• Sonuç bulunamadı

Lügattaki anlamı taksim eden olan kassâm kelimesi hukuki terim olarak vefat eden şahısların terekelerini (mirasını) taksim eden şer’î memur anlamına gelir. Terim olarak İslam Hukukunda ise miras da’vâlarında bizzat da’vâ mahalline giderek, gerekli tahkikatı yapıp ihtilaf hakkında bir neticeye vardıktan sonra da’vâyı hükme bağlayan, ev, tarla, arsa gibi gayrimenkulleri varisler arasında taksim eden memura denmektedir (Öztürk, 1995: 65). Kassâmlar bu görevi kadı adına yaparlardı. Osmanlı adliye teşkilatında iki çeşit kassâm vardı. Birincisi; askeri sınıfın (kamu görevlilerinin) terekelerini taksim eden kazasker kassâmlardı. İkinci ise, Şer’î Mahkemelerin

bulunduğu yerlerdeki beledi kassâmlardı. Her kadılıkta hususi bir kassâm defteri bulunurdu. Kassâmlar taksim ettikleri terekelerden “resm-i kısmet” adıyla bir harç alırlardı. Bu harç binde belirli bir oran olmakla birlikte kadı ve kazaskerlerin gelirlerinde önemli bir yer tutardı (Uzunçarşılı, 1988: 117; Aydın, 1996: 93). Bunun yanında şerî’yye mahkemelerinde şu görevlilerde bulunurdu.

2. Şühûdu’l-hâl

Mahkemelerde şehrin ileri gelenlerinden bazılarının önemli davâlarda hazır bulunarak verilen kararların veya davâ tutanaklarının altlarına isimleri yazılanlar anlamına gelmektedir (Çadırcı, 1997: 90). Mahkemede yargılamaya bir anlamda müşahit sıfatıyla katılan şühûdu’l hâl, aslında yargılamanın seyrine etki eden şahitler olmayıp, mahkemedeki yargılamanın bir nevi gözlemcisi durumundaydılar. Şühûdül- udül “Udûlü’l Müslimin” de denilen ve yargı merkezinin ileri gelenlerinden 5–6 kişinin veya daha fazlasının katıldığı bu görevliler, kadıya müdahale etmemekle birlikte mahkeme alanındaki varlıklarıyla kadının adalet ilkesi içerisinde hüküm vermesine dolaylı bir etki yaparlardı. Diğer İslâm devletlerinde de rastladığımız bu görevlendirme içinde bazı zamanlar ileri gelen hukukçular da yer almışlar- dır. Kadı sicili defterlerindeki kararların altında bu şahısların isimleri ve imzaları da bulunmaktadır. olarak kazanın önde gelenleri olduğu gibi eski kadı ve kazaskerler de bulunurdu (Aydın, 2001: 84). Şühûdu’l-hâl ile yargının denetimi sağlandığı gibi, yargı bağımsızlığının denetimi de sağlanmıştır. Kadı’ya karşı gelebilecek müdahalelerin önlenmesinde şühûdun azımsanamayacak kadar fazla önemi vardır. Şühûdu’l-hâl ile kadılar kamuoyu baskısı altında tek başlarına bırakılmayarak böylece hem yargı bağımsızlığının sağlanacağı hem de adaletin daha iyi gerçekleşeceği düşünülürdü (Fendoğlu, 1998: 465).

3. Kâtib ve Hademeler

Şer’iyye Mahkemelerinde önemli bir görev olan kâtibliğe; güvenilir, sağlam, davaları tutanağa geçirmede ve i’lâmları tanzim usulünde mahir olan şahısların getirilmesi gerekir. Kâtibin en önemli görevi, tarafların iddia ve savunmalarını, şahitlerin beyânlarını doğru olarak zabta geçmektir. Hediye almak gibi adi suçları irtikap etmemeleri için her zaman kadının nezaretinde görev yapmışlardır. 1331 (1913)

tarihli Hükkâm-ı şer’ ve Mahkeme-i Şer’iyye kanunu, her mahkemede bir başkâtib ve yeteri kadar kâtibin bulundurulmasını hükme bağlamıştır. Kadı ve müşavir bulunmadığı zaman mahkeme baş Kâtibi kadıya vekâlet eder. Zaman zaman mahkeme dışındaki keşif olayları ile de görevlendirilen kâtibler çoğunlukla yöresel aydınlardan oluşmakta, şairliği ile tanınan pek çok kişi geçimini mahkeme kâtibliği yaparak sağlamaktaydı. Hademeler ise, mahkeme işlerinde evrakların getirilmesi, duruşma güvenliğinin sağlanması vb. ayak işleriyle meşgul olurlardı (Akgündüz, 1988: 72-75; Abacı, 2001: 62).

