• Sonuç bulunamadı

1.2. Şükür Çeşitleri

1.2.3. Şükrün, Onu Yapan Varlık Açısından Çeşitleri

1.2.3.2. İnsanların Şükrü

Şükür nimete karşılıktır. İnsan da Allah’ın verdiği nimetlere karşı minnettarlık duymalıdır ve bunu dışa yansıtmalıdır. Elindeki her türlü nimet ve imkânları, maddi ve manevi değerleri, sadece Allah’ın lutfu bilmeli, bunlardan dolayı Allah’a minnet ve şükran borcu olduğunu kabul etmeli, her zaman O’nu hamd, sena ve dua ile anmalı, O’na kulluk borcunu yerine getirmeye çalışmalıdır. Gerektiğinde Allah’ın kendisine bahşettiği nimet ve imkânları başkasına verebilmeli, malı, makamı ve şöhreti kazandığında şımarmamalı, kaybettiğinde isyan etmemelidir. Sıkıntıyla, bela ile ve musibetle karşılaştığında haline şükredip Allah’a tevekkül etmeli, kurtuluşa ve bolluğa kavuştuğunda da Allah’ı unutmamalıdır.

Eğer şükür nimete ve rızka karşılık ise; canlı çeşitleri içinde en fazla rızka muhtaç insandır. Cenab-ı Hak insanı, bütün isimlerini kapsayan bir ayna, bütün rahmet hazinelerinin içeriğini tartacak, tanıyacak cihazlara sahip bir kudret mucizesi ve bütün isimlerinin cilvelerinin ve sanatlarının inceliklerini mizana çekecek aletleri bünyesinde barındıran bir yeryüzü halifesi suretinde yaratmıştır. Onun için hadsiz bir ihtiyaç verip, maddi ve manevi rızkın hadsiz çeşitlerine muhtaç etmiştir. İnsanı bu cemiyete göre en yüksek mevki olan ahsen-i takvime çıkarma vasıtası şükürdür. Şükür olmazsa insan esfel-i sâfiline düşer261.

İnsanın şükrüyle ilgili ayetlerde; Yüce Allah’ın (cc) insanlara karşı lütuf sahibi olduğu fakat çoğunun şükretmediği262, insanlar için geceyi dinlenmek, gündüzü görmek için yaratanın Allah olduğu, Allah’ın (cc) insanlara karşı lütufkâr olduğu, ama yine çoğunun şükretmediği263 anlatılmaktadır. Zaten şeytan da cennetten kovulduğunda bunu vaat etmiş ve demişti ki: “…Sonra elbette onlara önlerinden,

arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın” 264.

261

Nursi, Mektubat, s. 367.

262

Yunus, 10/60; Bakara, 2/243; Yusuf, 12/38; Neml, 27/73

263

Mü’min, 40/61; Ayrıca bkz. Sebe, 34/13

264

Yüce Allah, insanları yeryüzüne yerleştirerek orada geçim imkânları vermiş, buna mukabil ne kadar da az şükrediyorsunuz demiştir265. Yine insanın neslini bir nutfeden, hakir bir sudan yaratanın Allah olduğu, sonra da onu düzeltip ruhundan üflediği, insanlar için gözler, kulaklar ve kalpler yarattığı ama O’na pek az şükredildiği, Kur'an’da anlatılmaktadır266.

İnsanlar bir nimete kavuşmak istediklerinde muratlarının yerine getirilmesi için Allah’a (cc) yalvararak söz verirler ve şükredenlerden olacaklarını söylerler267. Bir sıkıntıyla, bir tehlikeyle karşılaştıklarında yine Allah’a yönelip ihlasla dua ederek, eğer bu halden kurtarırsa O’na şükredeceklerine dair söz verirler268.

Allah (cc) de zaten insanlara şükretmeyi emretmiş269, onları şükretmeleri için affettiğini270, sıkıntıdan kurtardığını271, onlara ayetlerini açıkladığını272 ve birçok nimetler verdiğini273 söylemiştir. Bütün bunlara baktığımızda şükürsüzlüğün bir suç olduğunu ve mümkün olduğunca bundan sakınmamız gerektiğini söyleyebiliriz274. Bu ayetler olmasa bile şükrün gerekliliğini anlamamız gereklidir. Nimete şükür aklen vaciptir. Nakil olmasa da fıtrat nuruyla insan, kendisine verilen nimetleri düşününce aklıyla bütün bu nimetlere şükrün ve küfretmemenin gereğine hükmedecektir275.

