• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III: POLİTİKALAR

B. Tartışma mı, Polemik mi?

1. Köylü Konuşması ve Gerçekçilik

1950-1953 yılları arası en çok tartışılan konu köy edebiyatıdır. 1950 yılında Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabının yayımlanmasıyla ivme kazanan köy edebiyatı tartışmaları özellikle iki konuda odaklanır: dil ve gerçekçilik. 1952’lere kadar Varlık dışında bu tezde ele alınan diğer edebiyat dergileri arasında bu tartışmalar yankılarını bulmaz. Varlık dergisinde ise köy edebiyatı konusunda karşıt görüşlere yer verilmese de, Bizim Köy’ün gerçekleri yansıtmadığı yönündeki görüşler eleştirilir. İsmet Özalp,

yarattığı etkiyi şöyle dile getirir: “Anadolu köyü bu durumda mı imiş? Anadolu köylüsü böyle mi imiş? diye şehirli aydın büyük bir şaşkınlığa kapıldı” (15). Bizim

Köy’ün yarattığı ilk tartışma, köy gerçeğini yansıtıp yansıtmadığı hakkındadır.

Özalp, yazısının devamında Bizim Köy’ün etkileri hakkında şöyle der: “Kimisi de inanmıyormuş, ya bilmediğinden ya da işine öyle geldiği için. Kitaptakileri çoğu mübalağa diyorlarmış. Görmesek inanırdık böylelerine” (15). Bizim Köy’ün ilk yankıları köy gerçekliğini yansıtıp yansıtmadığı konusunda olsa da, bu tartışmanın gerçekçilik tartışmasına dönüşmesi 1952’lerden sonra olacaktır.

Memet Fuat’ın 15 Aralık 1952 tarihinde Yeditepe’de yayımlanan “Köylü Konuşması” başlıklı yazısının yankıları iki yıl boyunca devam etmiştir. Memet Fuat, bu yazısında, köyü konu alan romanlarda gerçekçilik adına köylü şivesi

kullanılmasını eleştirmektedir. Memet Fuat, köylü konuşmasının dil sorunları yüzünden uzun vadede edebiyat üzerinde olumsuz etkileri olacağını düşünmektedir. Memet Fuat’a göre, yazar “halk öyle konuşuyor diye, yapıtlarını kötü konuşma örnekleriyle doldurursa, dilin bozulmasına yardımcı olmuş olur” (1). Ona göre “dilin bozulmasına” yol açan gerçekçilik, yol gösterme gücünden yoksundur ve “yazarın dili örnek dil olmalıdır” (1). Ayrıca, köylü konuşmasının yapıtın anlaşılmasını güçleştireceğini de iddia etmektedir (1). Memet Fuat buna çözüm olarak, gerçekçi oyun yazarlarının dili nasıl incelediğine bakmak gerektiğini söyler (6). Memet Fuat, yazısında köylü konuşması hakkında çeşitli argümanlar getirerek bu konuda

tartışmaya davet eder: “Yanılıyorsam, susmayın, söyleyin neden yanıldığımı” diye seslenerek bu sorunu tartışmaya çağırır (1).

1 Şubat 1953 tarihli Yeditepe’de Can Yücel, şive taklidinin gerekliliği üzerine yazar. Yeditepe’nin hem köylü konuşması lehine hem de aleyhine yazılan yazıları yayımlaması dikkat çekicidir. “Şive taklidi” tartışması, 1953 yılı boyunca dergiler ve

gazetelerde devam eder. Yeditepe dergisinde Memet Fuat’ın yazılarından bu tartışmaların izlerini ve yankılarını takip etmek mümkündür.

Memet Fuat’ın 15 Kasım 1953’te yazdığı “Şive Taklidi” yazısından

tartışmanın yayıldığı açıkça gözükmektedir. Bu yazıda şive taklidi konusunda Orhan Kemal’in Dünya gazetesindeki yazısına, Melih Cevdet Anday’ın Akşam gazetesinde Orhan Kemal’i eleştiren yazısına, Tarık Buğra’nın Yenilik’teki yazısına, Samim Kocagöz’ün Yeditepe’deki yazısına değinilirr Memet Fuat, tartışmanın gidişini özetledikten sonra bu konuda “Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Yaşar Nabi, Vedat Günyol, Hüsamettin Bozok, Fahir Onger, Adnan Benk gibi eleştirmenlerin, Yaşar Kemal ve Kemal Bilbaşar gibi öykücülerin ve romancıların” da görüşlerini beklediğini söyler (5). Memet Fuat yazısını “Melih Cevdet’in de dediği gibi, bu işi uzun uzun konuşmak, tartışmak, gençlere doğru yolu göstermek gerekir” diyerek bitirir (5). Yazının sonunda tartışmanın “doğru yolu gösterici” olduğu yönünde yapılan vurgu dikkat çekicidir.

Memet Fuat’ın “Şive Taklidi” yazısında adını andığı eleştirmen ve yazarların çoğu tartışmaya katılır. Kemal Bilbaşar, Orhan Kemal, Samim Kocagöz ve Fahir Onger gibi yazar ve eleştirmenler şive taklidinin yapıtın gerçekçiliği açısından gerekli olduğunu ve dili zenginleştirdiğini öne sürerken Nurullah Ataç, Tarık Buğra, Memet Fuat, Melih Cevdet Anday gibi eleştirmen ve yazarlar şive taklidinin

gerçekçilikle ilgisi bulunmadığını ve dili bozduğunu iddia ederler. Varlık

dergisindeki “Şive Taklidi” başlıklı yazıda ise o dönemdeki Varlık’ın “aşırı uçlardan kaçınma” yönündeki poetikasıyla uyumlu olarak iki tez de “aşırılıkları” yüzünden eleştirilerek şöyle denir: “Ayrı lehçeli insanları kendimiz gibi konuşturmak şüphesiz ki inandırma imkânını zayıflatır. [....] Bununla beraber şiveli konuşmaların çok fazla yer tuttuğu eserlerin okunmayı, zevk almayı bir dereceye kadar güçleştirdiğine de

şüphe yok. Şu halde bütün mesele doz işinde. O bakımından iki tez de haklı ve iki tez de aşırılıkları yüzünden haksız” (23).

Hisar dergisi ise bu tartışmalar karşısında nispeten suskundur. Bu konuda

doğrudan bir tartışmaya girilmese de, O. Fehmi Özçelik, 1 Aralık 1953 tarihli

Hisar’ın “Dergilerde” köşesinde şive taklidi tartışmasını “ideolojik” olarak

değerlendirir. Özçelik’e göre gerçekçi romanda şive taklidini gerekli gören Orhan Kemal ile, şive taklidini gerekli görmeyen Tarık Buğra arasında “bir dünya görüşü” farkı vardır (18). Özçelik, tartışmayı ideolojik bir boyuta çekerek şöyle der:

“Elbetteki insanın manevî değerlerine inanan ve içine inmeye çalışan Tarık

Buğra’yla sanatı bir propoganda vasıtası sayan ve insana sade midesi yönünden ilgi duyan Orhan Kemal arasında bu kadarlık görüş ayrılığı olacak” (18). Özçelik, “şive taklidi” ve gerçeklik tartışmasını Orhan Kemal (maddeci dünya görüşü) ve Tarık Buğra (idealist dünya görüşü) arasında çift kutuplu ideolojik bir mücadeleye çevirir.

Benzer Belgeler