• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.2. Sofist Sözcüğünün Anlamı ve Sofistler

1.2.1. Protagoras

1.2.1.3. İnsan Sözcüğünün Mahiyeti

Bu noktada Protagoras’ın insan-ölçü önermesinde incelememiz gereken bir diğer nokta cümledeki insanın kim olduğu düşüncesidir, yani “insan her şeyin

66 D.W. Graham, The Texts of Early Greek Philosophy, s.720.

25

ölçütüdür.” cümlesinde bahsedilen “tür olarak insan mı, yoksa birey olarak insan mıdır?”67

Protagoras’ın “insan her şeyin ölçüsüdür” önermesi gördüğümüz gibi farklı açılardan yorumlanabilmektedir. Burada öncelikle Protagoras’ın insan kavramını bireysel değil de tür olarak kullandığını varsayalım. Taylor’a göre de “19. yüzyılda pek çok akademisyen, alıntıdaki “insan” kavramı birey olarak değil de bir bütün olarak, yani tür adını kastederek kullanmaktadır ve bu görüşe göre neyin bilineceği düşünce yapısına ve düzenlenişine göre bize sunulur.”68 Eğer Protagoras’ın önermesini bu şekilde ele alırsak ona Kant’ın önceli gözüyle bakabiliriz.69 Kant’a göre bir nesne hakkındaki bilgimizi tecrübelerimiz ve duyumlarımız sayesinde elde ederiz. Onun düşüncesi herhangi bir nesne hakkında bütün insanların aynı şeyleri algıladığı ve gördüğü hakkındaydı.70 Ancak Protagoras’ın burada ele aldığı düşünce genel olarak herkesin inandığı bir düşünce kalıbı olarak görünmemektedir. En basitinden düşünürsek, çok farklı toplumlarda çok farklı kültürler bulunmaktadır ve bu toplumlarında kendilerine has değer yargıları ve inançları vardır. Örneğin dinleri düşündüğümüzde Hıristiyan dinine inanan toplumlara göre bir çocuk dünyaya günahkar gelir. Ancak İslam dininde bu düşüncenin tam tersi mevcuttur. Benzer şekilde Amerika ya da bazı Avrupa ülkelerinde ehliyet fotoğrafı çektirirken gülümsemek kendine güveni, samimiyeti ifade ederken, Uzak doğu ülkelerinde özellikle Japonya gibi ülkelerde ehliyet üzerinde gülümsemiş bir fotoğrafının bulunması bu olayı ciddiye almamak olarak algılandığından hoş karşılanmamaktadır, yani görüldüğü gibi gülümseme üzerine farklı toplumlarda farklı anlam yüklemeleri olmuştur. Bu durum algısal değişikliklerin toplumdan topluma bile farklılıklar gösterdiğinin en açık bir şekilde neticesidir.

67 A. Arslan, İlkçağ Felsefesi Tarihi Sofistlerden Platon’a, s. 30.

68 C.C.W. Taylor, From the Beginning to Plato,s.249.

69 F.A. Lange, Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi,1. Cilt,s.58.

70 A. Arslan, İlkçağ Felsefesi Tarihi Sofistlerden Platon’a, s. 30.

26

Böylelikle görüyoruz ki “değerler ve normlar, içinde var oldukları toplum için geçerlidir, diğer toplumlar için değil.” Dolayısıyla tek tek bireylerden ziyade toplumlarda da tek bir düşünce üzerinde uzlaşılamamaktadır. Ayrıca yukarıda da bahsettiğimiz gibi, herhangi bir eşya hakkında bile farklı meslek grupları, farklı toplumsal gruplar ve hatta farklı ırklar arasında farklı yorumlar bulunmaktadır.

Öyleyse “Protagoras insan kavramını bir tür tümel olarak sunuyor ve onu sanki

“insanlık” kavramını çağrıştırır şekilde kullanıyor gibidir.”71 Yani o, buradaki insan kavramını tikel olarak “şu veya bu insan” olarak ele alarak, genel geçer tek bir bilgiden ziyade, tikel ve tek tek bilgilerin varlığından söz etmektedir. Bunun ise en güzel örneğini farklı toplumların, farklı meslek gruplarının ve farklı ırkların farklı bakış açılarını ele alarak göstermiş olduk.

Şimdi ise Protagoras’ın asıl söylemek istediği düşünce, insan kavramının tek tek insanlara atfedildiği fikridir. Platon’un Theaitetos diyalogunda verdiği örnekte de gördüğümüz gibi bir rüzgar bir kişiye sıcak gelirken diğerine soğuk gelebilmekteydi. Bu görüşe göre her bir insan algıladığı ve deneyimlediği şeyin yani kendisinin ölçüsüdür.

