• Sonuç bulunamadı

5. GEÇ DÖNEM OSMANLI MİMARLIĞINA DAİR GÖZLEMLER 37

5.2 Yapılar 53

5.2.1 Saraylar 53

5.2.1.3 Dolmabahçe sarayı 60

Saray birçok yapıdan oluşan bir kompleks (Şekil 5.14) niteliğinde olmasının yanı sıra 19. yüzyılın en önemli yapı etkinliği ve çevre düzenleme girişimi olarak değerlendirilmektedir. Dolmabahçe düzenlemesi ile birlikte Boğaziçi’nin de kentiçi alana katıldığı görülmektedir. Sarayın yapım sebebi olarak II. Mahmud döneminde değişmeye başlayan saray protokolü ve yaşamı ile birlikte bu yeni yaşayış biçimine uygun bir fiziksel çevreye sahip olma düşüncesi gösterilmektedir. Bu doğrultuda günümüzdeki yapı, Abdülmecid döneminde eski Dolmabahçe Sarayı yıktırılarak, baş mimar Garabet Amira Balyan’a yaptırılmıştır. İnşaat 1842 senesinde başlayıp, 1856’da bitirilmiştir. Saray (Şekil 5.15) kara tarafında yüksek duvarlarla çevrili olup, bu alanın dışında ayrı birimler halinde tiyatro, Istabl-ı Amire, hamlacılar, ambarlar, eczane, fırınlar, un fabrikası, Bayıldım Köşkü yer almaktaydı. Sarayın içerisinde (Şekil 5.16) ise mefruşat dairesi, hazine, marangozhane, kuşluklar, hareket köşkleri gibi müştemilat bulunmaktadır. Saray anıtsal kapıların açıldığı bahçeler içerisinde “L” planlı bir ana birim ile ayrı küçük saraylar niteliğinde Veliahd Dairesi, Mefruşat ve Muhafızlar Dairesi, hareket köşkleri, Camlı Köşk gibi birimlerden oluşmaktadır. Plan şemasında yalın çözümlerin kullanılamamasının sebebi olarak, ihtiyaç programının yoğunluğu, Dolmabahçe gbi büyük ölçekli bir komplekste lineer bir

şema uygulanması ve Osmanlı yaşam biçiminin getirdiği zorunluluklar gösterilmektedir. Sarayın kareye yakın bir dikdörtgen olan ön bahçesi geometrik ve aksiyal düzenlemesiyle Fransız bahçelerini model almıştır. Sarayın ana yapısı Mabeyn-i Hümayun, Muayede Salonu ve Hususi Daire olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Mabeyn-i Hümayun içerisinde yer alan Hünkar Hamamı, tamamen oniks kullanılarak inşa edilmesi ve zenginliğiyle dikkat çekmektedir (Batur, A., Batur, S., 1985: 1068-1074). Topkapı Sarayı’nın tam bir antitezi olan Dolmabahçe Sarayı eklektik bir anlayışla tasarlanmıştır. Temelde neoklasik bir yapıya barok bezeme öğeleri eklenerek, o dönemde Avrupa’daki çağdaşlarından çok daha zengin bir eklektik yapı oluşturulduğu görülmektedir (Kuban, 2007: 620-23).

Şekil 5.15 : 1880’de Dolmabahçe Sarayı (Özendes, 1999: 59).

Dolmabahçe sarayı’na dair gözlemler

1851 senesinde bir süre İstanbul’da bulunmuş olan MacGavock, sultanın Boğaz’ın Avrupa yakasındaki yeni sarayının inşaat halinde olduğunu belirtmekte ve beyaz mermerden inşa edilen yapının “modern konstrüksiyon”un en görkemli saraylarından birisini vadettiğini ifade etmektedir (MacGavock, 1854: 309).

Gringo, sarayı, beyaz mermerden inşa edilmiş, çok bezemeli, İtalyan üslubunda ve büyük bir özenle işlenmiş bir yapı olarak betimlerken, sarayın, gördüğü en güzel cepheye sahip olduğunu da eklemektedir. Devlet birimlerinin sarayın merkezinde, emperyal selamlık ile haremin ise kompleksin yan kanatlarında yer aldığını ifade eden yazar, ziyareti sırasında yapının inşaat halinde olduğunu ve sultanın, yapının biraz ötesinde yer alan Çırağan Sarayı’nda (Palace of Lights) kaldığını sözlerine eklemektedir (Gringo, 1857: 252).

