• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.4. Nevşehir İline Ait Şer’iyye Sicilleri

2.2.1. İsimler

Bilindiği üzere, şahısları diğerlerinden ayırmak için kullanılan kelimelere isim veya ad denilmektedir. Bir toplumda kişi adları yer adları gibi bir milletin geçmişi, kültürel yapısı, örf adetleri ve dini inançları hakkında bilgi sahibi olmamız bakımından çok önemlidir128. Bu bağlamda bir toplumun sosyal yapısını iyi analiz etmek için o toplumu oluşturan milletlerin mensup olduğu inanç yapılarında kullanılan ad koyma adetleri üzerinde durmak gerekir. Zira isim verme gelenek-göreneklerinde aynı milletin kabile ve boylarına göre ve mensubu olduğu dini inançlarına göre farklılık arz etmektedir. Ayrıca toplumların tarihsel süreçte geçirmiş olduğu siyasi, ekonomik ve

126 Yunus Uğur, Şer’iyye Sicilleri, s. 8.

127 Hayri Erten, “Sosyolojik Veri olarak Şer’iyye Sicillerinin Değerlendirilmesi”, Selçuk Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 10, Konya, 2000, s. 532.

128 Abdurrahman Varis, “Türklerin Ad Koyma Gelenekleri Üzerine Bir İnceleme”, Milli Folklor Dergisi, C.

31 askeri buhranlar, siyasi yönelimler ve ekonomik ilişkiler gibi durumlar halkların kültürüne, tarihine, diline etki ettiği gibi isim koyma adetlerine de önemli etkiler yapmıştır129. Ele aldığımız dönem aralığında Nevşehir’de Müslüman erkek-kadın isimleri ve gayrımüslim erkek-kadın isimleri aşağıda anlaşıldığı gibi şekillenmiştir.

2.2.1.1. Müslüman Erkek - Kadın İsimleri

Sicillerde kullanılan isimler sadece insanların diğer insanlardan ayrılmasını sağlayan bir nesnel tanımlama değil, Osmanlı millet sistemi içinde kaynaşmış olan kültürleri, cemaatleri, kitleleri ve toplulukları birbirinden ayıran Osmanlı toplumsal yapısının bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Dönemin kaynaklarında yer alan bilgilere bakılırsa çocuklara genel olarak dini motif barındıran isimlerin verildiği görülmektedir.

Defterde Müslümanlar çocuklarına, “İbrahim, Musa, Süleyman” gibi İslami isimler verdikleri görülmektedir. Defterde Muhammed ismi belgelerde kullanılmamasına rağmen Hz. Peygamberi anımsatan Mehmet, Mustafa ve Ahmet isimleri belgelerde sıkça kullanılmıştır. Yine dini model barındıran; Bekir, Faruk, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin, Abdullah, Aişe, Fatma vb. isimler kullanılmıştır130.

Sicilde, ölmüş olan bir Müslüman’dan bahsedilirken “…bundan akdem vefat eden…”, ifadesi kullanılmıştır. Yine Müslümanlar söz konusu olduğunda oğlu / kızı anlamına gelen “ibn / bin / bint / ebnita” ifadeleri kullanılmıştır.

Tablo-7: 13 Numaralı Nevşehir Şer’iyye Sicili’nde En Çok Kullanılan Müslüman

Kadın-Erkek İsimleri.

Kadın İsmi Adet Yüzde ( % ) Erkek İsmi Adet Yüzde (%)

Ayşe 57 32,20 Mehmet 142 25,18 Fatma 46 25,99 Ahmet 127 22,52 Saime 33 18,64 Mustafa 110 19,50 Hayriye 22 12,43 İbrahim 97 17,20 Zeynep 19 10,73 Hasan 88 15,60 Toplam 177 100 Toplam 564 100

2.2.1.2. Gayrımüslim Erkek-Kadın İsimleri

Defterde gayrımüslimlere ait birçok isim131 ve lakap132 geçmektedir. Defterde geçen;

129 Anvar S. Coldaşbaev, “M. Asır Yoldaş, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in Rus ve Kırgızların Ad Koyma

Geleneklerine Etkileri”, Uluslararası Türk Kültür Coğrafyasında Sosyal Bilimler Dergisi, C. 1, S. 1, 2016, s. 31.

