• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3. Mead’ın Mahiyeti Üzerine Farklı Görüşler

3.2. Dirilişin nefs ve bedenle birlikte olacağını kabul edenler:

Bu görüşü savunanlara göre insan için hayat nefsin bedende bulunmasıyla mümkün olur. Nefs, bedenden ayrıldığında ölüm gerçekleşmiş olur. Yeniden dirilişte ise ruh daha önce birlikte yaşamış ancak ölümle birlikte ayrılmış olduğu bedenine geri döner. Bunlardan bir grup ruhu cismi olmayan ruhânî bir varlık olarak görürken, başka bir gruba göre ise ruh, diğer cisimlere nispeten daha latif olan bir cisimdir.215 Bu grupta olanlara göre dirilişin ruh ve bedenle gerçekleşmesi gibi insana verilecek olan ödül ve ceza da hem ruh hem de beden üzerinden verilecektir. Nefs, sevinç, basiret gözüyle melekût alemini temâşa etmek gibi

213 Bu görüşlerin temeli antik çağ filozoflarından Demokritos ve Epikuros’a dayanmaktadır. Epikuros’a göre ruh ateş, soluk, hava gibi birer cisim ile kesin olarak adlandırılamayan başka bir cisimden meydana gelir. Ölümle birlikte bu dört öğe ayrılır ve ruh dağılır. Bu yüzden ona göre; ne ölümsüzlük ne de ruh göçü diye bir şey vardır.

O, “biz varken ölüm yok, ölüm varken biz yokuz” sözünü bu anlayış üzerine oturtmuştur. Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, s. 88.

214 Yusuf Şevki Yavuz, “ESAM Ebu Bekir”, D.İ.A., C. 11, s. 354.

215 İbn Sînâ, El-Adhaviyye fi’l-Meâd, s. 5. Cismânî bir varlık olarak kabul edenlere göre ruh (nefs), gül suyunun gülün cismine yayıldığı gibi bedene yayılmış olan semavî ve nûranî bir cisimdir. Bunlara göre onun latif bir cisim olması duyularla algılanabilmesini gerektirmez aksine bilinen maddî cisimlerden olmadığını gösterir.

Kelamcılardan Ebû Ali el-Cubbâî, Ebu’l-Hasan el-Eş’arî, el-Cuveynî, Ebu’l-Hasan el-Eş’arî, İbn Hazm ve İbn Kayyım el-Cezviyye bu görüşü savunmaktadır. Ruhu madde dışı bir varlık kabul edenler ise o, soyut, kutsal ve basit bir cevherdir. Zaman ve mekanla sınırlı olmayıp duyularla algılanamaz. Kelamcılardan Muammer b. Abbâd, Nazzâm, Ebû Mansûr el-Mâturîdî, Râgıp el-İsfehânî bu görüşü savunurlar. Bunun yanında Kuran’ı Kerim’deki

“Sana ruh hakkında soruyorlar. De ki: “ruh rabbinin bilebileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” (İsra/85) Ayetinden yola çıkarak ruhun ne olduğu hakkında akıl yürütmenin ve bilgi sahibi olmanın mümkün olmadığını iddia edenler de vardır. Bkz. D.İ.A. “Ruh”, Mehmet Dalkılıç, “Ruh Bir Gayb Problemi Midir?”, Kuran ve Tefsir Araştırmaları – VI, İstanbul 2004.

lezzetler ile saadet ya da lanet, rezillik, korku, keder ve yeis gibi şeylerle acı çekecek; Beden ise duyusal olarak ödüllendirilecek yada azaba uğrayacaktır.216

İbn Sînâ dirilişin hem ruh hem bedenle olacağını iddia edenler için dört ayrı itiraz getirmiştir.217

1. Eğer dünya üzerinde yaşamış insanların tümü yeniden diriltilecek olsa, evrende var olan maddeler, bu insanların diriltilmesi için yeterli olmayacaktır. İbn Sînâ’nın bu düşüncesi, kendi felsefi sisteminde var olan ezelî âlem düşüncesi ile irtibatlıdır. Buna göre; alem ezelî ve kendisinde bulunan madde miktarı sınırlı ise, bu madde miktarı ezelden beri var olan insanların yeniden diriltilmesi için yeterli gelmeyecektir. Yani, sayıca sonsuz olan insan bedenleri, miktar bakımından sonlu olan madde ile karşılanamaz.

2. İlahi fiilin bir olması ve kendi yolundan asla şaşmaması. Bu itiraz, İbn Sînâ’nın zorunlu varlık olan Allah hakkında, O’nun zatının, dolayısıyla da bilgisinin, hikmetinin ve iradesinin her türlü değişimden uzak olduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır.

