• Sonuç bulunamadı

Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 17.0 programı kullanılmıştır. Sonuçlar %95 güven aralığında ve p<0.05 düzeyinde değerlendirilmiştir. Çalışma verilerinin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotları (frekans sayımı, ortalama, ortalamanın standart sapması) kullanılmıştır. Sınıflandırılmış verilerin gruplar arası karşılaştırılmasında Chi-Square ve Fisher’s Exact testi kullanılmıştır. Çalışmaya alınan örneklemin küçüklüğü göz önüne alınarak parametrik olmayan yöntemler; Kruskal Wallis Analizi, Mann Whitney U Testi kullanılmıştır. Ayrıca ANOVA ve Post Hoc testlerinden Bonferroni ve Tamhane testleri kullanılmıştır.

4. BULGULAR

4.1. Makroskopik Değerlendirme

Deneklerin Mazuji sınıflamasına göre makroskopik değerlendirme sonuçları Tablo 4’de gösterilmiştir.

Tablo 4. Gruplara göre makroskopik adezyon derecelendirmesi

Denek Sham Kontrol Pentoksifilin

1 Evre 1 Evre 1 Evre 1

2 Evre 1 Evre 2 Evre 1

3 Evre 2 Evre 1 Evre 1

4 Evre 2 Evre 2 Evre 0

5 Evre 1 Evre 1 Evre 0

6 Evre 2 Evre 1 Evre 0

7 Evre 1 Evre 2 Evre 0

8 Evre 2 Evre 2 Evre 1

9 Evre 2 Evre 4 Evre 1

10 Evre 1 Evre 4 Evre 0

4.2. Histopatolojik Değerlendirme

Histopatolojik değerlendirmede Zühlke sınıflandırması kullanılarak elde edilen değerler Tablo 5’de gösterilmiştir.

Tablo 5. Gruplara göre mikroskopik adezyon derecelendirmesi

Denek Sham Kontrol Pentoksifilin

1 Grade 1 Grade 2 Grade 2

2 Grade 1 Grade 3 Grade 2

3 Grade 1 Grade 3 Grade 2

4 Grade 1 Grade 4 Grade 1

5 Grade 1 Grade 2 Grade 1

6 Grade 1 Grade 3 Grade 2

7 Grade 1 Grade 4 Grade 1

8 Grade 2 Grade 3 Grade 2

9 Grade 1 Grade 4 Grade 1

10 Grade 1 Grade 4 Grade 2

Histopatolojik değerlendirmede Zühlke sınıflandırmasına göre derecelendirilen deneklere ait materyallerdeki grade 1, grade 2, grade 3, grade 4’e ait görünümler sırasıyla Şekil 8, Şekil 9, Şekil 10 ve Şekil 11’de gösterilmiştir.

Şekil 8. Mikroskopik grade 1. Şekil 9. Mikroskopik grade 2.

Şekil 10. Mikroskopik grade 3. Şekil 11. Mikroskopik grade 4.

4.3. Biyokimyasal Değerlendirme

Hidroksiprolin düzeyi tayini yapılarak elde edilen veriler Tablo 6’da gösterilmiştir.

Tablo 6. Gruplara göre doku hidroksiprolin değerleri(mg/L/g/doku)

Denek Sham Kontrol Pentoksifilin

1 82.68 47.25 117 2 47.25 56.25 92.25 3 59.06 56.25 63 4 70.87 38.25 60.75 5 59.06 58.50 56.25 6 47.25 51.75 78.75 7 82.68 40.50 112.50 8 70.87 65.25 78.75 9 70.87 45 60.75 10 47.25 24.75 101.25 4.4. İstatistiksel Çalışmalar

Makroskopik ve mikroskopik sonuçlara ANOVA testi uygulandı. Sonuçlar aşağıdaki tablo ve grafiklerde gösterilmiştir.

Tablo 7. ANOVA testi sonuçları.

