• Sonuç bulunamadı

5. TÜRK RESMİNDE BİREYSELLEŞME SÜRECİMİZ

5.2. İKİNCİ MEŞRUTİYETTEN CUMHURİYETE

5.5.5. BALKAN NACİ İSLİMYELİ (1947)

Balkan Naci İslimyeli 1947 yılında Adapazarı’nda dünyaya gelmiştir. Çağdaş Türk Sanatının önemli isimlerinden biridir. Sanat eğitimine Marmara Üniversitesi Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda başlar. Okulu birincilikle bitirdikten sonra 1973 yılında aynı okulda asistan olur. Bu dönemde kazandığı Avusturya Hükümeti’nin bursu ile litografi eğitimi almak üzere Salzburg’a gitti. 1977 yılında yüksek lisansını tamamlayan Balkan Naci İslimyeli, İtalyan Hükümeti’nin bursuyla 1980-81 yıllarında Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’ne giderek Resim Bölümü’nde çalışmalar yaptı. 1983 yılında Sanatta Yeterlilik diplomasını aldıktan 3 yıl sonra da Doçent oldu. Bir çok kez yurtdışında üniversitelerden davet edilerek kısa süreli çalışmalarda bulundu.1989, 1990 (New York Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) ve 1995 yıllarında Amerika'da bulundu. Konuk sanatçı olarak Amerika’da Hartford Trinity Koleji’nde çalışmalar yaptı. 1996 yılında Profesör unvanı alan Balkan Naci İslimyeli pek çok ülkede çalışmalarını sürdürdü.

Görsel 123: Balkan Naci İslimyeli, Deli Gömleği Serisinden, 1991

Nedret Öztokat, 1990 yılını "Sanatçının deli dömleğini giydiği yıl." olarak. tanımlıyor. Gerçekten de sanatçı delilik konusunu ele alırken ürettiği sanat eserlerinin yanısısa enstalasyon işini de ele almış, ayrıca kendisini de sanatının bir parçası haline getirererk performans sanatlarımızın da ilk örneklerinden birini vermiştir.

"1990 ressamın deli göleği giydiği" tarihtir. Bu sergi resim serüveninde bir kilometre taşı olarak nitelendirilebilir. Deli Gömleği adlı enstalasyonunda sanatçı, akıl ve düşgücü arasındaki hassa dengenin yaratım sürecindeki işlevini ironik ve çarpıcı bir biçimde ele almaktadır. Tuvallerden kesilmiş on iki gömleğin içinde ressamın yüzü, gömleklerin üzerinde de ressamın el yazısı yer almaktadır. Tüm sergi otoportre geleneğine ironik bir gönderme içerir. Ressamın başında klozetten bir aura vardır. Kutsal olanla gündeliğin delilik bağlamında buluştuğu bu sergi, yaratıcılığın çılgınlıkla buluştuğu anları vurgularken, ressamın kendi görüntüsünün yer almasıyla, sanatçı sorumluluğunu da tartışır." (Öztokat, 2007, s. 15)

Balkan Naci, çocukluğundan beri ilgi gösterdiği giysilerin aslında bizleri kısıtlayıcı birer deli gömleğine nasıl dönüştüklerini şöyle sorguluyor:

".. Kundak ve kefenin hakikiliği arasındaki tüm evrelerin giysileri yaşam içindeki konum ve duruşlarımızın görüntüleri, sembolleridir. Akıl, yaratıcılık ve delilik sınırları arasındaki kıl payı ayrımın üniformalarıysa kuşkusuz deli gömlekleridir. Kolları o denli uzun olmasa da bir giysinin bizi bağlayan sahteliklerinden kurtulduğumuz ölçüde "insan" olmaya soyunuruz." (İslimyeli & Öztokat, 2009, s. 44)

Görsel 124:. Balkan Naci İslimyeli, Sanatın, Sanatçının Gerçek Yüzü Olduğunun Resmidir, 1997-98

