• Sonuç bulunamadı

Kültürel Çalışmalar Geleneği ve Alımlama Analizi

1. BÖLÜM

2.5. Kültürel Çalışmalar Geleneği ve Alımlama Analizi

1964 yılında kurulan (Mattelart, 2009:84) İngiliz Kültürel Çalışmalar Geleneği, diğer adıyla Birmingham Çağdaş Kültürel İncelemeler Merkezi’nin öncüleri Hoggart ve Williams, işçi sınıfının kültürünü anlamak için, popüler kültür ürünlerinin incelenmesi gerektiğini düşünürler. Bu geleneğin ilk kurucusu ve yöneticisi Hoggart’tır, fakat Stuart Hall yönetici olduktan sonra dünya çapında ün kazanmıştır (Yaylagül, 2010:127-129).

Kültürel Çalışmalar Geleneği, kültür kavramını siyasal bir yaklaşımla ele alır. Burada kültür, gündelik yaşama konu olan içerik ve pratikleri kapsar (Storey, 2000:9, akt: Yaylagül, 2010:130). Dolayısı ile kapitalist toplumlarda medya içeriklerinin tüketimi, gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Gündelik yaşam, eşitsizlikler ve tahakküm alanıdır. Medya, bu eşitsizlikleri ve egemen sınıfın hegemonyasını yeniden üretmek için çalışır (Yaylagül, 2010:130-131). Bu bakış açısıyla yola çıkan Kültürel Çalışmalar Geleneği, Nesrin Kula Demir’in ifade ettiği gibi (2007:255), medya çıktılarını kültürel metinler olarak görür.

Kültürel Çalışmalar’da, Frankfurt Okulu’nun benimsediği edilgen medya kullanıcısı düşüncesine eleştirel yaklaşılmaktadır (Şeker ve Çavuş, 2011:91). Önceki dönemlerde, kitle iletişim araçlarının kitlelere hegemonik

şekilde etki ettiği inancı, Stuart Hall’un da içinde yer aldığı İngiliz Kültürel Çalışmalar ekolü ile birlikte eski gücünü yitirmiştir. İngiliz Kültürel Çalışmaları, Stuart Hall’un yönetiminde çalışmalarına başlayan Çağdaş Kültür Çalışmaları Merkezi ile, siyasal ve sosyal yönelimleri farklı izleyicilerin mesajları deşifre ediş biçimlerinin de farklı olduğunu öne çıkarmıştır (Şeker ve Şimşek, 2012:113-114).

Egemen yaklaşımın ‘gönderen-ileti-alıcı’ şeklinde kurguladığı iletişim

modeli, süreci basit bir alışveriş gibi görür. Aslında iletişim, ‘üretim, dolaşım, dağıtım/tüketim, yeniden üretim’ gibi farklı süreçlere sahiptir (Hall, 2003:309). Bu karmaşık iletişim sürecinde Hall, eleştirel yaklaşımın çalışmalarına ‘izleyici alımlaması’nı dahil ederek, yalnızca mesaj iletimi üzerinde yoğunlaşan anlayışı ortadan kaldırmış ve mesajın izleyiciye ulaştıktan sonraki aşamalarını dikkate almıştır (Şeker ve Şimşek, 2012:114). Özetleyecek olursak, Alımlama Analizi izleyici araştırmalarındaki en yeni gelişmedir. Kullanımlar ve Doyumlar yaklaşımının aktif izleyici savından yola çıkan Alımlama Analizi’nin konusu, izleyicinin medya mesajları karşısındaki konumudur. Yani alıcı kitle olan izleyicinin medya mesajlarını nasıl yorumladığı, bu araştırmaların temel sorusudur.

Genel anlamda söyleyecek olursak, bireylerin medya mesajlarını nasıl algıladıkları anlamına gelen alımlama, Erol Mutlu’nun tarifi ile, ‘‘iletişim sürecinde, mesajın, hedeflenen kişi, küme ya da izler kitleyle buluşma anı, ortamı ve sürecidir’’. Alıcının, iletişim sürecinin dinamik bir unsuru olduğunu, edilgen değil etkin bir katılımcı olduğunu ima eden alımlama, mesajın edilgen bir biçimde tüketilme anı değil, o mesajın etkin olarak yeniden üretilme anıdır (Mutlu, 2012:17-18). Medya mesajlarını alan, algılayan birey, onları pasif bir şekilde tüketmez, kendi değer yargılarına göre biçimlendirir, o mesaja kendi gerçeklerine, bakış açısına göre yeniden şekil verir. Yani mesajın izleyiciye ulaşması ile iletişim süreci tamamlanmış olmaz. Asıl bundan sonraki süreç önemlidir.