N Ortalama Standart Sapma % 95 Güvenlik Aralığı Makroskopi k Görünüm Sham 10 1.50 0.52 1.12 1.88 Kontrol 10 2 1.15 1.17 2.83 PTX 10 0.50 0.52 0.12 0.88 Mikroskopik Görünüm Sham 10 1.10 0.31 0.87 1.33 Kontrol 10 3.20 0.78 2.64 3.76 PTX 10 1.60 0.51 1.23 1.97

Makroskopik değerlerin Kruskal Wallis testi (X2=13,779; P= 0.001); ayrıca, ANOVA (F=9,26; P=0,001) testi uygulandıktan sonrasında uygulanan Post Hoc BONFERRONİ çoklu karşılaştırma testinin sonuçları aşağıdaki tabloda verilmiştir (pentoksifilin, PTX olarak kısaltıldı).

Tablo 8. Makroskopik değerlerin Post Hoc BONFERRONİ testi sonuçları

Makroskopi P Ortalama Farklılık

Sham - Kontrol 0.511 -0.50

Kontrol - PTX 0.001 1.50

Sham - PTX 0.027 1

Şekil 12. Makroskopik sonuçların karşılaştırılması.

Makroskopik sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildiğinde; sham gurubu ile kontrol gurubu arasında adezyon açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p=0.511). Kontrol gurubu ile pentoksifilin gurubu arasında adezyon açısından anlamlı fark saptandı (p=0.001). Pentoksifilin gurubunda, kontrol gurubuna göre adezyonun makroskopik açıdan anlamlı olarak az olduğu saptandı. Sham gurubu ile pentoksifilin gurubu arasında adezyon açısından anlamlı fark saptandı (p=0.027).

Mikroskopik değerlerin Kruskal-Wallis testi uygulandı (X2=21.052; P=0.001), ayrıca ANOVA testi (F= 36.50; P= 0.001); sonrasında uygulanan Post Hoc TAMHANE çoklu karşılaştırma testinin sonuçları aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 9. Mikroskopik değerlerin Post Hoc TAMHANE testi sonuçları.

Mikroskopi P Ortalama Farklılık

Sham - Kontrol 0.0001 -2.10

Kontrol - PTX 0.0001 1.60

Sham - PTX 0.058 -0.50

Mikroskopik sonuçların karşılaştırılması aşağıda şekilde verilmiştir.

Şekil 13. Mikroskopik sonuçların karşılaştırılması.

Mikroskopik sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildiğinde; sham gurubu ile kontrol gurubu arasında adezyon açısından anlamlı farklılık saptandı (p=0.0001). Kontrol gurubu ile pentoksifilin gurubu arasında adezyon açısından anlamlı fark saptandı (p=0.0001). Kontrol gurubunda adezyonun anlamlı olarak diğer iki gurubdan fazla olduğu saptandı. Pentoksifilin gurubunda, kontrol gurubuna göre adezyonu mikroskopik açıdan anlamlı olarak az olduğu saptandı.Sham gurubu ile pentoksifilin gurubu arasında adezyon açısından anlamlı fark saptanmadı (p=0.058).

Doku hidroksiprolin düzeylerinin karşılaştırması için ANOVA testi uygulandı. Sonuçlar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 10. Hidroksiprolin düzeylerinin ANOVA testi sonuçları.

N Ortalama Standart Sapma Minimum Maksimu m %95 Güvenlik Aralığı Sham 10 63.78 13.86 47.25 82.68 53.86 73.70 Kontrol 10 48.37 11.82 24.75 65.25 39.91 56.83 PTX 10 82.12 22.55 56.25 117.00 65.98 98.26 Toplam 30 64.76 21.39 24.75 117.00 56.77 72.75

Hidroksiprolin düzeylerinin Kruskal-Wallis testi (X2=13,46; P=0,001). Ayrıca. ANOVA testi (F= 10.186; P= 0.001); sonrasında uygulanan Post Hoc TAMHANE çoklu karşılaştırma testinin sonuçları aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo-11. Hidroksiprolin düzeylerinin Post HocTAMHANE testi sonuçları.

Hidroksiprolin P(<0.05) Ortalama Farklılık

Sham - Kontrol 0.046 15.40

Kontrol - PTX 0.030 -33.75

Hidroksiprolin düzeylerinin karşılaştırılması aşağıda şekilde verilmiştir.

