• Sonuç bulunamadı

Toplum içerisinde yaşayan bir varlık olarak insan, içinde yaşadığı toplumun sahip olduğu değer ve düşüncelere koşut bir yaşam sürdürür. Bir toplumdaki en genel anlamıyla değer ve düşünceler sistemi kültürü oluşturur. Yapı olarak devingen bir özelliğe sahip olan kültür, toplum dinamikleri ile birlikte gelişebilir, yenilenebilir ve farklı kültürlerle etkileşim içine girip bünyesine farklı öğeleri de katabilir. Ancak en kısa ve öz tanımıyla kültür nedir sorusuna cevap aranırsa: Kültür, bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütünüdür (Sayar-Dinç, 2009: 156) denilebilir.

Böylesine bir bütünlüğe sahip olan kültür, toplumun kuşaklar boyunca nesilden nesile aktardığı inanç ve ritüelleri bünyesinde barındırır. Aktarılan bu öğeler, içgüdüsel olmayan, çeşitli öğrenme süreçleriyle nesilden nesile geçen tüm insan eylemlerini ifade eder (bkz. İnanç, 2014: 48). Aynanın kültürde yansımalarına bakıldığında, ayna ile ilgili kuşaklar boyu süregelen ve günümüzde de varlığını devam ettiren pek çok inanışın olduğu görülür.

Mitik düşüncede aynanın, bu dünya ile öbür dünya arasındaki sınırı sembolize ettiği düşünülür. Ayna, genellikle karanlık dünyanın bilinmeyen güçleriyle ilintili olarak düşünüldüğü için bir evde aynanın kırılması hayra yorulmamış ve aynanın kırıldığı evden birinin başına kötü bir şey geleceğine dair bir inanış oluşmuştur (bkz. Beydili, 2005: 80).

Türklerin aynayla ilgili çok sayıda inançları onun, olaylar ve nesnelerin gizli, sihirli içeriğinden haber verdiği inancını aktarıyor (…). Türk halklarının sihirli hikâyelerinde, öbür dünyada doruğu gökyüzüne dokunan iki dağ arasındaki sandıkta bulunan ve bütün dünyayı gösteren bir aynadan bahsedilir. Bu dağları sadece “Simurg”

aşabilir. Dünyayı gösteren ve olayların gizli içeriğini aktaran o aynayı

25

elde etmek için aynı yoldaki ulu ağacın az ilerisinde yaşayan ve

“Simurg”un1 yavrularını yiyen ejderhayı öldürmek gerekir (Beydili, 2005: 81)

İnsanların aynadan korkmasından, ayna aracılığıyla cin, peri gibi farklı boyutlara ait oldukları düşünülen varlıklarla bir araya geleceği düşüncesinden dolayı ayna, önemli bir simge haline gelmiştir. Aynanın simgeleştirilmesinin altında yatan neden ise insanın bilinmeyene karşı geliştirdiği endişedir. Geceleri aynaya bakmak özellikle çok tehlikelidir; karanlığın şerrini üzerine çekerek insanın öbür dünyadan gelen varlıklarla karşı karşıya gelmesine neden olmamak için geceleri ayna ters çevrilir. Yine uzun uzun aynaya bakmak da, insanın öbür dünyaya ait varlıklarla iletişime geçmesine neden olabileceği için iyi sayılmaz. Özellikle yeni doğum yapmış, loğusa kadınlar için aynaya bakmanın şerri ile ilgili inanışlar vardır:

Ahlat’ta loğusa hanım aynaya bakmaz. Zira 40 gün cinler loğusanın başına tebelleş olurlar. Aynaya bakar veya yalnız bırakılırsa cinler veya “Deniz Karısı” loğusanın ciğerini yerler. Bu bulguda al ruhu, halk inanışlarında cin olarak algılanmıştır (Kalafat, 2012: 64).

