• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. FELSEFĠ DAYANAKLARI BAKIMINDAN GASSET‟ĠN ĠNSAN,

2.3. Kökten Gerçeklik Olarak Ġnsan YaĢamı

Gasset, “olma yolunda” ve “olduğundan dönme yolunda” olan, geçmiĢini biriktirerek yaĢayan insanın, öncelikli ve kökten gerçeğinin “yaĢam” olduğunu düĢünmekte ve insan yaĢamını, öncelikle herkesin kendi kiĢisel yaĢamı olarak görmektedir. Bu bağlamda, Gasset, “insan yaĢamı” sözüyle, “her seferinde, ne için olursa olsun”, kendisi özel bir durum belirtmedikçe, herkesin kendi yaĢamına gönderme yapması, kendi yaĢamını göz önüne alması, yani baĢka birinin yaĢamını düĢünmekten kaçınması gerektiğini, “kökten gerçeklik olarak insan yaĢamı ancak herkesin kendisininkidir, yalnızca benim yaĢamım‟dır” sözleriyle belirtmekte ve her bir insanın kendi kiĢisel yaĢamının kendi kökten gerçekliğini oluĢturduğuna dikkat çekmektedir (Gasset, 2014a, s. 51-52). Öte yandan, insan yaĢamı söz konusu olduğunda, herkesin kendi bireysel yaĢamını iĢaret eden Gasset, kimi zaman sadece “rahat konuĢabilmek için” “bizim yaĢamımız” diyeceğini belirtmekte ve bu sözleriyle anlatmak istediğinin aslında “her birimizin kendi yaĢamı” olduğunu, dolayısıyla baĢkalarının, öteki insanların yaĢamını ya da çoğul olarak ortak bir yaĢamı kastetmedini de vurgulamaktadır. Çünkü, Gasset‟e göre, öteki insanların, baĢkalarının, “dostların ya da sevgilinin yaĢamı da zaten benim yaĢamımın sahnesinde beliren bir Ģeydir; yani herkesin kendi yaĢamının, o yüzden de o yaĢamın varlığını gerektirir”. Hatta, bizim en yakınımız olsa bile ötekinin yaĢamının, “benim için”, her bir insan için “tıpkı bir ağaç, bir kaya ya da geçip giden bir bulut gibi” salt gösteriden ibaret olduğunu ileri süren Gasset, bu düĢüncesini “gözüm görür onu, ama ben o değilimdir, yani yaĢamam onu” sözleriyle dile getirmektedir (Gasset, 2014a, s. 51-52).

Ġnsan yaĢamı söz konusu olduğunda, Gasset‟e göre, yaĢam, herkesin “bireysel ya da kiĢisel yaĢantısıdır ve herkesin olduğu ben‟in belli bir ortamda – genelde dünya diye adlandırdığımız Ģey – varolmak durumunda bulunması, o anda varolduğu güvencesinden yoksun bulunması, o varoluĢunu güvence altına alabilmek için hep – maddeten ya da zihinsel olarak – bir Ģeyler yapar durumda bulunmasıdır”. ĠĢte Gasset, “o uğraĢların, eylemlerin ya da davranıĢların” tamamının, her birimizin kendi kiĢisel ve insani yaĢamını oluĢturduğunu düĢünmektedir. Çünkü, ancak kendimiz için ve kendi amaçlarımız doğrultusunda yaptığımız Ģey, “dar ve ilkel anlamıyla insani” sayılabilir. Nitekim, insani yaĢam ya da “insani olay her zaman için kiĢisel bir olaydır”. Diğer bir

