• Sonuç bulunamadı

30 Çalışma koşulları Fiziksel koşulların rahat hissettirmes

2.3. Kişilik Kuramları

2.3.2. Jung’un Kişilik Kuramı

Jung’un ruh kavramı dinamik, sürekli, hareket halinde olan ve aynı zamanda kendi kendini düzenleyen bir sistemdir. Bu sistemi canlı tutan ruhsal enerji libido’dur. Kişilik gelişiminde ırk ve soya çekim kavramları (kolektif bilinç), arketipler ve bilinçaltı oldukça önemlidir. Analitik psikolojinin lideri olan Jung, kişiliğin birbiriyle etkileşimde bulunan çok sayıda sistemden oluştuğunu ve bu sistemlerden her birinin tek başına önemli bir fonksiyonu olmamasına rağmen, birlikte etkileşim halinde kişiliğin yapısını oluşturduğunu söylemektedir (Demirci, 2003).

Jung’un kuramında kişilik, bilinç ve bilinçdışından oluşmaktadır (Akyıldız ve Kayalar, 2003). Ego, bilinçliliğin merkezini oluşturur. Bilinç altının merkezini ise benlik oluşturur. Egodan dönen yaşantılar, bilinçaltında birikir (Mete, 2006). Kişiliğin şematik görünümünde ortada “ben” vardır. “Ben”in bir kısmı bilinçdışındadır. Diğer kısmı ise bilincin kapsamındadır. “Ben”, yaratıcı bir güçtür. “Ben”in çevresinde dört ana işlev sıralanmaktadır. Bunlar; “Duygu”, “sezgi”, “düşünce” ve “duyum”dur. Bu işlevlerden “duyum” ile “sezgi”, “duygu” ile “düşünce” arasında zıtlıklar vardır. “Duyum” nesnelerin algılanmasıyla ilgili bir olgu, “sezgi” ise “nesne”nin gerisinde ve geleceğindeki olguların sezinlenmesi ile ilgili bir olgudur. Aynı şekilde “düşünce” mantık yürütme, “duygu” ise değer yükleme olgusudur.

Bunlardan birisi görev yüklendiğinde diğerini devre dışı bırakır. Her işlev kendine özgü erkle donanmıştır. Şemada ortada yer alan “ben” bu işlevler arasındaki güç dengesine göre farklı kişilik olarak tezahür etmektedir. Yani bireysel farklılıklar anılan denge farklarına dayanır (Akyıldız ve Kayalar, 2003).

Irksal bilinçaltı ise kişisel yaşantıda ayrı bir kavramdır. Irksal bilinçaltının yapısını arketipler oluşturur. Arketipler, evrensel düşüncelerdir. Bunlar hayal ve rüyalardan ortaya çıktığı gibi bilinçli davranışlara da yön verirler. Arketiplerden biri olan persona, kişiliğin gerçek egosunun üstüne geçirilmiş bir maskedir. Bu maskenin altında itilmiş arzular, coşkular, bağlantılar ve duygular yer alır. Arketiplerden biri de gölgedir. Gölge, bastırdığımız hayvansal iç güdü ve duygularımızdır ve insanlığın kötülüğe eğilimli yönüdür. Aşağıda kişiliğin dört ana yönü olan duyuş, hissetme, düşünme ve sezgiden söz edilmektedir.

Algılamanın ve yargılamanın bileşimleri

HF seçimi (duygu ve düşünme), DS seçiminden (duyum veya sezgi) tamamen bağımsızdır. İki yargılama yöntemi, iki algılama yolundan her hangi biriyle birleşebilir. Böylece ortaya dört bileşim çıkar:

DF: Duyum artı düşünme DH: Duyum artı duygu SH: Sezgi artı duygu SF: Sezgi artı düşünme

Bu bileşimlerin her biri ilgi alanları, değerler, istekler, düşünce tarzı gibi olgularda ve bileşimin doğal sonucu olarak dış özelliklerde kendini gösteren farklı kişilikler doğurur. Ortak bir tercih içeren bileşimler bazı ortak özellikler gösterirler ama hayata bakış ve görülen şeyi yargılama tercihlerinin karşılıklı etkileşimi sonucu her bileşim kendine özgü niteliklere sahiptir (Myers ve Myers, 1997).

