1. Dil İlimleri
2.3. Bedî‘
2.3.1. İbn Kemal Tefsirinde Bedî‘
İbn Kemal’in bedî‘ ilmine dair telifinin azlığı, tefsirinde az sayıda bedî‘ örneğine yer vermesi ve tefsirinde kimi zaman açıkça sanatı ifade etmek yerine “fennun acîb”, “nev’un bedî‘’” türü ifadeler670 kullanmasından yola çıkılarak, Sekkâkî ekolünde
görüldüğü üzere671 onun da bedî‘ ilmini tâlî bir unsur olarak değerlendirdiğini söylemek
mümkündür. Nitekim Zemahşerî de meânî ve beyân ilimlerini öz, lafızların sese taalluk eden yönlerini ise ikincil bir unsur olarak değerlendirmektedir.672
İbn Kemal tefsirinde kelâmın lafzî güzellik unsurlarından (muhassinât-ı lafziyye) biri olarak görülen ve âyet sonlarının ses açısından uyumunu ifade eden “fâsıla”lara işaret etmektedir. O, Bakara sûresi sonuna değin 11 kez lafızların sıralanmasının, hazfinin veya tercih edilme sebebinin fâsılaya uyum olduğunu zikretmektedir. O genelde fâsılaya riâyet sebebinin yanında mânayı ilgilendiren başka belagî illetlere de yer vermekte,673 nadiren ise âyetin söz konusu şekilde sıralanışını yalnızca fâsılaya
riâyet ile674 gerekçelendirmektedir. Ancak mânayı ilgilendiren başka bir sebep
zikretmeksizin yalnızca ses uyumu için bir lafzın tercih edildiğini veya edilmediğini söylemek âyetlerde ses unsurlarının belirleyici olduğu izlenimi verdiğinden birtakım sorunları beraberinde getirmektedir.
Bakara sûresi 15. âyetinde “ َنوُهَمْعَي ْمِهِناَيْغُط يِف ْمُهُّدُمَي َو ْمِهِب ُئ ِزْهَتْسَي ُ اللّ” istihzânın kime karşı yapıldığı “bihim” mef‘ûlü bih gayr-ı sarîhi ile belirtilmiş, bir önceki âyette ise ( اَذِا َو َن ُُ۫ؤ ِزْهَتْسُم ُنْحَن اَمَّنِا ْمُكَعَم اَّنِا اوَُٓلاَق ْمِهِني ۪طاَيَش ىٰلِا ا ْوَلَخ اَذِا َو ُۚاَّنَمٰا اوَُٓلاَق اوُنَمٰا َني ۪ذَّلا اوُقَل) şeklinde “nahnü
müstehziûn” ifadesi ile yetinilerek mef‘ûl zikredilmemiştir. İbn Kemal’e göre buradaki
lafzî sebep (bâisen lafziyyen) fâsılayı korumak, manevi sebep (dâiyen ma‘neviyyen) ise
670 Bkz. İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 315.
671 William Smyth, Belâgat İlminin Standart Hale Gelen Düzenlenişi ve es-Sekkâkî’nin Miftâhu’l-Ulûmu”
çev: Abdullah Yıldırım, Şarkiyat Mecmuası, sayı:22, s.229-230.
672 İsmail Bayer, “Keşşaf Tefsirinde Belâgat Uygulamaları”, (Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Erzurum, 2013), s. 103.
673 İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 232, 237, 266, 359, 365; a.e., II, 413, 446. 674 İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, II, 535, 558.
108
onların mü’minleri zikretmekten uzak durmalarıdır. Lafzın zikredilmemesi muhtemelen ihtiyaç olduğunda sözü değiştirmeye (tevcih) fırsatı vermesinden dolayıdır.675 İbn
Kemal, çoğu zaman açıkça lafzî ve manevî sebep şeklinde iki unsurdan söz etmese de fâsıla illeti ile birlikte farklı belâgî açıklamalara da yer vermektedir.
2.3.2. el-Keşşâf, Envâr ve Medârik Tefsirleriyle Mukayese
el-Keşşâf, Envâr, Medârik ve İbn Kemal tefsirinde incelemeye konu ettiğimiz Fâtiha
sûresi ile Bakara sûresi ilk altı âyeti içinde bedî‘ ilmiyle ilgili az sayıda örnek gündeme gelmekte bu örnekler de kendini “fâsılaya riâyet” şeklinde göstermektedir. Bu sebeple önce lafzî muhassinâta taalluk eden fâsıla örnekleri zikredilecek, ardından manevî muhassinât hakkında seçili iki örnek üzerinden mukayese sürdürülecektir.