83

deyiĢle, “bende tam anlamıyla insani olan Ģeyler, ancak kendi düĢündüğüm, istediğim, duyumsadığım ve bedenimle uyguladığım, benim yaratıcı öznesi olduğum Ģeyler, ya da onunla aynı kapıya çıkan, benim ben olarak baĢımdan geçenlerdir. Dolayısıyla, her insani edimde, edimin kaynağında bulunan ve bu edimden sorumlu olan bir “özne”nin, yani bir kiĢinin bulunduğunu belirten Gasset, bir Ģeyi ancak kendi adıma ve hesabıma, “anlamının bilincine vararak düĢündüğümde” düĢünüĢümün “insani” olarak nitelendirilebileceğini, “yalnızca benim için bir anlamı olduğundan ötürü, yaptığım, yani anladığım” Ģeyin “insani” olduğunu düĢünmektedir (Gasset, 2014a, s. 25). Bu bağlamda, “insanın yazgısı kendi insani yolunu yaĢamaktır” ve “yaĢam”, “insanın varlığının ta kendisidir” (Gasset, 2013, s. 175; 2014a, s. 56).

YaĢamı, insanın varlığının kendisi olarak olarak gören ve insanın kendine özgü temel gerçekliğinin kendi kiĢisel yaĢamı olduğunu ileri süren Gasset‟e göre, insanın bütün bilgilerini dayandırdığı, düĢüncelerini temellendirdiği “yaĢam”, insan için hem öncelikli hem de kökten bir gerçekliktir (Gasset, 2014a, s. 51-52). Gasset, “gerçeklik” sözcüğünden, insan yaĢamında, yani herkesin kendi kökten gerçekliğini oluĢturan kiĢisel yaĢamında, “hesaba katılması gereken her Ģeyi” anladığını belirtmektedir (Gasset, 2014a, s. 99). Dolayısıyla, Gasset için insan yaĢamı öylesine kökten bir gerçeklik alanıdır ki tüm öteki gerçeklikler zorunlu olarak o temelin üstünde belirmektedir. Ancak, insan yaĢamı, ne tek gerçekliktir ne de en yüce, en son gerçekliktir, yalnızca bütün öbür gerçekliklerin köküdür. Bu nedenle, kökten gerçeklik olarak insan yaĢamı “bencillikten ve tekbencilik”ten uzaktır. Çünkü, yaĢam dıĢında tüm öteki gerçekliklerin insan açısından gerçeklik olabilmeleri için insan yaĢamında varolmaları ya da en azından insan yaĢamının can alıcı noktalarında kendilerini duyurmaları gerekmektedir. Diğer bir deyiĢle, insan yaĢamı, yani her birimizin kendi kiĢisel yaĢamı, özü gereği, diğer baĢka gerçekliklerin kendini duyurması için sunulan adeta açık bir alan ya da bir sahnedir (Gasset, 2014a, s. 51-56). Her birimizin kendi kökten gerçekliği olan kiĢisel yaĢamının, baĢka insan yaĢamlarını, baĢka gerçeklikleri içinde barındırdığını belirten Gasset‟e göre, bu bağlamda gerçeklik çoğuldur (Gasset, 1933, s. 91).

Gerçekliğin çoğul olmasının nedeni, insanın uzamsal bir varlık olmasından kaynaklanmaktadır. Ġnsan “her Ģeyden önce bir bedende bulunan” ve sadece bu anlamda