Taylor şehrin geçirdiği değişikliklere “İstanbul’da Avrupa tohumlarının ayak izlerini görüyoruz. Frenkler hızlı bir şekilde Peygamberin takipçilerini dışlıyorlar. İstanbul’dan (Stamboul) camiler ve Seraglio (Topkapı Sarayı) çıkarıldığında dış görüntü olarak üçüncü sınıf bir İtalyan şehrinden çok az bir farkı kalacaktır” şeklinde bir yorum getirmekte ve Dolmabahçe Sarayı hakkında olumsuz eleştirilerde bulunmaktadır. Buna göre yazar, sultanın Yunan (Grecian) portikli, Sarasen (Sarasenic) üslupta sivri kemerli, arabesk heykellerin yer aldığı, kafesli balkonlara sahip bir sarayda yaşadığını ve yapının Palladio’nun binalarının biçimsiz bir kopyası olduğunu dile getirmektedir (Taylor, 1869: 344,345).

1853 senesinde İstanbul’u ziyaret eden Bryant saraya kısaca değinmekte, o sırada gördüğü sultanın dış görünümünü betimlemeden önce, “Sultan Boğaziçi’ndeki bir ahşap sarayın hemen yanındaki daha güzel, mermerden ve gösterişli Palladyen üsluptaki saraydan atını sürerek ayrıldı” ifadelerine yer vermektedir (Bryant, 1869: 212).

Choules yazısında sultan için inşa edilen sarayın giriş kapısını (Şekil 5.17) görebilmek için Tophane’den geçtiklerini belirtmekte ve binanın beyaz mermerden inşa edilmiş, geniş kanatlarıyla çok asil bir yapı olduğunu, Boğaz’ın kıyısında ve yine Boğaz’a yönlendirildiğini dile getirmektedir. Yazar ayrıca yapının Yunan (Grecian) üslubunda olduğunu ve kendisine söylendiğine göre mimarının da Yunan olduğunu ifade etmekte ve Batı yönündeki büyük giriş kapısının gördüğü en ayrıntılı mermer işçiliğine sahip olduğunu sözlerine eklemektedir (Choules, 1854: 282).

Yazar ayrıca yazısının ilerleyen bölümlerinde, Boğaziçi’nde gezisini sürdürürken “Sultan Mahmud’un oğlu için yaptırdığı sarayı” da betimlemekte, bu yapının harap bir durumda olduğunu, inşaatının yarım kaldığını ve o sırada inşaat halinde olan Dolmabahçe Sarayı’nın imparatorluk sınırlarındaki tek mermer saray olduğunu dile getirmektedir (Choules, 1854: 306).

Şekil 5.17 : Dolmabahçe Sarayı girişi (Stoddard, L., 1908: 19)

B. Dorr ise Boğaziçi’nin güzel kıyılarındaki sarayları ve villaları görmek için yol aldıklarını belirtmekte ve ileride sultanın konutu olacak yeni sarayın, ziyareti sırasında inşaatının neredeyse tamamlanmakta olduğunu dile getirmektedir. Yazar “Avrupa stilinde, beyaz mermerden inşa edilmiş ve özenle işlenmiş” diyerek betimlediği sarayın yatayda uzanan, denize yönlendirilmiş, mükemmel bir cephesi (Şekil 5.18) olduğunu dile getirmektedir. B. Dorr ayrıca yapının suya oldukça yakın olduğunu, geniş, mermer merdivenlerin dalgalar tarafından yıkandığını ve bu haliyle kendisine Venedik’teki en güzel sarayları anımsattığını belirtmektedir (Dorr, B., 1856: 344).

“Sultan şehrin dışında, Boğaziçi kıyısında, modern Avrupa sanatının ve Oryantal dünyanın sunabileceği bütün lüksün bolca kullanıldığı yeni ve muhteşem bir saray inşa ettirdi” diyen Irenaeus Prime, ziyareti sırasında binanın inşaatının henüz bitmediğini fakat içeriye girmelerine izin verildiğini belirtmektedir. Saraydaki

salonları ve odaları ziyaret etme imkanı bulduklarını anlatan yazar, sarayın pahalı mobilyaları ve görkemli bezemeleri ile Doğulu zevkiyle donatılmış, Avrupa’nın en şaşaalı sarayı olduğunu sözlerine eklemektedir (Prime, I. 1855: 254,255).

