• Sonuç bulunamadı

5. GEÇ DÖNEM OSMANLI MİMARLIĞINA DAİR GÖZLEMLER 37

5.2 Yapılar 53

5.2.3 Çeşmeler 103

5.2.3.1 III ahmed çeşmesi 103

Mimari ve sanatta Batılı etkilere hazırlık olarak görülen Lale Devri yapılarından, 1728-29 senelerinde inşa edilen Bab-ı Hümayun önünde yer alan III. Ahmed Çeşmesi (Şekil 5.41), bu dönemde sanat ve mimarlıkta yenilenme isteğine örnek teşkil etmektedir. Çeşme “klasik” dönemin kapanışı ve kentsel anlamda anıtsallığın yeni bir boyut kazanmasının kilit yapısı olarak değerlendirilmektedir. Yapı Kayserili Mehmed Ağa’nın baş mimarlığı sırasında inşa edildiğinden, mimar olarak bu isim belirtilmektedir. Planın temel geometrisi kare olsa da, sebiller dışarıya yarım daire kadar taşma yaparak köşelere eğrisel bir form kazandırmıştır. Yapının içerisinde sekizgen bir su haznesi bulunmaktadır. Yüksek çatı yapının bağımsız bir öğesi olarak algılanmaktadır. Çatı merkezinde tamburlu büyük bir kubbe ve dört küçük köşe kubbesini taşımaktadır. Çatı da gövdede olduğu gibi köşelerde eğrisel bir form kazanmaktadır. Köşelerdeki sebiller saçak kısmına kadar yükselerek çatıda kubbeler ile bitirilmiştir. Cephelerde yatayda ve düşeyde belirgin hatlarla birbirinden ayrılan çeşitli boyutlarda çerçevelemelere gidilmiştir Çeşmenin üzerinde yer alan yazıt bezeme öğesi olarak tasarımın ana parçası olarak değerlendirilmektedir. Çeşme

yüzleri arasında bezeme şeması olarak çok fark yoktur, doğu ve batı yüzleri tüm düzenlemeleriyle aynıdır. Güney yüzünde kapı açılması, kuzey yüzünde ise III. Ahmed’e ait hat yazısnın bulunması sebebiyle farklı bir bezeme düzeni oluşturulmuştur (Saner, 2008: 1-7). Çeşme yüzeyinin üst bölümü palmet, yazı, kartuş, mukarnas, yeşim çini gibi değişik nitelikteki bordürlerle çevrilidir. Ahşap kabartma bezemeli saçakta, aynasında da görüldüğü gibi meyve ve bitkilerden oluşan naturalist bir bezeme programı görülmektedir (Ödekan, 1993: 116, 117).

Şekil 5.41 : III. Ahmed Çeşmesi, Ali Rıza Paşa (Url-21) III. Ahmed çeşmesi’ne dair izlenimler

Olin yapıya dair “Sarayın girişi ve Ayasofya arasında büyük, mermerden ve mükemmel bir şekilde yaldızla dekore edilmiş bir çeşme bulunuyor” sözlerine yer vermektedir (Olin, 1854: 209).

1841-42 senelerinde Doğu gezisini gerçekleştirmiş olan Ricketts, III. Ahmed döneminde inşa edilen Bab-ı Hümayun önündeki çeşmeyi, “Çatısı bir pagoda formunda, büyük, dörtgen bir su şatosu” olarak betimlemektedir. Dört köşesinde gök

mavisi zeminin üzerine altın rengi yazıtların bulunduğu çeşmenin suyunun, Mekke’deki kutsal çeşmenin ve cennet kuyusunun sularından kutlu olduğu yorumunu yapmaktadır (Ricketts, 1844: 197).

