• Sonuç bulunamadı

3. TÜRK'LER VE ÖNTÜRK'LERDE TASVİR SANATI

3.2. İSLÂMİ SAKINCALAR VAR MIDIR?

Malik Aksel, Müslümanlıkta resmin günah olduğunu, dinin, resmi yasak ettiği fikrini bizler kadar Avrupalıların da tekrar edip durduğunu, hatta resmin gelişmemesine bu yolla bir mazeret bulduğumuzdan memnun bile gözüktüğümüzden bahsediyor. (Aksel, Türklerde Dinî Resimler, 2015, s. 171) Bu görüşte hem fikiriz.

Gerçekten de Kuran-ı Kerim'de doğrudan resim yasağına işaret eden bir ayet ile karşılaşmıyoruz. Sözü edilen yasakların birçoğu hadislere rivayet edilen yasaklardır.

Kurân-ı Kerim'de tasvir yasağına, dolaylı da olsa, işaret edebilen ancak esasen putperestliği hedef alan az sayıdaki ayetin bir kısmı şöyle sıralanabilir:

"Ey iman edenler; şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), şans oyunları ancak şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçınınız ki kurtuluşa eresiniz." (Maide Suresi 5/90) "Hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri yaratılan şeyleri Allah'a ortak mı koşuyorlar? Halbuki onlar (edindikleri ilahlar) ne onlara yardım edebilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler." (Araf Suresi 7/191-192)

"Yoksa bizim dışımızda onları koruyacak ilahları mı var? O ilah edindikleri nesneler kendilerine bile yardım edemezler. Zaten onlar bizden de yardım görmezler." (Enbiya Suresi 21/43)

"Hani İbrahim babası Âzer'e, "Sen putları ilah mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti." (En'am Suresi 6/74)

Hz. Muhammed'in Mekke'yi fethinden sonra Kabe'deki putları kırarken de şu ayetini okuduğu rivayet edilir: "De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkumdur10." Ancak yine de buradaki bir İsa resmini sildirtmediği söylenir. Damadı Hz. Ali'ye tüm resimleri silmesi söylerken bir yandan "Elimin altındaki hariç!" diyerek bebek İsa resmini koruduğu da rivayetler arasındadır.

Daha sonraları tasvirin kaç boyutlu olursa izinli olduğu tartışmaları başlamıştır. Mücessem yani üç boyutlu tasvirler büyük ortak görüşle mekruh kılınırken iki boyutlu çizimlere genellikle sıcak bakıldığını görüyoruz.

Döneminin Ankara vaizi Halil Aslangül'e göre de resim yasağına dair öne sürülen hadislerden bir kısmı zayıf ve birkaçı da uydurmadır. Bu hadislerin en başta geleni Buhârî'nin (810-870) (Nakkaş Buhârî ile karıştırmamalı) kaydettiği "Nakışlı Perde" hadisidir. Bu hadise göre peygamberimiz, Hz. Ayşe'nin odasında namaz kılarken karşısında nakışlı bir perdede kuş resmi görmüş. "Namazda karşıma geliyor, bunu buradan kaldır." demiş. Hz. Ayşe de perdeyi bozarak yastığa yüz yapmış. Peygamberimiz de bir daha bir şey dememiş. (Aslangül, 1962) Hz. Ayşe'den rivayet olunduğuna göre peygamberimiz bu yastıklara yaslanırmış.

Hanefî ulemasından İmam Tahavî şöyle diyor.

"Teâlâ önce bütün suretleri, nakış da olsalar yasaklamıştır. Çünkü o günün insanı sûretlere tapmayı yeni bırakmıştı. Bunun için toptan hepsini yasakladı. Sonra bu yasaklaması kesinleşip kararlaşınca, üzerinde resimli nakışlar bulunan kumaştan, zarûret halinde sergi edinilmesini mübah kıldı. Çünkü değersizleştirilen şeye cahilin bile saygı duyamayacağına güvendi. Bu durumda yasak, değerli tutulan şeylerde geçerli oldu." (Kaya İ. , 2018)

Malikî fakihlerinden İbnü'l-Arabî ise meseleyi boyut üzerinden değerlendirenlerden. O'na göre tasvir; boyutlu ise kesinlikle haramdır, boyutsuzları ise türlü hükümlere bağladıktan sonra suret'in sadece kafası vücudundan ayrılmış, organları parçalanmış ve değersizleştirilmişse caiz kabul etmiştir. (Kaya İ. , 2018)

Buna mukabil Anadolu'da duvar resimleri üzerine araştırmalar yapan sanat tarihçimiz Günsel Renda, köşk, konak ve evlerin yanı sıra enteresan bir şekilde camilerde de duvar resimleri bulunduğunu belgelemiştir. (And, 2014, s. 135) Malik Aksel de Türklerde Halk Sanatları isimli kitabında figürsüz de olsa benzeri bir örnek olarak Merzifon Kara Mustafa Paşa Camii iç duvarlarına resmedilmiş bir Orduyu Hümâyun kompozisyonuna yer veriyor. Ancak bu kompozisyonların yine de figür barındırmadığını da yineliyor.