130 13 Numaralı Nevşehir Şer’iyye Sicilli’nde geçen isimler için Ek 10’a bkz. 131 Defterde Müslümanlara ve gayrımüslimlere ait isimler için Ek 3’e bakınız.

32 Dikran, Erakil, Karabet, Ohannes, Agop, Mihail, Pesros, İbsail, Artin, Sergis, Vasilaki Serandi Hanazat, Victorya, Elize genel olarak Ermeniler tarafından kullanılan isimlerdendir. Yuvan, Ananya, Mihail, Hristos, Hristomos, İlya, Kostanti, Savitri, Anastasya, Erini, Lfterine, Sofia, Maria gibi isimler Osmanlı Devleti’nin Rum vatandaşları tarafından tercih edilmiştir.

Defterde, Rumlardan bahsedilirken örnek olarak“…teba-i Devlet-i Aliye’nin Rum Milletinden…” ifadesi kullanılmaktadır. Ermenilerden bahsedilirken örnek olarak “…teba-i Devlet-i Aliye’nin Ermeni Milletinden …”ifadesi kullanılmaktadır. Bu ifadeler şer’iye mahkemesi’ne başvuran gayrımüslimlerin etnik kökenlerini tespit etmemizi kolaylaştırmıştır. Bir gayrımüslimden bahsedilirken, oğlu / kızı manasına gelen“veled / velede-i” ifadeleri kullanılmıştır. Aynı anlama gelen bu kelimeler, Müslümanan ve gayrımüslimleri ayırt etmekte kullanılmıştır. Ölmüş bir gayrımüslimden bahsedilirken örnek olarak “…bundan akdem fevt olan…”ifadesi kullanılmıştır.

Tablo-8: 13 Numaralı Nevşehir Şer’iyye Sicilinde En Çok Kullanılan Gayrımüslim

Kadın-Erkek İsimleri

Kadın İsmi Adet Yüzde ( % ) Erkek İsmi Adet Yüzde (%)

Elize 17 32,69 Ohannes 42 33,07 Despina 13 25,00 Filip 32 25,20 Teodora 11 21,15 Hristo 24 18,90 Mariya 7 13,46 Yorgi 17 13,39 Atine 4 7,69 Nikolo 12 9,45 Toplam 52 100 Toplam 127 100 2.2.2. Aile

Aile, kan bağlılığı, evlilik ve diğer kanunî yollarla aralarında akrabalık münasebeti olan, çoğu kez de aynı evde yaşayan fertlerden oluşan bir birimdir. Fertlerin cinsel, psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, onların topluma uyum ve iştiraklerinin sağlandığı bir sosyal çevre ve müessesedir133. Ayrıca aile nüfusu yenileme, milli kültürü taşıma, çocukları sosyalleştirme, ekonomik, biyolojik ve psikolojik tatmin fonksiyonlarının yerine getirildiği sosyal bir yapı olarak da izah

133 Mehmet Ünal, Türk Medenî Hukukunda Aile Başkanının Sorumluluğu, Ankara Üniversitesi Yayınları,

33 edilebilir134.

Bir toplumun değim yerindeyse bütün toplumsal genetik kodlarını çözümlemek için, o toplumun en küçük yapı taşını oluşturan ailenin genel yapısının iyi bilinmesi gerekir. Ailenin yeteri kadar tahlil edilmesi toplumun siyasi oluşumu olan devletin tarihsel süreç içerisinde yaşamış olduğu sosyal sorunları rahatlıkla analiz edilebilir.

Ailedeki hâkimiyetin baba veya annede oluşuna göre aileler ikiye ayrılmaktadır. Baba hâkimiyetine dayanan, onun çocuk ve yakınlarını içine alan aileye “ataerkil”; anne hâkimiyetine dayanan, onun çocuk ve yakınlarını teşkil ettiği aileye de “anaerkil” aile denir. Ayrıca aile, eşlerin sayısına göre de tek eşliliğe (monogami) dayanan aile, çok eşliliğe (poligami) dayanan aile olmak üzere ikiye ayrılmaktadır135.

