• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. Tenâsüh düşüncesinin Tarihi seyri:

2.5. İslam Düşüncesinde Tenâsüh:

İslam düşüncesinde tenâsüh fikri, Kur’an ayetlerinin ahiret ile ilgili vermiş olduğu bilgiler ışığında değerlendirilmiş ve başta kelamcılar olmak üzere İslam bilginlerinin çoğu tarafından reddedilmiş olsa da, bazı sûfî ve kelâmî ekollerde ruhun ölümden sonra yeni bir bedene geçmesi düşüncesini bulmak mümkündür. Ebu’l-Hasan el-Eş’arî (874 – 936), Abdulkâhir el-Bağdâdî (ö. 1037), Azîzuddîn en-Nesefî (ö.1300) ve Niyâzî Mısrî (ö. 1694) gibi isimler bu inancı eserlerinde değerlendirmiş, bir kısmınca bu inanca sahip insanların küfre düştükleri konusunda müslamanların ittifak ettikleri ifade edilmiştir.61

Kelâmî ekoller içinde, Gulât-ı Şia’dan Sebeiyye, İlahî ruhun önce nebîlere, ardından Hz. Ali’ye ve diğer imamlara onlardan da Beyân b. Sem’an’a geçtiğini kabul eden Beyâniyye62 fırkalarında bir inanç olarak tenâsühün varlığı kabul edilmektedir. Hulûl ve tenâsüh fikrinin birlikte bulunduğu Hattabiyye’ye de hulûl ve tenâsüh inancı birbirine karışmış bir şekilde

59 Ahmet Arslan, İlk Çağ Felsefe Tarihi, C. V, s. 133- 135.

60 Ahmet Arslan, İlk Çağ Felsefe Tarihi, C. V, s. 140.

61 Ali İhsan Yitik, “Tenâsüh” D.İ.A., C. 40, s. 441.

62 William F. Tucker, Beyân b. Sem’an ve Beyâniyye: Emevî Irak’ının Şii Aşırıları, Çev. Dr. Yusuf Benli, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi III, 2003, S. 1, s. 224.

bulunmaktadır. Kurucusu Ebu’l-Hattâb’ın ilahlığına inanılan bu mezhepte Allah’ın, vâsîlerin bedenine hulul ettiğine ve bu ruhun imamlardan birbirine geçtiğine inananlar bulunmaktadır.

Fırkanın bir koluna göre ise Serî el-Aksâm, Câfer-i Sâdık tarafından gönderilmiştir ve Hz.

Musa’nın ruhunu taşımaktadır.63 Abdullah b. Muaviye çevresinde toplanıp onu imam tanıyan Cenâhiyye grubunda da yukarıdakilere benzer inançlar bulunmaktadır. Cennet ve Cehennem inançlarını reddedip tenâsüh inancını benimseyen bu gruptan bazılarına göre Muhammed b.

Muâviye öldükten sonra rûhu İshâk b. Zeyd b. Hâris el-Ensarî’ye geçmiştir.64 Yine Râvendiyye ve Tenâsühiyye gibi Şiî fırkalarda tenâsüh fikri açık bir şekilde görülmektedir.65

Şiiliğin kollarından olan Nusayrilik ve İsmailîlik’te tenâsüh ve hulûl inancı birlikte bulunur. Nusayrîlere göre Müslümanlardan günahkar olarak ölenler, Yahudi, Hıristiyan veya Sünni Müslüman kimliğinde, Hz. Ali’yi hiç tanımamış ve bu yüzden imansız olarak ölmüş kimseler ise farklı hayvan sûretlerinde dünyaya yeniden gelirler.66 Bu fırkaların dışında Kaderîlik, Rafîzîlik, Yezîdîlik, Hurûfîlik ve Dürzîlikte de tenâsüh inancını bulmak mümkündür.

Yitik’e göre Yezîdîlikteki tenâsüh inancı Sabiîlik etkisi ile ortaya çıkmıştır. Bu inançta, kötü ruhlar çeşitli hayvan bedenlerinde sürekli acı çekmektedirler. Dürzîlere göre ölmek bir çeşit gömlek değiştirmektir. Ölen kişi eski bedenini çıkarıp yeni bir beden giyinmektedir. Nefs olgunlaştıktan sonra artık yeni bir beden giyinmesine gerek kalmaz.