Şekil 14. Hidroksiprolin düzeylerinin karşılaştırılması.

Hidroksiprolin düzeyleri istatistiksel olarak değerlendirildiğinde; sham gurubu ile kontrol gurubu arasında hidroksiprolin miktarı açısından anlamlı farklılık saptandı (p=0.046). Kontrol gurubu ile pentoksifilin gurubu arasında hidroksiprolin miktarı açısından anlamlı fark saptandı (p=0.03). Hidroksiprolin miktarı en fazla pentoksifilin gurubunda saptandı. Sham gurubu ile pentoksifilin gurubu arasında hidroksiprolin miktarı açısından anlamlı fark saptanmadı (p=0.128).

5. TARTIŞMA

Cerrahi sonrası intraabdominal adezyonlar uzun dönem morbiditenin önemli bir sebebidir ve bilimsel literatürde adezyonları önlemeye yönelik oldukça fazla sayıda çalışmaya rastlanmaktadır.

Abdominal ve pelvik adezyonlar peritoneal yüzey defektlerinin skar formasyonu ile iyileşmesi sırasında peritoneal ve pelvik kavite yüzeyleri arasında oluşan patolojik yapıdaki bağlardır. Bu bağlar, ince bir konnektif doku bandından, yoğun kanlanan kalın ve fibröz bir brid veya iki organ yüzeyi arasında direkt bağlantıya kadar olan bir aralıkta olabilirler. Tipik olarak adezyonlar, yaralanan periton yüzeyinde olduğu gibi normal mezotel ile kaplanamayacak olan alanlarla kontakt halinde olan normal dokular arasında meydana gelir (1,2).

Son zamanlarda cerrahi tekniklerdeki gelişmelere ve yapışıklık gelişimini önlemek için alınan önlemlere rağmen hala periton içi yapışıklıklar önemli bir sorun olarak günümüzde de devam etmektedir. Son çalışmalarda; önceden cerrahi müdahale geçiren hastaların %33’ü postoperatif yapışıklıklarla ilişkili olarak ikinci kez hastaneye tedavi amaçlı yatırıldığı bildirilmektedir (8).

Karın içi yapışıklıkları azaltmak için doku hasarını önlemeye, uygun dikiş materyali ve cerrahi teknik kullanmaya, operasyon süresini mümkün olduğunca kısa tutmaya ve periton içi eksudaları azaltmaya odaklanılmalıdır. Ancak mükemmel operasyon teknikleri bile, postoperatif yapışıklıkların gelişmesini önleyemez. İnce barsak obstrüksiyonu, infertilite, kronik abdominal ve pelvik ağrı ve daha sonraki cerrahi müdahalelerin güçleşmesi peritoneal yapışıklıkların en sık sonuçlarıdır. Bu nedenle, karın içi yapışıklıklar, ağrı, barsak tıkanıklığı ve infertilite nedeni olarak major karın cerrahisi gerektirmeleri ve hastanede yatış süresini uzatabilmeleri gibi nedenlerle postoperatif morbidite ve maliyet artışına yol açabilirler (9).

Postoperatif peritoneal adezyonlar ayrıca ciddi bir ekonomik sorundur. İsveç’de abdominal cerrahi yapan tüm üniteleri kapsayan çok merkezli bir çalışmada görülmüştür ki, sadece ince barsak tıkanıklığına bağlı yıllık ekonomik kayıp altı milyon dolardan fazladır (5). Benzer bir çalışma 1994 yılında ABD’ de yapılmıştır. 303.836 hastaya adezyoliz uygulanmıştır. Bunların çoğu sindirim ve kadın genital sistemine aittir. Toplam harcama ise 1.3 milyar dolar olarak saptanmıştır (53).