3. Gerçek mutluluğun beden ile değil, ruh ile yakalanabileceği düşüncesi. Buna göre bedenin aldığı lezzetler, geçici, aldatıcı olduğu için gerçek bir mutluluk olmaktan uzaktırlar.

Nefs yeniden bedene dönecek olsa; beden, kendisini hakiki saadetten alıkoyacağı için bu nefse eziyet olur.

4. Bedenle nefsin birlikte dirilmesi kabul edilecek olsa bir takım imkansızlıklar ve olumsuz durumların ortaya çıkacak olması. Sözü edilen imkansızlıkla ilgili kısım, tenâsüh ile ilgili olduğu için son bölümde ayrıntılı olarak değinilecektir. Bir takım olumsuz durumların yaşanması ise şu şekilde açıklanmıştır:

Nefsin, yeniden dirilişte beraber olacağı bedeni için çeşitli ihtimaller söz konusudur.

Bunlar,

A - Nefsin daha önce sahip olduğu bedenden başka bir bedenle dirilişi, B - Nefsin daha önce sahip olduğu bedenin aynısı ile dirilişi.

B.1. Nefsin ölüm anındaki bedenle dirilişi.

B.2. Nefsin doğum – ölüm arası sahip olduğu tüm bedenlerle dirilişi.

216 İbn Sînâ, El-Adhaviyye fi’l-Meâd, s. 6.

217 İbn Sînâ, El-Adhaviyye fi’l-Meâd, s. 6.

İbn Sînâ’ya göre A durumu açık bir şekilde bizi tenâsüh düşüncesine götürür. Burada nefsin, bir bedenden başka bir bedene intikali söz konusudur. Bu konu, dördüncü bölümde incelenecektir.

B.1. durumunun gerçekleşmesi halinde İbn Sînâ’ya göre Allah yolunda cihat ederken şehit edilenlerin aynı şekilde diriltilmesi halinde ortaya çirkin manzaralar çıkabilir. Çünkü bunların içinde burnu, kulağı ve diğer organları kesilenler vardır. Bu halde diriltilmeleri ise onlar için bir eziyet olacaktır.

Bu görüşü savunanların çıkış noktası, insan bedeninin organlarında gözlemlenebilir değişimin varlığıdır. Zira insanın bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık çağlarında sahip olduğu beden birbirinden farklıdır. Bu halde bedenle dirilişin sahip olunan hangi bedenle olacağı açığa kavuşturulmalıdır. Ancak insanın yaşamı boyunca sahip olduğu bedenin hangisi ile birlikte tekrar dirilecek olursa olsun, ortaya bazı problemler çıkmaktadır.218

B.2. durumunun gerçekleşmesi ise tıbbî açıdan mümkün değildir. Bunun nedeni, vücuttaki besinlerin sürekli organlar arasında intikal etmesidir. Bu durum, bir organın maddesinin bir sonraki hayatta başka bir organın maddesi olacağı anlamına gelir. Bu durumda bir organ diriltildiğinde diğer organ eksik kalacaktır. Ayrıca bazı ülkelerde insanların birbirlerinin etiyle beslendikleri ve dolayısıyla yeniden dirilme durumunda, bir maddenin iki ayrı insan bedenini oluşturduğu düşünülecek olursa, bu şekilde bir dirilme filozofa göre imkânsızdır.219 İnsanlığın çok uzun yıllardan beri tarım arazilerinden yetiştirdiği ürünlerden ve bu ürünleri tüketen bazı hayvanlardan beslenmesi de benzer bir sonucu doğurmaktadır. Zira o tarım arazilerinde, tarih boyunca yaşamış olan insanların bedeni çürümüş, kendisini oluşturan maddesi toprağa karışmış ve ürün olarak tekrar ortaya çıkmış ve diğer insanlar tarafından tüketilmişlerdir. Yeryüzünde bulunan herhangi bir maddî bir unsur, çok sayıda canlının bir parçası olduğunda, yeniden dirilmenin gerçekleşmesi anında bu maddenin hangi canlıya iade edileceği bir çelişki olarak kabul edilmiştir. Bazı düşünürler bu meseleyi, Allah’ın kudretine vurgu yaparak çözüme kavuşturmaya çalışmışlardır. İlk kez bedenlerin yaratılmasında olduğu gibi ilahî güç devreye girecek ve birinci yaratma tekrar edilecektir. Buna göre mead Allah’ın gerçekleştireceği bir nevi mucize (Allah’ın kudretinin insanların garibine gidecek şeyler üzerinde tecelli etmesi) olarak görülmüştür.220

218 Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, İz Y., İstanbul 2005, s. 146.

219 İbn Sînâ, El-Adhaviyye fi’l-Meâd, s. 14.

220 Gürbüz Deniz, Kelam – Felsefe Tartışmaları, Fecr Y., Ankara 2015, s. 250.