Alımlama Analizi, Stuart Hall’ün ‘Kodlama-Kodaçımlama’

profesyonelleri tarafından, alıcı kitleye ulaştırılmak üzere hazırlanan şeklini, kodaçımlama ise bu mesajın izleyici tarafından yorumlanış şeklini temsil eder.

Erol Mutlu’nun tarifine göre (2012:196), kodlama, ‘‘bir mesajın, iletişim kanalının özelliklerine uygun bir şekilde, bir simgeleştirme sistemi aracılığı ile fiziksel olarak iletilebilecek bir biçime çevrilmesidir. Kodlama, basit bir el hareketinden karmaşık bir matematik formülüne kadar çok geniş bir alanı kapsayabilir’’. Kodaçımı ise, yine Mutlu’nun tarifi ile (2012:195), ‘‘mesajların doğasını yorumlama, çözümleme ve anlama sürecidir’’.

Kodlama ve Kodaçımlama Modeli, medya üretimi ve tüketimini iki ayrı göstergebilimsel süreç olarak kavramlaştırır (Mutlu, 2012:196). Bu durumda, medya üretimini kodlama, tüketimini ise kodaçımlama olarak ifade edebiliriz. Hall’e göre (2003:310) medya mesajları, medya tarafından izleyiciye gönderilen kodlanmış bir bütündür. Medyanın mesaja yüklediği anlamın etkili olması için sosyal pratiklere çevrilmesi ve yeniden biçimlendirilmesi gerekir. Eğer anlam pratiklerine eklemlenmemişse etkili olmamış demektir.

Ayrıca, kodların düz anlam ve yan anlamları vardır. Düz anlamları herkes aynı şekilde algılarken, kodlara yüklenen yan anlamlar farklı yorumlanabilir (Yücel, 2014:8). Kısacası, bireyin geçmişi, tecrübeleri, bakış açısı, mesajın yorumlanmasında etkilidir. Bu tür farklılıklar sebebiyle, mesaj, her birey tarafından farklı bir şekilde yorumlanabilir. Medyanın gönderdiği mesajın, yine medyanın gönderdiği şekilde algılanıp yorumlanacağının hiçbir garantisi yoktur.

Levent Yaylagül (2010:130), ‘‘medya metinlerinde egemen ideolojinin tercih edilen okuma olarak kaydedildiğini, fakat okuyucuların bunu otomatik olarak kabul etmediklerini’’ söyler. Bu bağlamda, Hall’e göre, izleyicinin medya mesajlarına karşı yaklaşımı egemen/hakim okuma (başat), müzakereli okuma (tartışmalı) ve muhalif okuma (karşıt) olmak üzere üç farklı şekilde olabilir.

istediği yönde tam ve doğru olarak alınır ve kodlayıcının ürettiği anlam her düzeyde meşru kabul edilir’’ (Şeker, 2009:107). Yani medya tarafından gönderilen iletiler, alıcı kitle tarafından hiçbir sorgulamaya tabi tutulmadan, olduğu gibi kabul edilir.

Müzakereli okuma biçiminde, ‘‘hedef kitle yorumlayıcı konumundadır ve medya tarafından geliştirilen egemen kodlara ilişkin ince bir muhalefet yürütür’’ (Stevenson 2008:77, akt: Şeker ve Şimşek, 2012:119). Medya mesajlarını olduğu gibi kabul etmek yerine sorgulamaya tabi tutar. Hall’ün deyimiyle (2003:324) müzakereli okuma, uyum gösterilen ve karşı çıkılan unsurların karışımından oluşur. İzleyicilerin mesajlara daha sorgulayıcı bir şekilde yaklaştıkları müzakereli okuma biçimini Hall, şu örnekle açıklar: Bir işçi, grev hakkını sınırlandıran Endüstriyel İlişkiler Yasası’na tepki gösterir. Ulusal çıkar düzeyinde, egemen tanımı tercih ederek, enflasyonla savaşmak için daha az maaş almak zorunda olduğunu kabul ederken, bir taraftan da kendi çıkarları doğrultusunda daha fazla maaş alması gerektiğini düşünür (Hall, 2003:325).