84

“bedeniyle özdeĢleĢen bir varlıktır”. Gasset, basit gibi görünen bu durumun, “bizim dünyamızın somut yapısını, onunla birlikte de bizim yaĢamımızı ve yazgımızı” belirlediğini ileri sürmektedir (Gasset, 2014a, s. 80). Çünkü, “içinde erimiĢ, hapsedilmiĢ yaĢadığım beden beni kaçınılmaz biçimde uzamsal” bir varlık yapmakta, beni belli bir yere yerleĢtirerek baĢka yerlerde bulunmamı olanaksızlaĢtırmaktadır (Gasset, 2014a, s. 80-81). Bu nedenle, “insan kendisini oldum olası bedenine hapsedilmiĢ” duymaktadır. Nitekim, Gasset, “Pitagorasçılar”ın bu durumu anlatmak için sözcük oyunu yaptıklarını ve bunu yaparken de yerden göğe kadar haklı olduklarını düĢünmektedir. Daha açık bir ifadeyle, Gasset, “Yunancada bedene sôma”, mezara ise sêma” dendiğini ve “Pitagorasçılar”ın da “sôma sêma”, yani “mezar beden, hapishane beden” diyerek, o terimle “acıyla, dramatik bir üzüntüyle” oynadıklarını belirtmektedir (Gasset, 2014a, s. 80). Çünkü, içine hapsedildiğimiz beden, her birimizi her an belli bir noktaya, yani bulunduğumuz yere adeta çivi gibi çakmakta, geri “kalan her yerden sürgün” etmekte ve dünyada varolan her Ģeyi bulunduğumuz yerden duyumsamamıza neden olmaktadır. Dolayısıyla, nerede olursak olalım, “burası” dediğimiz yer hep bulunduğumuz yer olmakta ve artık her Ģey herkesin kendine göre yakın-uzak, sağ-sol ya da aĢağıda- yukarıda olmaktadır. BaĢka bir deyiĢle, Gasset‟e göre, dünya, içindeki her Ģeyle birlikte her birimizin bulunduğu yerden, yani “buradan” varolmakta ve anlam kazanmaktadır. Gasset, bu durumun, dünyayı içindeki her Ģeyle birlikte bir perspektife, bakıĢ açısına dönüĢtürdüğünü düĢünmektedir. Dolayısıyla, öteki insanın “burada”sı, “dünyası” benimkiyle aynı değildir, birbirinden ayrıdırlar. BaĢka bir deyiĢle, “bizim buradalarımız” birbirini dıĢlamakta, kesiĢmemektedir. Bu nedenle, Gasset‟e göre, dünya, “her birimize göre” olan dünya, yani “her birimizin kendi dünyası” olmakta ve her birimizin gözüne her zaman farklı bir perspektiften görünmektedir (Gasset, 2014a, s. 81).

Bu bağlamda, içinde yaĢadığımız dünya üç boyutludur. Dünyanın bu üç boyutundan ilki, gördüğümüz, bizi ilgilendiren Ģey ya da Ģeylerdir. Dünyanın ikinci düzlemi ise gördüğümüz ve bizi ilgilendiren o Ģeylerin üzerinde seçildiği fondur, yani “söz konusu Ģeyin bize içinde göründüğü” ortamdır. ĠĢte Gasset, o fonu, o ikinci boyutu ya da o ortamı “ufuk” olarak adlandırmaktadır. Dolayısıyla, Gasset, içinde bulunduğumuz ortamda, uğraĢtığımız, ilintide ya da iliĢkide olduğumuz her Ģeyin bir

85

ufku bulunduğunu ve bize o ufkun çerçevesinden göründüğünü öne sürmektedir. Bu nedenle, ufuk aynı zamanda “gözümüzün gördüğü, orada önümüzde açık seçik duran bir Ģeydir, ama önümüzdeyken dikkat etmeden, hemen hiçbir zaman üzerinde durmadan görürüz onu, çünkü dikkatimiz, yaĢamımızın her anında baĢkiĢi rolünde bulunan falan ya da filan Ģey üzerinde yoğunlaĢmıĢtır” (Gasset, 2014a, s. 74). Bu bağlamda, Gasset‟e göre, dünyanın önümüzde hazır bulunmayan, yani bizim için örtülü olan parçası ise dünyanın üçüncü boyutunu oluĢturmaktadır ve bu üçüncü boyut, “ufkun ötesindedir”. Böylelikle, Gasset, dünyanın üç boyutlu yapısını, “ilk boyutta bizi ilgilendiren Ģey, ikinci boyutta o Ģeyin içinde göründüğü, gözümüzün gördüğü ufuk, üçüncü boyutta „Ģimdi‟ örtülü olan ötesi” Ģeklinde özetlemektedir (Gasset, 2014a, s. 74).

