• Sonuç bulunamadı

İstenmeyen Davranışları Etkileyen Etmenler

2. KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Kuramsal Çerçeve

2.1.5. İstenmeyen Davranışları Etkileyen Etmenler

İstenmeyen davranışlar biyolojik ve çevresel birçok risk faktöründen etkilenmektedir. Bu risk faktörleri her zaman görünür biçimde çocukların davranışlarına etki etmeyebilir. Bazı durumlarda aile ya da çocuğun etrafındaki diğer kişiler bu risklerden haberdar olmayabilir. Genetik yapı, mizaç, çeşitli hastalıklar, annenin gebelik sürecinde yaşadığı problemler, annenin madde kullanımı ve yetersiz beslenmesi biyolojik faktörler arasında yer almaktadır. Biyolojik faktörlerin yanı sıra çevresel etmenler de istenmeyen davranışı etkilemektedir. Aile yapısı ve anne-baba tutumları, yoksulluk ve çocuğun yaşadığı çevre, şiddete maruz kalma, medya, çocuğun bakımını üstlenen kişi, okul gibi etmenler çevresel faktörler arasında yer almaktadır (Kaiser ve Rasminsky, 2007;

Tanju, 2010). Çevresel etmenler arasında yer alan çocuğun etrafındaki yetişkinlerin yanlış beklentileri de çocuğun istenmeyen davranışlarını etkilemektedir. Buna ek olarak çocuğun gelişim dönemi yani yaşı ve yeterli becerilere sahip olmaması da davranışlarını düzenlemek ve kontrol etmek konusunda problem yaşamasına sebep olmaktadır (Özgün, 2016).

Okul öncesi dönemdeki bir çocuğun ailesinden sonra içinde bulunduğu ilk yakın çevresi okul öncesi eğitim kurumudur. Çocuk okul öncesi eğitime başladığında akademik deneyimlerine ilk adımını atmaktadır. Çocuğun bu süreçte yaşadığı deneyimler ileriki deneyimleri için yol gösterici olacaktır (Oktay, 1999). O sebeple okul öncesi eğitim alma süresi de çocuğun deneyimlerine dolayısıyla davranışlarına direk etki eden etmeler arasında yer almaktadır.

Aşağıda istenmeyen davranışları etkileyen etmenlerden cinsiyet, yaş ve okul öncesi eğitim alma süresi ele alınmıştır:

2.1.5.1.Cinsiyet

Çocukların cinsiyete ilişkin fiziksel farklılıklarının yanında, sosyal becerilerinin gelişmesi sürecinde de cinsiyet önemli bir etkendir (Gülay ve Akman, 2009). Erkek ve kız çocuklar arasında yapılan karşılaştırmalarda, erkek çocukların fiziksel etkinliklerde daha aktif, kız çocukların ise sözel etkinliklerde ise daha aktif olduğu görülmektedir.

Cinsiyete ilişkin farklılık çocukların davranışları arasında da belirleyici olmaktadır. Erkek çocuklar daha çok saldırganlık içeren davranışlar sergilerken; kız çocukların kendini kontrol etme ve kişiler arası becerilerinin daha yüksek olduğu görülmektedir (Tüy, 1999).

Diğer bir deyişle, sosyal becerilerde yetersiz olan çocuklar dışa dönük ve içedönük davranış problemleri sergileyebilmektedirler. Bu durum sosyal beceri eksikliğinden kaynaklı ortaya çıkan istenmeyen davranışların da cinsiyete göre farklılaşmasına sebep olmaktadır. Buna ek olarak, toplumların cinsiyete ilişkin davranış kalıpları belirlemiş olması da çocukların davranışlarına yansımaktadır. Toplumun değer yargılarını temel alan çocuk yetiştirme tutumları da kalıplaşmış cinsiyet davranışları üzerinde etkili olmaktadır. Örneğin, ataerkil toplumlarda görülen erkek davranışlarına güçlü, cesur, kahraman, lider, bağımsız, saldırgan olmak gibi yüklenen anlamlar çocukların da yetiştirilme tutumlarına ve dolasıyla davranışlarına yansımaktadır. Diğer taraftan, kız çocuklara atfedilen nazik, kırılgan, duygusal, konuşkan olma gibi anlamlar da kız çocukların toplum içinde nasıl davranacakları konusunda yönlendirici olmaktadır. Hem toplumun cinsiyete ilişkin “doğru davranış” tanımlamaları ile yetiştirilmeleri, hem de kız ve erkek çocukların farklı sosyal becerilere sahip olmaları istenmeyen davranışlarını etkilemektedir.

