• Sonuç bulunamadı

İşgücü Piyasasında Değişim Fordist dönemin son

Belgede KARATAHTA İş Yazıları Dergisi (sayfa 146-149)

Ekrem Ersin CESUR**

A. İşgücü Piyasasında Değişim Fordist dönemin son

bulması-na neden olarak gösterilen 1973 yılındaki petrol krizi, bir yandan petrol satan ülkelere doğru bir gelir transferi başlatırken; bu ül-kelerde mali piyasaların gelişme-mesi nedeniyle, oluşan cari işlem fazlalarının da gelişmiş ülkelerde değerlendirilmesine yol açmıştır. Gelişmiş ülkeler ise, elde ettikleri bu kaynakla az gelişmiş ülkelere yeni bir borçlanma kanalı açmış ve bu ülkelerin ağır borç yükü

altına girecekleri bir süreci baş-latmışlardır. Dış alım ikamesinin yerini borçlanmanın almasıyla birlikte fordist dönemin sonuna varılmıştır (Celasun, 2002: 168-169).

Bu dönemde, piyasa mantığı-nın egemen hale getirilmesi ve devletin rolünün azaltılmasıyla betimlenen yeni-liberal politika-lar, yeni bir toplumsal düzeni bü-tün dünyaya dayatmıştır. Bu an-lamda, piyasa işleyişi ile sermaye sahiplerinin çıkarları arasında katı bir bağ oluşurken, devlet de yeni toplumsal düzenin oluşu-munu sağlama işlevi görmüştür. Ekonomi politikalarının kökten değiştiği kapitalizmin bu yeni aşamasında, her ülke için fark-lı kural, kurum ve düzenekler geçerli olsa da gerek merkezde, gerek çevrede sermaye biriki-mi sağlamak için egemen sınıfın istemleri üzerinden sosyal poli-tikanın da dönüştürülmeye ça-lışıldığı (Duménil ve Lévy, 2006: 139-140) gözlenmektedir.

Kuşkusuz Türkiye de bu dö-nüşümlerden etkilenmiştir. İlk aşamada, 24 Ocak 1980 tarihli yapısal uyum programıyla “kü-resel ekonomiyle bütünleşme” adı altında ticaret serbestleşti-rilmiş; ürün ve işgücü piyasaları düzensizleştirilmiştir. Bunu 89’da 32 sayılı Karar ile sermaye hare-ketlerinin (Onaran, 2007: 356), 2000’den sonra da tüm mali

sis-temin serbestleştirilmesi (Ekzen, 2009: 118-119) izlemiştir. Ancak, birikim ve yatırım önceliklerinin uluslararası mali piyasalara göre belirlendiği (Erdut, 2002: 207) 89 sonrası süreçte, 80 sonrası gide-rek derinleşen yeni liberal yöne-lişin ürünleri olan (Savran, 2013: 268) büyük krizler yaşanmıştır.

1980 dönüşümü, ticari serbes-ti sağlayarak Türkiye’yi yabancı sermayeye açmıştır. Yürürlüğe konulan düzenlemeler ile sen-dikaların gücü azalmış, gerçek ücretler düşürülmüş ve işgücü piyasaları esnekleştirilmiş; “sos-yal güvenlik sistemini finanse edebilecek gelir kaynakları cılız-laşmış” ve bağımlılık oranı art-mış; işgücü piyasaları giderek düzensizleştirilirken (Türcan Öz-şuca, 2003:135), dış satımı aşan dış alımın maliyeti borçlanma veya özelleştirmelerle giderilme-ye çalışılmıştır. Tüm bunlardan hareketle, 24 Ocak kararları ile somutlaşan yeni liberal politika-lar, 1980–88 döneminde yabancı sermaye girişi eş deyişle borç-lanma karşılığında, bireysel ge-lir dağılımının yoksullar, işlevsel gelir dağılımının emek sahipleri ve çiftçiler aleyhine bozulmasına ve adaletsiz bir dağılım meka-nizmasının işlerlik kazanması-na neden olmuştur (Şahin, 2008: 230, 236).

Türkiye’de sermaye birikim sürecinin “en önemli kırılma

noktası” sayılan 1980 dönüşümü, bölüşüm mekanizmasının piya-sa mantığına uygun olarak işlev görmeye başlamasına yol açmış-tır (Sönmez, 2013: 20). Birikim, dış satım teşviklerinin olanak ver-diği ranta ve işgücü maliyetleri-nin düşüşüne bağlı hale gelmiş-tir (Yeldan, 2004: 54). Dolayısıyla, piyasa mantığının egemen kılın-ması temelinde dış satım ikameci sanayileşme stratejisinin benim-senmesini ve faktör piyasaların-da “serbesti” sağlanmasını he-defleyen 1980 programı, çalışma yaşamını olumsuz etkilemiştir. Kamu kesiminin istihdam yara-tıcı niteliği, özelleştirme ve/veya yeniden düzenleme uygulamaları ile sınırlandırılmış; sendikaların işgücü piyasası üzerindeki etki-leri de büyük ölçüde azaltılmıştır (Şenses, 1989: 27-32). Bu anlam-da 1980–88 dönemi, isteme göre biçimlendirilen ve işgücü maliye-ti düşüşünü esas alan, “dış satım ikameci taşeron üretim dönemi” olarak nitelendirilir (Kolsuz ve Yeldan, 2014: 50).