İbn Kemal, Bakara sûresi 2. âyette “hüden”in mübteda, “fîhi” zarfının ise öne geçmiş haber olduğunu düşünmekte ve “fîhî” zarfının öne geçmesi ile ilgili mânaya râci birçok unsurun yanında fâsılanın korunması illetini de zikretmektedir.676 İbn Kemal
böylece âyette tercih ettiği i‘rab vechini gerekçelendirmiş olmaktadır. Zemahşerî, Beyzâvî ve Nesefî ise söz konusu kelimeler hakkında farklı i‘rab vecihlerini gündeme getirmekte ve söz konusu i‘rab vechiyle irtibatlı olarak fâsıla illetine yer vermemektedir.677
Bakara sûresi 3. âyette “ َنوُقِفْنُي ْمُهاَنْق َز َر اَّمِم َو” şeklinde mef‘ûl fiilden önce getirilmiştir. Bunun sebeplerini araştıran Beyzâvî ve İbn Kemal, mef‘ûlün fiilin içeriğinden daha önemli olduğunun vurgulanması ve fâsılanın korunması için mef‘ûlün öne alındığını ifade etmektedirler.678 Beyzâvî bu duruma “li’l-muhâfazati alâ ruûsü’l- âyi” şeklinde işaret ederken İbn Kemal’in “muhâfazaten ale’l-fâsıla” şeklinde bir ifade
ile ibâre değişikliğine gitmiştir.
Beyzâvî ve Nesefî’nin Fâtiha ve Bakara 1-6 âyetleri arasında iki kez daha lafızların sıralanışını, mânaya taalluk eden gerekçelerden sonra âyet sonlarının uyumu
675 İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 266. 676 İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 232.
677 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 36; Beyzâvî, Envâr, I, 36-37; Nesefî, Medârik, I, 17. 678 İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 237; Beyzâvî, Envâr, I, 39.
109
ile gerekçelendirdikleri679 ancak bunların İbn Kemal tefsirine yansımadığı
görülmektedir. İbn Kemal’in böylece Envâr’daki farklı görüşleri izlediği ancak bu katkıları tefsirinde zikretmek konusunda seçici davrandığı anlaşılmaktadır.
İbn Kemal’in Bakara sûresi boyunca onbir kez fâsıla illetine yer verdiği belirtilmişti. Bunların dokuzunun el-Keşşâf, Envâr ve Medârik’te yer almadığı, birinin
el-Keşşâf’ta yer almazken Envâr ve Medârik’te zikredildiği,680 bir diğerinin de yalnızca
Envâr’da zikredildiği681 görülmektedir. Örneğin İbn Kemal, “ ٌميِلَأ ٌباَذ َع ۡمُهَل َو”682 âyetinde “elîm”in “mü’lim” anlamında kullanıldığına işaret ettikten sonra mânaya râci herhangi bir açıklama yapmaksızın câr ve mecrûrun fâsılanın korunması için takdim edildiğini belirtmekte,683 Zemahşerî, Beyzâvî ve Nesefî ise bu gerekçeye yer vermemektedir.684 Bu bakımdan İbn Kemal’in literatüre katkıları oldukça fazladır.
İbn Kemal’in kelime tercihi, hazfi veya sıralanışını ses unsurlarıyla izah ettiği âyetlerin bir kısmının Ebû Hayyân tarafından da zikredildiği görülmektedir.685 Bu durum İbn Kemal’in bedî‘ ilmi ile ilgili özellikle fâsılalar konusunda farklı kaynaklardan beslendiğini göstermektedir.
