• Sonuç bulunamadı

3. Sözel Olmayan Davranış

3.1.4. Jestler

Z. Baltaş ve A. Baltaş, (2007:37,38) jesti; baş, boyun, el, kol, ayak, bacak ve omuzların kullanımı diye tanımlamış; esas ve ikincil olmak üzere iki ayrı grupta incelemiştir. Esas jestler; başın sallanması, kolları açmak gibi işaret ve hareketler iletmek istediğimiz ve programladığımız bir mesajı içerir. Öte yandan kendiliğinden gelen ve hiç teklemediğimiz bir anda bizi yakalayan esneme veya hapşırma gibi durumlarda bile jest kullanımı söz konusudur. Anlatıma katkıda bulunan ve refleks olarak ortaya çıkan bu hareketlere de ikincil jestler denilmektedir. Bu iç tepkilerle ortaya çıkan ikincil jestler, ortamın özelliklerine göre giydirilmeye ve şekillenmeye başlarsa esas jestlere dönüşmüş olur. Z. Baltaş ve A. Baltaş, ikincil jestler diyebileceğimiz gruptaki hareketlerin mekanik kökenli olduğunu belirtmiştir. Örneğin; hapşırık insanın solunum düzeniyle ilgilidir. Jest ise bu esas harekete eşlik eden ikincil bir harekettir. Baş ile selam vermek veya el sallamak gibi hareketlere esas jestler denir. Esas jestler başlangıçlarından bitişine kadar iletişimin önemli bir parçasıdır. İletişim sürecinde konuşmayı tamamlamak, açıklamak, canlandırmak veya özetlemek amacıyla yapılan birçok jest vardır. Kişiler bu hareketleri kimi zaman bilinçli olarak kullanırken kimi zaman da farkında bile olmayabilirler. Jestler karşıdaki kişinin eğitimi, mesleği, sosyo-kültürel ve ekonomik düzeyiyle ilgili sinyaller de vermektedir.

3.1.4.1. Baş ve Boyun Hareketleri

Baş hareketleri, iletişim sürecinde etkili mesajlar içermektedir. Altıntaş ve Çamur (2005:98-99) baş ile dört temel hareket yapıldığını açıklamaktadır. Buna göre; eğer baş benlik çizgisi üzerinde yukarı doğru kalkmışsa, üstünlük düşüncesinin dışa vurumu aynı eksende öne eğilmişse uysal düşüncenin dışavurum hareketidir. Yatay eksende baş, iletişim kurma durumunda karşıdaki kişiye dönükse anlaşma başka yana dönük ise anlaşmazlık düşüncesi dışa vurulmaktadır. Altıntaş ve Çamur, baş yoluyla iletilen diğer mesajları şu şekilde açıklamıştır; insanlar kendisine yakın bulduğu kişi veya görüşlere doğru başıyla hafif yakınlaşır, uzak bulduğu kişi veya görüşlerden de başıyla hafifçe uzaklaşır. Merkez açık olarak başı yana döndürmek anlaşma düşüncesi

32 yanında dikkat anlamına da gelebilir. Başı yana çevirme, değerlendirme veya derin düşünce işareti olabilir. Düşünürken başı çevirir, boşluğa bakarız. Bundan başka, başın hareketleri karşımızdaki insanları cesaretlendirici, destekleyici veya reddedici mesajlar vermektedir.

Molcho, (2000:132,133) başımızı bir radara benzeterek, başın mesaj alım gücünü vurgulamıştır. Atardamar ve solunum yolları gibi hayati önem taşıyan organların boynun üzerinde olmasına dikkati çekerek omuzlar yoluyla yapılan jestlerin anlamlarını şu şekilde ifade etmiştir: Omuzlar yukarı çekilerek ya da çene aşağı indirilerek boyun koruma hareketleri yapılmaktadır. Kısa süre içinde emin olmadığımız bir durumda “Bilmiyorum!” derken, omuzlar yukarı çıkar, koruma pozisyonu alınır. Bir kişiyle konuşurken başımızı hafif yana eğerek dinlediğimizde söylediklerini güvenle karşıladığımızı ifade ederiz. Hoşumuza gitmeyen, şaşırtıcı bir tepki geliştiğinde baş hemen dikey eksendeki konumuna döner. “Evet” veya “Hayır” anlamında baş sallama hareketleri kültürlere göre birbirinin zıddı kullanılabilmektedir.