Adezyon oluşturmaya eğilim, hastaya özgü bir durumdur. Beslenme durumu, diyabet, lökosit ve fibroblast aktivitesini değiştiren hastalıklar gibi çeşitli bireysel faktörler adezyon oluşumunu etkilerler. Adezyonlardan korunmak için çeşitli metodlar araştırılmış, operasyon sonrası adezyon oluşumunu engellemek için çeşitli klinik tekniklerin ve ilaçların kullanımı ön plana çıkmıştır. Adezyonları engellemek için başlıca şu yaklaşımlar vardır: Cerrahi tekniği iyileştirme, batın içi yapılara karşı travmayı azaltma ve adezyon oluşumunu engellemektir (11). Cerrahi sonrası adezyonlar karşılıklı peritoneal yüzeylerin travmatize olmasıyla meydana gelir. Peritoneal travmayı en aza indiren ve yabancı maddeleri abdominal kaviteden uzaklaştıran yöntemler daha az adezyona neden olurlar. Dokuya nazik yakalaşım ve titiz hemostaz uygulanması adezyon oluşumunu engeller. Diğer etkili yöntemler ise, barsakların şiddetli travmaya uğramasını önleyecek işlemler, dokuları yıkayarak ıslak tutma, geniş cerrahi kesilerden ve gereksiz disseksiyonlardan kaçınma, batın içerisinde ıslak spanç ve tamponların kullanılması, serozal hasarlanmayı azaltan mikro ve atravmatik sütür materyallerinin kullanımıdır (11,32,33).

İdeal adezyon önleyici maddeler; peritoneal mezotelial hücrelere zarar vermemelidir. Yani tam intakt olmalıdır. Peritoneal yara iyileşmesini hızlandırmalı ve tam olarak absorbe olabilmelidir. Doğru dozda uygulanmalıdır. İdeal bir antiadezif düşük ya da yüksek doz uygulanırsa yararsız olabilir. Hatta yüksek dozlarda absorbe olmadan granülomlar oluşturarak daha çok adezyona neden olabilir. Absorbsiyon süresi hızlı olmamalı (48–72 saat) ve çok yavaş da olmamalıdır (granülom riski). Yüzeyler arasında seperasyon sağlayabilmelidir. Seperasyon sağlayabilecek kritik bir viskoziteye sahip olmalıdır (45).

Postoperatif intraabdominal adezyon oluşumunun önlenmesine yönelik çalışmaların büyük bir kısmı periton ve serozal yüzeylerde oluşturulan travma

modelleri ile yapılmıştır. Periton adezyonları oluşturmak için hasarlı uterus boynuz modeli, periton hasar modeli, ileal transeksiyon modeli, kolon anastomoz modeli, ince barsak anastomoz modeli, bakteriyel peritonit modeli, klempleme modeli, periton içerisine sünger disk implantasyonu, çekal abrazyon modeli kullanılmıştır. Kliniğimizce Guzelsagaltici ve ark. (91) tarafından bakteriyel peritonit modeli sonrası ratlarda intraperitoneal octenidindihydro-chloride-phenoxyethanol solusyonu kullanımının peritoneal adezyon formasyonuna etkisini araştırmışlardır. Çalışmamızda kullandığımız çekotomi modeli güncel adezyon modelidir. Dalkılıç ve ark. (92) çekotomi adezyon modeli sonrası ratlarda intraperitoneal taurolidin kullanımın cerrahi sonrası yapışıklıklara etkisini araştırmışlardır. Lauder ve ark. (93) çekotomi adezyon modeli sonrası ratlarda modifiye edilmiş chitosan- dextran jelinin peritoneal yapışıklıkarı önlemedeki etkisini araştırmışlardır.

Pentoksifilin, ksantin türevi fosfodiesteraz inhibitörü bir ilaçtır. Pentoksifilin güçlü bir periferik vazodilatatördür (82). Diğer periferik vazodilatatör ilaçların çoğundan farklı olarak kanda reolojik etkiler de gösterir (83). Periferik ve beyin damarlarına ait hastalıkların ve mikrosirkülasyon bozukluğu içeren hastalıkların tedavisinde kullanılan hemoreolojik bir ajandır. Kronik oklüzif hastalığı olanlarda kladikasyon (periferik damar hastalığı olanlarda iskemiye bağlı egzersiz sırasında gelişen, istirahatte geçen bacak ağrısı) oluşma süresini belirgin şekilde uzattığı gösterilmiştir (83). Asıl terapötik etkinliği, hemoreolojik etkileriyle kan akımı ve dokuların oksijenasyonunu artırmasına bağlıdır. Bu hemoreolojik etkileri sonucu;