Öte yandan İbn Kemal, kimi zaman “bu, beyân âlimleri nezdinde lefften bir türdür.”,686 “bu, tıbak bakımından en güzel olandır.”687 şeklinde el-Keşşâf ve el-Keşşâf
679 Beyzâvî, Envâr, I, 27, 29; Nesefî, Medârik, I, 12. Beyzâvî Besmelede “Rahîm” isminin “Rahmân”
isminden sonra zikredilmesi, Fâtiha’da “nesteîn” (yardım dileme) fiilinin ibadet etme fiilinden sonraya bırakılmasına ayrı ayrı “li’l-muhâfazati ‘alâ/liyetevâfeka ruûsü’l-âyi” şeklinde işaret etmekte, Nesefî ise yalnızca Fâtiha sûresinde “nesteîn” fiilinin sonraya bırakılmasının Besmeledeki “Rahîm” isminde olduğu gibi âyetlerin nazmı sebebiyle (li nazmi’l-âyi) gerçekleşmiş olabileceğini dile getirmektedir.
680 Beyzâvî, Envâr, I, 93; Nesefî, Medârik, 66. 681 Beyzâvî, Envâr, I, 39.
682 el-Bakara 2/174.
683 İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, II, 558. Bundan önce iki âyette daha “ ٌميِلَأ ٌباَذَع ۡمُهَل َو” ifadesi aynıyla zarfın
öne geçirilmesi sûretiyle zikredilmektedir. Bakara sûresi 7. âyetinde İbn Kemal zarfın öne geçtiğini ifade etmemekte ancak âyette bahsi geçen grubun diğer gruplar arasında azabtan bir türe mahsus kılındıklarına işaret etmekte dolayısıyla zarfın öne geçmesini ihtisâs ile açıklamaktadır. Bakara sûresi 10. âyetinde ise zarfın öne alınması ile ilgili herhangi bir açıklama yapmamaktadır. Dolayısıyla onun önceki âyetlerde zikrettiği manevî illeti tekrar etmeyip lafzî illete yer verdiği düşünülebilir. İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 250, 258.
684 Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 108; Beyzâvî, Envâr, I, 120; Nesefî, Medârik, I, 94
685 Krş. Ebû Hayyân, el-Bahrü’l-muhît, I, 331, 419, 469, 621. İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 359, 413,
446, 535.
686 Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 113; Beyzâvî, Envâr, I, 125; Medârik, I, 99; İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, II,
580.
687 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 48; Beyzâvî, Envâr, I, 47; Nesefî, Medârik, I, 26; İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 264.
110
merkeze alınarak oluşan gelenekte yer alan ibârelere aynıyla yer vermektedir. Örneğin İbn Kemal, “Şüphe yok ki, Allah herhangi bir şeyi, bir sivrisineği, hatta onun da
ötesindekini misal vermekten utanıp çekinmez. Bunun karşısında iman edenler onun, Allah’tan gelen gerçek olduğunu bilirler, inkar edenler ise “Allah misal olarak bununla neyi kastediyor?” derler. Allah birçok kimseyi onunla saptırır, birçok kimseyi de onunla doğru yola iletir; onunla başkalarının değil, ancak emrine karşı gelenleri saptırır.”688
âyetinde bulunan sanatı, Zemahşerî’nin kullanımına benzer şekilde “fennun acîb” ve “nev’un bedî‘i’” ifadeleri ile karşılamakta ve inanmayanların sorduğu soruya onların ifadeleri ile mukabele edildiğini, ifadenin kullanımını sağlayan şeyin müşâkele olduğunu şu ibârelerle ifade etmektedir: “ باوجلا قيبطت و ةلباقملا ليبس ىلع هعوقو نوكي نأ زوجي و
ب لثملا برضي نأ دمحم بر ييحتسي امأ :ةرفكلا ملاك يف ءاج امل هنإف ،لاؤسلا الله نإ هلوقب هلباق ،توبكنعلاو بابذلا
،ةلكاشملا ةاعارمل ،هنيضتريو بيجع نفو عيدب عون مهملاك يف وهو ييحتسي لْ”689
Zemahşerî’nin kullandığı ibâre ise “ امأ :اولاقف ،ةرفكلا ملاك يف ةرابعلا هذه عقت نأ زوجيو تءاجف توبكنعلاو بابذلاب لاثم برضي نأ دمحم بر ىيحتسي .لاؤسلا ىلع باوجلا قابطإو ةلباقملا ليبس ىلع
بيجع زارطو ،عيدب مهملاك نم نف وهو” şeklindedir.690 Tîbî, el-Keşşâf şerhinde Zemahşerî’nin
söz konusu âyetin tefsirinde bedî‘ erbabınca kullanılan “mukâbele”, “mutâbakat” ve “müşâkele” terimlerine yer verdiğini ancak âyetteki sanatın müşâkele olduğunu, Zemahşerî’nin mukâbele ve mutâbakat lafızlarını ıstılâhî anlamıyla kullanmadığını ifade etmektedir.691 İbn Kemal’in risâlesinde naklettiğine göre de Teftâzânî,
Zemahşerî’nin bu ifadesinden hem müşâkelenin ayrı bir sanat olarak nitelenebileceği hem de mecâza muhtemel olduğu sonucunu çıkarmaktadır.692 Burada İbn Kemal’in
Zemahşerî ile benzer ibârelere yer vererek Zemahşerî’nin şârihler tarafından açımlanmaya çalışılan kapalı ifadelerini dahî takip ettiği görülmektedir.