3.1.4.2. Eller

Beden dili hareketleri arasında en yoğun kullanılan ve hemen hemen bedenin tüm bölümlerine dokunan eller; vücutta konumlanma yerine göre farklı anlamlar sembolize eder. El jestlerini; elin baş ve boyundaki duruşları, bacaklar ve ayaklara dokunması ve serbest hareketleri olarak gözlemleyebiliriz. Eller gövdede göğüslerin üzerinde, karında, belde, omuzlarda ve sırtta durmaktadır. El hareketleri bilginin yorumlanması ve aktarılması sırasında kişiye özgü tavırlarla kullanılmaktadır. Öğretmenler sıklıkla bir konuyu açıklarken, sınıf içindeki söz sırasını belirlerken, işaretler yaparken ellerini motor hareketlerle değiştirir. Parmak kullanımına otoriter öğretmenlerde daha fazla rastlanmaktadır.

Dincer, (2000:160-165) sıkça kullanılan kol kavuşturma hareketinin genellikle iletişimde bir bariyer olduğunu vurgulamaktadır. Kol kavuşturma ortama ve duruma göre kendini kapama, huzursuzluk, üşüme veya parmaklar dışarıdaysa dinlenme duruşu anlamına gelebilmektedir. Ellerin gövdenin altında bacak ve ayaklara götürüldüğü hareketler ise genelde ayakların ilerleme ve hareket etme işleviyle paralel olarak var

33 olan bedensel durumun değiştirilmeye yönelmesine işaret eden davranışlardır. Örneğin; oturduğu yerden kalkacak kişi dizlerine dokunarak kalkar.

3.1.4.3. Kollar

Antropologlar kol kenetleme davranışının altı farklı biçimi olduğunu ve kişinin bunlardan biriyle kendi tarzını kullandığını söylemektedir (Axtell,1998:82).

Dincer, (2000:172) sıklıkla kullanılan kol jestlerini şöyle örneklemiştir. Sahiplenme duygusunu iletmek isteyen bir kişi, bir eşyaya sahip olduğunu ya da bir kişiyle ilişkide olduğunu belirtmek için çoğunlukla kolunu dayar. Örneğin, elini kapıya dayayarak konuşmak mekânın kendine ait olduğunu göstermeye çalışmaktır. Benzer amaçla yapılan diğer bir jest de kola girme hareketidir. İnsanlar birbirinin koluna girerek ya da el ele tutuşarak birbirlerine ait olduklarını ya da aralarının iyi olduğunu sözsüz olarak karşılaştıkları kişilere iletmektedir. Kolların vücudun yanında yan yatmış “v” harfini andırması kişinin harekete geçmeye hazır olduğunun göstergesidir. Kollarla yapılan jestler vücudun diğer bölgeleriyle yapılan jestlerle birleşip daha birçok anlam ifade etmektedir. Omuzların yönelimi, kişinin iletişimde değişen tutumu hakkında ipucu verebilir. Omuzların ileriye doğru yönelmesi kişiler arasında iletişimde isteklilik, dikkatlilik ve açıklık işareti olarak algılanabilir (Cormier ve Cormier, 1991; akt. Selçukoğlu, 2006:60).

