• Sonuç bulunamadı

3.2. D IŞ A KTÖRLER

3.2.3. Irak-Suudi Arabistan İlişkileri

Irak’taki Şii-Sünni çatışmasında etkili olan bir diğer önemli aktörde Suudi Arabistan’dır. İki ülke arasındaki ilişkiler 1957 yılında yaşanan Süveyş Krizi ve Ortadoğu’da artan Nasırcılık ideolojisine karşı, Irak-Ürdün-Suudi Arabistan ittifakı ile başlamıştır (Duman, 2005: 316). OPEC’in Irak, Venezuela, Suudi Arabistan, İran ve Kuveyt’in katılımıyla kurulması iki ülke ilişkilerinde ekonomik temellerin oluşmasını sağlamıştır (Y. Demir, 2009: 211). Ortadoğu ülkelerin petrol rezervinden dolayı artan önemi uluslararası arenadaki büyük güçlerin ilgisini çekmiştir.

İran-Irak Savaşı sırasında Suudi Arabistan, İran tehlikesini önlemek amacı doğrultusunda Irak’a yardım da bulunmuştur (Özev, 2016: 18). Aynı zamanda İran merkezli bir Şii hilalini171 önlemek amacıyla Körfez ülkeleri, 1981 yılında Körfez İşbirliği Konseyi (KİK)172‘ni kurmuştur (Akkaya, 2013: 8-9; MEA, t.y.: 1). Bu Konsey’in kurulması yanında, Irak’ın bu topluluğun dışında bırakılması, Körfez ülkelerinin Irak’ı müttefik görmesinde sadece İran tehlikesinden kaynaklanan bir hamle olduğunu ve Irak’a samimi tutumlarının olmadığı anlaşılmaktadır (McMillan, 2006: 6). Suudi Arabistan bunun yanında İran’a karşı bir silah olarak petrol fiyatlarını da kullanmıştır (Jahner, 2012: 41). Ayrıca Suudi Arabistan’ın İran-Irak Savaşında, Irak’a verdiği 28 milyar dolar borç ile kendisinin İran’ın Şii hilalinden endişesinin varlığını göstermiştir (Mcmillan, 2006: 6). Ancak İran-Irak savaşında, Irak’ın düştüğü krizden dolayı borçlarını ödeyememesi ve bunun sonucunda Kuveyt’i işgali ile birlikte Irak-Suudi Arabistan ilişkileri sarsılmıştır. Nitekim Suudi Arabistan, Kuveyt’in işgalinin engellenmesi için ABD ve BM ülkelerinin kendi sınırlarına üs açabileceğini

171

Kral II. Abdullah tarafından dile getirilen Şii hilali, Körfez ülkelerini de tehdit eden bir durumdur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Proctor, Pat (Spring-2008). The Mythical Shia Crescent. http://strategicstudiesinstitute.army.mil/pubs/parameters/articles/08spring/proctor.pdf , 15.06.2015, 30-42. Barzegar, Kayhan (Winter-2008). Iran and The Shiite Crescent: Myhts and Realites. The Brown Journal of World Affairs, 25 (1), 87-99, Azabdehie, Marjan Badice, Kiani, Vahid (Winter-2014). A Critique on Shia Geopolitics Discourse; With Emphasis on Geneaalogical Approach. Geopolitics Quarterly, 9(4), 83-106.

172

Ayrıntılı bilgi için bkz. Al-Mawali, Nasser (September-2015). Intra-Gulf Cooperation Council: Saudi Arabia Effect. Journal of Economic Integration. 30 (3). 532-552, Hertog, Steffen (2011). The Private sector and reform in the Gulf Cooperation Council, LSE, 1-58.

söylemiştir. Devamında bölgeye sevk edilen 500.000 kişilik koalisyon güçlerinin (Karadere, 2015: 9) askeri başarısı ile Irak ordusu, Kuveyt’ten çıkarılmıştır. Ancak Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri Irak’ı işgal etmemesi isteğinin Koalisyon güçleri tarafından kabul edilmesi, Saddam yönetiminin devamlılığını sağlamıştır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ABD’nin ve diğer Batılı Devletlerin çıkarlarına da Saddam’ın Irak yönetimini devam ettirmesi uymaktadır. Çünkü Hegemon güçler bu sayede, diktatör ve totaliter rejimleri bitirmek adına, demokrasiyi getireceğiz yalanı ile Ortadoğu ülkelerine askeri müdahale yapma hakkını kullanabilecek duruma gelmiş ve nitekim Kosova’da, Afganistan’da ve Irak’ta bunu gerçekleştirmiştir.