Bakara sûresi 15. âyette alay “ َنوُهَمْع َي ْمِهِناَيْغُط يف ْمُهُّدُمَي َو ْمِهِب ُئ ِزْهَتْسَي ُ ٰ َاللّ” şeklinde Allah Teâlâ’ya izafe edilmektedir. Müfessirler, bu fiilin Allah’a nispet edilmesinin ne anlama geldiğini araştırmışlardır. Bu minvalde Beyzâvî ve Nesefî’nin durumu öncelikle
688 el-Bakara 2/ 26.
689 İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 315.
690 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 65. Nesefî, “tırâzun ‘acîb” hâriç, el-Keşşâf’taki ibâreyi birebir takip ederken
Beyzâvî meseleyi farklı ifadelerle izah etmektedir. Beyzâvî, Envâr, I, 62; Nesefî, Medârik, I, 40.
691 Tîbî, Fütûhu’l-gayb, II, 381-382.
692 İbn Kemal, “Risâle fî tahkîki’l-müşâkele”, Mecmû‘u resâil, IV, 146-147; Taşdelen, “Kemal Paşazade,
111
müşâkele sanatı ile izah ettikleri, Zemahşerî ve İbn Kemal’in ise temrîz sigasıyla ikincil bir görüş olarak buna yer verdikleri görülmektedir. Zemahşerî, Beyzâvî ve Nesefî’nin izahları müşâkele sanatını gösterse de onlar müşâkele terimini kullanmamışlardır. Buna göre söz konusu âyette alayın karşılığı olan ceza, alay ismiyle isimlendirilmektedir.693 İbn Kemal el-Keşşâf, Envâr ve Medârik’te müşâkele örneği olarak zikredilen “ ٍةَئِ يَس ءا َزَج َو اَهُلْثِ م ٌةَئِ يَس”694 âyetindeki “seyyie” kelimesinin “karşılık” anlamında kullanılmasının hususi
bir tevessü‘ olup müşâkele olmadığını ifade etmekte695 ve el-Keşşâf, Envâr ve Medârik’te yer almayan ancak Kurtûbî tefsirinde rastladığımız bir şiiri örnek
göstermektedir. Şiirde Amr bin Gülsüm: “Dikkat edin! Kimse bize karşı cahillik
etmesin. Bu sefer cahillerin cahilliklerinden daha fazla cahillik ederiz.”696 demektedir. Böylece onun seleflerinin karinelerini tahkike tabi tuttuğu ve farklı kaynaklardan beslendiği anlaşılmaktadır.
Netice olarak bedî‘ ilmi ile ilgili mevzularda İbn Kemal’in genel yönelimi ve ibâreleri ile el-Keşşâf, Envâr ve Medârik arasında el-Keşşâf’ı izlediği, ancak Envâr’ın katkılarını da göz önünde tuttuğu gözlenmektedir. O, genel olarak el-Keşşâf’ı izlese de
el-Keşşâf’ta tercih etmediği bir görüş olduğunda bunu eleştiriye tabi tutmakta, yer yer
farklı kaynaklardan beslenmekte ve özellikle ifadeye güzellik katan lafzî unsurlardan biri olarak görülen ve Kur’an âyetlerinin sonlarının uyumunu ifade eden fâsılalar konusunda özgün örneklere yer vermektedir.