Omuzların sözel olmayan iletişimde kullanımı çocuklar ve bayanlarda daha sık gözlenebilmektedir. Omuzlarla, savunma amaçlı yukarı çekme, isteksizlik göstergesi tek omuzun yukarı çekilip bırakılması ve direnç göstergesi sürekli yukarı çekip indirme hareketleri yapılmaktadır. Bazı öğretmenlerin omuz ve geniş açılımlı kol hareketleriyle sınıfı sürekli kontrol altında tuttuğu gözlenmiştir. Bazen alan kullanımı yerine kol ve omuz hareketleriyle öğretmen tüm sınıfla ilgilendiği mesajını verebilir. Özellikle sınıf yönetiminde ilk deneyimlerini yaşayan öğretmenlerin kol kavuşturma engelini çok fazla kullandıkları ve kollarını çok fazla açmadıkları fark edilir.

34 3.1.4.4. Bacaklar

Bazı zihinsel tepkilerin dışavurumu ve yönelme davranışının gözlenebilmesi açısından ayak ve bacakların kullanımıyla ilgili jestler anlamlı ipuçları vermektedir. Sabit durumdaki ayakların yönü o sırada iletişime yönelen kişi veya kişilere olan ilginin yönüdür. Hafif açık konumdaki ayaklar iletişime açık olunduğu mesajı verir. Bu sırada etkileşim sürecinde yüz veya göğüs bölgesi bakış alanında olduğu için kişiler farkında olmadan aslında gizlemeye çalıştıkları veya mimiklerde farklılaştırdıkları duygu ve düşünceleri ayak jestleriyle ele verebilmektedir. Sallanan bir ayak umursamamayı veya yere vurulan ayak karşıdaki kişiye tepkiyi dışa vurur. Özellikle ders sırasında öğretmenlerde sıklıkla rastlanan bu ayak davranışları öğrencilerce hemen anlamlandırılır.

Oturma biçimine göre ayak ve bacak jestlerinin değişik tipleri vardır. Axtell (1998:112) tarafından en sık kullanılan bacak kenetleme davranışları dörde ayrılmıştır. Buna göre bacakların ayak bileklerinden çapraz kenetlendiği, bir bacağın diğer diz üzerine atılarak çapraz kenetlendiği, bir ayağın bileğinin diğer bacağın dizin üzerine konumlandığı ve bacaklarının diz ve ayak bileklerinden çapraz kenetlendiği duruşlardır. Bacak kenetleme davranışları iletişim sürecinde bedensel bariyer olarak yorumlansa da zaman zaman uygun dinleme, ayak ve bacakların oturulan sandalyeye göre konumlandırılması olarak da yorumlanabilir. Bu jestler kol jestleriyle bir arada değerlendirilmelidir. Öğrencilerin ders dinlerken sergiledikleri bacak ve ayak jestleri sınıfın etkin dinleme davranışları veya öğrencilerin baskın öğrenme özellikleri açısından bilgi sağlayabilir. Kinestetik öğrenciler çoğunlukla ders boyunca ayağını tıklatır veya bacağını sallar. Küçük gruplarda ayaklar yere basmadığı için bacak sallama davranışları sınıf yönetimini etkileyebilmektedir. Uygun dinleme ve etkileşimli sınıf ortamının ilk izlenimi toplu oturuş düzeninden yansımaktadır.

3.1.5. Duruş (Postür), Yürüyüş ve Oturuş Biçimi

Tayfun, (2007:158) duruş ifadesinin beden dilinin temel parçalarından biri olduğunu ve bakıldığında kişinin ruh haline ilişkin bilgiler verdiğini açıklamıştır. Gerek yüz yüze görüşme esnasında gerekse uzaktan izlenildiğinde vücudun duruş özelliklerine

35 göre; saldırgan, kaygılı, kendini beğenmiş, düşünceli, heyecanlı, sakin bir görüntü tanımlaması yapılabilmektedir.