1. Eritrositlerin esnekliğini (deformibilitesini) arttırır. 2. Fibrinojen yoğunluğunu azaltır.

3. Trombosit agregasyonunu ve trombus oluşumunu azaltır. 4. Kan viskozitesini düşürür, kan akışkanlığını arttırır.

5. Lökositlerin endotele adezyonunu azaltır, lökosit aktivasyonu ve bunun neden olduğu endotel hasarını azaltır (82).

Böylece Pentoksifilin, kanın akışkanlığını arttırarak ve antitrombotik etki göstererek mikrodolaşım perfüzyonunu arttırır. Yani kan dolaşımı ve dokuların oksijenlenmesi artar (82).

Pentoksifilin’in kullanım alanları içinde başlıcaları periferik vasküler hastalıklar ve serebrovasküler hastalıklarıdır (83).

Çeşitli duyma bozukluklarında, göze ait vasküler dejeneratif süreçle seyreden dolaşım bozukluklarının tedavisinde kullanılmaktadır (82).

Pentoksifilin hemotolojik malignitesi olan hastalarda, özellikle kemik iliği transplantasyonları sonrası ortaya çıkan toksik yan etkileri ve greft reddi reaksiyonlarının önlenmesinde halen koruyucu ajan olarak kullanılmaktadır (82).

Bu güne kadar yapılmış pentoksifilin ile ilgili çalışmalarda 100 mg/kg ve 200 mg/kg gibi yüksek dozlar kullanılmış ve yararlı etkisinin doza bağımlı olarak arttığı gösterilmiştir (94). Ancak tedavide 200 mg/kg ve üzerindeki uygulamalarda toksik etkiler bildirilmiştir. Pentoksifilinin100 mg/kg dozda uygulaması ile toksik etki bildirilmemiş ve çalışmamızda bu doz kullanılmıştır (95).

Pentoksifilin lökositlerin endotel hücrelerin adezyon kabiliyetlerini ve agregasyonunu azaltır, inflamatuvar olaylara bir cevap olarak gelişen makrofaj ve monosit kaynaklı TNF-α ve IL-1 üretimini inhibe eder (14). Pentoksifilin TNF-α’nın neden olduğu fibroblastlardaki kollajen sentezini, glikozaminoglikan ve kollojenolitik aktiviteyi de bloke eder. IL-1’in indüklediği fibroblastik proliferasyonu da pentoksifilin tarafından inhibe edilir (96).

Pentoksifilin fosfodiesteraz inhibitörü olup, hücre içinde sekonder messanger cAMP’nin yükselmesine sebep olmaktadır (97).

Normal insan dermal fibroblast kültüründe pentoksifilinin IL-1s tarafından sürdürülen proliferasyonu inhibe ettiği, aynı zamanda kollajen sentezini, glikozaminoglikan ve fibronektin yapımını inhibe ederken, kollajenaz aktivitesini stimule ettiği gösterilmiştir (98).

İnsan dermal fibroblastlarında pentoksifilinin tip1 ve 3 prokollajen mRNA ve prokollajen geni aktive eden transkripsiyon faktör olan nükleer faktör–1 (NF–1) düzeylerini düşürdüğü gösterilmiştir. Sıçanlarda yapılan kronik sekonder biliyer fibrozis modelinde pentoksifilin hepatik prokollagen tip-1 mRNA düzeyini 1/8 düzeyine indirdiği ve iki önemli fibrojenik sitokin olan transforming growth faktor s1 (TGF-s1) ile bağ dokusu growth faktorü (CTGF) anlamlı derecede baskıladığı gösterilmiştir. Bununla birlikte pentoksifilinin birçok metalloproteinazın en önemli endojen inhibitörü olan metalloproteinaz–1 inhibitörü (TIMP–1) yapımını fibroblast ve aktive hepatik stellat hücre kültüründe azaltırken, TIMP–1 mRNA yapımını

hepatosit, safra kanalı hücreleri ve kuppfer hücrelerinde arttırması, karaciğerde pentoksifilinin beklenen etkisini azaltmaktadır (97).

