• Sonuç bulunamadı

1.3. P EYGAMBERLER VE M EDENİYET

1.3.2. Kutsal Kitaplarda Anlatılan Tarihi Olaylar

1.3.2.2. İncil’deki Tarihi Olaylar

Sözcük olarak müjde, iyi haber gibi anlamlara gelen İncil, vahiy yoluyla İsa’ya indirilen kutsal kitabın adıdır73. Tevrât Eski Ahit, İncil Yeni Ahit, olarak da isimlendirilmiştir. Bu ikisine birlikte ise Kutsal Kitap adı verilmiştir. Yeni Ahit, dört İncil, yirmi bir mektup, resullerin işleri ve vahiy kısımlarından oluşan yirmi yedi kitaptır74.

Hıristiyanlar İncil’de bazı fazlalıkların varlığına inandıklarından, olsa gerektir ki; Hıristiyan âleminde ilk konsil olarak bilinen miladi 325 tarihinde İznik’te Matta, 52 Markos, 33 Luka 54 ve Yuhanna, 39 sayfadan oluşan İncilleri birbirlerine yakın olarak görülmüş ve onların dışında kalan kutsal yazılar da reddedilmiştir75. Bu konsilin akabinde Batı’da ortaya çıkan Rönesans ve Reform hareketlerinden sonra, Kutsal Kitap’ta mitolojinin olup olmadığı tartışılmaya başlanmıştır76. Buna bağlı olarak Batılılar, Kutsal Kitabı mitolojiden arındırmak için harekete geçmişlerdir

Diğer taraftan onlara göre İncil, vahiy olarak İsa’ya inmiş bir kitap değildir. Dolayısıyla ona yazdırılmamıştır. Zira onlara göre vahiy, aslında İsa’nın kendisidir77. İsa’nın peygamberliği otuz üç yıl sürmüştür. Bu süre zarfında, irşat ve tebliğ amaçlı

70

Bernaba İncîli (Çev. M.Yıldız), Kültür Basım Birliği Yay., İstanbul, trs., s.120-121. 71

Bakara, 2/75; Ayrıca bkz. 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41. 72

Demir, Şehmuz, Mitoloji, Kur’ân Kıssaları ve Târihi Gerçeklik, Beyân Yay., İstanbul, trs., s.33. 73

Aydın, Mehmet, Hıristiyan Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, TDV.Yay., Ankara, s. 84. 74

Tümer-Küçük, Dinler Târihi, s.152; Kuzgun, a.g.e., s.117. 75

Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Kadar Dinler Târihi, F.K.Y., Isparta, 2002, s. 313. 76

Kuzgun, Şabân, Dört İncîl Farklılıkları ve Çelişkileri, Ertam Matbaası, Ankara, 1991, s.100–101. 77

kendi öğrencileri ile değişik bölgeleri dolaşmıştır. İsa’nın ayrılışından sonra aynı göreve devam eden Havariler, ondan işittiklerini ve gördüklerini yazmışlardır78. Luka İncil’inde konuyla ilgili şöyle denilmektedir: Sayın Teofilos, Birçok kişi aramızda olup bitenlerin

tarihçesini yazmaya girişti. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkârı olanlar bunları bize ilettiler. Ben de bütün bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm. Öyle ki sana verilen bilgilerin doğruluğunu bilesin79. Dolayısıyla İsa(a.s.)’nın dini

yaymak amacıyla sarf ettiği bütün çabalar ve sergilediği bütün tavırlar, Hıristiyanlarca vahiy olarak kabul edilmiştir. Bundan, yukarıda geçtiği gibi İsa (a.s.)’dan sonra eli kalem tutan herkesin İncil yazmaya kalkışmasıyla çok sayıda İncil ortaya çıkmıştır. Şu halde Hıristiyan Âlemi dini kitapları hakkında şüpheye düşerek aralarında birbirine en çok benzeyen dört İncil kabul etmiş ve geride kalanlara şüpheyle bakmışlardır80.

Hıristiyanlar, İncil’in İsa’nın mesajlarından oluştuğu ve ondan sonra yazıldığı hususunda bir uzlaşma içindedirler. Onlar, İncil’in bütün kısımlarına ayrım yapmaksızın inanmaktadırlar81. Çünkü onların İsa’nın zatını vahiy olarak görmeleri, ona izafe edilen bütün bilgileri de vahiy olarak kabul etmelerine sebep teşkil etmiştir. Nitekim herkesin bir İncil yazmaya kalkışması bu düşünceden dolayı olmuştur. Diğer taraftan onların bu düşüncelerini Müslümanların hadis açısından Peygamber hakkında düşündüklerine az da olsa benzemektedir. Zira Müslümanlar, Muhammed (s.a.v.)’den uzun bir müddet sonra, onun hadislerini toplamaya başladılar. Ancak topladıkları hadislerin tümünün sahih olmadığı, daha sonra konuyla ilgili yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlar, ortadan kaldırılan nüshalar dâhil olmak üzere İncil yazımının ilk defa (M. 40–50) yılları arasında gerçekleştiğini kabul etmektedirler82. Dolayısıyla İsa’dan sonra toplanan İncillerin de aynı düşünceyle tedvin edildikleri için, toplamalarından uzun bir müddet sonra aralarından birbirine anlamca en yakın olan dört İncil geçerli sayılarak geride kalan yüzlerce İncil imha edilmiştir83.