Çocukların akranları ile kurdukları ilişkilerde cinsiyetler arasında problem durumlarında verilen tepkiler, akran şiddeti (Gülay, 2010); iletişim kurma biçimi, oyun tercihi gibi farklılıklar vardır. Örneğin, erkek çocuklar kız çocuklara göre daha saldırgan olarak nitelendirilmektedir. Yapılan birçok araştırmada başkalarıyla olumlu iletişim kurma, uyumlu olma gibi davranışları içeren sosyal yetkinlik düzeylerinin kız çocuklarda daha yüksek olduğu görülürken; saldırgan olma, başkasına zarar verme gibi istenmeyen davranışlar da daha çok erkek çocuklarda görülmüştür (Bigras ve Dessen, 2002;

Butovskaya ve Demianovitsch, 2002, Kargı ve Erkan, 2004; Roscam, Hoang ve Schelstraete, 2017). Çocukların içe kapanıklık durumları ile ilgili olarak da bazı araştırmalar cinsiyete ilişkin fark olmadığı göstermektedir (Çorapçı, Aksan, Arslan-Yalçın ve Yağmurlu; 2010; LaFreinere ve Dumas, 1996)

2.1.5.2.Yaş

Her gelişim döneminin ve yaşının kendine özgü gelişim görevleri çocuğun davranışının uygun olup olmadığı konusunda bilgi vermektedir (Özgün, 2016). Bir istenmeyen davranışın doğru yorumlanabilmesi için o davranışın çocuğun yaşı ve gelişim düzeyi için normal bir davranış olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Örneğin, fiziksel olarak oldukça aktif olan 3 ya da 4 yaş çocuğundan sessizce, uzun süre oturmasını beklemek ve çocuk bunu gerçekleştirmediğinde kasıtlı yaptığını düşünmek doğru bir düşünce biçimi değildir. Yapılan araştırmalar yaşla birlikte çocukların sosyal yetkinliklerinin arttığını göstermektedir (Butovskaya ve Demianovitsch, 2002; Chen ve Jiang, 2002; LaFreinere ve Dumas, 1996; Masataka, 2002). Yaşa ilişkin yapılan çalışmalarda Butovskaya ve Demianovitsch (2002), 4 yaştan büyük kızların daha fazla içe dönük istenmeyen davranışlar sergilediklerini belirtirken; LaFreinere ve Dumas (1996) Amerika’daki çocukların içe dönük ve dışa dönük davranışlarında yaşla birlikte bir düşüş olduğunu bulmuştur. Bu durumda, yaşın istenmeyen davranışlar üzerinde net olarak olumlu etkilerinin olduğu söylenemese de yaşla birlikte çocuk daha fazla sosyalleşmektedir. Çevresi genişleyen ve yeni kişilerle etkileşim kuran çocuk yaşla birlikte deneyimlerini artırmakta ve yeni beceriler kazanmaktadır. Kazanılan beceriler istenmeyen davranışlar üzerinde etkili olmaktadır.

2.1.5.3.Okul Öncesi Eğitim Alma Süresi

Okul öncesi eğitim kurumu çocuğun toplumsal anlamda ilk deneyimlerini yaşadığı ortamdır. Kurumda geçirdiği süre boyunca çocuk bilişsel, fiziksel, sosyal ve duygusal tüm gelişim alanları açısından ilerleme göstermektedir.

Çocuğun ailesinden sonra en yakın çevresi olan okul öncesi eğitim kurumu çocuğa sağladığı ilk deneyimler ile gelecek yaşantısını şekillendirerek sonraki deneyimlere ışık tutmaktadır. Okul öncesi dönemde gelişimin her bir basamağı diğer basamakları etkilemektedir. Okul öncesi eğitim kurumlarında uygulanan programlar çocuğun çok yönlü gelişimini destekleyici nitelikte planlandığında, çocuk geniş bir dünya görüşüne sahip olarak gelişmektedir. Bu süreçte kolay öğrenen, öğrenmeler arasında ilişki kuran çocuk aynı zamanda başka insanlar ile de iletişim kurmaktadır (Oktay, 1999). Çocuğun okul sürecinde akran grubunda yer alarak toplumda var olan kuralları ve öğretmenini model alarak uygun davranışları öğrenmesi sosyal becerilerini desteklemektedir (Gülay ve Akman, 2009). Acun-Kapıkıran, Bora-İvrendi ve Adak (2006) ilk kez okul öncesi

eğitim alan çocukların sosyal becerilerinin daha düşük olduğunu ifade etmiştir. Okul öncesi eğitime daha uzun süre devam etmek ilerleyen yıllardaki okulu terk etme ve suça karışma gibi istenmeyen davranışları azaltmaktadır (Reynolds, Temple, Robertson ve Mann, 2001).