Türk toplulukları eski dönemlerden itibaren benimsediği dine, yaşadığı coğrafyaya bulunduğu bölgelerdeki farklı toplumlara ve bunlar gibi daha birçok nedene bağlı olarak aile yapısı bakımından belirli farklılıklar göstermiştir. Ancak, hiç kuşkusuz Türk toplumunun aile yapısındaki en önemli değişim İslamiyet’in kabulünden sonra yaşanmıştır136. Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden sonraki dönemde pek çok sahada olduğu gibi aile ile ilgili meselelerin çözümünde de şer’i hukuk ilk sırada gelmekteydi. Osmanlı Devleti’nde kanunnamelerle şekillenmiş olan örfi hukuk toplumdaki pek çok meselede önemli bir yere sahip iken, medeni hukuk sahası tamamen bunun dışında tutulmuştur. Osmanlı devletinde büyük bir çoğunlukla aileyi alakadar eden meseleler Şer’i Hukuk içerisinde halledilmiştir137. Türk töresi ile İslam hukukunda var olan bu anlayış, Osmanlı dönemi aile yapısında da görmek mümkündür. Haklaştırma kurumunun başı olan kadı veya naibin verdiği kararlar hep bu doğrultuda olmuştur138.

Tüm toplumlarda tek bir aile yapısından söz edilemez. Yaşam koşularını, dini iktisadi, ekolojik, coğrafi vb. yapılarına göre aile tipleri değişkenlik göstermektedir. En yaygın

134 Vehbi Ünal, “Geleneksel Geniş Aileden Çekirdek Aileye Geçiş sürecinde Boşanma Sorunu ve Din”,

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 6, S. 26, s. 589.

135 Mehmet Akif Aydın, “Aile”, DİA, İstanbul 1989, s. 196.

136 Güven Dinç, “Şer’iyye Sicillerine Göre XIX. Yüzyılın Ortalarında Antalya’da Ailenin Sosyo-Ekonomik

Durumu” OTAM, C. 17, 2015, s. 2.

137 İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), TTK Yayınları, Ankara 1995,

s. 262.

138 Rıfat Özdemir, “Kırşehir’de Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, Ankara

34 tipik aile yapıları geniş aile ve çekirdek aile yapılarıdır.139 Osmanlı aile yapısının hangi tip aile olduğu tartışması söz konusudur. İlber Ortaylı: Osmanlı aile yapısı, günlük yaşam ve üretimde çekirdek ailenin yaşam kalıplarından çok büyük aile” ve üretim kalıplarına meyilidir. Geleneksel şehir ve köylerde çekirdek aile, hayatın sürdürülmesi için uygun bir tipi değildir140. Şeklindeki görüşüne karşılık bazı yazarlar Osmanlı aile tipinin “geniş aile” şeklindeki tanımlamanın pek doğru olmadığını, çünkü bazı şehir tarihleri üzerine yapılan incelemeler sonucunda elde edilen bilgiler, Osmanlı aile kurumunun geniş aile olmadığını, sanıldığının aksine bir durum sergilediği aktarmaktadırlar141. Eldeki hükümler incelendiğinde aslında her iki görüşünde doğru ancak eksik olduğu görülmektedir.

Eldeki tereke kayıtları dikkate alındığında Nevşehir aile yapısının çekirdek aile tipine daha uygun olduğu görülürken; mevcut diğer belgeler ve saha araştırma incelemeleri dikkate alındığın da ise bölgenin temel geçim kaynağının tarıma ve nispeten hayvancılığa dayalı olduğu gözönüne alındığında geniş aile yapısınına mevcudiyetinden bahsedilebilir.

Belgeler incelendiğinde dönemin Nevşehir aile yapısının çekirdek aile yapısının daha yaygın olduğu söylenebilir. Ancak kullanılan kişi isimlerinde “…oğul, …zade” gibi ifadelerin bulunması dönemin Nevşehir’inde geniş aile tipinin olduğu da söylenebilir. Örneğin, Başağazade, Sofizade, Efendizade; Ayinecioğlu, Şehirlioğlu vb. lakaplar geniş ailenin varlığını gösteren örneklerden bazılarıdır.