Gerek Hint dinlerinde gerekse Antik Yunan düşüncesinde tenâsüh düşüncesi hem bir ahlak anlayışı hem de ruhun kurtuluşu düşüncesi ile alakalı olmuştur. İslam’ın ilk dönemlerinde çeşitli fırkalarda yer alan tenâsüh inancının ise ruhun arınmasını ve bedenden kurtularak ilahi olana yönelmesini sağlamak için ortaya atılmış bir inanç olmadığı görülmektedir. Aksine bu fırkaların hemen hemen tamamı mensuplarına ibahîliği aşılamış, onları helal- haram gözetmeksizin her türlü rezilliğin kendisinde bulunduğu fiillerin işlenmesine teşvik etmiştir. Bu durum tenâsüh inancının hulûl inancıyla birlikte siyâsi, içtimâî ve dinî gayelerin elde edilmesi amacıyla kullanıldığı fikrini uyandırmaktadır. Zira ölen insanın ruhunun başka bedenlere geçmesi inancı, daha çok ilahi rûhun nebi ve imamlardan birbirine geçmesine ve hatta imamın ulûhiyetinin kabul edilmesine imkân vermekte, bunların dışında kalan insanları ve canlıları kapsayan bir ruh göçü fikrini barındırmamaktadır.

Mu’tezile ekolünün önemli isimlerinden biri olan Nazzâm’ın öğrencilerinden Ahmed b. Hâbıt’ın (ö. 846/47) düşüncesinde tenâsüh inancının tesirleri görülmektedir. Buna göre

63 Hasan Onat, “Hattabiyye”, D.İ.A., C. XVI, s. 492.

64 Ethem Rûhi Fığlalı, “Abdullah b. Muâviye”, D.İ.A., C. I, s. 118.

65 A. Bülent Baloğlu, “Tenâsüh”, D.İ.A., C. 40, s. 444.

66 Yitik, “Tenâsüh”, D.İ.A., s. 442 – 443.

insanlar bu dünyaya gelmeden önce başka bir dünyada yaratılmışlar ve oradaki ilahi emirlere uyan insanlar nimetler âleminde ödüllendirilmiş, asi olanlar ise Cehenneme atılmışlardır.

Bunların arasında günah ve sevapları birbirlerine yakın olanlar, amellerine göre güzel veya çirkin bir canlının bedeninde dünyaya gönderilmişlerdir. Ruh, bu dünyada kendini kötülüklerden arındırmadığı müddetçe amellerinin durumuna göre kendisi için uygun olan bir canlıda yeniden bedenlenme devam edecektir.67 Ahmed b. Hâbıt’ın öğrencisi Ahmed b. Nânus ve Ebû Müslim el-Horasânî’nin (755) de tenâsühü savunan görüşleri bulunmaktadır.68 Seyyid Şerif Cürcânî’ye göre hadebiyye mezhebinin kurucusu sayılan Fazl el-Hadebî’nin (ö.872) de tenâsühü kabul eden görüşleri vardır. Ona göre; Allah’a şükreden ve O’na itaat eden kullar, Cennet’e girmişler; günahkâr olanlar ise işledikleri günahların büyüklük ve küçüklüklerine göre çirkin ya da güzel çeşitli canlı türlerine dönüşerek yeniden yeryüzüne gönderilmişlerdir.69

İslam düşünce tarihinde tenâsühü savunanlara çeşitli reddiyeler yazılmıştır. Bu reddiyeler İslâm akaidini savunan bir tarzda yazılmış ve Kuran-ı Kerim ve hadis kitaplarında bu inancın bulunmadığını ve İslam’ın Ahiret inancıyla zıt bir çok yönünün olduğu vurgulanmıştır. Bunlardan biri olan İbn Hazm, delille desteklenmeyen her görüşün bâtıl olduğundan yola çıkarak tenâsüh inancının hiçbir peygamberin getirdiği mesajda bulunmaması nedeniyle reddedilmesi gerektiğini belirtmekte ve bu görüşü kabul edenlerin küfre düştüğü noktasında İslam âlimlerin icmâsı olduğunu söylemektedir.70