Aşağıda, bu teoriye göre belirlenen ve pratikte doğrulanan, algılama ve yargılamanın dört olası bileşiminin her birinin ortaya çıkardığı değişik kişiliklerin bir özeti yer almaktadır (Myers ve Myers, 1997):

Duyum artı düşünme (DF): DF insanlar, algılamada duyuma ve yargılamada düşünmeye önem verirler. Bu nedenle ilgileri esas olarak somut olgular üzerinde toplanmıştır. Bunlar, pratik ve gerçekçi kişilerdir. Ekonomi, hukuk, tıp, muhasebe, üretim ve makine gibi somut gerçeklerin nesnel analizine dayanan alanlarda çalışarak başarılı olabilirler.

Duyum artı duygu (DH): DH insanlar, esas olarak duygularına dayanmakla birlikte, yargılamada duygusal olmayı seçmişlerdir. İnsanlarla eşyalardan daha çok ilgilidirler ve bu yüzden sosyal ve arkadaş canlısıdırlar. Pediatri, hemşirelik, öğretmenlik, sosyal hizmetler ve müşteri ilişkileri gibi işlerde başarılı olma şansları yüksektir.

Sezgi artı duygu (SH): SH insanlar DH’ler gibi sıcak bir kişilik sahibidir, çünkü her ikisi de yargıda duygularını kullanırlar. SH insanların bir olanak arama ve takip etmekte gösterdikleri ilgi ve bağlılık çok etkileyicidir. Öğretmenlik, vaizlik, reklamcılık, danışmanlık, psikoloji, yazarlık ve araştırmacılık alanlarında başarı gösterebilirler.

Sezgi artı düşünce (SF): SF insnlar, sezgilerini SH’ler gibi kullanır ama bunu düşünce ile birleştirirler. SF’ler zeki ve mantıklıdırlar. Bilimsel araştırmalar, matematik, finans, teknik alanda araştırma-geliştirme konularında başarılı olabilirler.

İçedönük-dışadönük seçimi: İnsanların algılama ve yargılama yeteneklerini kullanmalarında bir başka farklılık, dış ve iç dünyalarına gösterdikleri ilgi farklarından doğar. İçedönüklerin (İ) esas ilgi alanı, kavram vb. fikirlerin derinlerdeki dünyasıdır; dışadönükler (E) ise daha çok insanların ve eşyanın dışarıdaki dünyasına ilgi duyarlar. İE tercihi, HF ve DS tercihlerinden tamamen bağımsız olduğu için, içe ve dışadönükler, dört algılama ve yargılama bileşiminden herhangi birine sahip olabilirler.

Yargılama-algılama tercihi: Bir hayat tarzı veya çevremizdeki dünyayı ele alış yöntemi olarak, algılama tavrı ile yargılama tavrı arasında yapılan seçim de tip tanımlamasında etkilidir. Hayatlarını kendileri belirleyen yargılayıcı insanlarla, hayatlarını sadece yaşayan algılayıcı insanlar arasındaki davranış farkını bu seçim oluşturur. Her iki tavrın da olumlu yönleri vardır. Yargılama tipleri düzenli, amaçlı ve titizdirler. Algılama tipleri ise esnek, uyumlu ve toleranslıdırlar.

Jung’un kişilik kuramı, kolektif bilinçaltı kavramı ile sadece psikiyatri alanında değil, sosyoloji alanında da büyük yankı uyandırmıştır. Kişiliğin temelinde insan ırkının doğuştan getirmiş olduğu ilkel ve bilinçdışı nitelikler olduğunu ortaya koymuştur (Gencoğlu, 2006).

Benzer Belgeler