• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: ARAŞTIRMANIN BULGULARI

4.6. Köylü milletin efendisi midir?

“Köylü milletin efendisidir” sözü özellikle Cumhuriyet modernleşmesine ait bir söz olup, köylü ve köylülük üzerinden yapılan bir moderizasyon hareketini ifade etmektedir. Buna göre sanayileşme sonucunda tarıma mekazinasyonun girmesi, Marshall yardımı ve kırsal kalkınmaya yönelik pek çok plan tam da bu sözün başlığı altında gerçekleştirildiğini söylemek mümkündür. “Cumhuriyet’in ilk yıllarında köy ve köylülük önemli bir olgu olarak ele alınmış ve Cumhuriyet ideolojisinin temel sloganı olarak “köylü milletin efendisidir” ilkesi benimsense de pratikte tam manasıyla gerçekleştirilmemiştir” (Özensel, 2017: 97). Bunun çeşitli nedenleri olduğunu söylenebilir fakat önemli bir nedeni tarımdaki modernleşmenin, karşısında yeterli iş

gücünü bulamamasıdır. Çünkü sanayileşme, kırdan kente göç yaşanmasına ve kentin olanaklarının fazla olması nedeniyle köy nüfuslarında azalmalar yaşanmasına neden olmuştur. Köylüye yapılan bu yüceltmeninse çok masum olmadığı bir ekonomik çıkarın olduğu da söylenebilir.

Neticede amaç üretimin artırılmasıdır. Sosyolojik zemindeyse köylü bireyin, zamanla bir öteki algısı içerisinde yer almasına kadar uzanmıştır. Tüm bu anlatılan süreçleri daha iyi yorumlayabilmek adınaysa bu çalışmada hem köylü bireylere hemde kentli bireylere şu soru yöneltilmiştir: “Bugün köylüyü aç bırakırsak yarın bütün millet aç kalır sizce bu ne demektir?”. (Soruya sondaj soru olarak, Katılıyor musunuz? (Evet/Hayır) Neden? Sorusu eklenmiştir). Hem kent hem de köydeki görüşmecilerin büyük çoğunluğuysa söze katılmışlardır. Köydeki görüşmeciler şu ifadeleri kullanmışlardır:

“Teknoloji gelişse de şehrin ihtiyaçlarının %90’ı buradan gidiyor. Nohut, fasülye, mercimek gibi bakliyatlar mesala köyden şehre giden ürünler bunlar olmazsa çorba nasıl kaynayacak?” (Görüşmeci, Erkek, 30, İmam)

“Tabiki köye bağlı her şey, köylüler çalışmazsa Konyalılar aç kalır yani ben söyleyim” (Görüşmeci, Kadın, 83, Ev Hanımı)

“Doğru bir söz bence. Köyde buğday ekmeksek unu nasıl bulacaksınız, köyde üretilmezse, köylüler uğraşmazsa şehirde olmaz zaten” (Görüşmeci, Kadın, 57, Ev Hanımı)

“Katılıyorum. Köylü şehirlinin efendisidir. Buğday ekmezsek un olmaz o zaman da ekmek yapamazlar. Pancar ekmezsekte şeker olmaz. Köyden şehre gidiyor her şey. Devletin bize daha çok destek vermesini isteriz” (Görüşmeci, Kadın, 48, Ev Hanımı)

“Katılıyorum tabi. Köylü milletin efendisidir bunu Atatürk diyor. Teknoloji de gelişse fabrikada kursalar, hammadde nerden geliyor sanıyorlar, köyden gidecek tabi” (Görüşmeci, Kadın, 53, Ev Hanımı)

Kentteki görüşmeciler ise şu ifadeleri kullanmışlardır:

“Kimse kimseye muhtaç değil. Sonuçta toprak her yerde var. Ama onlarda üreten insan herşeyi de teknolojiye bırakamazsın, iyi geçinmekte de fayda var. Ötekileştirme olmasın diye söylenmiş ama karşı tarafa da muhtaç değiliz” (Görüşmeci, Kadın, 30, Ev Hanımı)

“Katılıyorum. Teşvik olursa daha iyi olur. Biz onlara destek verdikçe bize faydası olur. Mesela hastaneye gelen kesim belli devlet hastanesi sonuçta. Köylü bir amca havuç getirmişti teşekkür için” (Görüşmeci, Erkek, 28, Doktor)

“Yürekten inanıyorum. Bağımlılık ilişkisi mevcut yani ve bu devam eder, herkes köyden kente göç ederse tarım, hayvancılık temel ihtiyaç bunları birilerinin yapması lazım. Bunu da yapacak olanlar daha çok köylüler” (Görüşmeci, Erkek, 25, Hukuk Fakültesi Öğrencisi)

“Katılıyorum. Biz biraz rahata alıştık. Ben marul yetiştiriyim demem ama en azından onlar bunu demediği için şanslıyız. Tereyağında katkı maddesi var mesela köydeki daha doğal, daha organik oluyor” (Görüşmeci, Kadın, 26, Hakim)

“Hayvancılık ve tarım üzerinden söylenmiş, şehirlerde teknoloji olmazsa sağlık nasıl olacak peki? İki tarafta birbirine muhtaç yani” (Görüşmeci, Erkek, 39, Özel Bir Kurumda Müdür)