İnsanın şükrünü, dille, kalple ve bedenle olmak üzere üç değişik şekilde eda ettiğini ve Allah’a (cc), insanlara ve diğer mahlûkata karşı yaptığı şükrü açıklamıştık. Şükrü bu tasniflerin dışında şu şekilde ayıranlar da vardır. Birincisi, bilgiyle alakalı olanı ki bu da Allah’ın (cc) zatını ve fiillerini tanımakla olur. İkincisi, Allah’ın (cc) mükâfatı ve nimetleriyle alakalı olan, üçüncüsü ise; Allah’ı tanımakla meydana gelen davranışlarla ilgili olandır. Bu sonuncusu da gizli yani kalple, dille ve bedenle yerine

265 Bkz. Araf, 7/10 266 Bkz. Secde, 32/7,8,9 267 Bkz. Araf, 7/189 268 Bkz. Yunus, 10/22 269

Bkz. Bakara, 2/152,172; Nahl, 16/114; Ankebut, 29/17; Lokman, 31/14

270 Bakara, 2/52 271 Bakara, 2/56 272 Maide, 5/89 273

Maide, 5/6; Enfal, 8/26; Nahl, 16/14,78; Hacc, 22/36; Mü’minun, 23/78; Rum, 30/46; Secde, 32/9; Fatır, 35/12

274

Shad, a.g.e., s. 210

275

getirilebilir276. Bunları şükrün yapılış çeşitlerini incelerken ayrıntılı bir şekilde anlattığımız için burada fazla üzerinde durmayacağız.

Bu tasniflerin dışında insanların şükrü, avamın ve havassın şükrü olmak üzere ikiye ayrılabilir. Avamın şükrü biraz önce zikrettiğimiz gibi sıkıntıda ve darda kaldığında insanın şükretmesi veya şükretmeye söz vermesi, bir nimetle karşılaşmak istediğinde veya karşılaştığında Allah’a yönelmesidir. Yine bu şükür dil ile Allah’a (cc) hamd ederek, üzerinde bulunan nimetleri Allah’tan bilip bunu itiraf etmek şeklinde ortaya çıkar. Kul zaten içindeki iman sebebiyle zaman zaman nimetlerin Allah’tan (cc) olduğunu itiraf etme ihtiyacını hisseder. Daha çok yeme, içme ve giyecek nevinden olan ve de kendisine hayatı boyunca bahşedilen, herkes için aşikâr olan bu tür nimetler konusunda ortaya çıkan bu şükür çeşidi umumidir277. Avamın şükrü, mün’imden gelen nimeti görür, ihsanından dolayı onu över. O nimetin gereğini yerine getirir. Nimeti ikrar ve itiraf eder278. Hoşlanılan şeylere şükretmek de avamın şükrüdür.

Nimetler üç kısma ayrılır. Birincisi; dünyevi olanlar: sıhhat, afiyet ve mal gibi. İkincisi dini olanlar. İlim, irfan, amel, takva ve marifet gibi. Üçüncüsü ise uhrevi olanlar. Sevab ve cennet gibi. Bunlardan dünyevi olanlara şükür, avamın şükrüdür. Bu konuda “Avam giyecek ve yiyecek nevinden nimetlere şükreder. Havas ise, kalplerine gelen feyze ve varidâta şükreder” 279 denilmiştir.

Havassın şükrü ise; dil ile hamdetmekle beraber, kulun kalbinin marifet duygusuna sahip olması ve bütün azalarının helal olmayan şeylerden korunması demektir. Havas, nimetin durumunu görmez önce mün’imi görür. Havas, hoşlanılan şeylerin yanı sıra hoşlanılmayan şeylere de şükreder. Havas, dünyevi nimetlerden çok, dini ve uhrevi nimetlere şükreder. Allah’ın az olarak nitelendirdiği şükredenler bunlardır. Bunlar ibadet ve ubudiyetlerini Allah’a has kılarlar. O’na ortak koşmazlar, Allah’tan başkasının, onlar yanında yeri yoktur. Sadece Rablerini zikrederler. Kendilerine varıncaya kadar Allah dışında her şeyi unuturlar. Onların kalplerinde sadece Allah vardır, şeytan ve şeytanın süslü gösterdiklerine yer yoktur.

276

Giesse, Alma, The Encyclopedia of Islam, Vol. IX, Leiden,1996, s. 497.

277

Bkz. Kuşeyri, er-Risale, s.316; Attar, a.g.e., s.501.

278

Bkz. Azime, a.g.e., s.242.

279

Havas olanlar, Rablerinin kendilerini nimetlendirdiği şeyleri, yine onların Rablerinden geldiğini gösteren fiili ve kavli tasarrufta bulunmadan, almazlar ve kullanmazlar. Nimete dokunmadan önce, dokunurken ve dokunduktan sonra Rablerini zikretmeden ve hatırlamadan hiçbir nimeti kabul etmezler. Sözlerini ve azalarını şükür yolunda kullanırlar. Bu da itaat ve Allah’a (cc) yaklaşma konusunda Allah’ın kendilerine lutfettiği şeydir280.

Sonuçta insanın “elhamdülillah” demesi, halinden şikâyetçi olmaması, kendisinde bulunan nimetleri Allah’a has kılması, âlimlerin sözlerinden oluşan lisanî şükürleri, abidlerin fiil nevinden olan hareketleri, ariflerin bütün hallerinde istikamet üzere bulunmaları hep insanın Rabbine olan şükrünün birer ifadesidir.