Bu noktada, çevre, ortam (circumstance) ve dünya sözcüklerinin anlamlarında bir ayrıma giden Gasset, çevrenin (ortamın), “her an gözüme görünen ufkun sardığı, dolayısıyla önümde hazır bulunan” dünyanın, “görülmeye hazır parçası” olduğunu öne sürmektedir (Gasset, 2014a, s. 74). Öte yandan, Gasset, uzamsal bir varlık olmamızdan kaynaklı, önümüzde hazır bulunan Ģeylerin yalnızca ön yüzünü gördüğümüzü, arka yüzünü, tersini göremediğimizi belirterek, çevrenin, “yarı gizli olarak görülen” bir dünya olduğunu düĢünmektedir. Bu bağlamda, “dünyamız onun üzerinde, ufkun ve çevrenin ötesinde, her belli anda, salt birlikte bulunuĢlardan oluĢmuĢ muazzam bir örtülülük” içermektedir. Öyle ki bu örtülülük, “her durumumuzda çevremizin gerisine gizlenen, saklanan, çevremizin ardında kalan ve onu sarıp sarmalayan” bir boyuttadır (Gasset, 2014a, s. 74-75). Ancak, ufkun ötesinde “örtülü duran o dünya gizemli olmadığı gibi, sırlı ya da hazır bulunma olasılığından yoksun” değildir (Gasset, 2014a, s. 75). BaĢka bir deyiĢle, her ne kadar, insanın içine hapsedilmiĢ bir Ģekilde yaĢadığı bedeni, onu kaçınılmaz bir biçimde uzamsal yapsa da, yani belli bir yere yerleĢtirerek aynı anda birden fazla yerde bulunmasına izin vermese de her birimiz için dünyanın örtülü olan ve o görünmeyen yüzünü görmek mümkündür. Gasset, ufkun ve çevrenin ötesindeki gerçekliği görmemizi mümkün kılan Ģeyin, her insanın birbirinden farklı olan uzamsallığı, perspektifi, yani bakıĢ açısı olduğunu öne sürmektedir (Gasset, 2014a, s. 61). Diğer bir deyiĢle, Gasset‟e göre, her bir insanın yaĢamı, “evrene yönelmiĢ bir bakıĢ açısı”dır (Gasset, 1933, s. 91).

86

Bu bağlamda, her bir insanın yaĢamını ve bu yaĢam biçiminden kaynaklanan bakıĢ açısını, gerçeğin bir bölümüne açılmıĢ adeta bir pencere olarak değerlendiren Gasset‟e göre, yaĢamın içinde bireylerin birbirine pencereleri kapalı değildir (Gasset, 2014a, s. 61). Çünkü, Gasset, insanın, dünyada bir yer ve zamana bağlı olarak yaĢadığını, bu zaman ve mekan bağlamında bir Ģeylere yöneldiğini, bulunduğu zaman ve mekan açısından yaĢama baktığını, bu nedenle her bireyin kendi yaĢamından kaynaklanan bir perspektifle olay ve olgulara yaklaĢtığını düĢünmektedir. Dolayısıyla, insanın içinde yaĢadığı dünya, içindeki her Ģeyle insan için bir perspektiftir, yani bakıĢ açısıdır ve gerçekliğin bir parçasıdır. Hatta, dünyanın gerçek ya da nihai varlığı ne maddedir ne ruhtur ne de herhangi bir Ģekilde belirlenmiĢ bir Ģeydir; bir perspektiftir (Marías, 1967, s. 450).

Evrenin nihai varlığının bakıĢ açılarından oluĢtuğunu, her bir insanın evrene kendi bakıĢ açısından yaklaĢtığını ve bu nedenle aynı gerçeğin farklı bakıĢ açılarından dolayı birçok farklı gerçeğe bölündüğünü ancak, her bir bakıĢ açısının, gerçekliğin bir bileĢenini oluĢturduğunu Gasset, Ģu örnekle açıklamaktadır:

Ünlü bir adam can çekiĢmektedir. EĢi yatağının baĢucundadır. Bir doktor, ölümüne doğru ilerleyen adamın nabzını saymaktadır. Odanın bir köĢesinde iki kiĢi daha vardır; o yaslı sahneye görevi gereği tanık olan bir gazeteci ile rastlantının oraya sürüklediği bir ressam. EĢ, doktor, gazeteci ve ressam aynı olayı izlemektedirler. Ama o bir tek ve aynı olay – bir insanın can çekiĢmesi – içlerinden her birine değiĢik bir görünüm sunar. Ve o görünümler birbirlerinden öylesine ayrıdırlar ki, ortak bir paydaları olduğunu söylemek bile güçtür. Üzüntüden kendisinden geçmiĢ eĢ ile, sahneyi tam bir duyarsızlıkla seyreden ressam arasındaki fark öylesine büyüktür ki, Ģöyle desek daha yerinde olur: Adamın eĢi ile ressam tümüyle farklı iki olayı izlemektedirler (Gasset, 2013, s. 164).