Ebu’l-Hasan el-Eş’arî, tenâsühü kabul edenlerin mutlak sûrette Ahiret inancını reddettiklerini, Cennet ve Cehennemi bu dünyaya hasrettiklerini söylemiştir.71 Fahreddin Râzi ise ileride görüleceği üzere İbn Sînâ’ya benzer bir şekilde iki ruhun bir bedende olmasının imkânsızlığından yola çıkarak tenâsühü reddetmiştir.72

Mutasavvıflar içinde İbn Sînâ’dan önce yaşamış olan es-Sarrâc (ö.988) el-Lüma isimli eserinin “Ruh Konusundaki Yanlışlıklar bölümünde bir grubun ruhların bedenden bedene geçerek tenâsühü kabul ettiğini, ancak bunun doğru bir inanç olmadığını belirtir. Ona göre ruhların hepsi yaratılmıştır, ilahi bir emirdir. Ruhların bedenler arasında dolaşmasına imkân

67 Mustafa Öz, “Ahmet b. Hâbıt”, D.İ.A, C. II, s. 70.

68 Baloğlu, A.g.m., s. 54. Ebû Müslim, eski halk inançları ile İslamî akîdeleri birleştirerek ruhların Allah tarafından yaratıldığını ve sorumlu tutulduğunu, ruhların en baştan itibaren isyankar ya da itaatkar olacaklarının bilindiğini ve isyankar olan ruhların günahları oranında çeşitli bedenlere girmek sûretiyle cezalarını çekecekleri söylemiştir.

A.g.m., s. 55.

69 Emrullah Fatiş, Aklî ve Naklî Açıdan Reenkarnasyon, s. 163.

70 Baloğlu, A.g.e., s. 7.

71 Emrullah FATİŞ, Aklî ve Naklî Açıdan Reenkarnasyon, s. 162.

72 Emrullah FATİŞ, Aklî ve Naklî Açıdan Reenkarnasyon, s. 162.

yoktur.73 Hucvîrî (1072) ise Keşfu’l-Mahbûb’da Hulûliyye başlığı içinde Hallâciye ve Hulmâniye olarak bilenen tasavvufî kolların ruh konusunda sapık fikirlere kapıldıklarını, ruhun farklı şahıslar arasında intikalinin mümkün olmadığını ifade eder.74

Mutasavvıflar içinde tenâsüh konusunda çok irdelenen bir isim olan İbn Arabî, Aşkar’a göre eserlerinin yeterince tedkik edilmemesinden kaynaklanan nedenlerle, kullandığı ifadelerde tenâsühe yakın ifadeler kullanmasının da etkisiyle yanlış bir değerlendirme sonucunda tenâsühü kabul edenlerden sayılarak haksız yere töhmet altında tutulmuştur.

Halbuki İbn Arabî tenâsühü kabul edenleri sapıklıkla nitelendirmekte, bunlardan bir kısmını ise kafirlere ilhak edilmiş saymaktadır.75

73 Mustafa Aşkar, Reenkarnasyon (Tenâsüh) Meselesi ve Mutasavvıfların Bu Konuya Bakışlarının Değerlendirilmesi, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 2010, s. 95.

74 Mustafa Aşkar, A.g.e., s. 96.

75 Mustafa Aşkar, A.g.e., s. 96 – 97.

II. BÖLÜM

İSLAM FİLOZOFLARININ TENÂSÜH DÜŞÜNCESİNE YAKLAŞIMI

Ruhun varlığı, bedenle ilişkisi, ölümlü ya da ölümsüz oluşu ve ölümsüz ise ölümden sonraki durumu ile ilgili görüşler çeşitli dini öğretilerde yer aldığı gibi özellikle metafizik boyutuyla felsefenin de ilgi alanına girmektedir. İnsanın kendini ve hayatı anlamlandırma çabasının bir parçası olan ruh- beden ilişkisi meselesi, İslam filozoflarının da önemli görüp üzerinde durup inceledikleri bir problemdir.

İbn Sîna’nın ruh (nefs-i nâtıka) ve meâd meselesi çerçevesinde tenâsüh düşüncesine geçmeden, bu düşüncenin çeşitli din, felsefî ekol ve islamî mezheplerde nasıl ele alındığını inceledikten sonra kendinden önceki Müslüman filozofların konu hakkındaki görüşlerine değinmek, İbn Sînâ’nın düşüncelerini anlamada ve değerlendirmede faydalı olacaktır.