Balkan Naci, 1997-98 yılları arasında yapmış olduğu “Suret” çalışmalarında bir söylem objesi olarak karşımıza çıkmayı sürdürür. Çalışmaları ressamın gelenekle hesaplaşması ve o gelenekteki anonim ressam kimliğini sorgulanması düşüncesine dayandığını vurgulayan Öztokat, şöyle devam eder;

"..Öte yandan geçmişin halk resmi ve halk hikayelerine özgü kanon yapıları modern versyonlar biçiminde izleyiciye sunulmaktadır. Her tablonun açıklayıcı birer tümcesi vardır. Bu tümceler ressamın sanatla ilişkisini özetleyen bireysel önermelerdir. Yaratım sırasında ressamın çektiği yalnızlık, çile, arınma, vizyona ulaşma gibi sanatçının varlığına egemen tüm süreçler bu tek tümcelik "anlatı"larla izleyiciye

aktarılır. Tuvallerde ressamın bedeni vardır. Yüzyıllarca yüzünü ve bedenini görmediğimiz resim ustalarına göndermedir bu bedenler. Çizgisel zamanın kırılarak yeni bir anlam üretmek üzere geniş bir şimdiki zamanda kurgulandığı bu anıtsallık post-modern bir yapıtın temel ipuçlarını barındırır." (Öztokat, BNİ, 17)

Sanatın, Sanatçının Gerçek Yüzü Olduğunun Resmidir isimli eser, Suret serisinin önemli önermelerinden bir tanesidir. Sanatçı bu çalışması için sahneye Azize Veronica ve Kutsal Mendil Efsanesi'ni çağırır. Efsaneye göre Hz. İsa, başında çivili taç ve sırtında çarpıhını taşıyarak Roma'lı muhafızlar eşliğinde halkın arasından geçerek yaptığı zorlu yolculukta genç bir kız elindeki mendil ile İsa'nın yüzünü siler ve o anda İsa'nın sureti mendil üzerinde belirir. Halk bunu bir mucize olarak algılar ve "vero icona" "gerçek ikona" diye bağırırlar. Mendili uzatan genç kız da sonradan Azize Veronica olarak adlandırılır. Bir başka kutsal mendil efsanesi de yine İsa'nın mendile çıkan suretinin iyileştirici gücü hakkındadır. Efsaneler bir kenara dursun bu resimde ressam tamamen çıplaktır. Ona bir kimlik yükümlülüğü ve yükü veren son ağırlığından, "yüzünden" de kurtulmuştur. Yüzünü mendile hapsederek kendisini özgürleştirmiştir. O artık sanatında yaşamaktadır. Kendisi ise artık yeni bir role girmeye hazırdır.

Müberra Bülbül, Sanat akımlarında portrenin yeri isimli tezinde, sanatçının kimlik ve kimliksizlik tartışmasını kendisi üzerinden sürdürmesini şöyle özetliyor;

"İslimyeli, sanatçı kimliğini sorgularken “benlik” arayışını sürdürür. Eserlerinde kendi portresini kullanan sanatçı bedenselliğini, varlığını, var olma nedenlerini açıklar. Onun için “sanat”, sanatçının öz-portresidir ve bir kişiliğe sahiptir. Sanatı kendi suretiyle açıklayan sanatçı varlığını devam ettirebilmek için yine ona sığınır. “Ben kimim” sorusuna verdiği yanıtları farklı üslubu sayesinde öz-portreleriyle görünür kılar." (Bülbül, 2014, s. 137)

Görsel 125:Balkan Naci İslimyeli, Maskeler serisinden,Maske VII, 2009 Görsel 126: Balkan Naci İslimyeli, İç Yüzler Serisinden,İç Yüz X, 2009

Balkan Naci, maske ve yüz kavramlarına bakışını açıklarken özgürleşme yolculuğumuzda utançlarımızla yüzleşmenin formülünü de veriyor. Portreyi bir kimlik mührü olarak ele aldığı yazısında her yüz'ün de soyulmaya hazır bir maske olmasına şu sözlerle yer veriyor;