1991 Körfez Savaşı ve 2003 Irak’ın işgaline kadar, Irak-Suudi Arabistan ilişkilerinde büyük bir gelişme yaşanmamıştır. Ancak 2003 Sonrası Irak yönetiminde Şiilerin iktidarda Sünni kesime üstünlük sağlamaları iki ülke arasında gerginliklerin yaşanmasına neden olmuştur. Çünkü bahsi geçen Körfez ülkelerinin Şii hilali endişesi, Irak’ta Şiilerin güç kazanması ve iktidara hâkim olması durumunu yaratmıştır.

Suudi Arabistan’ın dış politikasını bir kelimeyle açıklamak gerekirse istikrardır (ulusal güvenlik). Bu doğrultuda, 2003’ün Kasım ayında Suudi Arabistan’ın dışişleri müsteşarı Adil ed-Cebir Washington’da yapılan bir basın toplantısında: “Biz Irak’taki durumdan çok endişeliyiz, Irak bundan daha fazla karmaşıklığa gidecek ve bizde bunu olumlu bir şekilde önleyemeyiz” demiştir. Diğer bir örnekte Irak’ın işgalinden yaklaşık bir yıldan önce bir sürede de, Suudi Arabistan yetkilileri, “Irak’ın kaosta olduğunu” belirtmesidir (McMillan, 2006: 2). Suudi Arabistan’ın Irak’taki Şii-Sünni politikasından örneklerden görüleceği üzere, kaosun devamlılığı sağlama yolunda da adımlar atmıştır.

2006-2010 yılları arasında Şii-Sünni çatışmasının en kanlı döneminde, Suudi Arabistan sınırlarında bulunan Bahreyn’deki Şiileri kontrolü altında tutmak için yollar aramıştır. Ancak bu Bahreyn’de Şiilerin, Suudi Arabistan yönetimine

karşı 2011 yılında protesto başlatmasına neden olmuştur173. Bu protestolar sonucunda Suudi Arabistan başta olmak üzere Bahreyn’de Sünni iktidarda bulunan el-Halife ailesine destek vermiştir (Ayhan, 2012: 21). Suudi Arabistan yönetiminin böyle bir politika izlemesinde, ülke sınırlarında Şiilerin en değerli petrol yataklarına sahip olması önemli bir faktördür.

Suudi Arabistan’ın Irak içerisinde olan Şii-Sünni çatışmasına müdahale etme istemesinin sebebi de yukarıda değinildiği gibi İran’ında bu olaya dâhiliyesidir. İran Irak’taki Maliki ve daha sonrasında İbadi hükümeti ile Şii hâkimiyetini sağlamak amacı güderken, Suudi Arabistan’da Sünni terör örgütleri ve milisleri ile işbirliği yaparak bu durumu engellemeye çalışmaktadır (Beşiroğlu, 2014)174. Diğer taraftan İran ve Suudi Arabistan, Irak’taki Şii-Sünni çatışmasının bitmesini değil, tam aksine sürekli olarak devam etmesini de istemektedirler. Çünkü Irak’ta demokrasinin, insan haklarının sağlanması durumunda, bölge devletleri elinde bulundurdukları dikta veya krallık rejimlerine karşı kendi ülkeleri sınırları içerisinde ayaklanmalar çıkmasından korkmaktadırlar. Şöyle ki Irak’ın yeniden kendi içerisindeki entegrasyonunu sağlaması; İran, Suudi Arabistan, diğer bölgesel ve küresel güçler için de bir tehdit yarattığı düşüncesi hâkimdir. Suudi Arabistan’ın kendi ülke sınırları içerisinde Şii-Sünni çatışması yaşanmaması için yaptığı önlemleri yanında, 2 Ocak 2016 tarihinde 46 kişi ile birlikte Şii âlim Şeyh al-Nimr’inin idam edilmesi, İran-Suudi Arabistan ilişkilerini de gerginleştirmiştir (Arıkan, 2016: 2). Ayrıca Suudi Arabistan’ın Irak’taki Şii-Sünni çatışmasında yükselen IŞİD’e uyguladığı politika da önem taşımaktadır. Şöyle ki: Suudi Arabistan’ın IŞİD’e karşı bakışı bölgede İran’a karşı kullanabileceği bir aktör durumunda olduğudur. Bu nedenle de Suudi Arabistan’ın politikasında IŞİD bir

173

Bahreyn’de yüzde 70 oranında Şii kesiminin bulunması yanında, siyasi yapıda daha çok Sünnilerin egemen olması protestoların etkisini arttıran bir sebeptir. Gelecekte Irak’taki gibi bir Şii-Sünni çatışmasının doğmasına müsait bir durumdadır.