Aynanın “olumsuz güçlere” açık olması nedeniyle sahip olduğu olumsuz sembollerin yanında, aynanın parlaklığı ve berraklığının, temiz ve olumlu düşüncelerle farklı şekilde yorumlandığı da görülmektedir:

Türk folklorunda ayna, aydınlığın, el değmemişliğin simgesidir.

Geleneksel düğünlerde, gelin alayı önünde götürülen süslü ayna, gelinin bakireliğini simgeler. Gelin oğlan evine ayak bastığında, aydınlık dileğiyle yüzüne ayna tutulur.

Yeni bir eve taşınırken önce ayna ve Kuran götürülür ve yüksekçe bir yere asılır. Yola çıkanın ardından yolu ve şansı açık olsun diye, gittiği yöne doğru, açıklık bir yere ayna yerleştirilir. Olumlu yönde simgelediklerine karşı ayna ile ilgili olumsuz inanışlar da vardır. Gece aynaya bakanın ömrünün kısa olacağı, küçük çocuklar aynaya baktırılırsa şaşı ya da deli olacakları, karanlık bastıktan sonra komşuya ayna vermenin ya da ayna kırmanın uğursuzluk getireceği, hiçbir etken olmadan ayna kırılırsa ölüme işaret olduğu, bunlardan en yaygın olanlardır (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, t.y.

1117).

Aynanın diğer bir olumlu kullanımı da eski Türk geleneklerinde, bebeklerin beşiklerine şans ve uğur getirdiği için takılan küçük aynalardır. Şiirlerde ve ninnilerde

1 Simurg: Tavus kuşuna benzeyen, aslan pençeli, köpek kafalı dev bir kuşun adı olup, Arap “Rok” ve Mısır “Phoenix”i ile benzerdir. Söylenceye göre kuş o kadar yaşlıdır ki tüm çağların bilgisine sahip olmanın ötesinde dünyanın yok oluşunu üç defa görmüştür (Öztürk, 2009: 865). Kelime anlamı otuz kuş olan simurg, pers mitolojisi kaynaklıdır.

26 aynalı beşik ifadesi sıklıkla yer alır (bkz. Çetindağ, 2011: 57). Aynanın bir diğer olumlu kullanımı, top aynalarıdır. Eskiden dükkânların kapılarına zincirle top ayna asılır ve bu aynalar aracılığıyla, dükkânın içinde oturan kişi sokağı seyredebilir ve sokaktan kimlerin gelip geçtiğini öğrenebilirdi (bkz. Pala, 1999: 50). Yine Anadolu’da insanın kötü gözlerden ve nazardan arındırılması için yapılan kurşun dökme işlemi sırasında nazarı çekmesi için kalbur ya da gözerin içine; ayna, kaşık, kullanılmamış süpürge sapı, üzerlik, su, ekmek, yağ, çocuk ayakkabısı ya da terliği konulurdu.

Aynanın metafizik âlemle ilintilenmesinin ardından, ayna aracılığıyla geleceği görüp, gelecekten haber verme esasına dayanan büyücülük ve falcılıkta ayna sıklıkla kullanır hale gelmiştir:

Ayna, büyücülük ve falcılıkta etkili olduğuna inanılan ışın yansıtıcı sırlı cam… Aynanın büyüde etkili olduğu ve gelecekten haber verdiği inancı pek eskidir. Hıristiyanların kutsal kitabı İncil’de de sözü geçer.

Aynanın, görebilme niteliği olan gözlere pek uzakları (dünyanın öbür ucu gibi) gösterdiğine de inanılmıştır (Hancerlioğlu, 2013: 69).

Özellikle küre şeklindeki aynalar, gelecekten haber verdiğini iddia eden bilicilerin adeta vazgeçilmez bir parçasıdır. Küre şeklindeki ayna, şekli itibariyle küçük bir dünyayı andırır. Dünyanın sahip olduğu yuvarlak şekle sahip olan bu aynalara bakan biliciler, aynanın içine odaklanarak bakıp, ayna yüzeyinde gelecekte olacaklara dair beliren şekilleri değerlendirip, kişinin geleceği ile ilgili bilgi verir.