Dincer, (2000:180) sözel olmayan iletişimde kişilerin duruş, yürüyüş ve oturuş biçimleri duygu durumu enerjisi ve kişiliği hakkında bazı ipuçları verdiğini ve kişilerin duruşlarının kültürel, kişisel, dinsel, mesleki, sosyal sınıf, cinsiyet, yaş, sağlık ve statü gibi çeşitli faktörlerden etkilendiğini ifade etmiştir. Dincer’in duruş konusuyla ilgili dikkati çektiği diğer ifadelerde de duruşları farklı kılan bu faktörlerin yanında duruş konusu; kapsayıcı duruş; kişinin kendisini veya bir başkasını vücudunu kullanarak diğerlerinden uzak tuttuğu konum; kişiler arası duruş; iletişim hâlindeki kişilerin yüz yüze, göz göze veya ortak bir nesneye paralel vücut konumuyla odaklandığı duruş ve bir kişinin karşısındakinin duruşunu senkron içinde farkına varmadan taklit ettiği ayna duruşları yansıtıcı duruşlardır. Böylelikle yansıtıcı hareketler devam ederken kişiler aynı duygu ve düşünceleri yansıtmaktadır.

Yürüyüş tarzları da kişilerin gönderdiği sözel olmayan mesajlarla ilgili önemli ipuçları vermektedir. Genelde kişilerin konuşma hızı ve yürüyüş hızı birbirine yakın seyretmektedir. Yürüyüş, kişinin içinde bulunduğu ruh hâlini yansıtmaktadır denilebilir. Aslında nöbet tutan öğretmenlerin yürüyüş tarzına bakarak istenmeyen davranışlara verdiği tepkilerin sinyalleri ayırt edilebilir. Derste öğrencin üzerine doğru yürümek tehdit mesajı içerirken genelde sınıf içinde dolaşmadan oturarak ders anlatan öğretmenlerin süreci monoton geçmektedir. Bu nedenle belirli aralıklarla hızla sınıfta dolaşmak çocukların dikkatini toplamasını sağlamaktadır.

Z. Baltaş ve A. Baltaş, (2007:99) oturma durumunda, bacak ve ayakların pozisyonunu incelemek ve oturma biçimini doğru olarak değerlendirebilmek için sandalye veya koltuk üzerinde kaplanılan alan, beden duruşu, bacakların kullanış biçimi ve oturmak için seçilen yerler olarak dört açıdan incelemişlerdir. Z. Baltaş ve A. Baltaş’ın iletişim sürecindeki kişilerin kendini rahat hissettikçe oturdukları alanın artması ve oturan kişiler arasındaki etkileşimin düzeyini ayak ve bacakların işaret ettiğini vurgulamaktadır. Buna göre; oturan kişinin genel duruşu, gövdenin üst kısmını kullanışı; kol kavuşturması, gövdenin alt kısmını kullanışı; bacakları çaprazlaması ve iletişime açık veya tam tersi beden duruşu olduğu sinyalini verebilmektedir.

36 Dincer, (2000:183-184) de oturma davranışlarını incelmiş; koltuğa yığılarak oturmanın hem edilgen hem de saldırgan bir izlenim yarattığını dile getirmiştir. Edilgen olarak yorumlandığında, kişi kendisini koltuğa atmakta bir başka deyişle koltuğa gömülmektedir. Saldırgan olarak algılandığında ise, kişi gücünü kanıtlamak istercesine, koltuğa sert bir şekilde oturmakta ve karşısındaki kişilere gözdağı vermektedir. Ayrıca bu şekilde oturan kişiyle konuşmaya gelen kendisini rahatsız hissedecektir. En olumlu oturuş tarzı, bacakların hafif bir biçimde aralanarak elleri her an bir jest yapmaya hazır durumda boş bırakarak oturmaktır.

Duruş, yürüyüş, oturuş biçimi kişinin tarzını yansıtması açısından önemli ipuçları taşımaktadır. Cinsiyet, sosyo-kültürel düzey, mesleki ve kişisel özellikler, özgüven hatta bedensel özellikler ve ruh hâli bu konuda etkili faktörlerdir. Bu bedensel imgelerin mimik ve jest kullanımıyla anlamları zenginleşmektedir. Fakat tüm bu göstergeler durumsal veya kişinin başkalarını modellemesi sonucunda da gözlenebilmektedir.