174

Suudi Arabistan tarafından Sünni yapılanma olan IŞİD’e ekonomik yardımlar olmaktadır. Bkz. Boghardt, Lori Plotkin (June 23-2014). Saudi Funding of ISİS. http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/saudi-funding-of-isis, Erişim Tarihi: 07.05.2017. Suudi Arabistan’ın IŞİD’e yaptığı desteklerin varlığı yanında, İran’ın dediği kadar da IŞİD’e büyük bir destek Suudi Arabistan tarafından sunulamamaktadır. Nitekim IŞİD’in Irak’ta Sünni bölgelerinde halkın kendisine bağlılığını sağlarken, Şiilerin bulundukları yerde tutunamamışlardır.

tehdit değil, İran’a kullanabileceği bir fırsat durumundadır. Sonuçta Suudi Arabistan, İran’ı IŞİD’den daha büyük bir tehdit olarak görmektedir (Nader, 2015: 9) Görünürde Şii-Sünni çatışmasının Ortadoğu’nun bir meselesi olarak görülmemesinde devletlerin çıkarlarının doğrultusunda olduğu genel kabul edilen görüş olsa da başka sebeplerde vardır. Bunlardan birisi Ortadoğu Devletleri’nin Arap ve Arap olmayanlar arasındaki ayrımcı tutum politikalarıdır. Örnek olarak Birleşik Arap Emirlikleri’nin, yaşanan Arap Baharı sonrasında çıkan Yemen Krizine; “Arapların sorununu Araplardan başka kimse çözemez” demesi, Pakistan Parlamentosunun: “Yemen Krizi ile ilgili tarafsız olma kararını alması” bunun en net örnekleridir (SAM, 2015: 4).

Bu bilgilerden hareketle Irak’taki Şii-Sünni çatışmasında Suudi Arabistan’ın rolü, olumsuz görünmektedir. Bunun yaşanmasında Suudi Arabistan’ın çatışmayı çözüme kavuşturma girişimi yerine, baskı, şiddet ve Irak’taki Sünni terör örgütlerine verdiği yardım önemli bir etken olmuştur. Ayrıca Irak-Suudi Arabistan ilişkileri İran veya ABD siyaseti üzerinden yürümektedir. Yani Irak-Suudi Arabistan ilişkileri dolaylı olarak devam etmektedir. Başka bir açıdan Suudi Arabistan’ın endişe duyduğu Şii hilalinin oluşması adına bir körfez baharı da, Körfez ülkeleri içerisinde görülebilecektir. Bahsi geçen körfez baharının iç savaş durumuna dönüşebilme ihtimali de olabilir. Çünkü Ortadoğu ülkelerinin mevcut yapısında bulunmayan demokrasi ilkesi, isyan kapısının kanlı bir şekilde her an açılabilme durumunu akıllara getirmektedir. Ancak bunun da gerçekleşmesi için Batılı hegemon güçlerin bir etkisinin gerekliliği de söz konusudur. Çünkü Ortadoğu’nun günümüzde yaşanan olaylarında gizli ve etkili aktör olarak Batılıların her zaman sahne aldığı bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla bölge ülkeleri çatışmaya tutarlı, çelişkisiz ve sorumluluk bilinciyle yaklaşmadıkları müddetçe çözülmesi oldukça güçtür.

Suudi Arabistan’ın Şii-Sünni çatışmasında yapması gereken rolün ne olduğuna bakıldığında, öncelikle çatışmada aktör olan devletler ile diyalog halinde olmalıdır. Bu diyalog sürecinde aktörlerin birbirlerine samimiyet ile yanaşarak, çözüme ilişkin neler yapılabileceği konusunda hareket edilmelidir.

