• Sonuç bulunamadı

PROBLEMİN KAVRAMSAL TEMELİ VE İLİGİLİ ÇALIŞMALAR

A) DUYGU KAVRAMI VE TEMEL ÖZELLİKLERİ

2. James – Lange Kuramı :

Sağduyu kuramına karşılık olarak William James (1884) başka bir kuram ileri sürdü. Ona göre duygu bileşenlerinin sırası tamamıyla farklıydı. Bu kurama göre bedenimiz çevre koşullarındaki değişikliklere tepki gösterir. Biz bedenimizin bu tepkilerinin farkına varınca bir heyecan duyarız. Bu kuram fizyolojik değişikliklerin önce, duygu oluşmasının sonra olduğunu öne sürer (Cüceloğlu,2008:266).

UYARAN……… FİZYOLOJİK BELİRTİLER…………DUYGU

Uyaran (havlayan köpek) fiziksel bir reaksiyon üretir yani sempatik sinir sistemini uyarır. Sempatik sinir sisteminin uyarılmasıyla kalp çarpmasının artışı, ağzının kuruması ve nefes alıp verişin hızlanması gibi bedensel duyum olmuştur. Bu bedensel duyum da duygunun isimlendirilmesine götürür. Kurama göre, bedenimizdeki değişikliği farkına varınca korku heyecanını ağlılarız. Kişi korkuyor; çünkü uyarıldı.

Çevredeki bazı durumlar karşısında vücut, içgüdüsel olarak gelişen olaylara tepki göstermektedir. Normalde korktuğumuz için nefes alışımızın değiştiğini ve terlediğimizi düşünürüz. Bu kuram, terlediğimiz ve nefes alışımız değiştiği için korktuğumuzu, ağladığımız için hüzün duyduğumuzu söyler. Hâlbuki biz kederli olduğumuz için ağladığımızı söyleriz (Cüceloğlu,2008:266).

James bu durumu açıklamak için şu önce şu soruyu sorar: “Bir ayıdan korktuğumuz için mi kaçarız, yoksa kaçtığımız için mi korkarız?”. Kendisi doğru görünen cevabın

(korktuğumuz için kaçtığımız) yanlış olduğunu ileri sürerek, kaçtığımız için korktuğumuzu söyleyerek duyguya ait kognitif deneyimin, fizyolojik deneyime ikincil olarak ortaya çıktığını öne sürmüştür. James’e göre tehlikeli bir durum karsısında, bilinçli duygu deneyimine yol açan şey, tehlikeli durumun (ayı ile karsılaşma) yaratmış olduğu korku değildir. Ayıdan kaçmaya başlayana dek korkuyu hissetmeyiz ancak kaçmaya baslarız, bu sırada taşikardi gibi fizyolojik değişiklikler oluşur. Bu fizyolojik değişikliklerin geribildirim aracılığı ile korteks tarafından algılanması sonrasında korku oluşmaktadır. Bu varsayıma göre duygu (yani bilinçli duygu deneyimi), korteksin durumumuzdaki değişiklikleri algılamasından sonra oluşmaktadır. James “ağladığımız için üzülürüz, vurduğumuz için kızarız, ürperdiğimiz için korkarız” demiştir (Akt: Koptagel-İlal, 2001: 84). Dolayısıyla ağlama, kaçma, yumruk atma, üzülme, korkma gibi durumlar duyulan duyguların sonuçları değil, bunların etmenleridir. Yani korktuğumuz için titremiyoruz, titrediğimiz için korkuyoruz. Aynı biçimde ağlama, üzülmeyi; yumruk atma, öfkelenmeyi meydana getirmektedir.

William James bu görüşlerini Amerika’da anlatırken hemen hemen aynı zamanda Danimarkalı fizyolog ve psikolog Carl Lange(1885) de benzer fikirler ve açıklamalar ileri sürüyordu. Bu nedenle kuram James-Lange Kuramı adını aldı (Sayar ve Dinç, 2008: 64– 65).

Bedensel tepkilerden sonra duygunun farkına vardığımız birçok örnek düşünebiliriz. Ansızın merdivenlerde tökezlerseniz, bir korku durumunun farkına varmaya vaktiniz olmadan otomatik olarak tırabzanı yakalarsınız. Kriz sona erdikten sonra, hissettiğiniz duygu-heyecan, çarpan bir kalbin, hızlı nefes alıp vermenin ve kollarla bacaklardaki dermansızlık ya da titremenin algılanmasını da içerecektir. Korku hissi bedensel tepkilerden sonra geldiği için böyle bir durum James-Lange kuramını belli bir ölçüde inanılır kılmaktadır(Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 467).

Özet olarak, James-Lange yaşadığımız duyguların, belli duyumlar üreten fizyolojik değişikliklerin sonucu ortaya çıktığını ileri sürerler. Bu duyumlar, beyin tarafından özel duygusal deneyimler olarak yorumlanırlar. Bu görüş James-Lange duygu kuramı adını almıştır. Sıklıkla, duygusal deneyimler belli fizyolojik değişiklikler harekete geçmeden önce ortaya çıkar. Vücut içi bazı değişiklikler yerleşmediğinden dolayı, o an yaşanan duygusal tecrübenin kaynağının ne olduğunu anlamak zordur.