24 Ocak 1980’de uygulama-ya konulan istikrar programıyla başlayan ticari serbesti döne-minde, devletin piyasaya müda-halesinden, dış alım ikamesinden ve kamu sektörüne bel bağlan-masından vazgeçilmiş; bunların yerine ekonomik yaşamın ser-bestleştirilmesi, dışa yönelme, yabancı sermaye çekecek

dü-zenlemeler ve özelleştirme yo-luyla özel sektöre alan açılması gibi hedefler benimsenmiştir (WTO, 1993: 2, 5). Bu hedeflere ulaşılması için ise, daraltıcı para ve maliye politikaları ve daha çok emek aleyhtarı gelir politikaları kullanılmıştır. Esasen daha önce de pek çok az gelişmiş ülkede uy-gulanan bu yeni liberal program, 1989’a kadar sürdürülmüştür. Bu süreçte sermaye yeniden yapı-lanmış; bölüşüm mekanizması da yeniden düzenlenmiştir (Boratav, 2003: 148-150).

1989 yılı ise, küresel ekono-miyle bütünleşme yolundaki yeni bir evreyi temsil eder. 1980’de ticaretin serbestleştirilmesinin ardından, 1989’da 32 sayılı Karar ile sermaye hareketleri de ser-bestleştirilmiştir. Bu serbesti, bir yandan Türkiye’nin kısa vadeli sermaye hareketleriyle tanış-masına; öte yandan da kaynak tahsisi konusunda piyasa mantı-ğının egemen hale gelmesine ne-den olmuştur (Ekzen, 2009: 133). Bu dönemde, uygulanan yüksek faiz-düşük kur politikası aracı-lığıyla yabancı sermayeye bağlı olarak ekonomik büyümede artış yaşanmıştır. Ancak, kısa vade-li ve spekülatif yabancı sermaye nedeniyle yaşanan büyüme “ya-pay” niteliktedir. Nitekim, 1994 yılında daha fazla yabancı ser-maye çekmek için yükselen fa-izlerin indirilmesi ile birlikte

ya-bancı sermaye aniden ülkeyi terk etmiş; son derece büyük bir mali bunalım yaşanmış ve “yapay” büyüme dönemi de son bulmuş-tur (Erdut, 2002: 207). 1994 kri-zinden sonra UPF etkinliğini iyice arttırmış; ancak uygulanan ya-pısal uyum programları bir türlü “beklenen” sonucu vermemiş; her defasında emek sahiplerinin kazanımları, rantiyerlere göre ciddi ölçüde gerilemiştir (Köy-men, 2007: 138-139). 1997’de Asya ve 1998’deki Rusya krizleri, 1999 yılında ise Marmara depreminin olumsuz etkileri ile 1994 krizinin ardından tam bir iyileşme sağ-lanamamıştır (Başkaya, Kalemli Özcan, 2013: 7). 2001 yılına gelin-diğinde de üstelik ekonomi poli-tikası UPF güdümünde iken, yeni bir kriz yaşanmış ve mali serbes-ti döneminin sonuna gelinmişserbes-tir (Rodrik, 2012: 44).

2001 krizi ile birlikte yeni bir dönem başlamış; bir yandan mali sistem yeniden yapılandırılarak (Öniş, 2010: 53, 58) küresel ser-mayenin etkin olacağı bir alan açılmış; öte yandan da uluslara-rası sermaye merkezlerinin ge-reksinimlerine uygun biçimde Türkiye uluslararası işbölümüne bir çevre ekonomi olarak eklem-lenmiştir (Yeldan, 2002: 12-13). Bu eklemlenmeye rağmen, 2001 sonrasında üretken olmayan sektörler giderek genişlemiştir. Siyasi erkin, yeni liberal ideoloji

ekseninde dönüşümünün de et-kisi ile bir yandan sermaye el de-ğiştirmiş; bir yandan da yeniden bölüşüm ilişkileri değişmiştir. Bu değişim, kar oranlarının kamu kaynaklarının özelleştirme yo-luyla sermaye sahiplerine trans-feri ve çalışma koşullarındaki ge-rilemeye dayandırılması yoluyla sağlanmıştır (BSB, 2011: 96-97). Eş deyişle, sermaye sahipleri ara-sındaki rekabetin faturasının bir kez daha ancak biçimsel farklı-lıklarla emek sahiplerine çıkarıl-mıştır (Öngen, 1994: 95).

1980’de başlayan dönüşüm, çalışma ilişkilerini de etkilemiş-tir. Bir önceki dönemde, ücretler maliyet unsuru olmakla birlikte, bir istem unsuru olarak da işlev görürken; 80 sonrasında ücretler, toplam maliyetin önemli bir bi-leşeni olarak değerlendirilmiştir. Ürün fiyatının uluslararası piya-sada belirlenmesi, ücretler üze-rindeki baskıyı arttırmıştır. Bu baskı, ücretlerle sınırlı kalmamış; çalışma yaşamına ilişkin düzen-lemelere ve sendikalara da yan-sımıştır (Makal, 2007: 527). Dola-yısıyla 80’li yıllarda, gelir dağılımı ücretliler aleyhine bozulmuştur. Bu dönemde, yaratılan katma de-ğerden sermayenin aldığı payda-ki artış, emeğin payındapayda-ki artışı önemli ölçüde aşmış; sermaye geliri artarken, gelir eşitsizliği kendini göstermiştir. Bir yandan ekonomi politikasındaki köklü

değişimler, bir yandan işçi sendi-kalarının etkinliğinin azalması ve bir yandan da düzensizleştirme böyle bir sonuca yol açmıştır (Jo-hnston, 2005: 137).

B. İşlevsel Gelir

Belgede KARATAHTA İş Yazıları Dergisi (sayfa 146-149)