Peki Protagoras’ı bu tür göreli bakış açısına götüren düşünce neydi? “Öncelikle Herakleitos’un öğretisinden etkilendiğini belirtmemiz gerekmektedir. Herakleitos’a göre var olan şeyler sürekli bir akış içerisindedir.”72 “Aynı ırmağa iki kez girilmez.”

diyen Herakleitos’un düşüncesi her şeyin değişim halinde olduğu ve sabit kalıcı hiçbir şeyin olmadığı düşüncesiydi. İşte Herakleitos’un bu değişim düşüncesinden etkilenen Protagoras’a göre de tek tek insanların da her an değişim içinde olması sebebiyle, bir zaman farklı algıladığımız bir nesne başka bir zaman duyularımıza farklı gelebilir.

Buradan da anlaşılıyor ki birey olarak insanlar bile değişik durumlarda aynı nesneyi

71 O. Karayemiş, Sofistler ve Felsefe, https://ege.academia.edu/oguzkarayemis, adresinden elde edilmiştir, (t.y.), s.3.

72 S. Çelik, Bilgi Felsefesi İlkçağ’dan Yeniçağ’a, s. 40.

27

farklı açılardan algılayabilmektedirler.73 Ancak bununla ilgili olarak Zeller “insan ifadesini hangi anlamda anlamamız gerektiği, yani Platon’un Protagoras’ın bilgi teorisini Herakleitosçu akış doktriniyle birleştirip Theaitetos’da açıkladığı bireyci anlamda mı, yoksa daha sonraki yazarların tahmin ettiği gibi genel anlamda, yani insanın tür olarak mı anlaşılması gerektiği yahut nihayet kolektif bir anlamda dolayısıyla terimin bir grup (ulus, kabile) olarak mı insanlara hasredilmesi gerektiği pek o kadar kesin değildir.”74diye yazmıştır. Buradan da anlaşılıyor ki, Zeller “insan”

ifadesini Protagoras’ın ne anlamda kullandığı konusunda kesin bir sonuç çıkaramayacağımızı belirtmektedir. Başka bir noktada ise Zeller, Protagoras’ın ahlaki ya da siyasi bir bireyciliğin temsilcisi olmadığını, ancak onun felsefesinde yine de insan topluluğunun belli bir ahlaki ve adalet hissine sahip olmadan ortaya çıkamayacağını söylemektedir. Ayrıca bu tür değerler bu insan toplumu içerisinde formüle edilerek, hangisinin topluma daha faydalı ve iyi olacağı göz önüne alınarak varlığını sürdürebilir.

Başka bir ifadeyle, Protagoras’ın felsefesinde aslında ahlaki ve siyasi değerlerden tüm insanların pay aldıkları ve genel geçer, ortak bir temel üzerinde uzlaşmanın site yönetimine daha faydalı olacağı düşüncesinden hareketle tümel bir düşünce benimsenmiştir. Ancak bu tür değerlere tümel bir düşünce yüklenmiş gibi görünse de onların getirdiği fayda ve iyilik göz önüne alınmış olduğundan dolayı yine göreli bir düşünce kabul edilmiştir.

Yukarıda da aktarıldığı gibi Protagoras aslında toplumsal yaşantının gereklerine uymanın önemine vurgu yapmıştır. Bunun nedeni toplumsal yaşamın belirli bir tutarlılık içinde sürmesinin sağlayacağı güvenliğin insan için yararlı oluşudur.75 Protagoras insanların toplumda genel geçer kabul görmüş ahlaki ve siyasi kurallara

73 F.A. Lange, Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi,1. Cilt,s.58.

74 E. Zeller, Grek Felsefesi Tarihi, Çev. Ahmet Aydoğan, İstanbul, 2008, s.115.

75 Y. Işıktaç, Hukuk Felsefesi, İstanbul, 2004, s.43.

28

uygun davranmaları konusunda hemfikir olmuştur. Ancak o, bu tür değerlerin doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığını ve bu tür değerlere uygun davranmanın toplumun istikrarı ve düzeni için gerekli olduğunu savunmuştur. Böylelikle “ölçü-insan” düşüncesini savunan Protagoras, bir toplumun değerlerini yine o toplumun çıkarları ve iyiliği doğrultusunda kendisinin oluşturacağı fikrini öne sürmüştür.

Görüldüğü üzere göreli bir bakış açısını savunan Protagoras, insanları her türlü tümelci ve mutlakçı bir söylemden uzak tutmuştur.76 Aslında ona göre bilginin nesnesini bulmak çok kolay olmaktadır. Onun bilgi teorisi, karşıtlıkları bir çatı altında birleştirerek ortaya farklı türden farklı duyumların oluşturduğu farklı bilgiler ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu durumda da şunu söyleyebiliriz ki, insan herhangi bir şeyin bilgisine ulaşmak için öncelikle kendi öznel duyumlara dayanan ve kendi tecrübeleri aracılığıyla o şeyin çelişkili ve zıt yönlerini bilmekte ve bu karşıt görüşler sayesinde de o şeye bir anlam bulmaktadır.

Duyumcu geleneğin ve göreli bakış açısının doruk noktasına ulaştığı Protagoras felsefesinden sonra, bu bakış açısını daha da ileriye taşıyan bir başka sofist Gorgias’ın felsefesine geçebiliriz.