3.1.6. Zaman Kullanımı (Kroksemik)

Sözel olmayan iletişimde önemli rol oynayan iletişim kodlarından biri de zaman kullanımıdır. Özellikle iş hayatında zamanlama kişinin kariyer gelişiminde performansının değerlendirilmesinde önemli rol oynar (Altıntaş ve Çamur, 2005:174).

Öğretmenler açısından okulda zaman kullanımının birçok boyutu vardır. Aslında zaman, okullarda saatlerle değil dersler ve teneffüslere göre dilimlenmiştir. Genelde öğrenciler kaçıncı derste olduğunu sorar, veliler kaçıncı dersin öğretmenle görüşmeye uygun olduğunu araştırır. Bu yüzden öğretmenler için temel zaman birimi bir derstir denilebilir. Bir derse zamanında girmek ve süreci uygun kullanmak öğretmenin zaman kullanımıyla ilgili önemli ipuçlarıdır. Bunun yanı sıra zamanın nasıl planlandığı ve bu becerinin çocuklara aktarılması da zaman kullanımının diğer önemli boyutudur. Öğretmenler ve öğrenciler için bir yıl temelde iki sömestirdir. Tüm eğitim programı bu zaman dilimine uygun olarak planlanır. Zaman kullanımının etkinlik uygulamaları ve sınavlarda zamanı iyi kullanabilmeyi fark edecek biçimde öğrenciye öğretilmesi önemlidir. Zaman farkındalığı olmayan çocukların sınav başarısı istenilen düzeyde olmayacaktır. Böylelikle zamanın eğitimini alan öğrenciler eğitim zamanını verimli

37 kullanabilecektir. Zamanın etkili kullanımının yanı sıra pek çok öğretmenin şikâyetçi olduğu zamansızlık kavramı üzerinde de düşünmek gerekmektedir. Çoğunlukla öğretmenlerin etkinlikleri yetişmediği veya bazı öğrencilere zaman ayıramadığı ile ilgili yakınmaları vardır. Zaman kullanımıyla ilgili bu yoğunluk öğretmenin farkında olmadığı planlama hatası veya ihmallerden kaynaklanabilmektedir.

Dincer, (2000:223) zamanın taşıdığı sözsüz mesajların kroksemik olarak adlandırıldığını, kültürel ve psikolojik olmak üzere iki bakış açısıyla yorumlandığını ifade etmiştir. Buna göre; kültürel zaman kavramı içinde günlük hayatta kullandığımız saat, dakika, saniye gibi teknik sınıflamalar birimidir. Psikolojik zaman ise kişilerin zamana verdiği değer doğrultusunda yaşam tarzındaki zaman planlamasını ortaya koyan anlayıştır.

Gonzales ve Zimbardo’nun 1985’te gerçekleştirdiği araştırma sonucunda, kişilerin psikolojik zaman algılarının gelirleriyle ilgili olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırmaya göre kişilerin psikolojik zaman algıları sosyo-ekonomik yapıya ve kişisel deneyime dayanmaktadır (akt. Dincer, 2000:225).

Freud “Günlük Hayatın Psikopatolojisi” isimli kitabında hatalar, ihmaller ve dil sürçmelerinin bilinçaltının manevralarını açığa vurduğunu belirtilmiştir (Osborne, 2006;61). Başka bir deyişle aslında ilgilenilmek istenmeyen öğrenci veya ders, zamansızlık gerekçesiyle ihmal edilebilmektedir. Zaman kavramı eğitimsel süreçler açısından her birimde büyük önem taşımaktadır. Çünkü bir çocuğun eğitim yaşantısında kaybedecek zamanı yoktur. Bu nedenle çocuk, aile ve öğretmenin zamanı kaçırmak yerine değerlendirmek anlayışıyla eğitim yaşantısını geçirmeleri önemlidir.

3.1.7. Genel Görünüş

Genel görünüş bir kişinin fiziksel özellikleri, giyim tarzı, kullandığı aksesuarlar, renk seçimi ve bunların toplamındaki estetik görünümüyle oluşturduğu kişisel imajın görsel yönüdür.