Bir toplumun siyasi, hukuki, sosyal ve ahlaki durumlarını iyi anlayabilmek için, o toplumun proto tip çekirdeği olan ailenin iyice tahlil edilmesi gerekir. Ailenin hakiki manada çözümlenmesiyle toplumun siyasi yapısı olan devlet olgusu içerisindeki sorunlar çözümlene bilir142. Aile başlığı altında, defterde tespit edilen ve aileyi ilgilendiren belgelere bakılarak değerlendirme yapılacaktır.

2.2.1.1. Evlilik

İslam hukukunda evlilik, bir erkeğin ve bir bayanın belli şartlar üzerinde anlaşarak, birbirlerini kabul edip, en az iki şahit aracılığıyla imam veya kadı huzurunda

139 Mimar Türk Kahraman, Toplum ve Temel Toplumsal Kurumlar, Alp Yayınları, Ankara 2006, s. 154. 140 İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s. 58.

141 İbrahim Güler, XVIII. Yüzyılda Aile: Sinop Örneği, Türkler, C. 14, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002,

s. 33.

35 nikâhlarının tescil edilmesi olarak ifade edilir. İslam hukukunda, önemli bir mani olmadığı sürece bekâr bir kızla bekâr bir erkeğin evlenmesi dini bir vecibe olarak kabul edilip, meydana getirilen aile ise kutsal olarak telakki edilmiştir143. İslam hukukuna göre nikâh akdinin açık olması şarttır. Diğer İslam devletlerinde olduğu gibi, Osmanlı devletinde de nikâh akdi Kadı’nın huzurunda yapılmakta olup, bu işleme ait hüccet, şer‘iyye sicillerine kaydedilmekteydi. İslam hukukuna göre her şeyden önce evlenecek olan kişilerin hür iradelerini kullanarak evlenmeleri gerekmekteydi. Evlenecek olan kişiler bu durumda mahkemeye gelerek, şahitler huzurunda nikâh akitlerini yaparlar ve bu da sicillere kaydedilirdi. Bazı durumlarda ise evlenecek olan kişiler mahkemeye yakın akrabalarından birini vekil olarak gönderdikleri gibi, bazı durumlarda ise nikâh evde yapılır, ancak her iki durumda da nikâh işlemi sicile kaydedilirdi144.

Konuyla ilgili incelenen defterde iki hüküm bulunmaktadır. Nevşehir Kazasına bağlı Melegübü Köyü’nde ikamet eden Mevlüd bin Ali Osman ile Zeyneb binti Ahmed’in nikâhlarını Kapıcı Mahallesi imamı Hafız Ahmed tarafından beş yüz elli bir kuruş mihr ile vekiller aracılığıyla dört şahit huzurunda kıyılmıştır. Bu nikâhta hem erkek hem de bayan kendilerine vekil tayin edilmiş, şahitler ise erkeğin iki tane şahide bayanında iki şahidi hazır bulunulmuştur; ancak şahitler arasında kadın bulunmamaktadır145.

Yine başka bir belgede; Arabsun Kazası’na bağlı Sivase Köyü’nden olan Patıroğlu Ahmed bin Fehmi, yine aynı köyde oturan Ahmet Çavuş’un kızı Hayriye ile evlenmek için bir akd gerçekleşmişse de Hayriye’nin babası Ahmet Çavuş kızını Patıroğlu Ahmed’e vermek istemediği için Patıroğlu Ahmed, nikâhlı eşi olan Hayriye’nin kendisine teslim edilmesi için mahkemeye başvurmuştur. Ancak davanın sonucuyla ilgili kesin bir karar verilmemiştir146.