Suudi Arabistan, Irak’taki Şii-Sünni çatışmasının yarattığı terör örgütlerinin tarafı ne olursa olsun desteğini geri çekmelidir. Suudi Arabistan, Irak’taki Şii-Sünni çatışmasının kendisine sıçrayacağı tehlikesi ile ülkesi sınırları içerisindeki Şii kesimi baskı ve şiddet politikası sona erdirmelidir. Böylece hem Suudi Arabistan hem de diğer aktörler Şii-Sünni çatışmasının büyümesi yerine demokratik bir uzlaşma ile nasıl çözümlenebileceği konusunda adımlar atabilecektir.

Irak’taki Şii-Sünni çatışmasında aktör olan Suudi Arabistan’ın; güçlü tarafı Ortadoğu’daki elinde bulundurduğu büyük bir Sünni nüfus olmasıdır. Bu sayede Ortadoğu’da, İran’ın kendisine rakip gördüğü en önemli aktör konumuna da gelmiştir. Bir diğeri de Suudi Arabistan’ın sahip olduğu büyük ekonomik gücü ile IŞİD ve diğer terör örgütlerine destek sağlamaktadır. Zayıf yanı Suudi Arabistan’ın, radikal terör örgütlerine verdiği destek ile kendi içerisinde bulunan Şii kesiminin güvenini kaybetmesidir. Bunun en bariz örneği 2011 yılında yaşanan Bahreyn’deki ayaklanmalar ve sonrasında ülke içerisinde aldığı önlemlerdir. Fırsat olarak, Irak’taki Şii-Sünni çatışmasının sona ermesi, Suudi Arabistan’ın kendi içerisinde yaşayan Şii kesimin öfkesinin dinerek, ülke içerisinde sağlam bir entegrasyon sağlayabilme olasılığıdır. Tehdit konusunda

Irak’taki Şii-Sünni çatışması nedeniyle, Suudi Arabistan içerisindeki

parçalanmalarının, Şii hilalini oluşturabilmesidir. Diğer taraftan Şii-Sünni çatışmasının çözüme kavuşmasıyla birlikte, Irak halkının Suudi Arabistan’a gereksiniminin kalmaması sonucu, Irak’taki Sünni kesim üzerindeki kaybedeceği nüfuz tehlikesi de vardır.

Dikkate alınması gereken önemli bir husus ise Suudi Arabistan’ın, ABD’nin Ortadoğu’daki Arap devletleri arasında en yakın ilişkilerde bulunması nedeniyle kendi geleceği için duyduğu kaygısızlık durumudur. Suudi Arabistan müttefiki gördüğü ABD’nin kendisi için yaptığı planları incelediğimiz de durumun gerçekten endişe verici olduğu düşünülebilir. Buna örnek olarak Ralph Peters’in Blood Borders önerisinde; Suudi Arabistan’ın kendi içerisinde Şii, Suudi, kutsal şehirlere dayalı bir bölünme planın olmasıdır. Şöyle ki Suudi Arabistan’ın güneyi Şiilerin, Çöl bölgesi Suudilerin, Mekke ve Medine’de ise Kutsal bir İslam

Devleti’nin kurulması, Peters’in önerilerindendir (Peters, 2006). Bu gibi nedenlerden dolayı Suudi Arabistan’ın, ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarına daha temkinli yaklaşmak gerekmektedir. Suudi Arabistan sadece İran’ı potansiyel bir tehlike görerek hareket ettiği sürece, dış güçlerin Ortadoğu’daki politikalarına hizmet etmekten başka bir durum yaratmayacaktır.

Dolayısıyla bir taraftan Suudi Arabistan’ın bölgesel güç olma arzusunu sadece İran’a karşı bir hamle olarak sınırlandırmamalı, bunun yanında bölgedeki hâkimiyeti ölçüsünde bölgesel ve küresel aktörler gözünde saygınlığının artacağını unutmamalıyız. Ancak Suudi Arabistan-İran birbirlerine karşı bu çelişkili politikadan (S. Arabistan tarafından bölgede bulunan Sünni ve krallıkların rejimlerinin devamlılığını çalışırken, İran ise bu rejimlerin devrilmeye gayret göstermektir) vazgeçmedikleri sürece gerek Irak gerekse bölgenin siyasi, toplumsal, güvenlik, ekonomik vs. bakımdan huzur ve istikrara kavuşmasının imkânı yoktur.

Benzer Belgeler