Gasset, verdiği bu örnek doğrultusunda, her bireyin aynı gerçekliğe bakmasına rağmen, gerçekliğin kendine görünen kısmını gördüğünü ve bildiğini belirterek, tüm bu bakıĢ açılarının, gerçekliğin bir parçasını olduğunu ileri sürmektedir. Dolayısıyla, her bir bakıĢ açısı gerçekliğin kumaĢını dokuyan bir parçadır ve gerçeklik bu parçalardan oluĢmaktadır. BaĢka bir deyiĢle, “tek ve aynı gerçek, ayrı bakıĢ açılarından izlendiğinde, bir çok farklı gerçeğe bölünmektedir” (Gasset, 2013, s. 164). Gerçekliğin bir parçasını oluĢturan her bir bakıĢ açısının kendi baĢına bir değeri ve anlamı olduğunu belirten

87

Gasset‟e göre, her bir bakıĢ açısı tektir ve bir insanın bakıĢ açısının yerini alacak baĢka bir bakıĢ açısı yoktur (Marías, 1970, s. 374-375). Çünkü, bir kiĢinin yerini tutacak, onun yerini alacak bir yedeği yoktur. Dolayısıyla, her bir insan teki kendi bakıĢ açısıyla gerçeğin kendine görünen kısmını görmekte ve böylelikle hakikatten payını almaktadır (Marías, 1967, s. 450).

Bu bağlamda, Gasset, her bir bakıĢ açısının tek olduğunu ve hiçbir bakıĢ açısının bir diğerinden üstün olmadığını düĢünmektedir. Ancak, her bir kiĢinin bakıĢ açısı, aynı gerçekliğin farklı bir parçasını oluĢtursa da bu noktada Gasset, yukarıda verilen örnekten hareketle, “bu bir çok gerçekten hangisi sahicidir, asıl gerçektir” sorusunun, yani ölüm sahnesine tanık olan o dört kiĢiden hangisinin bakıĢ açısının “asıl gerçek” olduğu sorusunun akla gelebileceğini belirtmektedir (Gasset, 2013, s. 164). Gasset, bu soruya ne yanıt verilirse verilsin verdiğimiz yanıtın keyfi olacağını düĢünmektedir. Hatta, verilen yanıtlardan “birini ötekilerden birine ya da diğerine yeğ tutmamız ancak kendi kaprisimizden kaynaklanıyor olabilir. Bütün o gerçekler eĢdeğerlidir, her biri bakan kiĢinin görüĢ açısına uygundur” (Gasset, 2013, s. 164). Dolayısıyla, gerçek üstüne hiçbir mutlak kavrama ulaĢamayacağımızı ileri süren Gasset‟e göre, yapılabilecek tek Ģey, bu bakıĢ açılarını sınıflandırmak ve sonra da aralarından “en normal ve doğal olanı seçmektir” (Gasset, 2013, s. 164). Bu bağlamda, ölüm sahnesine tanık olan bu dört farklı kiĢinin bakıĢ açısının ortak paydası olan “can çekiĢme” olayına hangi ruhsal uzaklıkta olduğunun tespit edilmesi gerektiğini belirten ve bu tespiti yapmaya çalıĢan Gasset‟e göre, ölüm döĢeğinde olan kiĢinin eĢi için bu uzaklık çok azdır. Bu üzücü olay, onun ruhunu kaplamıĢ, benliğiyle adeta kaynaĢmıĢtır. Dolayısıyla, ölüm döĢeğinde olan ünlü adamın eĢi, olayı seyretmiyor, yaĢıyordur. Doktor, eĢten biraz daha uzaktadır. Gasset, bu durumun doktor için mesleki bir olay olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla, doktor, olan bitenden mesleki açıdan ilgili ve sorumludur. Gazetecinin bakıĢ açısının ise bu acılı olaydan hayli uzak olduğunu, sadece okurlarında ilgi uyandırmak için sanki sahneyi yaĢıyormuĢcasına yazmakla ilgilendiğini belirten Gasset‟e göre, ressam da o acılı olayı izlemekten baĢka bir Ģey yapmıyordur, salt seyircidir (Gasset, 2013, s. 164-165).