“Katılıyorum. Yurt dışından mercimeği alıyoruz. Tahılı Cumhuriyet zamanında Rusya’dan alıyorduk. Hiçbir zaman dışa bağımlılık iyi değil. Köyden kente geliş oldu ama hala orada kalanlar var iyiki var. Atatürk

söylemiş köylüü milletin efendisidir diye. Bir bağımlılık ilişkisi mevcut yani” (Görüşmeci, Erkek, 28, Diş Doktoru)

“Onlara ne kadar yardım edersek biz de rahat ederiz. Onlar da zaman ve ortam daha çok. Onlar ürettikçe biz yiyeceğiz. Bu böyle olmalı.” (Görüşmeci, Kadın, 41, Ev Hanımı)

“Doğru bir söz. Tarımı herkes bir şekilde yapar belki ama hayvancılığı nasıl yapsın. Biz de arıyoruz köyden gelmiş bulgur olsun daha güzel çünkü” (Görüşmeci, Kadın, 24, Doktor)

“Köylüler açlıktan ziyade borç batağında, teknoloji işi kolaylaştırdı. Köylüyü aç bırakırsan değil ama tarım olmazsa olmaz. Hem Türkiye’de hem Avrupa’da üretmeyen bir köylü toplumu var. Türkiye’de her şeyi Suriyelilere ürettiriyorlar” (Görüşmeci, Erkek, 48, Reklamcı)

Köydeki görüşmecilere göre arada bir bağımlılık ilişkisi mevcutken bu bağımlılık ilişkisinin karşılıklı bir ilişkiden ziyade tek taraflı bir ilişkinin mevcut olduğunu düşündüklerini söylemek mümkündür. Buna göre kent, köyün ürettikleri olmadan yapamaz. Kentteki görüşmecilerden bazı görüşmeciler ise bu bağımlılık ilişkisnin karşılıklı olduğunu ifade ederek, köyün ürettikleri olmadan kentin yapamayacağını, kentin olanakları olmadan da köyün yapamayacağını söylemişlerdir. Ayrıca kentli bireyler tarım ve hayvancılıkla uğraşması gereken kişilerin köylü bireyler olduğunu, onlardan başkasının yapamacağını ve adeta fonksiyonel işlevlerinin bu olması gerektiğini vurgulamışlardır. Kentli bireylerin öteki algısının ise özellikle Suriyelilere yönelttiklerinin farkına varılmıştır.

Bu bağımlılık ilişkisi ise Wallerstein’ın Dünya Sistemi Kuramı daha net bir biçimde açıklar. Kurama göre dünya kapitalizm temelli üç ana ölçeğin içerisinde bir bağımlılık ekolü içerisinde vardır; merkez, çevre ve yarı çevre ülkere bölünmüştür (Wallerstein, 2014). Buna göre çevre ve yarı çevre ülkeler (gelişmemiş ve gelişmekte olan), merkez (gelişmiş) ülkeler arasında kapitalist ekonomiyle beraber bir bağımlılık

ilişkisi mevcuttur ve hiyerarşik statü bu nedenle önemlidir (Wallerstein, 2014). Bahsi geçen bağımlılık ilişkisinin köy ve kent arasında da mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağımlılık ilişkisi içerisinde hiyerarşik statü merdiveninde ise kentli birey kendisini köylü bireyden daha üst bir basamakta görmektedirler. Wallerstein bu hiyerarşik statü merdivenini şöyle ifade etmiştir: “Erkekler kadınlara, Beyazlar Siyahlara göre, yetişkinler çocuklara, eğitimliler eğitimsizlere, burjuvalar işçilere, kentliler kırda yaşayanlara göre daha üstün sayılmaktadır” (Wallerstein, 2014: 78).

Bu çalışmada ise kentli bireylerin kendilerini statü olarak üstün gördüklerini şu ifadelere; “herkes köyden kente göç ederse tarım, hayvancılık temel ihtiyaç bunları birilerinin yapması lazım. Bunu da yapacak olanlar daha çok köylüler”,“Onlar da zaman ve ortam daha çok. Onlar ürettikçe biz yiyeceğiz. Bu böyle olmalı” dayanarak söylemek mümkündür. Burada gözden kaçırılmaması gerekense Cumhuriyet dönemi modernleşmesinde çıkmış bu söylem, köylü bireylerin yüceltmek için kullanılsa da arka plandaki hiyerarşik statü çok nettir. Bir nevi serf- senyör ilişkisinin örtük biçimde ifade edilişidir diyebiliriz. Çalışmadaysa köylü bireylerde “köylü milletin efendisidir” algısının hala var olduğu fark edilmiştir. Cevapların hemen hepsi bu algının varlığını kanıtlar niteliktedir. Sonuçta ise asıl olan köy ve kent arasında Wallerstein’ın Dünya Sistemi Kuramındaki bağımlılık ilişkisinin var olduğudur ki bu ilişki kapitalist düzen devam ettiği sürece var olacaktır. O halde mesele köylünün milletin efendisi olup olmasından çok daha başka bir boyutu vermektedir: Toplumsal kapitalizm, köylünün de kentlinin de efendisidir.