• Sonuç bulunamadı

1.5.1. Behcetü’l-Hadāik fi Mevǿizati’l-Halāik

Behcetü’l-Hadâik, Selçuklu Dönemi’ne ait olġa-bolġa dili olarak da anılan karışık dilli Eski Anadolu Türkçesi eserleri arasında yer almaktadır. Eski Anadolu Türkçesi’nin bilinen en eski istinsah tarihli eseri olması, ayrıca mensur ve hacimli bir telif eser olması dil incelemeleri bakımından bu yapıtı son derece değerli kılmaktadır.

Behçetü’l-Hadâ’ik, dini ahlâki konulu didaktik bir eserdir. Bu eser, Eski Türkçe yazı dilinin etkisi altında gelişerek bir yazı dili hâline gelmeye başlayan Oğuz Lehçesinin ilk verilerindendir ve 12. yüzyılın sonları veya 13. yüzyılın başında Anadolu’da yazıldığı (Canpolat, 2018, s. 27) tahmin edilmektedir. Karışık Dilli Eserleri en iyi temsil eden metin (Akar, 2019, s. 246) olarak değerlendirilmektedir. Eserin, ikisi İstanbul’da olmak üzere Bursa, Ankara ve Berlin olmak üzere beş nüshası vardır. Bu incelemede Mustafa CANPOLAT’ın eski dil özelliklerini en iyi koruyabilmiş olan Bursa nüshasını ele aldığı çalışması esas alınmıştır.

1.5.2. Kâbus-nâme Tercümesi - Şeyhoğlu Sadre’d-din Mustafa

Fars edebiyatının temel kitaplarından biri olan Kabus-nâme, Keykavus bin İskender’in 1082’de oğlu Gîlân Şah için kaleme aldığı nasihatname türünde Farsça mensur bir eserdir. Toplam altı çevirisi bulunan bu eserin ikinci çevirisi, 1361-1387 yılları arasında Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah için Şeyhoğlu Sadrüddin tarafından yapılmıştır (Doğan, 2011, s. 11). Bu incelemede Enfel DOĞAN’ın tek nüsha olan Kahire nüshasını ele aldığı çalışması esas alınmıştır.

1.5.3. Marzuban-nâme Tercümesi - Şeyhoğlu Sadre’d-din Mustafa

Marzubân-nâme, İran' ın kuzey bölgesindeki Taberistan adı verilen Mazenderan bölgesinde hüküm süren eski Bavend sülalesi hükümdarlarından olan Marzuban bin Rüstem’e ait bir eserdir. Bu eserin içeriği hükümdar ile veziri arasında çıkan tartışmalar sonucu oluşan ve nakledilen on hikâyeden oluşur. Eserin kahramanları daha çok hayvanlardan oluştuğu için bu eser fabl olarak nitelendirilebilecek mensur bir eserdir. XIV. yüzyılın ikinci yarısında Sadrettin Şeyhoğlu tarafından Türkçe’ye çevrilen Marzuban-name, dili ve muhtevası bakımından Eski Anadolu Türkçesi'nin değerli eserlerinden biridir. Şeyhoğlu'nun dile hâkimiyeti sayesinde, eser çeviri bir eser olmaktan çıkmış, telif eserlerde görülen özellikleri üzerinde toplayabilmiş; esere yeni ve özgün konular da ekleyen yazarın sayesinde eser, konusu ile olduğu kadar, akıcı, etkileyici sade dili ile özgün eser niteliklerine bürünmüştür (Korkmaz, Marzuban-nâme Tercümesi, 2017, s. 19). Bu incelemede Zeynep KORKMAZ’ın Berlin ve Varşova nüshalarını ele aldığı çalışması esas alınmıştır.

1.5.4. Süheyl ü Nevbahar -Kenzü’l-BedāyįǾ

Eski Anadolu Türkçesinin önemli eserlerinden biri olan Süheyl ü Nevbahar, Mesut Bin Ahmed tarafından Farsçadan tercüme edilmiş manzum bir eserdir. Yemen hükümdarının oğlu Süheyl ile Çin hükümdarının kızı Nevbahar arasındaki aşkı (Timurtaş, Tarih İçinde Türk Edebiyatı, 2012, s. 206)mesnevi biçiminde anlatan bu eser, gerek söz varlığı gerekse gramer özellikleri bakımından Türk dili tarihinin XIV. yüzyılı (Beylikler Dönemi) için özel bir yere sahiptir (Cin, 2012, s. 1). Bu araştırmada Ali CİN’in Berlin nüshasını ele aldığı çalışması esas alınmıştır.

1.5.5. Dede Korkut

Dede Korkut Hikâyeleri Türk dili ve edebiyatının şüphesiz en değerli hazinelerinden biridir. Eski Anadolu Türkçesinin son devrinde, XV. yüzyılda (Ergin, Dede Korkut Kitabı, 2018, s. 56) yazıya geçirildiği düşünülen bu eser; X-XIII. yüzyıllar arasında Oğuzların başından geçen olayları destansı bir şekilde nazım-nesir karışık olarak anlatmaktadır. İncelenen bu eserde on iki hikâyeden oluşan Dresden Nüshası ve altı hikâyeden oluşan Vatikan Nüshası karşılaştırılmıştır. Dede Korkut, milli bir destandır. Milli destanların da en önemli özelliği müellifinin millet olması, yani Türk milletinin ortak zevkinin bir ürünü olmasıdır. Bu bakımdan bu dönemin edatları incelenirken Dede Kokut Hikâyeleri’nden yararlanılmıştır. Bu incelemede Sadettin ÖZÇELİK’in Dresden nüsahsını incelediği çalışması esas alınmıştır.