Şekil 5.42 : III. Ahmed Çeşmesi (Grosvenor, 1895: 683)

L. Stoddard, şehir içerisinde kolayca bir çeşme ya da hamamın bulunacağını ifade etmekte ve bunların içerisinde “En çok dikkat çeken ve hayranlık uyandırmadan geçilemeyecek olan” diyerek betimlediği Sultan Ahmed Çeşmesi’nden Oryantal sanatın güzel bir örneği olarak bahsetmektedir. “Tamamen mermerden inşa edilen ve küçük bir tapınağı anımsatan” çeşmenin dört köşesindeki gömme kemerlerin içerisinden su aktığını, ayrıca bir sultanın eli kadar bir yerin bile oyulmamış, altın yaldız ya da mozaikle bezenmemiş olarak bırakılmadığını ifade etmekte, ancak yaklaşık 170 sene sonrasında yapının renklerini biraz kaybetmiş olduğunu belirtmektedir. Yazara göre, bu duruma rağmen çeşme, güneş ışınlarıyla

aydınlandığında Arap Geceleri’ndeki bir cinin mücevher kutusuna benzemekte, görkemini korumaktadır (Stoddard, L., 1908: 45, 46).

Uzun seneler Robert Kolej’de eğitimci olarak İstanbul’da kalan Grosvenor ise bu “ünlü” çeşmeyi (Şekil 5.42), şehirdeki kamusal çeşmeler arasında bir başyapıt olarak değerlendirmekte ancak diğer çeşme tipolojilerinin bir benzeri olduğunu belirtmektedir. Ayrıca yüzeyler üzerindeki eşsiz dekorasyonun İslam sanatının başlıca zaferi olduğunu dile getirmektedir (Grosvenor, 1895: 683). Bunun yanı sıra genel olarak çeşme üzerindeki kitabelere değinen yazar, yazıtların özgün bir tarzı olduğunu ve beceriyle uygulandığını, her birinin hem açık hem de gizli anlamlarının bulunduğunu belirtmektedir. Yazar “Kitabelerin bir sırasında harflerde bir buluş yapılmış. Ardışık harflere rakamsal değerler eklenerek çeşmenin yapım yılı yazılmış. Sultan Ahmed bu konuda usta olduğu gibi bu tip alıştırmalara da saatlerini ayırmış olan biri” ifadelerine kitabında yer vermektedir. (Grosvenor, 1895: 683-684).

Yapıdan söz eden bir diğer gezgin Bellows ise, kitabında yapıyı II. Ahmed Çeşmesi olarak isimlendirmiş ve beyaz mermerden, altın yaldızla bezenmiş bir yapı olarak tanımlamış, fakat o sırada eskimiş ve paslı olduğunu belirtmiştir. Çeşmenin mermer ve metal işçiliğinin son derece titiz olduğunu ifade eden yazar, genel modeli bir “Çin pagodası”na benzetmektedir (Bellows, 1868: 427).

Asrın ortasında Doğu gezisini gerçekleştiren Furniss çeşme için “Pagoda çatılı, gök mavisi zemin üzerine altın yaldızlı kitabeleri ile sarayın nefis çeşmesi” ifadelerini kullanmıştır (Furniss, 1850: 243).

III. Ahmed Çeşmesi’ni yazarlar arasında en detaylı biçimde ele alan H. G. Dwight’tır. Yazar III. Ahmed Çeşmesi’ni (Şekil 5.43), İstanbul sokaklarındaki çeşmelerin en güzel ve üstün örneği olarak yorumlamakta ve çeşmeyi genel hatlarıyla betimlemektedir. Buna göre dairesel mermer bir kaideye oturan dörtgen yapının her köşesinde eğimli birer sebil açıklığı ve her yüzeyin ortasında çeşmelere ait sivri kemerler yer almaktadır. “Üstte asılı” duran çatı ise beş adet enfes küçük kubbe ve altın yaldızlı alemler ile taçlandırılmıştır. Dwight kemerler üzerindeki yaprak oymalarını Tophane Çeşmesi’ninki kadar narin bulmamakta ve yine mermerin beyazlığının diğeri kadar bir etki bırakmadığını, zaman içerisinde çok renkli dekorasyonda hafif bir patina oluştuğunu belirtmektedir. Çeşmenin en çarpıcı yanının mavi-yeşil zemin üzerindeki yaldızlı kitabeler olduğunu ifade eden yazar,

kitabelerin sade kırmızı pişmiş kil ve yumuşak bir yeşil tarafından çevrelenmiş beyaz ve mavi çinilerin oluşturduğı friz ile çerçevelendiğini ifade etmiştir (Dwight, H. G., 1915: 379-380).