İşte İncillerin sadece dördü, kendi aralarında benzeşme oranlarının fazlalığından, sağlam olarak kabul edilmişlerdir. Sadece seçme nedeninin kendi aralarında

78

Aydın, a.g.e., s. 95; Kuzgun, a.g.e., s.119. 79 Lûka, 1,1–4. 80 Barr, a.g.e., s. 82–83. 81 Kuzgun, a.g.e., s. 98. 82 Kuzgun, a.g.e., s.100–101. 83 Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 313.

benzeşmesinin olması ve İncillerin dörde indirgenmesi, onların içinde gerçek dışı olan ifadelerin bulunabileceği tereddütlerine yol açmıştır. Eski çağlarda insanlar birbirlerinden uzakta olmalarından, İnciller arasındaki çelişkiler fazla problem olmamaktaydı. Rönesans ve Reform hareketlerinden sonra insanların birbirleriyle iletişiminin de kolay hale gelmesi sonucunda, bu ihtilaflar sorgulanır hale gelmiştir84. Daha sonra ise bu ihtilafların tamamen ortadan kalkması için çeşitli çalışmalar yapılmıştır.

İncillere şüpheyle bakılmasının başka bir nedeni de, İsa (a.s.), İbranicenin yoğun olarak konuşulduğu bir çevrede doğmuş ve büyümüş olmasıdır. Kendisi de İbranice konuşmuş olan İsa (a.s.)’ya nispet edilen en eski İncil ise Yunanca olarak yazılmıştır. Hâlbuki esas ve asıl olan ilk İncil’in İbranice yazılması gerekirdi. Bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, günümüzde varlıklarını devam ettiren İncillerin ne kadar sıhhatli oldukları konusunda ipuçları vermektedir85.

Mamafih ilahi vahiy, fıtratın gerektirdiği yaşamdan ayrılan insanları yine doğal olana döndürmek için tarihin belirli dönemlerinde yenilenmiştir. Nuh (a.s.) döneminde putlara, İbrahim (a.s.) döneminde hem put hem de yıldızlara ibadet edilince, Lut (a.s.) zamanında da ahlaki çöküntü artınca, tekrar bu toplumları fıtri hayata yöneltmek için adı geçen peygamberler gönderilmiştir. Gelen vahye ilk dönemlerde sımsıkı bağlanan ve ona göre hayatını düzenleyen insanlar, bir müddet sonra tam aksine vahyi kendi hayatlarına uyarlayıp tahrif etme yoluna gitmişlerdir. Böylece Tevrât ve İncil’de yer alan ihtilaflar ve mitolojik anlatımlar bu çeşit tavırların bir sonucu olabilir.

Bu bağlamda Tevrât ve İncil, gelişim evrelerinin hepsinde, insanların eklentisine maruz kaldığı eleştirisine uğramışlardır. Söz konusu eleştirilere göre Yahudileşen veya Hıristiyanlaşan toplumlar, kendi mitlerini, kendilerince doğal bir hakmış gibi kutsal kitaplarına yerleştirmişler, denilebilir.

İlk İncil’in çevrede yaşayan dillere tercüme edildiğinde, kavram noksanlığı ve dini kavrayış eksikliği gibi nedenlerden dolayı, anlam buharlaşmasına uğradığı söylenebilir. Bundan, daha sonra, İncil’in Latince veya Arapçaya çevrilmesi sırasında,

84

Kuzgun, a.g.e., 108–109. 85

ikinci bir değişime uğramış olması kuvvetle muhtemeldir86. Böylelikle değişik nedenlerle mitlerin ve tahriflerin kutsal kitaba girmiş olması mümkündür. Şartların gelişmesi neticesinde Hıristiyan dünyası, kutsal kitaplarının gerçekliğine zarar vereceği düşüncesiyle, İncil’i bu çeşit anlatımlardan arındırmaya koyulmuşlardır.

Kilisenin kutsal kitap hakkındaki telkinlerden kurtulma faaliyetleri Rönesans’la birlikte hız kazanmıştır. Nitekim daha sonraki dönemde yapılan ilk araştırma, Kutsal kitapta yer alan tabii ilimlere ilişkin ifadelerin doğru olmadığını göstermiştir. Örneğin kozmolojiye ilişkin kutsal kitapta yer alan bilgiler, araştırmalar sonucunda ulaşılan verilerle çelişiyordu. Bundan, Bacon ve Descartes gibi filozoflar söz konusu çelişkilerden dolayı kiliseye rağmen, şüpheyle karşıladıkları bazı konuları araştırmaya başladılar87. Söz konusu araştırmada Kutsal kitapta ortaya çıkan sıkıntılardan, dönemin bilim adamları, ikinci olarak kutsal kitabın yazarlarını ve ne zaman yazıldığını araştırmaya koyuldular88. Çünkü onlar, haklı olarak vahiy olan bir kitapta yanlış herhangi bir şeyin varlığı, insanları o kitaba şüpheyle bakmaya götüreceğini düşünmekteydiler. İşte söz konusu Avrupalı bilim adamlarının kiliseye karşı çıkmalarının asıl nedeni, Kutsal kitaplarda akılcı yaklaşımlarla çelişen bilgilerin bulunmasıydı. Bu düşünceden etkilenen bazı Müslüman bilim adamları, Kutsal kitapla benzeşmemesine rağmen, Kur’ân’ın da bu tür bir reforma tabi tutulmasını açık olmasa da ima ettikleri görülmektedir.

Nitekim Kur’ân kıssalarının mitolojik olabileceğine ilişkin düşüncelerin altında yatan nedenin bu olabileceği, haklı olarak bizi endişelendirmektedir. Tabii ilimler konusunda günümüz verileriyle çelişmeyen ifadeleri barındıran Kur’ân kıssaları gibi subjektif konularda, Kutsal Kitapla aynı kadere mahkûm etmek pek haklı görünmemektedir.