693 Zemahşerî, Beyzâvî ve Nesefî arasındaki farklar; Nesefî’nin Zeccâc’ın da bu yorumu tercih ettiğini
naklederek yalnızca bu görüşe yer vermesi, Zemahşerî ve Nesefî’nin bu sanatı açıklamak için ve Bakara sûresi 194. âyetini de “ ْمُكْيَلَع ىَدَتْعا اَم ِلْثِمِب ِهْيَلَع ْاوُدَتْعاَف ْمُكْيَلَع ىَدَتْعا ِنَمَف” (O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın) örnek olarak kullanmalarıdır. Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 48-49; Beyzâvî,
Envâr, I, 48; Nesefî, Medârik, I, 27. 694 Şûrâ 42/ 40.
695 İbn Kemal, Tefsîru İbn Kemâl, I, 266-267.
696 Kurtûbî, şiirde alınacak olan intikama cahillik adının verildiğini, bunun aynı kelimeleri tekrar etmenin
dile daha kolay geldiğinden tercih edildiğini ve birçok ilim adamının görüşünün bu olduğunu ifade etmektedir. Kurtûbî, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân, I, 315.
112
SONUÇ
Kur’an’ın muhataplarına fesâhat ve belâgati ile meydan okuduğunu esas alan müfessirler, ilâhî muradı açıklamaya çalışırken nazım ile ilgili uygulamalara ayrı bir önem atfetmişlerdir. Bu çerçevede İbn Kemal tefsiri, ilâhî muradı ortaya çıkarmak için meânî uygulamalarına merkezî bir yer vermesi ile belâgî bir tefsir, el-Keşşâf ve el-
Keşşâf esas alınarak telif edilen Envâr’ı içerik ve yöntem açısından izlemesi ile de el- Keşşâf çizgisinde bir tefsir olarak değerlendirilebilir.
Tezin birinci bölümünde İbn Kemal’in farklı tefsir çalışmaları tanıtılmış, ulaşılabilen verilerden hareketle özellikle müstakil tefsirini yazım ve sonlandırma tarihi, telif sebebi, yöntemi ve kaynakları ele alınarak tefsirin içeriğine dair genel bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. İbn Kemal’in müstakil tefsiri, Tefsîru İbn Kemâl veya Tefsîru’l-
Kur’âni’l-Kerîm isimleriyle anılmaktadır. Bu tefsirin yazma nüshaları Sâffât sûresinden
sonra bazı kısa sûrelerin tefsirlerini içerse de asıl olarak Fâtiha sûresi ile Sâffât sûreleri arasını kapsadığı ve tamamlanmamış olduğu kabul edilmektedir. Ancak İbn Kemal’in tefsir sırasında Mushaf sırası gözetmediği düşünüldüğünde yöntem ve üslûb açısından müstakil tefsiri ile uyum arz eden ve çoğunlukla tefsiri ile birlikte istinsah edilen Mülk, Nebe’, Nâziât ve Târık sûresi tefsirlerinin müstakil tefsiri içerisinde mütalaa edilmeleri mümkündür. Tefsirin istinsah tarihleri ve hâmişlerde bulunan tarihler, İbn Kemal’in, tefsirin günümüze ulaşan hâlini vefatından on sene kadar önce tamamladığını ancak üzerindeki farklı sorumluluklar sebebiyle devam edemediğini göstermektedir.
İbn Kemal'in tefsir yöntemine veya tefsirini telif sebebine dair kendi dilinden herhangi bir ifadeye rastlanmamaktadır. Bu sebeple bu iki sorunun cevabı, tefsirindeki pratik uygulamalarında ve tefsir sırasındaki bazı ifadelerinde aranmıştır. İbn Kemal’in
el-Keşşâf ve Envâr’dan ibâre nakline varan ifadeleri, ele aldığı konular ve itiraz
sûretindeki izahları, İbn Kemal tefsiri ile el-Keşşâf ve Envâr arasındaki ilişkinin kaynak olmanın ötesine geçen bir mâhiyete sahip olduğunu göstermektedir. Hem el-Keşşâf hem
Envâr’a hâşiye yazmış bir müellif olan İbn Kemal’i şerh-hâşiye yazım tarzının hakim
olduğu bir dönemde, yine bu iki tefsiri temel alan telif bir tefsir yazmaya yönelten temel saikin ne olduğu sorusu daha ayrıntılı bir soruşturmaya ihtiyaç duymaktadır. Tezde bu
113
sorunun cevabı, İbn Kemal’den kısa bir süre sonra şeyhülislâm olan ve benzer bir metodla el-Keşşâf ve Envâr’ı temel alarak bir tefsir telif eden Ebüssuûd Efendinin ifadelerinde aranmıştır. Nitekim Ebüssuûd Efendi tefsirine yazmış olduğu mukaddimede, el-Keşşâf ve Envâr’a farklı bilgiler ilave ederek bir tefsir yazmayı amaçladığını belirtmektedir. Aynı dönemde yaşamış iki müellifin de böyle bir gaye ile tefsir yazma ihtiyacı duydukları öne sürülebilir.