Fiziksel görünümü tamamlayan en önemli unsur kıyafetlerdir. Kişiler arası iletişimin sözel olmayan boyutunda kişilerin kendisini açma usullerinden biri olarak

38 nitelendirilebilir (Selçuk,1992:20). Bir başka deyişle insanlar giyinerek fiziksel görünümünü kapatırken iç dünyasını kıyafetler aracılığıyla açmaktadır. Bu nedenle kıyafetler kişilerin sosyo ekonomik, kültürel, mesleki ve kişisel özellikleriyle ilgili ipuçları verir. Bunun yanı sıra kıyafet renklerinin toplumsal açıdan veya kişinin eğilimleriyle ilgili mesajlar taşıması söz konusudur. Genelde çok renkli giyinmek dikkat çekme isteğini vurgularken giyim tarzı da kişinin davranışlarıyla paraleldir. Bu konuda önemli olan kişinin bulunduğu ortama, yaşına ve işine uygun giyinebilmesidir. Öğretmenler genel görünüş itibariyle topluluğa hitap ettiği için kendini ve mesleğini temsil edebilecek biçimde giyinmelidir. İletişim sürecinde ilgiyi kendine, özellikle yüzüne çekmeye çalışan kişiler daha az renkli giyinirken kıyafetle dikkat çekmek veya statü arzusu yüksek olan kişiler daha desenli ve renkli kıyafetleri tercih etmektedir. Buna kullanılan aksesuarlar da eklenebilir.

3.1.8. Alan ve Kişiler Arası Mesafe Kullanımı (Proksemik)

Proksemik, yaklaşmak anlamına gelen Yunancadan gelme bir kelimedir. 1963 yılında E. Hall’ın gerçekleştirdiği çalışmalar sonucunda ilk kez bir kavram olarak ortaya attığı proksemik kavramı; sözel olmayan iletişim konusunda yeni bir çalışma alanı olmuştur (Dincer,2000:195).

Mesafe, öneminin farkında olanlar tarafından kontrol edilebilir bir iletişim öğesidir. Genelde kişinin diğer insanlarla arasına koyduğu uzaklık, onlara karşı olan duygularıyla ilişkilidir (Baltaş ve Baltaş, 2007:113). Mesafe kullanımının yanı sıra alan kullanımı da proksemik kavramı içinde yer almaktadır. Alan kullanımı aslında sosyal alan ve kişisel alan bağlamında tartışılmaktadır (Borgoon, Buller ve Woodall,1996:76).

Z. Baltaş ve A. Baltaş, (2007:114) iki temel alan içerisinde insanların birbirleriyle ilişkilerini esas alarak; mahrem bölge, kişisel bölge, sosyal bölge ve genel bölge olmak üzere dört bölgede düzenlendiğini belirterek E. Hall’ın 1966 yılında ABD’de yaptığı araştırmasını şöyle aktarmıştır; mahrem bölgeyi 0-46 cm, kişisel bölgeyi 46-120 cm, sosyal bölgeyi 120-350 cm, genel bölgeyi 3,5 m’ den daha fazla uzaklık olarak belirlemiştir. Z. Baltaş ve A. Baltaş’ın (2007:114) Türkiye’de yaptığı araştırma sonucunda ise kişiler arası ilişkilerde korunan mesafe aşağıdaki sınırlarda belirlenmiştir.

39 Şekil 1: Kişiler Arası İlişkilerde Korunan Mesafe (Z. Baltaş ve A. Baltaş, 2007:114)

Araştırma sonucunda alan kullanımının kültürler arasında farklılık gösterdiği ve Türk insanının kişisel alan sınırlarının Amerikalılara göre daha kısıtlı olduğunu ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde W. Cormier ve L. Cormier (1991) de, kişiler arası iletişimde temas eğilimi olmayan kültürlerde farklı mesafeler kullanıldığını; yani mesafe kullanımın tıpkı alan kullanımında olduğu gibi kültüre özgü olduğunu belirtmiştir (akt. Selçukoğlu,2006:65).