Literatür tarandığında intraabdominal adezyonların önlenmesinde pentoksifilin ile ilgili 7 çalışma bulunmuştur. Kaleli ve ark. (99), sıçan uterin horn modelinde pentoksifilinin intraabdominal adezyonları azalttığını bulmuşlardır. Lai ve ark. (100), sıçanlarda intestinal rezeksiyon sonrası anastomoz bölgesinde intraperitoneal adezyon oluşumunu azalttığını bildirmişlerdir. Chalkiadakis ve ark. (101), peritonitle indüklenmiş rat modelinde adezyonu azalttığını göstermişlerdir. Oysa Steinleitner ve ark. (102), tavşan uterin horn modelinde pentoksifilinin adezyon gelişimini azaltmadığını göstermişlerdir. Tarhan ve ark. (103), çekal abrazyon sonrası intraperitoneal ve intravenöz pentoksifilin verilen ratlarda peritoneal fibrinoliz sistemi aktivasyonuna bağlı adezyon gelişimini azalttığını göstermişlerdir. Mendes ve ark. (104), periton içerisine sünger disk implantasyonuyla oluşturulan intraabdominal adezyon modelinde cilostazol ve pentoksifilinin ratlarda siklik nükleotid modülasyonu sağlayıp, anjiogenezisi, inflamasyonu, fibrozisi azaltarak adezyon gelişimini azalttığını göstermişlerdir. Son olarak Boztosun ve ark. (105), rat uterin horn modelinde metilen mavisi, pentoksifilin ve enoksaparinin intraperitoneal adezyon gelişimi üzerine etkisini göstermişlerdir. Bu çalışmada pentoksifilinin adezyon formasyonu üzerine etkisi saptanmayıp, metilen mavisi ve enoksaparinin adezyom formasyonunu azalttığı saptanmıştır. Metilen mavisinin anjiogenezis üzerine etki ederek adezyon markerlerini azalttığını saptamışlardır. Çalışmamızda pentoksifilinin makroskopik ve mikroskopik açıdan intraabdominal adezyonları azalttığını saptadık.

Birçok çalışma doku hidroksiprolin düzeyini kollajen miktarının bir göstergesi olarak kullanmıştır. Hidroksiprolin başlıca kollajende bulunur. Molekülün aminoasit içeriğinin %13’ünü gösterir. Kollajen içeriğinde glisin, prolin, hidroksiprolin, hidroksilizn bulunur. Hidroksiprolin ve hidroksilizin kollajene özgü aminoasitlerdir (106).

Yüksek doku hidroksiprolin düzeyi kollajen sentezinin yüksek olduğunu gösterir. Kollajen ana maddelerinden biri olan hidroksiprolinin doku seviyesi yara iyileşmesi sürecinin iyi bir göstergesidir (107).

Yaptığımız çalışmada reoperasyon aşamasında adezyon bölgeleri ve peritondan aldığımız doku örneklerinin incelemesiyle ortaya çıkan hidroksiprolin miktarları bize postoperatif doku iyileşmesi hakkında bilgiler verdi. Adezyon oluşumunun yoğun olarak gözlendiği kontrol ve sham gurubuna göre pentoksifilin gurubundaki ratlarda ölçülen hidroksiprolin miktarları daha yüksek ve anlamlıydı.

6. SONUÇ

Yaptığımız çalışma makroskopik sonuçlar açısından değerlendirildiğinde; sham gurubunun ortalaması 1.50, standart sapması 0.52 idi. Kontrol gurubunun ortalaması 2, standart sapması 1.15 idi. Pentoksifilin gurubunun ortalaması 0.50, standart sapması 0.52 idi. Grupların karşılaştırması için yapılan Post Hoc BONFERRONİ çoklu karşılaştırma testinde sham gurubu ile pentoksifilin gurubu arasında (p=0.027) ve kontrol gurubu ile pentoksifilin gurubu arasında (p=0.001) adezyon açısından anlamlı fark saptandı. Pentoksifilin gurubunda, kontrol ve sham gurubuna göre adezyonun makroskopik açıdan anlamlı olarak az olduğu saptandı.