Tüm bu tespitlerinden anlaĢılacağı üzere, Gasset‟e göre, “gerçekle aramızda bir ruhsal uzaklık ölçeği” bulunmaktadır. Diğer bir deyiĢle, her bir kiĢinin olaylara

88

“yakınlık dereceleri, olaylara duygusal katılım dereceleriyle eĢ değerlidir; uzaklık dereceleri ise, tersine, gerçek olguyu nesnelleĢtirmemize, salt seyirlik sahneye dönüĢtürmemize olanak veren kurtuluĢ derecelerine karĢılıktır” (Gasset, 2017b, s. 29). Bu noktada, “uçlardan birinde yer alırsak dünyanın „yaĢanan‟ gerçek olan bir görünümüyle – insanlar, nesneler, durumlar – karĢılaĢırız; öteki ucuna gidersek, tersine onu „seyirlik‟ gerçek görünümüyle buluruz” (Gasset, 2013, s. 166). Dolayısıyla, tüm bu bakıĢ açıları gerçekliğin bir parçasını oluĢtursa da Gasset, “insani görüĢ açısının, durumları, kiĢileri, nesneleri „yaĢadığımız‟ görüĢ açısı olduğunu” belirtmektedir. BaĢka bir deyiĢle, tıpkı ölüm döĢeğininde yatan adamın eĢinin o acıyı yaĢaması gibi, “gerçekler ölçeğinde”, “yaĢanan gerçek”, her bir insan için asıl gerçektir ve insanidir (Gasset, 2013, s. 166). Bu nedenle, öteki insanın yaĢamı ya da “o „öteki insan yaĢamı‟nın gerçekliği benim yaĢamım, benim benliğim, benim dünyam olan birincil gerçekliğe kıyasla ikinci derecededir” (Gasset, 2014a, s. 99). Çünkü, öncelikli, asıl ve insani olan temel gerçek, herkesin kendi kiĢisel yaĢamıdır.

Öte yandan, Gasset‟in, her bir insanın bakıĢ açısını, gerçeğin bir bileĢeni olarak görmesinin ardında yatan önemli bir nokta, dünyayı bütünleĢtiren gerçekler arasında fikirlerimizin ve düĢüncelerimizin bulunduğunu belirtmesidir (Gasset, 2013, s. 166). Bu bağlamda, fikir ve düĢünceyi, yaĢamın temel bileĢeni olarak gören, ancak insanın, fikirleri ve düĢünceleri, ıssız bir adadaki Robinson gibi kendi baĢına üretmediğini belirten Gasset‟e göre, insan, fikirleri ve düĢünceleri içinde bulunduğu ortamdan devralmaktadır. Diğer bir deyiĢle, “hiçbir fikir yalnızca dıĢarıdan göründüğü Ģey değildir. Her fikir baĢka fikirlerin temeli üstünde tekilleĢir ve kendi içinde onlara gönderme yapar”. Nitekim düĢünce, bir “insanın belli bir ortam karĢısında ve belli bir amaçla gerçekleĢtirdiği bir eylemdir” ve aynı Ģekilde fikir de “bir insanın kendi yaĢamının belli bir durumu karĢısında gösterdiği tepkidir”. Dolayısıyla, Gasset‟e göre, bir fikir ya da düĢünce insanın içinde yaĢadığı ortamdan, o ortamda yaĢayan baĢka insanların bakıĢ açılarından ve en nihayetinde kiĢilerden ayrı düĢünülemez. Bu bağlamda düĢünmek adeta “ortamla söyleĢmektir”. Çünkü, her bir insan teki, içinde yaĢadığı ortamdan ve dünyadan evrene bakmaktadır. Dolayısıyla bir düĢünceyi ya da fikri anlamanın en iyi yolu, o düĢünceyi ya da fikri hazırlamıĢ olan ortamı, çevreyi, zamanı, baĢka bakıĢ açılarını ve o düĢünceyi oluĢturan kiĢiyi göz önünde