3. Cannon-Bard Kuramı:

James-Lange Kuramından ortalama 40 yıl sonra psikolog Walter Cannon (1927) ve Philip Bard (1934) tarafından farklı bir bakış açısı geliştirildi. James-Lange kuramına önemli itirazlar, Walter Cannon 1920'lerde şu noktalara işaret ettikten sonra yapılmıştır: (1) biz bireyler hangi duyguyu yaşamakta olduğumuzu oldukça açık bir biçimde bilmemize karşın, bedensel değişiklikler bir duygu durumundan ötekine çok fazla farklılık göstermemektedir. (2) İç organlar, tam bir sinir donanımı olmayan nispeten duyarsız yapılardır ve içsel değişiklikler bir duygu kaynağı olamayacak kadar ağır meydana gelmektedir. (3) Bir duyguyla bağlantılı bedensel değişiklikleri yapay olarak oluşturmak (örneğin, epinefrin gibi bir ilaç şırınga etmek), gerçek duygu yaşantısını yaratmaz (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995:467).

Cannon ve Bard duygu durumlarının doğuşu üzerinde beyin korteksinin etkisini araştıran ilk deneysel çalışmalar 1927’de yapmışlardır (Koptagel-İlal, 2001: 81–82). Cannon, duyguda merkezi rolün beynin merkezi çekirdeğinin bir bölümü olan talamusa bağlı olduğunu öne sürmüştür (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995: 467). Cannon ve Bard'ın bu düşüncelerini ortaya koymak için yaptıkları araştırmaları duyguların oluşumunda merkez sinir sisteminin ön planda bir rolü olduğunu kanıtlamıştır. Talamik- hipotalamik bölgede dinamik bir duygu şeması veya duygusal davranış örneği bulunmaktadır. Ancak bu bölgenin gösterileri, normalde, korteks'in kontrolü altında bastırılmıştır. Herhangi bir uyarının algılanması halinde, eğer bu uyaran aynı zamanda belirli bazı duygu durumlarını da uyarıyorsa, beyin korteksine iletilen bu uyartı haberi kortikal bastırmada belli bir geri çekilmeye yol açar ve hipotalamusta yerleşmiş bulunan uyartı örneği artık açığa çıkar. Bu, bir yandan periferde bu duyguya ait bir anlatım dav- ranışı meydana getirirken, aynı zamanda buna ait bir haberi de beyin korteksine iletir ve oradaki bütünleşme ile bu uyartı ve duyguya karşı olan kişisel yaşantı ve tutum belirlenir (Koptagel-İlal, 2001: 84).

Korteksin yokluğunda saldırgan davranış üretilebilir, fakat bilinçli öfke hissi oluşamaz diyerek, bunu dekor tike kedilerde yaptıkları deneylerle göstermeye çalışmışlardır. Bard korteksi çıkartılan kedinin belli koşullar altında bir süre daha yaşayabildiğini, ancak bu hayvanda, normale göre daha çabuk öfke ve saldırganlık tepkilerinin doğduğunu gözlemlemiştir. Ne var ki bu tepki hiçbir uyumsal görevde

bulunmamakta ve kısa sürmektedir. Bu yüzden Bard bu türdeki öfke tepkilerine yalancı

kuduz ya da “sahte coşku” (sham rage) adını vermiştir. Çünkü gözlenen bu yanıtlar, bilinçli

bir deneyimin göstergesi olan içten ve doğal coşkudan farklı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Sahte çoksunun diğer bir özelliği de orta şiddetteki bir uyaranla, bazen de kendiliğinden ortaya çıkmasıdır. Uyaranın sona ermesiyle çabucak yatışması ise açıklanamayan bir başka özelliktir. Yaptığı incelemelerinde beyin korteksinin duygu durumlarını bütünleştirici ve ket vurucu (yani uyum sağlamaya yönelik, anlam kazandırıcı bir biçimde toparlayıcı ve aynı zamanda hafifleterek, yumuşatıcı) bir etkide bulunduğu sonucuna varmıştır (Koptagel- İlal, 2001: 81-82, Kandel ve diğ., 2002, Goleman, 2004).

Bu kuramın ileri sürdüğü ana fikir, fizyolojik uyaranların tek başına duyguların algılanmasına öncülük ettiği görüşünü reddetmesidir. Bunun yerine, kuramda belirtilen, fizyolojik uyaranların ve duygusal tecrübelerin Cannon ve Bard'ın sunduğu gibi beyin talamusundan çıkan aynı sinirleri, aynı zamanda harekete geçirdiğidir (Kandel ve diğ., 2002; Goleman, 2004). Kısacası bu kurama göre duygu ve fiziksel uyarılma yaklaşık olarak aynı zamanda gerçekleşmektedir.