2.2.1.2. Mehr ve Başlık

Mehr evlenmenin akdi anında taraflarca veya bir başkası tarafından tesbit edilip edilmemesine göre muhtelif kısımlara ayrılır. Mehr taraflarca tayin edilmişse “mehr-i müsemma” adını alır. Aksine mehr tesbit edilmemiş veya hiç mehr verilmiyeceği kararlaştırılmış yahut mehr tesisine elverişli olmayan bir şey tayin edilmişse kadına

143 Özdemir, “Kırşehir’de Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1880-1906)”, s. 109. 144 Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), s. 268. 145 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 187, Karar Numarası: 77.

36 “mehr-i misil” verilmesi gerekir. Mehr-i müsemma, kararlaştırılan ödeme şekline göre iki kısma ayrılır. Tesbit edilen mehr peşin ödenecekse, mehr-i muaccel bahse konu olur. Mehrin kısmen veya tamamen ödenmesi ilerdeki bir tarihte olacaksa, buna mehr- i müeccel adı verilir147. Mehr, İslamiyet’ten önce kadının satış bedeli idi. İslamiyet bu uygulamaya bazı yeni düzenlemeler ve yasaklamalar getirerek mehrin kadına verilmesini emretmiş, kadının babası ya da akrabalarına verilmesini yasaklamıştır148. Ayrıca mehrin miktarında belgelerden anlaşılacağı üzere farklılıklar arz etmiştir. Mehrin miktarı, günün şartlarına, evlenecek kişilerin zengin veya fakir oluşlarına, evlenecek kızın güzel, çirkin, maharetli vb. oluşuna göre de değişmekteydi149. Ayrıca mehrin, mehr-i muaccel ve mehr-i müeccel olarak nikâh sırasında şahidler huzurunda tespit edilmesi de gerekliydi.

İncelenen defterde konuyla ilgili 3 dava vekâleti hükmü bulunmaktadır. Nevşehir Kazasına bağlı Çardak Köyü’nden İshakoğlu kerimesi Havva Hatun, yine aynı köyden Arif bin İsmail’in, davanın mahkemeye intikalinden beş sene önce Yemen’de askerlik görevini icra ederken Sana Hastanesi’nde vefat ettiği bundan dolayı Havva Hatun’nun bin bir Kuruş mehr-i müeccelinin eşinin babası olan Mazioğlu İsmail’den alınmasını talep etmiştir150.

Belgelerde mehrin nikâh sırasında şahitler huzurunda belirlendiği tespit edilmiştir. Nevşehir kazasına bağlı Melegübü Karyesinden Ali Osman oğlu Mevlut bin Ali Osman ve Taşçı Ahmet eşi Zeynep’in nikâhları kıyıldığı zaman şahidler huzurunda mihr-i müeccel beş yüz yirmi beş kuruş olarak tespit edilmiştir151 .

Bir belgede mehrin miktarından ziyade nafaka ve eşya tespitiyle ilgili bir dava mahkemeye intikal etmiştir. Buna göre, Nevşehir Kasabası’nın Reşid Bey Mahallesi’nden Dudu Hatun, Muhsin Bey Mahallesi’nden eşi Tepe Köylüoğlu Mustafa’ya nafaka ve eşya davası açmıştır152.

147 Halil Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara 1974, s. 217. 148 İlber Ortaylı, “Osmanlı Toplumunda Aile” Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim”,

Makaleler 1, Turhan Kitapevi, Ankara 2000, s. 59-60.

149 Özdemir, “Kırşehir’de Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1880-1906)”, s. 113. 150 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 283, Karar Numarası: 322.

151 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 187, Karar Numarası: 77. 152 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 288, Karar Numarası: 330.

37 Yukarıda belirtilen örneklere dikkat edilirse mehrin tespitinde kesin olarak tespit edilen bir miktarın olmadığı yörenin geleneklerine, kişilerin gelirine ve örfe göre değişkenlik gösterdiği söylenebilir.

Birçok ülkede görülen ve evlenme ile ilgili yaygın kültür kalıplarından olan “başlık” adettir. Başlık, mihr ve çeyizden tamamen farklıdır. Mihr ve çeyiz evlenecek bayanın malı iken başlık, nikâhtan önce onun velisine verilen para veya değerli bir eşyadır153. Nişanlanma süreciyle verilen başlık parası adaylar arasında çakabilecek bir sorunda veya nişanlılıktan vazgeçilmesi dâhilinde başlık erkek aday tarafından bayanın velisinden istene bilinmekteydi.