3.1.9. Dokunma (Haptik)

Günlük yaşantımızda oldukça etkili bir iletişim kodu da dokunmadır. Haptik, dokunsal iletişimin algılanmasını ifade eden kavramdır. Aslında proksemik kullanımıyla yakından ilişkilidir ve tam anlamıyla kullanımı proksemikten ayrı incelenemez. Dokunma yoluyla gerçekleşen iletişimin birçok boyutu vardır. Dokunmanın karşı tarafta bıraktığı güçlü etki, bireysel bir ihtiyaç, sosyal öğrenmenin temeli ve proksemik kullanımını pekiştirmesi ayrı boyutlardır.

0-25cm_ Mahrem Bölge 25- 100cm _Kişisel Bölge 100- 250 cm _Sosyal Bölge 250cm'den sonrası _Genel Bölge

40 Burgoon, Buller ve Woodall; (1996:73) tüm yeni doğan bebeklerin fiziksel, duygusal ve psikolojik olarak dokunulmaya ihtiyacı olduğunu; ayrıca insanın entelektüel, sosyal ve iletişim alanlarındaki gelişiminde dokunmanın temel bir gereksinim olduğunu açıklarken fiziksel gelişim ve davranışsal rol açısından dokunmayı şu şekilde anlatmaktadır. Fiziksel temasa olan ihtiyaç insanlarda fetüs aşamasında başlar, yaklaşık iki aylıkken deride duyarlılık burun ve ağız bölgesinde gelişmeye başlarken bebek 14 haftalık olduğunda anne karnından çevresini algılamaktadır. Doğumdan önceki 17 haftada dokunma reaksiyonlarına olan tepkiler hemen hemen doğum sonrasıyla aynıdır. Bu dönemde anne ve diğer insanlarla olan fiziksel temas güven duygusunun gelişmesinde etkilidir. Bu konuda yapılmış birçok çalışma dokunmanın insan ve hayvanlar için temel bir ihtiyaç olduğunu belirtmektedir. Çalışmalar yetimhanede büyümüş ve az temas görmüş çocukların hastalıklara yatkın olduğunu, sadece doğumdan sonraki ilk yıllarda değil, yaşamı boyunca temas yoksunluğu yaşamış insanlarda alerji ve bazı sağlık problemleri gözlendiğini belirtmektedir. Öte yandan hayvan besleyen yetişkinlerde nabız ve tansiyonun düzenlenmesi fiziksel temasın olumlu etkileri olarak değerlendirilmektedir. Dokunma iletişim kodu yalnızca fiziksel gelişimde değil; algı gücünün ve zihinsel becerilerin gelişiminde de etkilidir. Yeni doğan bebeğin çevre ve nesnelerle olan teması davranışlarını düzenlemektedir. Bu deneyimler çocuğun duyularının gelişmesini sağlamaktadır. Özellikle dil, dudak ve eller yoluyla kazanılan duyusal girdiler boyut, biçim, ağırlık gibi temel bilgilerin zihinde özet duyumlarını sağlamaktadır. Dokunmanın duygusal ve psikolojik boyutu memnuniyet, rahatlama, güven verme duygularında etkilidir; bu yüzden darbe almış, tokat yemiş çocukların duygusal anlamda ciddi şekilde yaralandığı söylenebilir.

Ataman (2004b:26-27) John Bowlby ve Mary Ainsworth’un duygusal bağlanma kuramıyla ilgili olarak; çocuğun ilk üç yaşı içinde gözlemlenen uyum davranışlarını açıklamıştır. Bowlby’e göre bir bebeğin ağlama ve gülümseme davranışları annesiyle duygusal bağımlılığı geliştirdiği sinyallerdir. Ainsworth ana babaların daha çocuk bebekken onlara verecekleri tepkilerle ileriki yaşamda oluşturacakları kimlik ve kişilik özellikleri arasında büyük tutarlılık olduğunu ve bu konunun önemini vurgulamaktadır.

Benzer Belgeler