• Sonuç bulunamadı

KĠD’in Buzullara ve Kar Örtüsüne Etkis

4. BULGULAR VE TARTIġMA

4.1. KĠD’in Buzullara ve Kar Örtüsüne Etkis

IPCC‟in IV. değerlendirme raporunda verilen açıklamada;

“Son on yıl içinde Kuzey Kutbunda yaz boyunca görülen deniz buzullarında yaklaĢık %7 ‟lik bir azalma dikkat çekmektedir. Her Ģeye rağmen değiĢimin beklendiği bazı bölgelerde de, hiçbir farklılık gözlenmemektedir. Örneğin, Güney Kutbu‟ndaki deniz buzulları küresel ısınma ile artan biçimde erimelerine rağmen, muhtemelen bölgeye çok yoğun kar yağıĢından dolayı, hiçbir Ģekilde fire vermeden, mevcut durumunu aynen muhafaza etmektedir” (Taner, 2007).

IPCC‟in son raporu olan V. değerlendirme raporunda yüksek güvenle belirtilen açıklamada;

“Son yirmi yıldır, Grönland ve Antartik buz örtülerinde kütle kaybı olmuĢ. Buzullar, dünya çapında da daralmıĢ. Ve Arktik deniz buzu ve Kuzey Yarımküre bahar kar örtüsü aĢamalı olarak azalmaya devam etmiĢtir” belirtilmiĢtir (IPCC, 2013).

Büyük Okyanus (Pasifik) ve Atlas Okyanusu‟nda (Atlantik) su sıcaklıklarındaki doğal döngüyü analiz edilerek; Avrupa ve Kuzey Yarımküre‟yi etkileyen sert kıĢ koĢullarının 20 veya 30 yıl sürecek bir mini buz çağının baĢlangıcı olduğu ileri sürülmektedir (Latif, 2010).

Küresel ısınma teorilerine ve Dünya‟nın 1900‟lerden beri insan yapımı sera gazı salımıyla iklim değiĢikliğine uğradığı görüĢlerine tamamıyla ters düĢen yeni iddia, araĢtırmacıların, okyanus sıcaklıklarını, soğuma ve ısınma döngülerinin baĢladığı yüzeyden yaklaĢık 1000 metre aĢağıda ölçmeye dayanan yeni yöntemlerine dayanıyor. Bilim adamları raporlarında ABD‟nin Colorado eyaletindeki Amerikan Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi‟nin, Kuzey Kutbu‟nun yazın buz yüzölçümünün 2007‟den bu yana % 26 arttığı yönündeki bulgularının da altını çizdiler (Latif, 2010).

Türkiye için yapılan bir çalıĢmada, Türkiye‟de aktüel buzul alanlarının 1990 ile 2000‟li yıllar arasındaki alansal değiĢimleri Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve uzaktan algılama (UA) yöntemlerinin yardımı ile incelenmiĢ ve elde edilen sonuçlara göre (Bahadır ve DikbaĢ, 2011) :

Türkiye‟deki aktüel buzul alanlarının hemen hepsinde periyodik sayılacak bir nitelikte gerilemenin ve alansal parçalanmaların var olduğu ortaya çıkmıĢtır. Bu

gerilemelerde buzulları doğrudan etkileyen sıcaklık ve yağıĢ gibi önemli iklim parametrelerindeki değiĢimlerin çok önemli bir paya sahip olduğu görülmüĢtür. Özellikle gerek dünya da gerekse Türkiye‟de son 50 yıldaki yüzeysel sıcaklıklardaki artıĢ, yağıĢ yetersizliklerine bağlı olarak kuraklığa doğru gidiĢin söz konusu olması buzul kütlelerinde negatif bir etki yaparak buzulların sürekli olarak gerilemesine ve alansal olarak parçalanmalarına neden olmaktadır (Bahadır ve DikbaĢ, 2011) :

Türkiye‟de Landsat uydu görüntülerinin alınabildiği yerlerde çeĢitli tespitler yapılmıĢtır. Bunlardan bazıları görüntüleri ile birlikte aĢağıda verilmiĢtir.

Penther tarafından 1902 yılında çekilen ve Türkiye‟nin ilk buzul fotoğrafı olduğu sanılan fotoğrafta Erciyes Dağı‟nın kuzeybatı yamacından Aksu Vadisi‟ne doğru 3100 metre‟ye kadar sarkan ve toplam uzunluğu 700 metre olan bir buzul görülmektedir (Bahadır ve DikbaĢ, 2011) :

Bu bölgedeki en son çalıĢmayı gerçekleĢtiren Sarıkaya vd. ise aktif buzul dilinin 3420 metre‟ye kadar gerilediğini saptamıĢlardı. Yapılan bu çalıĢma da ise Landsat uydu görüntüleri değerlendirilerek, 1990 yılında buzul alanının 1,4 km2

, 2000 yılında ise bu alanın 1,2 km2

olduğunu görmekteyiz. Böylece yapılan çalıĢmaları da göz önüne alındığında buzul alanın da buzulların gerilediğini ve alansal parçalanmaların olduğu görülmektedir (ġekil 4.2), (Sarıkaya ve Çiner, 2003).