1.5.6. Cemşid ü Hurşid - Cem Sultan

Cem Sultan bu eseri, 1478’de “Selman” adlı bir şairden babası Fatih Sultan Mehmed adına tercüme ettiğini söylemektedir. Bu eser hakkında ilk bilgiler, Sehi Bey’in “Heşt Behişt” adlı eserinde “Hurşid ü Ferahşad” olarak kaydedilmektedir (İnce, 2000, s. VIII). Bu eser 15. yüzyıl Anadolu Türkçesine ışık tutması bakımından son derece önemli bir eserdir. Yapılan çalışmada bu eserde edatlarla ilgili önemli örneklere rastlanmıştır. Bu incelemede Adnan İNCE’nin İlâhiyat Fakültesi Kütüphanesi ve Kütahya Vahit Paşa Kütüphanesi nüshalarını incelediği çalışması esas alınmıştır.

1.5.7. Ahmed-i Dâî Divanı

XIV. Yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın başlarında yaşamış olan, Divan edebiyatının büyük şairi Ahmed-i Dâî’nin hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak Germiyanoğulları Beyliği zamanında ve Osmanlı’da Yıldırım Bayezit’in oğulları Emir Süleyman, Musa Çelebi ile Çelebi Mehmet döneminde ve II. Murat’ın saltanatının ilk yıllarında yaşadığı bilinmektedir. Ahmed-i Dai, her ne kadar Beylikler Dönemi’nde yaşamış olsa da onun eserlerinin gramer yapısı incelendiğinde Osmanlılar Devri’ne dâhil edilebilmektedir (Akalın M. , 2001, s. 165). Eserde yirmi yedisi kaside toplam 331 şiir bulunmaktadır. Eserin Kahire ve Burdur olmak üzere bilinen iki nüshası vardır. (Özmen, Ahmed-i Dâî Divanı, 2017, s. XXVII). Bu incelemede Mehmet ÖZMEN’in Kahire nüshasını esas aldığı çalışması incelenmiştir.

1.5.8. Har-nâme

Türk hiciv ve mizah edebiyatının şaheserlerinden biri olan Harname XV. yüzyılda Germiyanlı Şeyhî tarafından yazılmış kısa bir mesnevidir (Timurtaş, Şeyhî'nin Har-nâme'si, 1981, s. 1). Çelebi Mehmed’in gözünü tedavi eden Şeyhî’ye Tokuzlu Köyü tımar olarak verilir. Fakat Şeyhî buranın eski sahipleri tarafından soyulup dövüldükten sonra Çelebi Mehmed’e şikâyetini bildirmek maksadıyla bir eşeğin başından geçenleri anlattığı bu sembolik eseri kaleme almıştır. Eski Anadolu Türkçesinin son dönemlerini yansıtması bakımından bu önemli eser de çalışmaya dâhil edilmiştir. Bu çalışmada Faruk Kadri TİMURTAŞ’ın İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan nüshayı esas aldığı çalışması incelenmiştir.

1.5.9. Soylamalar ve 13. Boy (Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderha’yı Öldürmesi)

2019’da Bayburt Üniversitesinde düzenlenen “Dünya Kültür Mirası Dede Korkut Uluslararası Sempozyumu”nda Metin EKİCİ tarafından ilim alemine tanıtılan bu eser, Dede Korkut’un 13. hikâyesini içermektedir. Bu bakımdan Dede Korkut’un 12 hikâyesiyle bir bütünlük arz etmesinden dolayı bu esere de araştırmada yer verilmiştir. Metin EKİCİ, yayımladığı bu eseri Türkistan/Türkmen Sahra Nüshası (Ekici, 2019, s. 12), Ankara Üniversitesi doktora öğrencileri ise hazırladıkları makalede Günbet

nüshası olarak adlandırmaktadır (Shahgoli, 2019, s. 155). Sadettin ÖZÇELİK’in Dede Korkut adlı eserinde “Salur Kazan Tutsak Olup Oğlu Oruz Çıkarduġı Boyı” adlı hikâyesinde tespit edilen aşağıdaki kısım, 13. hikâyeden bahsetmektedir:

Yėdi başlu ejderhāya yėtüp vardum, heybetinden śol gözüm yaşardı.

Hey gözüm, nāmerd gözüm, muħannaŝ gözüm!

Bir yılandan ne var ki ķorħduŋ, dėdüm (Özçelik, Dede Korkut, 2016, s. 563).

Soylamalar ve 13. hikâyede kullanılan dil diğer eserlerle kıyaslandığında günümüz Türkçesine yakındır. Oğuz Türkçesi grubuna ait bu yazma metin Kıpçak grubunun yanı sıra Türkmen ve Azerbaycan Türkçesi özelliklerini yoğun biçimde yansıtmaktadır (Özçelik, 2020, s. 10). EKİCİ, bu durumu metni yaratan ile yazıya geçirenin farklılığıyla ilişkilendirmektedir. Hikâyenin tam olarak ne zaman oluştuğu bilinmemekle birlikte A. Bican ERCİLASUN, bu nüshanın 17-18. yüzyıllar arasında yazıya geçirilmiş olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmiştir (Ercilasun, 2019, s. 7- 13).

İKİNCİ BÖLÜM

ÇEKİM EDATLARININ YAPI VE ANLAM BAKIMINDAN

İNCELENMESİ

Benzer Belgeler