma alanı dolayısıyla daha fazla kamusal yetkiyle donatılması gereksinimi de kabahatlerin sayı olarak arttırılmasının bir başka sebebi olmuştur. Anılan sorunlar, önceleri suç olarak

16 10. D’nin 05.12.2003 tarihli ve E. 2002/521, K. 2003/4772 sayılı kararı, (UYAP), (Erişim Tarihi:

06.04.2015).

adlandırılan kimi eylemlerin, kabahat olarak nitelendirilerek, suçlarla kabahatlerin ayrı ölçütlere tabi tutulması gerektiği düşüncesini güçlendirmiş ve böylece suç ve kabahatler ayrı ayrı fiiller olarak ele alınarak, hukuk düzeni içerisinde farklı yaptırımlara konu edilmiştir.

Zaman içerisinde yapılan farklı tanımlama ve düzenlemeler bir yana, suç ve kabahatler önceleri ceza kanunlarında düzenlenmiştir. Sonradan ortaya çıkan ve kabahatlerin ceza kanunlarının kapsamından çıkarılmasına ilişkin çalışmalar oldukça eskiye dayanmaktadır (Centel vd., 2005:227). Kabahat türündeki suçların ceza kanunlarından çıkarılarak ayrı bir sistem içinde yaptırıma tabi tutulmaları Batı Avrupa Ceza Hukukunda kendini gösteren önemli bir eğilim haline gelmiştir.

Kabahatlerle suçların aslında ağırlık anlamında, birbirinden farklı olması sebebiyle farklı kanunlarda düzenlenmesi gerektiği yönündeki eğilimin başını çeken devlet ise Almanya’dır. Bu ülkede 1952 yılında yürürlüğe giren Düzene Aykırılıklar Hakkında Kanun’da (Kangal, 2011:14) kabahat olarak nitelendirilebilecek eylemler ayrı hükümler içinde düzenlenmiştir. Ancak bu yapılırken kabahatlerle ilgili olarak cezalandırmanın temel esasları, ilke ve kuralları ve yargılamanın ayrıntıları ve usulü de belirlenmiştir (İçel vd., 2000:10-11). Benzer düzenlemeler, Fransa, İtalya, İsviçre, İspanya ve Avusturya’da da yapılmıştır17.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince 17 Eylül 1987 tarihli 410. toplantıda kabul edilen Ceza Adaletinin Sadeleştirilmesi Hakkında (87) 18 Sayılı Tavsiye Kararı’nda da kabahatleri suç olmaktan çıkarma eğilimi görülmektedir. Kararda,

“Ceza adaletinin isleyişini hızlandırma ve sadeleştirme işleminde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özellikle 5. ve 6.

maddelerinde öngörülen şartları dikkate alınması gerektiğini göz önüne alarak;

Mahkemelere intikal eden ceza davalarının kabarıklığı ve özellikle hafif cezaları gerektirenler ile ceza yargılamasındaki uzunluğun neden olduğu sıkıntılara bakarak;

Suçlara karsı tepkideki gecikmelerin ceza hukukunu zayıflattığı ve uygun adalet idaresini menfi yönde etkilediğini göz önüne alarak;

17 Geniş tartışmalar için bkz. Kangal, 2011:14-22.

Ceza adaletindeki gecikmelerin, yalnızca özel kaynakların tahsis edilmesi ile bu kaynakların verimli kullanımı ile giderilemeyip suç siyasetinin yürütülmesinde önceliklerin biçim ve içerik yönünden açıkça belirlenmesine de gerek vardır”18

denilerek kabahatler ve suçlar arasındaki ayrımda dikkate alınacak hususun cezaların hafifliği ve dolayısıyla fiilin ağırlık derecesi olduğuna vurgu yapılmıştır. Kararda ayrıca yargı organlarının iş yükü sebebiyle adaletin tecellisinde gecikmeler olduğu ve bunun da adalet idaresinin toplum nazarındaki konumunu olumsuz etkilediğine değinilmiştir. Olumsuz etkilenmenin önüne geçilmesi ve dolayısıyla ceza adaletinin işleyişinin hızlandırılması ve sadeleştirilmesi için daha hafif ceza gerektiren eylemler için farklı yöntemler benimsenerek, kabahat olarak nitelendirilecek eylemlerin arttırılması suretiyle ceza yargılaması sisteminin yükünün hafifletilmesi tavsiye edilmiştir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin yukarıda tartışılan kararında tavsiye edilen düşünceye benzer bir eğilim Türk hukuk sisteminde de yaşanmış ve ceza yargılaması sisteminin yükünün hafifletilmesi ve idarenin, genişleyen çalışma alanı dolayısıyla daha fazla kamusal yetkiyle donatılması gereksinimi, hukukumuzda da önemli bir suç olmakta çıkarma hareketinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Türk hukukunda 01.06.2005 tarihinden önce, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 1.

maddesinin ikinci fıkrasında olduğu gibi suçlar, cürüm ve kabahat olarak ele alınarak aynı kanunda cürüm ve kabahatlere yer verilmişken; bu eğilim geçte olsa Türk hukukunda da etkisini göstermiş ve belirtilen tarihte yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ceza hukuku alanında köklü değişiklikler yapılarak suçta cürüm kabahat ayrımı kaldırılmıştır. Yine tüm ceza sistemi değiştirilerek kabahatlere yer verilmemiş ve kabahatler terminolojik olarak suç olmaktan çıkarılmıştır19 (Arslan, 2012:282). Kanunun 2. maddesinin gerekçesinde kabahatlerin suç sayılmama nedeni açıklanmamış sadece suçlar arasındaki cürüm ve kabahat ayrımının kaldırılması

18Kararın tam metni için bkz http://yargitay.gov.tr/abproje/belge/temelbelge/

CMRec_1987_18TR_CriminalJustice.pdf., (Erişim Tarihi: 01.01.2015).