ġekil 4.2. Erciyes Dağı‟nın buzullarının 1990-2000 yılları arasındaki alansal değiĢimi (Bahadır ve

106

Buzul Dağı‟ndaki buzullarda Landsat uydu görüntüleri değerlendirilerek, buzul alanının 1990 yılında 1,98 km2, 2000 yılında ise 1,3 km2 ye gerilediği görülmüĢtür. Bu durumda sahadaki mevcut buzulların hızlı sayılacak bir Ģekilde erimeye maruz kaldığı ve parçalanmaların meydana geldiği görülmektedir (ġekil 4.3). Bu sahada da meydana gelen değiĢimler küresel iklim değiĢikliklerinin bir nevi kanıtını oluĢturur niteliktedir. Çünkü bölgedeki en yüksek buzul alanında bu denli değiĢimin var olması küresel iklimde meydana gelen değiĢimleri gösterir niteliktedir (Bahadır ve DikbaĢ, 2011).

ġekil 4.3. Buzul Dağı‟ndaki buzulların (Cülo) 1990-2000 yılları arasındaki alansal değiĢimi (Bahadır ve

DikbaĢ, 2011).

Ağrı Dağı için yapılmıĢ olan çalıĢmada ise Landsat uydu görüntüleri değerlendirilerek, buzul alanının 1990 yılında 8,5 km2, 2000 yılında ise 7 km2‟ye gerilediğini ve gerileme ile beraber buzullarda parçalanmaların meydana geldiği görülmektedir (ġekil 4.4). Türkiye‟nin en yüksek zirvesi olan Ağrı Dağı‟nda da bu denli bir azalmanın varlığı küresel iklimdeki değiĢimlerin etkisinin ne denli bir boyutta olduğunu göstermektedir. Ağrı Dağı takke buzulunda 1977-2008 yılları arasındaki en büyük gerileme güneye ve batıya bakan yamaçlarda görülmektedir. KuĢkusuz bu durum bakı (gölge) faktörü ile iliĢkilidir (Bahadır ve DikbaĢ, 2011).

ġekil 4.4. Ağrı Dağı‟ndaki buzulların 1990-2000 yılları arasındaki alansal değiĢimi (Bahadır ve

DikbaĢ, 2011).

Süphan Dağı‟nda toplam buzul alanının 1977 yılında 1.29 km2

iken, 2007 yılında 0,35 km2‟ye gerilediği belirlenmiĢtir (YavaĢlı, 2009).

1990-2000 yılları Landsat uydu görüntüleri üzerinden yapılmıĢ olan analiz sonucunda buzul alanının da erimenin bir hayli fazla olduğu ayrıca erimelere bağlı olarak alansal parçalanmaların da meydana geldiği görülmektedir. Buzul alanı 1990 da 1,8 km2 iken bu miktar 2000 yılına gelindiğinde 1,4 km2‟ye gerilemiĢtir. Bu on yıllık süreçte buzul alanının kaybı yaklaĢık olarak %20 oranında gerçekleĢmiĢtir (ġekil 4.5).

108

ġekil 4.5. Süphan Dağı‟ndaki buzulların 1990-2000 yılları arasındaki alansal değiĢimi (Bahadır ve

DikbaĢ, 2011).

Yine bu araĢtırmayı destekleyen ayrı bir çalıĢmada, Doğu Antartika‟da Vostok istasyonunda yapılan sondajla 420,000 yıllık buz kayıtları hakkında bilgi edinilmiĢtir. Ve CO2 ve CH4 sera gazlarının konsantrasyonları ile karĢılaĢtırılmıĢ ve bu gazların güçlü olarak Antartika sıcaklıkları ile iliĢkili olduğu kanaatine varılmıĢtır (Petit ve ark., 1999).

NOAA/CMDL‟den alınan güncel verilerle, Barrow Alaska‟da yapılan gözlemler ve incelemelerde, kar erime tarihinin kar derinliğinin 2.5 cm‟den daha az olduğu günlerle iliĢkili olduğu ve bu değerin altında erimenin devam ettiği belirlenmiĢtir. 1990‟dan beri değiĢkenlikte hızlı ve beklenmedik bir artma gösteren Alaska kuzey yamaçlarındaki erken erime Mayıs hava sıcaklıkları ile bağlantılıdır. KıĢın toplam kar biriktirmesi azalmıĢ ve Mart ve Nisan sıcaklıkları son 10 yılda artmıĢ. Bütün kuzey yamaçlarının iklimini etkilemiĢ olan bu değiĢiklikler synoptik sirsülasyon değiĢikliklerine katkı sağlar. Regresyon analizi belirtir ki, 1941‟den beri kar erime tarihi yaklaĢık 10 gün erkene alınmıĢ. Erken kar erimesi ve sonbaharda daha geç kar biriktirmesi, iklim ısınmasına önemli bir pozitif geri beslemeye neden olur (Petit ve ark., 1999).

ġekil 4.6. Barrow Alaska‟da erken kar erimesinin iliĢkili trendi (Petit ve ark., 1999).

Alaska‟da, buzul buz kütlelerinde bir azalmaya neden oluyor olan ısınmanın delilleri vardır. Örneğin Seward Peninsula‟nın Kigluaik dağlarında. Batı Alaska‟nın deniz-kıta iklim rejiminin bu değiĢkenliğinde, büyük birleĢik buzulu, 20.yy. oranlarındaki geri çekilmesine devam ederse 2035 yılına kadar tamamen yok olacak. 1950 ile 1990 arasında buzul uzunluğunda %30 azalma olmuĢtur (Hinzman ve ark., 2005).

110

ġekil 4.7. McCall buzulunun sonunun fotoğrafları (1958). Buz kütlesinde bu büyük azalma yaklaĢık ola-

rak 1890‟da baĢlar ve o zamandan beri arttığı olası olan bir oranda bugün devam eder (Hinzman ve ark., 2005).