• Sonuç bulunamadı

Kısa ve Uzun Adımlarla: Eleştiri Günlükleri ve Đncelemeleri

A. Fethi Naci’nin Eleştiri Anlayışı

4. Kısa ve Uzun Adımlarla: Eleştiri Günlükleri ve Đncelemeleri

Fethi Naci, 1980 ile 1992 yılları arasında kaleme aldığı ve “eleştiri günlüğü” başlığı altında topladığı yazılarında ise, güncel edebiyat olaylarından, kişisel

anılarına; edebiyat ve sanata ilişkin sorunlardan, poetik olarak nitelenebilecek görüşlerine varıncaya kadar, çeşitli konulara ilişkin düşünce ve eleştirilerini çeşitli kitaplarında biraraya getirir. 1980- 1986 yıllarında yazdığı yazıları Eleştiri Günlüğü (1986), 1986-1990 arasında yazdıklarını Gücünü Yitiren Edebiyat (1990) , 1991- 1992 yıllarında kaleme aldığı yazılarını Roman ve Yaşam (1992), 1994-1997 yıllarında yazdıklarını ise Kıskanmak (1998) başlığı altında yayımlar27. Fethi Naci’nin eleştiri anlayışındaki “detayları” da açığa vuran bu “eleştiri günlükleri”nin hepsine birden bu sınırlı çalışmada değinilemeyeceği için, söz konusu çalışmalardan

27

Eleştiri Günlüğü I,Yapı Kredi yayınları tarafından Türk Romanında Ölçüt Sorunu başlığı altında, 2002 yılında yeniden yayımlanmıştır.

138

bir örnek sunmak, Fethi Naci’nin eleştiri anlayışını belirginleştirmek adına önemli olabilir.

Fethi Naci’nin Eleştiri Günlüğü çalışmasında yer alan “Türkiye’de Roman Var mı?” başlıklı yazısı, eleştirmenin Türk romanına ilişkin görüşlerini sergilemesi bağlamında oldukça ilginçtir. Fethi Naci’ye göre, 1872 yılında yayımlanan ve ilk Türk romanı kabul edilen Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat’ın “sadece edebiyat tarihi açısından bir değeri var[dır]” (5). Fethi Naci’ye göre, bu tarihten önce batıda yayımlalanan romanlarla, söz konusu bu ilk roman karşılaştırıldığında aradaki fark oldukça bariz bir biçimde kendini gösterir. Türk edebiyatına roman türünün oldukça geç bir tarihte girdiğini vurgulayan Fethi Naci, bu gecikmenin sebebini Ahmet Hamdi Tanpınar ve Sencer Divitçioğl’nun öne sürdüğü görüşleri aktararak ve toplumsal, ekonomik ve siyasal temelde belirlemeye çalışır. Fethi Naci’ye göre;

Türk toplumunun ekonomik yapısının değişmesiyle romanın gelişmesinin önüne dikilen toplumsal engeller zamanla ortadan kalktığı halde Türk romanının gelişmesi 1900’de durmuş gibidir. Sonradan yazılan romanlar genellikle, “yazınsal” açıdan değil, “toplumsal” açıdan ilginç romanlardır. Đlkel bir gerçekçilik anlayışı “yazınsal”la “toplumsal”ı birbirine karıştırmış, toplumsal “bildiri”si olan her romanı yazınsal açıdan da “tutmak”, nerdeyse bir “ahlâk” sorunu durumuna getirilmiş, “yazınsal” davranış “ahlâksal” davranışa indirgenmiştir. Bu yoldan oluşturulan bir yasaklar dizisi gerçek yargıların belirmesini önlemiştir. (7)

Fethi Naci’nin bu çözümlemesi, “gerçekçilik”e, “toplumsallık”a ve “yazınsallık”a dikkat çekmesi bağlamında hem kendi eleştiri anlayışını ortaya koyması, hem de Türk edebiyatı içindeki eleştiri anlayışını sergilemesi bağlamında olduça önemlidir.

139

Dikkat edilecek olursa, tez boyunca da vurgulanmaya çalışıldığı üzere, Fethi Naci için, “gerçekçilik”, “yazınsallık”la ve“toplumsallık”la birarada sunulduğu takdirde bir anlam taşır. Sadece “toplumsallık”ı ön plana çıkaran yapıtların Fethi Naci için edebî bir değeri yoktur. Dolayısıyla, bir kez daha altını çizmek gerekirse; Fethi Naci’nin eleştiri anlayışı, kimi çalışmaların öne sürdüğü gibi, “toplumcu” ya da “toplumcu gerçekçi” değildir. Fethi Naci’nin eleştiri anlayışı, edebiyatın “yazınsal” değerlerinin önemsediği ve “gerçekçilik”i baz alarak, romanları “tipiklik” ve “sosyo- ekonomik” nosyonlar üzerinden çözümlemeye çalışan Marksist yaklaşımın tipik bir örneğidir.