Şekil 5.43 : III. Ahmed Çeşmesi (Dwight, H. G., 1915: 379)

Dwight kitabeler hakkında da detaylı bilgi vermekte, bu doğrultuda çeşmenin Ayasofya’ya bakan yüzündeki ana kronogramın Sultan Ahmed’in kendisi tarafından yazıldığını fakat yapım tarihi olan 1141 (1729) senesini elde edebilmek için kitabede yapılan değişiklikleri aktarmaktadır. Ayrıca diğer yazıların dönemin ünlü şairleri arasında yapılan bir yarışma sonucu elde edildiğini belirtmektedir (Dwight, H.G., 1915 380).

Bunun yanı sıra Dwight “Bu çeşme detaylarının zenginliği açısından emsalsizdir. Yaprak bezemelerinin alt kısımları bile dalgalı ve yaldızlı silmeler ile boyanmış meyve ve çiçeklerin yer aldığı kabartmalar ile süslüdür. Ancak bu detaylar çeşmenin genel etkisinden birşey eksiltmemiştir. Bu anıta eşsiz güzelliğini ve asaletini veren hayran edici silüeti ve mükemmel oranlarının dengesidir” sözlerine yer vermektedir (Dwight, H.G., 1915: 380).

Dodd ise yazısında, Ayasofya’nın kubbeleri ve dört asil minaresinin geride kaldığını dile getirdikten sonra “Sağda kalan, hafif renkli, büyük girişe yakın bina nedir? Bir cami, türbe, tapınak ya da bir köşk mü? Doğulu olmasından dolayı bu mükemmel, küçük binanın bir çeşme (Şekil 5.44) olduğunu öğrenmek şaşırtıcı olmadı. ‘Hayatın temeli’ hiç bu kadar güzel bir şekilde kutsallaştırılmamıştı.” demektedir. Yapının dört tarafının da kırmızı, pembe, yeşil, mavi ve fildişi renklerindeki oymalar, kabartmalar, arabesklerle süslü olduğunu ifade eden Dodd, “Yapının hem bir çeşme (chesme) hem de sebil olduğu, daha çok avam kimselerin modası olan suyun bir musluktan ve daha nefis yollarla akarak, çeşme görevlilerinin yaldızlı ızgaralardan, metal kaplarda uzatması kimin umurunda?” sözlerine yer vermektedir. Yazar ayrıca yeşil bir levha üzerine altın işlemeli olarak düzenlenmiş hatta değinmekte ve levhadaki yeşilin tonunun fevkalade çeşmenin bezemesinde en kusursuz öğe olduğunu belirtmektedir (Dodd, 1903: 124-126).

Sonuç olarak anlatımlardaki “Çatısı bir pagoda formunda, büyük, dörtgen bir su şatosu”, “Tamamen mermerden inşa edilen ve küçük bir tapınağı anımsatan” ve “Sağda kalan, hafif renkli, büyük girişe yakın bina nedir? Bir cami, türbe, tapınak ya da bir köşk mü?” gibi ifadeler çeşmenin kent içerisinde anıtsal bir ölçeği olduğunu desteklerken, yazarların İstanbul’daki meydan çeşmesi formuna ve ölçeğine oldukça yabancı olduklarını düşündürmektedir. Gezginlerde hayranlık uyandırdığı gözlemlenen çeşmenin Batı etkisiyle gelişen öğeleri ele alınmamış, yerel ve Doğulu yorumlamalar üzerinde durulmuştur. Buna göre yapı betimlenirken “Oryantal”, “İslam sanatının başlıca zaferi”, “Çin pagodası” ve “pagoda çatılı” gibi tanımlamalara yer verilmektedir. Ayrıca çeşmenin yoğun bezemesi de dikkat çeken bir konudur.

Benzer Belgeler