Şekil 5.18 : Dolmabahçe Sarayı (Wallace, 1898: 16)

C. Morris yapıya fazla değinmemekte, gezisi sırasında “Sultan ve yüksek rütbedeki devlet görevlilerinin haremlerini içeren” sarayların duvarlarının yanından geçtiklerini, bu yapıların bazılarının çok büyük ve iyi inşa edilmiş binalar olduğunu belirtmektedir. Bunların içerisinde Boğaz’ın kıyısına inşa edilmiş Dolmabahçe Sarayı’nı çok güzel bulmakta ve sarayın beyaz mermerden inşa edildiğini, ayrıca binada çok özenli bir şekilde yapılmış kabartmaların yer aldığını ifade etmektedir. Bunun yanı sıra yazar saraya, beyaz mermerin kullanıldığı, çok zarif bir kapıdan giriş yapıldığını yazmaktadır (Morris, C., 1896: 665).

Francis Dolmabahçe Sarayı ve hamamına dair “Bina beyaz mermerden inşa edilmiş ve kapıları gümüş menteşelere asılmış. Kapıların süslemeleri de aynı metalden. Pencereler de gümüş ile bezenmiş. Hamam ise gerçekten bir güzellik mucizesi. Yaklaşık 20 feet kare (36 metrekare). Su mermeri ve gümüş dışında başka bir malzeme görülmüyor. Durgun, parfümlü suyun bulunduğu odanın merkezindeki çeşme tamamen gümüşten yapılmış. Banyo aksesuarları da gümüşten ve kar beyazı

keten kumaşından. Bize anlattıklarına göre burada bir zamanlar sultanın kaldığı güzel bir saray varmış ve sultanın Çerkez karılarından birisinin o sarayda ölmesiyle sultan sarayı yıktırmış ve alana bu hamam-sarayı yaptırmış” sözlerine yer vermektedir. Yazar ayrıca sarayın kuşhanesini de ziyaret etmiş ve burasının yüksek duvarlar tarafından çevrilmiş geniş bir bahçe olduğunu, içerisinde büyüleyici küçük köşklerin ve eşsiz çeşmelerin bulunduğunu belirtmiştir. Yazar bu köşklerin haremdeki kadınların gözde mekanlarından olduğunu, kahve ve tatlı meyvelerin ikram edildiğini ve bazen parlak tüylü tavuskuşlarının asil hareketlerini seyrettiklerini dile getirmektedir. Bahçede her boyutta, neredeyse yüz tane tavuskuşu olduğunu belirten yazar, görevlilerin kuşların tüylerinden almalarına izin verdiklerini söylemektedir (Francis, 1891: 57,58).

19. yüzyılın en önemli yapı etkinliği olarak gösterilen Dolmabahçe Sarayı’nın inşaatı, Amerikalı gezginlerin de dikkatini çekmiş görünmektedir. Ancak yazarların yapının eklektik üslubunu betimlemekte zorlandıkları ve İtalyan, Yunan, Avrupa, Palladyen üslubu olmak üzere dört farklı kavramı genel olarak kullandıkları görülmektedir. Gezginler belki de Doğu yolculukları sırasında İtalya’da gördükleri Roma ve Rönesans mimari ürünlerini Dolmabahçe Sarayı’na benzettiklerinden dolayı bu üslup terimlerini kullanmaktadırlar. Nitekim “Avrupa” üslubu terimini kullanan Dorr, yapının Venedik’teki en güzel sarayları anımsattığını dile getirmektedir. Bunun yanı sıra bir motif olmaktan öte, yapının denize açılan cephesine hakim olan Palladyen “Loggia” motifi (Ağır, 1998: 22-24), Taylor ve Bryant’ın dikkatini çekmiş, ancak Taylor yapının Palladio saraylarının kötü bir kopyası olduğu yorumunu getirmiştir. Bunun yanı sıra yapımda mermerin kullanılmasının oldukça ifade edildiği görülmektedir. Yapının Boğaziçi’ndeki tümüyle mermerden inşa edilmiş bir cepheye sahip ilk saray olması belki de gezginlerin malzemeyi bu kadar vurgulamasının sebebidir.

Benzer Belgeler