Aynı yazısına devamla Fethi Naci, yukarıda işaret etmeye çalıştığı yanlış algının Türk edebiyatı eleştirisindeki yansımalarını şöyle belirler:

Fakir Baykurt’un romanlarının çoğunluğunun okumaya değmez şeyler olduğunu söylemek köy davasına hayınlık gibi gelmiş, Orhan

Kemal’in romanlarının çoğunun Reşat Nuri Güntekin’in romanlarının düzeyine ulaşamadığını söylemek sosyalizme karşı çıkmak

sanılmıştır. Eski kuşak romancılarının romanları da yeniden incelenmemiş, bir zamanlar birbirlerinin verdikleri yargılar tekrar edilegelmiştir. Gerçekten başarılı romanları olan Reşat Nuri’nin Yeşil Gece adlı berbat romanını, bu yüzden, en beğendikleri “On Türk Romanı” arasında sayan şairler, yazarlar çıkmıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’yu , Halide Edip Adıvar’ı, bugün bile büyük romancı sayanlar vardır. (7)

Fethi Naci’nin, alt metinde, kanonik bir yapılanmaya ve algılamaya dikkat çektiğini söyleyebileceğimiz bu belirlemesi, eleştiri tarihine yönelttiği sert bakışıyla da oldukça dikkat çekicidir. Bu bağlamda, yazısına devamla Fethi Naci, bir romanın

140

değerinin nasıl anlaşılacağını, o romanın okurda uyandıracağı “yeniden okuma isteği” ile açıklar ve bu ölçüsünü “deneyimleri” üzerinden belirlediğini vurgulayarak, başka birtakım “nesnel” ölçütlerin de olabileceğini kabul eder. Yazısını, “Türkiye’de roman var mı?” sorusunu, oldukça ironik bir dille, “[e]vet, Türkiye’de roman var: Ne kadar futbol varsa o kadar. Umut veren çabalar bu gerçeği değiştirmiyor” (8) diye bitiren Fethi Naci, dünya ölçeğinde kabul edilecek bir roman anlayışının henüz Türk romanında gelişmediğine dikkat çeker28.

Özetle, Fethi Naci’nin söz konusu çalışmalarında yer alan “günlükleri”, eleştiri anlayışının detaylarını göstermesi ve güncel çalışmalara/sorunlara ilişkin olarak yazılmış metinlerini içermesi bağlamında bugün de meraklısının ilgiyle okuyabileceği/okunması gereken özellikler taşır.

Fethi Naci, 1990 yılında yayımladığı Bir Hikâyeci: Sait Faik Bir Romancı Yaşar Kemal başlıklı çalışmasında ise, söz konusu yazarların eserlerini inceler. Oldukça detaylı kabul edilecek bu çalışmasında Fethi Naci, söz konusu yazarları bütünlüklü bir şekilde ele alarak, eserlerindeki temel vurguları ön plana çıkarmaya çalışır. Örneğin Sait Faik için, kimi hikâyelerini temel alarak, “üretici güçler, üretim ilişkileri, toplumsal sınıflar, sınıf savaşımı [vb] konuları uzun boylu düşünmüş, bilimsel eserler okumuş bir yazar değildir; gerçekçiliği ‘beş duyu gerçekçiliği’dir” (15) diyerek, incelemesindeki kimi yargılarını da, yine Marksist edebiyat eleştirisinin kuramsal öncüllerine dayanarak belirginleştirmeye çalışır. Kitabının bir bölümünde ise Fethi Naci, Sait Faik’le, Yaşar Kemal arasındaki benzerliklere “dil”, “biçim”, “doğa algısı”, “topluma bakış” ve “betimle” bağlamında dikkat çekerek, çeşitli belirlemelerde bulunur. Benzer şekilde, Reşat Nuri Güntekin’in romancılığı üzerine

28

Fethi Naci, bu yazısına yöneltilen eleştirileri aynı çalışmasında yer alan “Türk Romanında Ölçüt Sorunu” başlıklı yazısında Tanpınar’ı kendine referans alarak ve “tutarlı” bir biçimde cevaplamaya çalışır.

141

yazdığı Reşat Nuri’nin Romancılığ başlıklı incelemesinde de Fethi Naci, bütünlüklü bir bakış açısıyla, Güntekin’in romanlarını tarhî bir perspektiften çözümlemeye çalışır.