“ .. Portre resim sanatında ayrıcalıklı konumunu hep sürdürecektir. Çünkü o yüzlerin aynasında yalnız bir kişiliğin mührünü değil, bir cinsin, bir sınıfın, bir toplumun izlerini görürüz. Yüz sanki yaşlandıkça gizli bir bilgiyle donanır. Yüzün okunabilirliği kadar okunaksız olduğunu, bir yüzün içinde başka yüzlerin olduğunu, tek bir yüzün onlarca yüzün katmanlarından oluşan son bir katman olduğunu unuturuz. Yüzün büyüsü her yüzün hem gerçek hem yanılsama olmasındandır. Her yüz gerçekte başka yüzleri ve onların iyi kötü hatıralarını taşıyan bir maskedir. Bu nedenle iyi bir oyuncu sinemada yüzü aracılığıyla kendinden soyunur. Yüzün katmanlarını üzerinizden attıkça kendi utançlarınızla yüzleşirsiniz.” (İslimyeli & Öztokat, 2009, s. 146)

“.."Yüzleşmek" gerçek ve sahteyle aynı anda ve alanda göz göze gelmektir. Toplumsal yaşam, alan ve güç kazanma tutkularımız ya da zavallı aidiyetlerimiz bizi hep bir maskeyle dolaşmaya mahkum eder. Bir ötekinin maskesiyle…Bu maskeler oyunun labirentlerine uygun biçimde öyle çoğalır ki gerçek yüzümüzü unuturuz. En

yakınlarımız bile bizi tanıyamaz olurlar. Bu saf bir değişim değildir.Yılların verdiği huzurlu bir yorgunluk değildir. Bir yok olma halidir. Biz ölmeden, gerçek yüzümüz ölür…” (İslimyeli & Öztokat, 2009, s. 148)

Balkan Naci İslimyeli, Hava Su Toprak Ateş, Makas-Psikolaj, Zaman-sız, Deli Gömleği, Sır, Söz, Suç, Suret ve Déjà vu gibi ülke içinde ve dışında sayısız sergiler açmış, 40 yılı aşkın sanat yaşamınıda arayışının aksine hiçbir zaman sıyrılamayacağı kimlikler edinmiştir. Eğitimciliğinin yanısıra, şair, edebiyatçı, fotoğrafçı, video ve enstalasyon sanatçısı kimlikleri ile sınırları zorlayarak söylemi için yeni ifade biçimleri arayışını sürdürmektedir.

Görsel 127: Balkan Naci İslimyeli, Kara Yazı serisinden, 2009 Görsel 128: Balkan Naci İslimyeli, Kara Yazı serisinden, 2016

Balkan Naci için vazgeçilmez bir öğe olan kaligrafi Kara Yazı dizisinde bu sefer maske-suretlerde; yer yer alın yazısı, yer yer bir peçe, yer yer ise bir kafese dönüşerek çıkıyor karşımıza. Kutsal bildiğimiz yazı, bir kısıtlayıcıya, bir baskı aracına dönüşmüş gibidir. Aslında kafeslenen suretler de birer maskeden başka bir şey değildir. Seçmedikleri bir ortama doğmuş, doğdukları ortamla kimliklendirilmiş, sizin, bizim gibi kişilerdir.

Sanatçı, Hatırla (2017) isimli sergisinde isimli sergisinde bir kez daha toplumsal hafızayı geri çağırma görevini üstlenmektedir. Burada önemli olan sadece şu veya bu hadiseyi hatırlatmak değil, ancak seyirciye bir davet, bir çağrıdır. Hatırlama ve unutma pratiklerimizi ele almaya davet ediliyoruzdur.

Görsel 129: Balkan Naci İslimyeli, Kayıp İlanı, 2018

Balkan Naci, son dönem işlerinde de kayıp kahramanların peşine düşmüştür. Kişinin kaybolduğunu belirten kayıp ilanı da tıpkı kişi gibi kaybolmuştur. Sanatçı; dışlanmış, ötekileştirilmiş, sürülmüş ya da çeşitli biçimlerde yok edilmiş kimliklerin hatırasına adadığı bu serilerinde ayrımcılığın acı sonuçlarını da yüzler aracılığı ile günümüze taşır.