Topkapı Sarayı eski müdürü Tahsin Öz'ün 1953 tarihinde yayınladığı "Hırka-i Saadet Dâiresi ve Emanet-i Mukaddese" adlı kitabında mukaddes emanetler arasında güzel sanatlarla ilgili bilgiler vermekte, Hz. Davud, Hz. Osman ve Hz. Cafer Tayyar kılıçlarında insan ve hayvan resimleri bulunduğunu bildirmektedir. Topkapı Sarayı Müzesinde 122 ve 123 numaralarla kayıtlı gayet san'atlı gümüş muhafaza içinde Hz. Yahya'nın eli bulunmaktadır. Vakıflar dergisinin 3. sayısında dönemin Diyanet işleri Müşavere Kurulu üyelerinden Osman Keskioğlu'nun yayınladığı bir yazıda resimli Kuran'dan bahsedilmesi de dikkat çekici bulunmuştur.

Özetle bugün dahi İslâm alimleri resim ve fotoğraf yasağının sınırları konusunda ortak bir görüşe sahip değil. Ancak bu yasağın İslâmiyet'in ilk yıllarından itibaren en azından yönetici kesimlerce pek ciddiye alınmamış olduğunu görüyoruz. Banu

Mahir, Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde fethedilen yeni topraklardaki kadim kültürlerin etkileriyle Geç-Hellenistik ve Sasanî kültürlerinden etkilenildiğinden, idarecilerin saraylarını süsleyen heykellerden ve dönemin sanata bakışından şöyle bahsediyor:

"Yine de Emeviler (661-750) döneminde heykel ve kabartma süsleri yapılmaya başlanmıştır. Fethedilen yeni topraklardaki kadim kültürlerin yüzyıllar boyunca kökleşmiş resim gelenekleriyle temasa geçilmiş, bunun sonucunda da Kubbetü's Sahra (691), Şam Emevîye Camii (705-721), Kusayr-ı Amrâ (711-715) ve Kasru'l Hayri'l Garbi (728) gibi dini ve sivil yapıların duvarlarında Geç Hellenistik ve Sasanî sanat geleneklerinin etkisini yansıtan natüralist tarzda resimler ve heykeller yapılmıştır.

Bu gelenek Abbasiler (750-1258) döneminde de sürmüştür. Gayri Müslim kavimlerle kıyaslanamayacak kadar az sayıda iseler de, idarecilerin saray ve köşklerini süslemek için kullanılmışlardır. Abbasi hükümdarı Mansûr'un, hicri 329'da yıkılan Kubbetü's-Sahrâ isimli sarayı bunlardan bir tanesidir. Mütevekkil'in Kasru'l Burc'u, İbn Tulun'un kasrı, Zahir Baybars Köprüsü heykel ve oyma resimlerin kullanıldığı eserler içinde sayılabilir." (Mahir, Osmanlı Minyatür Sanatı, 2012, s. 16)

Ancak 9. yy.dan itibaren, taassup etkisini arttırmış, İslâmiyet'in ilk yıllarındaki boyutlu heykel anlayışı, duvar resimleri ve mozaikler yerlerini kitap resimlerine bırakmıştır. Geç Abbasi döneminde ortaya çıkan zengin ve tüccar bir sınıfın da resimli kitap üretiminin artışında önemli bir yere sahip olduğunu belirten Mahir, o dönemde antik kaynaklı eserlerin tercümelerinin yapıldığını, orijinal kitaplardaki resimlerin soyutlaştırılarak çevrildiğini, dönemin sevilen edebiyat eserlerinin tasvirlerle süslendiğini ancak bu dönemde filizlenen anlayışın günümüze ulaşan en erken örneklerinin 11. yüzyıla ait olduğunu belirtiyor. Ancak gelişmiş bir İslâm minyatürünün gündeme gelmesinin ancak 14. yüzyılı bulacağını belirten Mahir, şu alıntı ile devam ediyor:

"İslâm minyatürlerinde perspektiften arınmış, anatomik oranlardan ve ışık-gölge kurallarından sakınılarak oluşturulmuş üslubun, izleyen dönemleri etkileyecek

nitelikte klasik bir kimliğe kavuşmasıysa ancak XIV. yüzyıl sonlarında Azerbaycan ve Irak'ta Celâyirlilerle (1339-1432), İran'ın Fars bölgesinde hakim olan Muzafferî Hanedanlığı'nın (1353-1393) hamiliğinde gerçekleşecektir." (Mahir, 2012, s. 17)