Mikroskopik sonuçlar açısından değerlendirildiğinde; sham gurubunun ortalaması 1.10, standart sapması 0.31 idi. Kontrol gurubunun ortalaması 3.20, standart sapması 0.78 idi. Pentoksifilin gurubunun ortalaması 1.60, standart sapması 0.51 idi. Grupların karşılaştırması için yapılan Post Hoc TAMHANE çoklu karşılaştırma testinde sham gurubu ile kontrol gurubu arasında (p=0.0001) ve kontrol gurubu ile pentoksifilin gurubu arasında arasında (p=0.0001) adezyon açısından anlamlı fark saptandı. Pentoksifilin ve sham gurubunda, kontrol gurubuna göre adezyonun mikroskopik açıdan anlamlı olarak az olduğu saptandı.

Doku hidroksiprolin düzeyi sonuçları açısından değerlendirildiğinde; sham gurubunun ortalaması 63.78, standart sapması 13.86 idi. Sham gurubunun minimum hidroksiprolin değeri 47.25 mg/L/g/doku ve maksimum değeri 82.68 mg/L/g/doku idi. Kontrol gurubunun ortalaması 48.37, standart sapması 11.82 idi. Kontrol gurubunun minimum hidroksiprolin değeri 24.75 mg/L/g/doku ve maksimum değeri

65.25 mg/L/g/doku idi. Pentoksifilin gurubunun ortalaması 82.12, standart sapması 22.55 idi. Pentoksifilin gurubunun minimum hidroksiprolin değeri 56.25 mg/L/g/doku ve maksimum değeri 117 mg/L/g/doku idi. Grupların karşılaştırması için yapılan Post Hoc TAMHANE çoklu karşılaştırma testinde sham gurubu ile kontrol gurubu arasında (p=0.046) ve kontrol gurubu ile pentoksifilin grubu arasında (p=0.03) anlamlı fark saptandı. Hidroksiprolin düzeyi en fazla pentoksifilin gurubunda saptandı.

Deneysel adezyon modeli açısından güncel olan çekotomi yöntemi kullanılarak oluşturulan adezyon modelinde intraperitoneal olarak uygulanan pentoksifilinin karın içi adezyon oluşumunu azalttığı gösterilmiştir. Doku hidroskiprolin miktarını arttırarak yara iyileşmesini hızlandırdığı gösterilmiştir. Bu sonuçlar ışığında pentoksifilin ile ilgili daha detaylı araştırmalar yapılması gerektiği kanısına varılmıştır.

7. KAYNAKLAR

1. Herrick EH, Mutsaers SE, Ozua P, et al. Human peritoneal adhesions are highly cellular, innervated and vascularized. J Pathol. 2000;192:67-72.

2. Hellebrekers BWJ, Trimbos-Kemper TCM, Trimbos JBMZ, et al. Use of fibrinolytic agents in the prevention of postoperative adhesion formation. Fertil Steril. 2000;74:203-212

3. Attard JA, MacLean AR. Adhesive small bowel obstruction: epidemiology, Biology and prevention. Can J Surg. 2007;50:291-300.

4. Küçük GO. Ligasure, ultracision ve bağlama yöntemiyle sıçanlarda omentum rezeksiyonu sonrası oluşan intraperitoneal adezyonların arşılaştırılması. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Uzmanlık Tezi, İstanbul 2008.

5. Holmdahl L; Risberg B. Adhesions: prevention and complications in general surgery. Eur J Surg. 1997;163:169-174.

6. Bulbuller N, Ilhan YS, Kirkil C et al. Can angiotensin converting enzyme inhibitors prevent postoperative adhesions? J Surg Res. 2005;125:94-97. 7. Ellis H. The causes and prevention of intestinal adhesions. Br J Surg.

1982;69:241-243.

8. Cheong YC, Laird SM, Li TC, et al. Peritoneal healing and adhesion formation /reformation. Human Reproduvtive Update. 2001;7:556-566. 9. Risberg B. Adhesions: Preventive strategies. Eur J Surg. 1997;577:32-39.

10. Bryant LR. An evaluation of the effect of fibrinolysin on intraperitoneal adhesion formation. Am J Surg. 1963;106:892-897.