Muhalif okuma biçiminde, adından da anlaşılacağı üzere, medya tarafından kodlanan mesajın tamamen karşısında bir yorumlama sözkonusudur. ‘‘İzleyici düz anlam ve yan anlamların hepsini çözümler ve bu mesajların tam zıt yönünde kodaçımlama yapar’’ (Yücel, 2014:8). Nazife Güngör’e göre (2011:111) muhalif okuma, ‘‘karşılaştıkları her metne karşı durmayı alışkanlık haline getiren izleyicilerin yaklaşım şeklidir’’. Güngör (2011:202), bu gruba örnek olarak marjinalleri, protestleri, entellektüel düzeyi çok yüksek olup da kendilerini toplumdan soyutlamış kimseler vb. kesimleri gösterir ve bunların toplum genelinde yaygın olan kodlara büyük ölçüde ya da tamamen kapalı olduklarını, kendilerine ne verilirse verilsin, daha baştan karşı çıkmaya hazır olduklarını, toplumdaki bütün egemen değerleri, dolayısıyla da kodları kendi algılarının dışında tutmaya özen gösterirdiklerini ifade eder.

Erol Mutlu (2012:197), izleyici, mesajı ya yeğlenen anlamıyla, yani medya profesyonellerinin erkini kabul ederek; ya bu erkin pazarlığını yaparak, yani anlamı olduğu gibi kabul etmek yerine anlamsal bir uzlaşmaya vararak; ya

da yeğlenen anlama tamamen ters, karşıt bir anlam oluşturarak üç ayrı biçimde okuyabilir diyerek kodaçımlama sürecini özetler.

Levent Yaylagül’e göre ise (2010:130) egemen okuma, toplumsal koşulları tercih edilen okumayı destekleyen insanlar tarafından üretilirken; tartışmalı okuma, tercih edilen okumayı kendi toplumsal pozisyonlarının yararına değiştirmek isteyenler tarafından üretilir. Karşıt okuma ise toplumsal koşulların kendilerini egemen okuma ile doğrudan çatışma içine koyduğu kişiler tarafından üretilir.

Aynı mesajın farklı şekillerde alımlanmasına izleyiciler arasındaki farklılıklar sebep olur. Zira hiç kimse birbirinin kopyası bir beyne sahip değildir. Hiç kimse birbirinin kopyası ebeveynlerle büyümemiş, birbirinin kopyası insanlarla iletişim içine girmemiştir. İnsan her yerde insan, toplum her yerde toplumdur ama sayısız insan modeli olduğu gibi sayısız da toplum modeli vardır ve bir insanın olaylara bakış açısı, ait olduğu toplumdan tamamen bağımsız değildir. Bireyler birbirlerinden farklı yaşam standartlarına sahip oldukları gibi, genel anlamda birbirlerinden farklı bakış açılarına sahiplerdir. Kısacası eğitim, yaş, cinsiyet, değer yargıları, toplumsal statü ve ekonomik durum vb. bir çok farklılık, aynı mesajın birbirinden farklı şekillerde yorumlanmasını beraberinde getirir. İzleyiciler programlanmış robotlar gibi tek tip olmadıkları için düşünce yapılarındaki farklılık, mesajın yorumlanma biçimini etkiler.

İzleyiciler, daha en baştan, medya kanalını seçerken, psikolojik, sosyolojik ve ideolojik aidiyetlerine uygun seçimler yaparlar ve bu içerikleri tüketirler (Şeker ve Tiryaki, 2013:197). Alıcının kendi değer yargıları ve dünya görüşüne uygun olan iletişim kanalını tercih etmesi, okuma sürecinin ilk ve temel aşamasıdır. Bir anlamda alıcılar ne tür bir okuma yapacaklarına, tercih ettikleri iletişim kanalının yayın politikası doğrultusunda karar verirler. Alıcı kitle, medya iletilerini kendi görüşlerine yakın bulduğu medya organlarından almayı seçerek hem kendi fikirlerini teyit etmeyi istemekte hem de kendini diğer siyasal ve sosyo-kültürel etkilerden korumaktadır. ‘Seçici maruz kalma’ denilen bu davranış şeklinde, genellikle egemen okuma gerçekleşir. Alıcı kitle,

kendi fikirleri ile örtüşmeyen iletişim kanallarından bilinçli olarak uzak durma eğilimindedir. ‘Seçici kaçınma’nın görüldüğü bu davranış kalıbında genellikle muhalif okuma gerçekleşir (Sakallı 2006:20, akt: Şeker ve Şimşek, 2012:114- 115).