Yani Nevşehir Kasabası’nın Eskil Mahallesi’nden Topaloğlu Ahmet bin Bilal mahkemeye başvurarak Tuz Karyesinden Apooğlu Hazım bin Abdullah’ın yiğeni Hatice ile nişanlılık dönemlerinde, Hatice’nin vekili ve velisi durumunda bulunan Apooğlu Hazım’a Hatice’ye sarf edilmek üzere, dört yüz kırk kuruş başlık verdiği ancak Ahmet ile Hatice evlendikten sonra Hazıma verilen başlık parasının Hatice’ye sarf edilmediği anlaşılmış bunun üzerine Ahmed eşi için verdiği başlık parasını Hazım’dan talep etmiştir154.

2.2.1.3. Müslim ve Gayrımüslimlerde Evlilik Gelenekleri

Toplumun hayat tarzı, gelenekleri, kültürü, erkek-kadın nüfus oranı, ekonomik ihtiyaç ve imkân, sosyal statü, bölgesel şartlar gibi dış faktörlerle de yakından ilgili olan çok evlilik insanlık tarihinde uzun bir geçmişe sahiptir. İslâmiyet‟te olduğu gibi Yahudilik ve Hristiyanlık’ta da çok evliliği yasaklayan bir hüküm bulunmamaktadır. İslamiyet’te çok evliliği yasaklayıcı bir hüküm bulunmamasına rağmen “zorlaştırıcı” birtakım kayıt ve şartlardan başka ona bir üst sınır getirmiş ve en çok dört kadınla evlenmeye izin vermiştir155. Ancak tek eşliliğin tercih edilmesini de desteklemiştir.

Osmanlı Aile Hukuku, İslam aile hukukunun vaaz ettiği ilkeler çerçevesinde oluşmuş olup, bu ilkelere ters düşmeyen bazı örf ve adetten kaynaklanan uygulamalara müsade edilmiştir. Bir erkeğin aynı anda evli bulunabileceği eş sayısını da bu ilkeler

153 Mehmet emin Üner, “Şeriyye Sicillerine Göre Urfa’da Kadın ve Aile (XVII-XVIII. Yüzyıllar)“, Harran

Üniveristesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl 20, S. 34, Temmuz-Aralık 2015, s. 32-33.

154 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 254, Karar Numarası: 248.

38 doğrultusunda belirtilmiştir156.

1908-1909 tarihli Nevşehir Şer’iyye Sicilleri üzerinde yaptığımız araştırmada, İslam çok evliliğe müsaade etmesine rağmen zan edildiği gibi incelenen dönemde çok eşli (poligami) evliliklere çok fazla rastlanılmamıştır. Daha çok tek eşlilik (monogami) yaygındır. Bu bölümde defterde var olan veraset davalarıyla ilgili hüküm ve tereke kayıtları göz önüne alınarak incelenmeye çalışılmıştır. Bunlar şehir merkezlerinde ve köylerde oturanlara, Müslüman ve gayrımüslümlere ve çeşitli mesleklerle uğraşanlara ait belgelerdir157.

İncelenen belgelere yansıyan çok evlilik hadisesinin keyfi olarak yapılmadığı, zaruret gereği yapıldığı görülmektedir. İkinci evliliklerini yapanlar çocukları olmadığı için bu yolu tercih etmişlerdir. Buna göre, Nevşehir’in Nar karyesi’nden Hüseyinbeyzade Ahmet Efendi ilk eşi Hayriye Hanım’dan çocuğu olmadığı için kuma olarak Nazik Hanım ile evlenmiş, Fatma ve Cemal adlarında çocukları olmuştur158. Nevşehir’in Eskil Kasabası’ndan İbrahim Efendi ilk eşi Tayyibe Hanım ile evlenmiş ancak çocuğu olmayınca ikinci evliliğini yapmak zorunda kalmıştır ancak Rabia hanımdan da çocuğu olmamıştır159. Erkek evlatları olmadığı için ikinci evlilik yapanlar da olmuştur. Buna göre Nevşehir’in Kapıcıbaşı Mahallesi’nden Osman Bey’in ilk eşi olan Pembe Hatun’dan çocuğu olmadığı için Rabia Hatun ile evlenmiş ve Memiş adında erkek evladı olmuştur160. İlk eşleri vefat ettiği için ikinci evlilik yapanlar olmuştur. Buna göre, Nevşehir’in Mehmed Bey Mahallesi’nden Haramyemez Hacı Mustafa Efendi eşi Ümmü Hatun vefat ettiği için Rabia Hanım ile evlenmiştir161.