Tezin ana konusunu oluşturan ikinci bölümde İbn Kemal tefsirinin, el-Keşşâf geleneği içerisindeki yeri soruşturulmuştur. Bu soruşturmada onun özellikle dil ve belâgat alanında el-Keşşâf geleneğine hangi noktalardan katkı sağladığı, seleflerinin eleştirildiği konulara ne gibi çözümler getirdiği, gelenek içinde ve dışında en çok hangi eserden/eserlerden yararlandığı ve seleflerini hangi konularda tenkit ettiği sorularına cevap aranmıştır.
İbn Kemal’in Kur’an lafızlarının ses bilgisi ile ilgilenen kıraat ilmi verilerini tefsirine alma hususundaki seçiciliği ve mütevâtir kıraatlere yaklaşımıyla izlediği gelenekten ayrıştığı tespit edilmiştir. Nitekim incelemeye konu ettiğimiz Fâtiha ve Bakara sûresi ilk altı âyeti tefsirinde el-Keşşâf’ta 17, Envâr’da 14, Medârik’te 6 kelimenin okunuşu söz konusu edilirken, İbn Kemal tefsirinde ikisi yalnızca el-
Keşşâf’ta yer almak üzere sıhhat derecesi veya kârî ismi belirtilmeksizin bir kısmı şâz
bir kısmı mütevâtir olan 5 kelimenin okunuşuna yer verilmiştir. Ayrıca Zemahşerî’nin gramere uygunluk açısından hatalı bulduğu mütevâtir kıraatlerin yer aldığı seçili örneklerde İbn Kemal’in Nesefî’ye kıyasla daha dakik davrandığı ve el-Keşşâf’ı el-
Bahrü’l-muhît üzerinden okuyarak kıraatler konusunda tefsirine özgün bir değer kattığı
tespit edilmiştir. Öte yandan el-Keşşâf dışında farklı kıraat vecihlerine yer vermeyerek ve el-Keşşâf’ta mütevâtir kıraatlere karşı yapılan yorumları eleştirerek el-Keşşâf’ı esas aldığı müşahede edilmiştir.
Kelime anlamlarının belirtilmesi konusunda mukayeseli okumamız İbn Kemal’in el-Keşşâf, Envâr ve Medârik tefsirlerindeki yönelimi sürdürmekle beraber içerik açısından bu tefsirlere önemli katkılar sağladığı sonucunu vermiştir. O, incelediğimiz kesitte selefleri tarafından temas edilen kelime anlamlarını düzenli bir şekilde izlemekte ve bu anlamları tespitte dikkatli davranarak, lafızların lugavî-örfî
114
anlamlarını daha sık belirterek ve benzer kelimeler arasındaki farklara (fürûku’l-luga) yoğunlaşarak el-Keşşâf, Envâr ve Medârik’teki içeriğe katkı sağlamıştır. İbn Kemal’in Beyzâvî’nin el-Keşşâf’a olan sözlükbilimsel katkılarını Beyzâvî’nin öncelikli kaynakları olan Câmi‘u’t-tefâsîr, el-Müfredât ve Mefâtîhu’l-ğayb’a başvurmak sûretiyle tetkik ettiği görülmüştür. Böylece İbn Kemal’in kelimelerin lugavî anlamları ile ilgili tenkitlerinin daha çok Envâr’a yönelik olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında İbn Kemal’in yalnızca Râgıb’ın el-Müfredât’ını takip etmeyerek farklı sözlüklere bizzat başvurduğu ve Râgıb’ın görüşlerini de tahkike tabi tuttuğu gözlenmiştir. Dolayısıyla İbn Kemal tefsirinin tahkiki ve katkıları ile kelime anlamları hususunda özgün bir değere sahip olduğu anlaşılmaktadır.