Eski Türklerde aynanın geleceği bildirme yetisi ile ilgili inanışlar vardır.

Bunlardan bir tanesi ayna bakısıdır. Bu inanışa göre, çeşmeye asılmış aynada beliren görüntülere bakılarak gelecekten haberdar olunurdu (bkz. Acıpayamlı, 1978: 19). Ayna bakısında, aslında iki tane yansıtıcı kullanılır. Bunlardan biri, çeşmeden akan suda oluşan yansıma, bir diğeri de aynanın yüzeyinde oluşan yansımadır. Daha önce Ahıska Türklerine ait bir ritüelde de Kurban Bayramı’nda yatağın yanına ayna ve su koyan birinin rüyasında geleceğini göreceğine dair olan inançtan bahsedilmiştir. Sarıkamış’ta da genç kızlar, ayın muayyen zamanlarında, su, ayna ve ayışığından hareketle gelecekteki kısmetleri ile ilgili tahminlerde bulunurlar (bkz. Kalafat, 2009: 28). Buradan da anlaşılacağı üzere insanlar ayna ve suyu güçlü yansıtıcılar ve görücüler olarak değerlendirmişlerdir. Günümüzde de hâlâ ayna gibi yansıtıcı özelliğe sahip olan su ile fala bakıp, gelecekten haber verme geleneği devam etmektedir.

Türk kültüründeki inanışlar ve gelenek-görenekler aynanın farklı kullanım şekillerine ve bir nesne olarak farklı farklı şekillere sahip olmasına neden olmuştur:

27

Türklerde saplı el aynaları ile sapsız minder aynaları çok yaygındı.

Önceleri ahşap çerçeveli olan bu aynalar daha sonradan metal bir çerçeve içine alındı. Ahşap olanların kenarları ve arkaları genellikle sedef kakmalıydı. Metal olanlar ise gümüşten veya tombaktan yapılır ya da altın kaplanırdı. Arkası kabarık olanlara “kabarak ayna” denirdi.

Aynaların değerli taşlarla bezeli olanları da vardı. El aynaları dikdörtgen, yuvarlak ya da oval biçimli, minder aynaları ise çoğunlukla yuvarlaktı. Her zaman aynaya bakmak iyi sayılmadığından, minder aynaları genellikle bezemeli arka yüzleri dışa gelmek üzere duvara asılırdı (Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, 2004: 156-157).

Neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olan ayna, çağlar boyunca hem kullanım olarak hem de sahip olduğu simgesel anlamlar ile insan hayatında önemli bir öğe olarak kendine yer edinmiştir. Ayna, yalnızca görüntü yansıtan bir nesne olarak değil, dinî ayin ve ölüm sonrası ritüellerde de kullanılmıştır. Bu nedenle ayna, insanoğlu tarafından en fazla simgeleştirilen nesne olmuştur. Çünkü aynanın, dinî ayin ve ölüm sonrası ritüellerde kullanımı, onun yansıtma özelliğine farklı anlamlar yüklenmesine neden olmuştur. Bu bağlamda farklı kültürlerde oluşan ayna ile ilgili farklı inanışlar, günümüzde hâlâ yaşamaktadır.

İnsanlık tarihinin en eski nesnelerinden biri olan aynanın kültüre olan yansımaları kadar, edebiyata ve felsefeye de yansımaları olmuştur. İnsan hayatının önemli bir parçası olarak ve yüzyıllar boyunca farklı ritüellerde kullanılarak sembolleştirilen aynaya, uğraş alanı insan olan edebiyat ve felsefe bilimi tarafından sıklıkla farklı bakış açılarıyla değinilmiştir.

28 2. BÖLÜM