Şimdi de tereke kayıtlarından faydalanılarak konuya açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Konuyla ilgili olarak incelenen defterde 22 tane tereke kaydı tespit edilmiştir. Bu terekelerden 17162 tanesi Müslümanlara ait iken 6163 tanesi gayrımüslimlere aittir. Müslümanlere ait incelenen 10 terekenin sadece 1 kayıtta çok eşlilik tespit edilmiştir.

156 Said Öztürk, “Osmanlıda Çok Evlilik”, Türkler, C. 10, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 375. 157 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 140, Karar Numarası: 305/188-78/194-97/208-125/230-180/252-241. 158 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 140, Karar Numarası: 305.

159 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 194, Karar Numarası: 97. 160 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 140, Karar Numarası: 78. 161 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 208, Karar Numarası: 125.

162 N.Ş.S, Nr. 13, Sayfa: 143, Karar Numarası: 313/148-321/186-73/196-102/224-168/227-175/238-

205/239-206/261-268/286-327.

39 Buna göre Nevşehir’in Maccan Karyesinin İsalı Mahallesi’nden Hacı İbrahim, daha sağlığında iken eşi Fatıma Hatun’dan boşanıp Emine Hatun ile evlenmiştir164.

Osmanlı döneminde yaşayan zımmiler din, dil ve gelenek yönünden tamamen serbest idiler. Kendi kitaplarına inanıp, kendi kilise ve havralarında ayin yapma haklarına sahip oldukları gibi kendi dillerini konuşarak gelenek ve göreneklerini rahatlıkla yaşata biliyorlardı. Aile hukuku ile ilgili bazı konuları, kendi cemaatleri arasında hallederken, bazılarını da mahkeme-i şer’iyye gelerek çözümlemekte oldukları görülmektedir165.

İncil’de sarih bir hüküm olmamakla beraber, din azizleri tarafından çok evlilik hoş görülmemiştir166. Bu sebepten dolayı mıdır yoksa başka durumlar söz konusu mudur bilinmez, incelen veraset davalarına ait hükümler ve incelen tereke kayıtlarında gayrımüslimlerin çok evliliğiyle ilgili belge tespit edilmemiştir. Buna bakılarak sicillerinin detaylı bir şekilde tetkik edilmesiyle beraber dönemin ailelerinin nüfusu ile ilgili bazı bilgiler çıkarılabilir. Belgelerde aile ile ilgili bilgiler incelendiğinde ve bu bilgiler belli bir sayısal veri haline dönüştürüldüğünde incelen dönemin kenti veya yörenin nüfusu hakkında aydınlatıcı bilgilere ulaşılabilir. Ailelerin çocuk sayıları, çocuksuz ailelerin ne kadar olduğu, erkek-kız çocuklarının birbirlerine orantısı, Müslüman ve gayrımüslim nüfusun karşılaştıtılması gibi nitelikler bu şekilde değerlendirilerek nesnel bazı bilgiler elde edilebilir.

Bu yöntem ile 1908-1909 Nevşehir Şer’iyye Sicil defteri teferruatlı bir şekilde tetkik edilmiş, bunun sonucunda 49 Müslüman ve 37 gayrımüslim ailenin analizi yapılmıştır167. Buna göre; Müslüman ailelerde çocuk sahibi olma oranı ortalama % 4.9 olarak tespit edilirken, bu oranın gayrımüslimlerde %0.74 olduğu görülmektedir.

Benzer Belgeler