89

bulundurmakla birlikte, aynı zamanda o düĢüncenin hangi amacı ya da iĢlevi yerine getirmek için geliĢtirildiğini bilmektir. Çünkü, “her düĢüncenin, karĢısında etkin rolünü üstlendiği ve iĢlevini yerine getirdiği etkin bir durum ya da ortam çerçevesinde yer alması kaçınılmazdır” (Gasset, 2013, s. 124).

Aksi halde, düĢüncenin gerçek içeriğine ve anlamına kavuĢması ya da dünyayı bütünleyen gerçekliği kavramak mümkün değildir. Bu nedenle, Gasset, bir düĢüncenin ya da fikrin, hangi tarihsel, toplumsal, kültürel ve siyasal ortamda dile getirildiğini, ne zaman söylendiğini, hangi bakıĢ açısına sahip kiĢi tarafından yazıldığını dikkate almaksızın, o düĢüncenin tüm bunlardan bağımsız, soyut bir Ģekilde “kendi anlamı olduğu”nu varsaymanın yanlıĢ olduğunu belirtmektedir. Çünkü, baĢlı baĢına her fikir ya da düĢünce önümüze bir zamanın, bir ortamın parçası ve bir kiĢinin ürünü olarak gelmektedir. Dolayısıyla, Gasset, gerçeklik söz konusu olduğunda, düĢünce, ortam ve birbirinden farklı kiĢilerin her birinin bakıĢ açıları arasında kopmaz bir bağ olduğunu ileri sürmektedir. Bununla birlikte, Gasset‟in, bakıĢ açısı ile gerçeklik bağlamında kurduğu bu iliĢkide dikkat çekmek istediği bir diğer nokta, her bir kiĢinin kendi kökten gerçekliği olan yaĢamında belli bir bakıĢ açısı kazanarak, kendisinden farklı bakıĢ açılarının varlığını kabul etmesi gerektiğidir. Çünkü, Gasset‟e göre, her Ģeyin en az iki yüzü vardır. Örneğin, bir elmaya bakan iki farklı kiĢiden her biri, diğeriyle aynı yüzü değil, elmanın az çok farklı olan öbür yüzünü görmektedir. Bu bağlamda, bakıĢ açısı, düĢünce ya da fikir, her bir kiĢinin inançlarına, konumuna, ihtiyaçlarına, uğraĢlarına, duygularına ya da isteklerine göre farklılaĢmaktadır. Dolayısıyla, görmek denen Ģey söz konusu olduğunda dahi aslında hiç kimsenin elma denen Ģeyi görmediğini belirten Gasset‟e göre, aynı elmaya bakan iki farklı kiĢinin bakıĢ açıları sayesinde gerçeğin bilgisi ortaya çıkmakta ve bu bilgi sayesinde elmanın bütünlüğü kavranmaktadır. BaĢka bir deyiĢle, açıkça görülmese de elmanın var olduğunu, orada durduğunu ya da hesaba katılması gerektiğini bilmek, aynı elmaya bakan iki farklı kiĢinin bakıĢ açısının ortaya çıkardığı birikmiĢ deneyim ve bu deneyiminden kaynaklanan alıĢılagelmiĢ bilgi sayesindedir (Gasset, 2014a, s. 71-77).

Bu bağlamda, her bir insanın bakıĢ açısını, gerçeğin bilgisine ulaĢtıran bir parça olarak gören Gasset‟e göre, “bilgi perspektiftir” (Gasset, 1967, s. 44). Diğer bir

Benzer Belgeler