19Kabahatlerin ceza kanunlarından çıkarılmasıyla bu tür fiiller suç niteliğini kaybetmişse de, fiillerin hukuka aykırılığı aynen devam etmektedir. Sonuçta hukuka aykırılık devam ettiği için, fiilin haksızlık içeriğinin ortadan kaldırılması ancak kamusal yaptırımla mümkün olabilmektedir (Erdem, 2006: 107).

sebebiyle tasarının “Suçlar cürüm ve kabahattir” şeklindeki ikinci fıkrasının metninden çıkarıldığının belirtilmesi ile yetinilmiştir.

Belirtilen çalışmalar sonucunda kabahatler suç olmaktan çıkarılmış ise de bunlar yaptırımsız bırakılmamış; birtakım kabahatler suç olarak düzenlenmiş ve kabahatlerle ilgili düzenlemelerin yer aldığı genel bir kanun olan 5326 sayılı Kabahatler Kanunu kabul edilmiştir. Kabahatler Kanunu aynı zamandan birçok kanunda yer alan idari nitelikteki yaptırımlar açısından kabahatlere ilişkin genel ilkeler, kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu20 ve idari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esasları belirleyip çeşitli kabahatleri tanımlamak suretiyle sistematik bir uygulamayı sağladığı için bir ihtiyacı da gidermiştir (Aydoğdu, 2009:5).

Tüm bu gelişmelere ve özellikle 5237 ve 5326 sayılı Kanun’ların getirdiği kurallara rağmen, Hafızoğulları ve Özen (2012:185-186) hala suçları cürüm ve kabahat olarak ayırmakta ve kabahat değil “kabahat suçu” terimini kullanmaktadırlar.

Yazarlara göre bugün, kendisini oldukça çok hissettiren eğilim, kabahat suçlarını ceza hukukunun ve dolayısıyla ceza kanunlarının kapsamından çıkararak idare hukuku alanına sokmak bir başka ifade ile idari suçlar haline getirmek istemektedir.

Eğilim, aslında kuramsal değil, daha çok pratik nedenlere, özellikle hafif suçları yargılamanın ceza hâkiminin işini ağırlaştırdığı/hantallaştırdığı düşüncesine dayanmaktadır. Ülkemizdeki değişim bu akımın etkisi ile değil başka bir ceza hukukuna öykünmenin sonucu olmuştur. Çünkü Kabahatler Kanunu’nda düzenlenen kabahatlerin bir kısmının cezası hala Cumhuriyet savcıları ve hâkimler tarafından verilmekte (KK’nin 22 ve 23. maddeleri), itirazlar ağır ceza mahkemesine ya da sulh ceza hâkimine yapılmakta Yargıtay’da bu kararları itiraz kanun yoluyla denetleyebilmektedir. Bu nedenle kabahatleri idari suç haline getirip ceza yargılaması makamlarının işini azaltmak akımı başarısız olmuş ve kabahatler özünde ceza hukuku alanında kalmıştır.

20 Diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda Kabahatler Kanunu'nun göreve ilişkin hükümleri uygulanmayacaktır. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün 01.04.2014 tarihli ve E. 2012/292, K. 2014/335 sayılı kararı, (UYAP), (Erişim Tarihi: 24.03.2015)

Şu halde kanun ve yargı kararları karşısında, Türkiye’de yürürlükteki hukuk açısından karşılığında yazılı olan yaptırıma bakarak, hangi eylemlerin kabahat olduğunun tespiti mümkün ise de bu durum kabahat adı verilen fiillerin kavramsal olarak açıklanmasına yetmemektedir.

Belirtmek gerekir ki, yeni düzenlemeler gereğince kabahate dönüşen eylemlerin tamamı önceden suç olup ta sonradan suç olmaktan çıkartılan eylemler niteliğinde değildir. Bir başka ifadeyle, yürürlükteki mevzuata göre, kabahat teşkil eden bütün eylemler eskiden suç olarak düzenlenmemiştir. Kabahate çevrilen suçlar yanında (6831 sayılı Orman Kanunu’nun21 91/5 maddesindeki ormandan emval getirme eylemi) daha önce idari yaptırım uygulanan ancak kabahat ya da cürüm olarak nitelendirilmeyen bir takım eylemler (VUK’un 344. maddesinde düzenlenen vergi ziyaı ve 352. maddesinde düzenlenen usulsüzlük eylemleri) de kabahate dönüştürülmüştür.

O halde bir eylemin kanunlarda kabahat ya da suç olarak düzenlenmesi devletin suç ve ceza siyasetine göre değişeceğinden, kabahat ya da suç şeklindeki düzenlemenin asıl gerekçesinin eylemlerin toplum için gösterdiği tehlike derecesi olduğu ileri sürülebilir.