İbn Kemal’in kelime yapısını ilgilendiren sarf ve iştikak konularında yöntemsel olarak el-Keşşâf geleneğinden ayrışmadığı, içerik açısından ise kimi zaman sese veya anlama taalluk eden katkılar sunduğu, bazen tartışmaya açılmış olan konulara işaret ettiği bazen de aktarmayıp elediği gözlenmiştir. İncelediğimiz kesitteki katkıları hususunda el-Keşşâf şerh ve hâşiyelerinden, Râzî, Kurtûbî, İbn Atıyye, Ebû Hayyân gibi müfessirlerin tefsirlerinden yararlandığı tespit edilmiştir. Ayrıca İbn Kemal’in el-
Keşşâf, Envâr ve Medârik’te incelenen beş iştikak-ı ekber örneğinin birine herhangi bir
yorumda bulunmaksızın yer verirken, birine itiraz etmiş olması, diğerlerini ise gündeme almaması onun iştikak-ı ekber olgusuna temkinli yaklaştığını göstermiştir.
İbn Kemal cümle yapısı ile ilgili konularda hem yöntem hem içerik açısından el-
Keşşâf çizgisinden doğrudan ayrışmamakta, tercihleri ile öne çıkmaktadır. O,
incelemeye konu ettiğimiz kesitte yalnızca el-Keşşâf, Envâr ve Medârik’te temas edilen i‘rab çözümlemelerine yer vererek bu çizgiyi takip etmiş, veciz üslubuna rağmen
Envâr’ın el-Keşşâf’a sağladığı katkıları göz önünde bulundurmuştur. Ancak el-Keşşâf, Envâr ve Medârik’te farklı nahvî çözümlemelere gerekçeleri ile yer verilip çoğu zaman
tercihte bulunulmazken İbn Kemal’in gerekçeleri hazfettiği, farklı i‘rab vecihlerini daha az zikrettiği, kimi zaman yalnızca tercihini yansıtarak kimi zaman ise açıkça görüşleri değerlendirmeye alarak tahkik tavrı gösterdiği gözlenmiştir. O Besmele, Fâtiha ve Bakara sûresi ilk altı âyeti içerisinde iki kez seleflerine itiraz kastıyla açıklamasını genişletmiştir. Bu kesit dışındaki örneklerde ise el-Keşşâf, Envâr ve Medârik’te
115
zikredilen nahvî konuları daha çok el-Bahrü’l-muhît’e başvurarak tahkik ettiği ancak bunu sistemli bir eleştiriye dönüştürmediği gözlenmiştir.
Meânî ilmi uygulamalarında İbn Kemal tefsirinde yöntem itibariyle el-Keşşâf geleneğinin takip edildiği, içerik açısından ise özgün tasarruflar bulunduğu tespit edilmiştir. İbn Kemal’in âyetlerin söz dizimindeki edebî incelikler üzerinde yoğunlaşması, tefsirindeki nazma ve fesâhate yönelik ifadeleri ve el-Keşşâf ile kurduğu yakın ilişki onun da Zemahşerî gibi meânî ilmini merkeze alan belâgat yönelimli bir tefsir anlayışı benimsediğini göstermiştir. O, âyetlerde görülen nazımla ilişkili her türlü değişkeni dikkate almakta ve tercih unsurları üzerinden ilâhî sözdeki anlam inceliklerini araştırmaktadır. Mukayeseli okumalarımız İbn Kemal’in el-Keşşâf, Envâr ve Medârik tefsirlerinde gündeme gelen nazma dayalı edebî anlam inceliklerini dikkatle takip ettiği, bu incelikleri kendine özgü bakış açısı ve ibareleriyle yeniden ele aldığı ve özgün yorumlarda bulunduğu sonucunu vermiştir. Ayrıca İbn Kemal’in âyetlerin nazmından kaynaklanan edebî nüktelere dikkat çekerken Râzî ve Râgıb’ın tefsirlerinden de yararlandığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla İbn Kemal tefsirinin en zengin yönünün meânî ilmiyle irtibatlı açıklamaları olduğunu söylemek mümkündür.
Dolaylamalı anlatımların cereyan ettiği âyetlerin tefsirinde İbn Kemal’in yöntem açısından doğrudan el-Keşşâf geleneğini takip ettiği, içerik açısından ise kimi zaman tahkik tavrıyla ve özgün yorumlarıyla ayrıştığı kimi zaman ise benzer ibarelere yer verdiği görülmüştür. İncelediğimiz kesitte gündeme gelen beş örnek üzerinde