4. Muhzır

Lügattaki anlamı “huzura getiren” demek olan muhzır; davacı ve davalıları mahkemeye celb eden ve savcının bazı görevlerini îfâ eden bir memurdu. Küçük kaza merkezlerinde; mahkeme mübâşirliği, mahkeme katipliği, emniyet görevlisi ve savcının görevlerini îfâ etmekteydi. Bu hizmetleri karşılığında “ihzariye” denilen ve taraflarca karşılanan bir ücret alırdı. Muhzırların ta’yîni bir seneliğine kurumun işleyişinden sorumlu olan muhzırbaşları tarafından yapılırdı (Cin ve Akgündüz, 1990: 276). Ayrıca Mahkeme i’lâmlarının icrâ’cısını, borçlunun mallarını satarak borcunun ödenmesini, icab ederse mahkeme kararıyla borçlunun hapisle cezalandırılmasını sağlayan Çavuş bulunmakta idi. Hukuken kesinleşen bedeni ve nakdi cezaların infâzından da çavuşlar sorumluydu. Günümüzdeki icrâ’ memurları ve kısmen de savcıların ve emniyet görevlilerinin vazifelerini îfâ ederdi.

5. Mübaşir

Sözlük anlamı olarak bir işe başlayan demektir. Mahkemeden evrakı getirip götüren ve mahkemeye girecek olanlar ile şahitleri yüksek sesle okuyan adliye memuruna denir (Develioğlu, 1996: 700). Adli memur olarak iki manası vardır. Biri celp ve tebliğ işlerinde kullanılan memur anlamıdır. Diğeri ise; Tanzimat’tan önce devletçe gördürülmesi veya soruşturulması lazım gelen bir iş için görevlendirilen memur demektir. Bu görevi karşılığı “mübaşiriye” denen bir ücret alır (Cin ve Akgündüz, 1990: 277). Ayrıca mahkemelerde diğer bir görevlide müşavirler idi. Lügattaki manası kendisine danışılan, istişare edilen demektir. Kadılar ihtiyaç duyulan hallerde müftülerden ve İslâm hukukunu iyi bilen şahıslardan fetvâ isteyebilirler. İşi çok

olan mahkemelerde ihtiyaca göre bir veya iki müşavir bulunur. Müşavirler; kadılık yapabilecek şahıslar arasında seçildiği için bazı kadılıkların müşavirleri tek başına hüküm verme yetkisine sahiptir (Develioğlu, 1998: 754).

III. ŞER’ÎYYE SİCİLLERİNİN İHTİVA ETTİĞİ KONULAR

Sicil kelimesi sözlük itibarıyla; okumak, karar vermek, kaydetmek, kayda geçirmek anlamlarını vermekte olup, teknik bir terim olarak anlamı; hukuki olayları, kadıların karar suretlerini, hüccetler ve çeşitli yargılama kayıtlarını içeren defterler için kadı sicilleri denilmektedir. Mahkemede alınan karar suretleri birebir şekilde bu defterlere kaydedilmektedir. Sicil defterlerinin boyutları da standart olmamaktadır. Kullanılan yazı rik’a, rik’a kırması ve ta’lik hattı olmaktadır (Akgündüz, 2002;57).

Kadı sicil defterlerinde mevcut olan yazılı kayıtları önce iki ana gruba ayırabiliriz. Birincisi; kadı tarafından inşa edilerek yazılan kayıtlardır. Bunlar da kendi aralarında hüccetler, i’lâmlar, ma’rûzlar, müraseleler, diğer kayıtlar diye beşe ayrılır. İkincisi; kadıların kendilerinin inşa etmedikleri, belki kendilerine hitaben gönderildiği için sicile kaydedilen fermânlar, tayin beratları, buyrultular ve diğer hüküm çeşitleridir. Biz bu iki ana gruba giren ve kadı sicillerinde, kaydı bulunan belge çeşitlerini ayrı ayrı anlatmaya çalışacağız. Sakk-ı Şer’î kitaplarında genellikle bu guruba giren belgeler anlatılır ve tasnif edilir. Kadı sicillerindeki kayıtların da % 90’ı Sakk-ı Şer’î grubuna giren belgeleri teşkil etmektedir (Akgündüz, 2002: 56). Bundan dolayı kadılar tarafından kaleme alınan belgelerin özelliklerini bilmek ve anlamak gerekmektedir.

Benzer Belgeler