11. DeCherney AH, Di Zerega GS. Clinical problem of intraperitoneal postsurgical adhesion formation following general surgery and the use of adhesion prevention bariers. Surg Clin North Am. 1997;77:671-688.

12. Coakley FV, Hricak H. Imaging of peritoneal and mesenteric disase key concepts for the clinical radiologist. 1999; 54(9):563-574.

13. Gotloib L, Oreopoulos DG. Transfer across the peritoneum: passive or active. Nephron. 1981;29:201-202.

14. Di Zerega GS. Biocemical events in peritoneal tissue repair. Eur J Surg Suppl. 1997;577:10-16.

15. Graham GR, Tarchia MG, Dankevich KA, et al. Surface active material inperitoneal effluent of CAPD patients. Perit Dial. 1985;5:109.

16. Raftery AT. Regeneration of pariatel and visseral peritoneum in the immature animals. Br J Surg. 1973;60:969-975.

17. Buckman RF, Woods M, Sargent L, et al. A unifying pathogenetic mechanism in the etiology of intraperitoneal adhesions. J Surg Res. 1976;20:1-5.

18. Gomel V, Urman B, Gürgan T. Pathophysiology of adhesion formation and strategies for prevention. J Reprod Med. 1996;41:35-41.

19. Tanphiphat C, Chittmittrapap S, Prasopsunti K. Adhezive Small bowel obstruction. A review of 321 cases in a Thai hospital. Am. J.Surg. 1987;154:283-287.

20. Hertzler AE. The peritoneum. St. Louis: DV Mosby. 1919;1:238-275.

21. Holmdahl L, Ericsson E, Al-Jabreen M, et al. Fibrinolysis in human peritoneum during operation surgery. Ann. Surg. 1996;119:701-705.

22. Rodgers KE, Di Zeregga GS. Function of peritoneal exudate cells after abdominal surgery. J Invest. Surg. 1993;6:9-23

23. Holmdahl L, Ericsson E, Ericsson BI, et al. Depression of peritoneal fibrinolysis during operation is a local response to trauma. Surgery. 1998;13:539-544.

24. Buckman RF, Woods M, Sargendt L. A unifying pathogenetic mechanism in the etiology of intraperitoneal adhesions. J Surg Res. 1976;20(1):1-5.

25. Raftery AT. Effect of peritoneal trauma on peritoneal fibrinolytic activity and intraperitoneal adhesions formation. Eur Surg Res. 1987;13:397-401.

26. Milligan DW, Raftery AT. Obstervations on the pathogenesis of peritoneal adhesions, a light and electeron microscopical study. Br J Surg. 1974;61:274- 80.

27. Montz FS, Shimanuki T, Di Zerega GS. Postsurgical mesothelial re- epitelization. In: De Cherney AH, Polon ML. Editors. Reproductive Surgery. Chicago, Year Book Medical Publishers. 1983;31-47.

28. Kaidi AA, Gurchumelidze T, Nazzal M, et al. Tumor Necrosis Factor-α: Marker for peritoneal adhesion formation. J Sur gres. 1995;58:516-518. 29. Burns JW, Cold MJ, Burgess LS, et al. Preclinical evaluation of seprafilm

beoresorbable membrane. Eur J Surg. 1997;577: 40-48.

30. Di Zerega GS. Contemporary adhesions prevention. Fertil Steril. 1994;61:219-235.

31. Chung Dr, Chitnis T, Panzo RJ, et al. CD4+ T cells regulate surgical and postinfectious adhesion formation. J. Exp. Medicine. 2002;195(11):1471- 1478.

32. Liakakos T, Thomakos N, Fine PM, et al. Peritoneal adesions; etiology, pathophysiology, and clinical significanse. Dig Surg. 2001;18:260-273. 33. Van Der Krabben AA, Dijkstra FR, Nieuwenhuijzen M, et al. Morbidity and

mortality of inadvertent enterotomy during adhesiotomy. Br J Surg. 2000;87:467-471.

34. Ellis H. The cause and prevention of postoperative abdominal adhesions. Br J

Benzer Belgeler