• Sonuç bulunamadı

İş bu antlaşma mahrem kalacaktır ve ancak iki yüksek tarafın muvafakatiyle ilan edilecektir.256

53

5- İki imparatorluğu bu günkü ihtilafın husule getirebileceği milletlerarası ihtilaf (eomplication) lardan vikaye için akdedilmiş olan antlaşma isimleri yukarıda geçen murahhaslar tarafından imza edilir edilmez meriyete girecektir ve aynı mütekabil taahhütlerle 31 Aralık 1918’e kadar meri kalacaktır.

6- Yüksek akit tarafından birince yukarıda anılan iş bu müddet bitmeden evvel hükümsüz ilan (denonce) edilmezse iş bu muahede yeniden beş senelik bir müddet için yürürlükte kalacaktır.

7- İş bu muahede Şevketlu Osmanlı Padişahı ve Haşmetlû Almanya İmparatoru-Prusya Kralı tarafından tasdik edilecektir, tasdiknameler imzadan itibaren bir ay zarfında testi edilecektir.

8- İş bu antlaşma mahrem kalacaktır ve ancak iki yüksek tarafın muvafakatiyle ilan edilecektir.256

Ancak belirtilmesi gerekir ki söz konusu ittifak metninin üçüncü maddesi Enver Paşa’nın gayretleri sonucunda “Harp durumunda Almanya, Askeri Heyeti’ni Türkiye’nin emrine bırakacaktır. Osmanlı Devleti, Başkumandanlığın esas olarak Askeri heyet tarafından icrasını temin eder.” Şeklinde değiştirilmiştir.257

Böylece bu ittifak Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti, artık Dünya’da meydana gelen bloklaşmaları içerisinde yerini almış oluyordu.

2. 2. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girişi 2. 2. 1. Seferberliğin ilanı

I. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’da siyasi bloklaşma ve beraberinde getirmiş olduğu gerginlik artmaya başlayınca Osmanlı Devleti’nde genel seferberlik öncesinde bir takım askeri faaliyetler başlamış bulunmaktaydı. Seferberliğin ön Adımı olarak kabul edebilecek bu askeri hazırlıkların ilki Almanlar ile ittifak görüşmelerinin başladığı 27 Temmuz 1914 tarihinde dört haftalık talim için bir miktar ihtiyat erinin celbine dair verilmiş olan emirdir. Bu emir ile piyade bölükleri 180 kişiye çıkarılacak ve bataryalara da yirmişer er takviye yapılacaktı. Bundan sonra ise verilen diğer emirde ise muharip birliklerin mevcudunun yükseltilmesi ve fazla kalan erlerle de her piyade alayı için bir depo taburu teşkili isteniyordu ki bunun amacı ise ordunun temel yapısını dolgun bir

256 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, II/IV, s.642–643.

54

şekilde oluşturmak ve Balkan harbi sonrası başlatılan yeni yapılanmanın eksiğini kapatmaktı258

27 Temmuz 1914 tarihindeki seferberlik ön adımı sayılabilecek bu yeni yapılanma hareketine rağmen, Osmanlı Devleti, I. Dünya savaşı öncesindeki genel seferberliği Almanya ile ittifak görüşmelerinin tamamlanması ile ilan etmiştir. Almanya ile ittifak antlaşmasının imzalandığı gün Meclis-i Vükela’dan bu yolda kesin bir karar almadan ve hatta bu iş için gerekli parayı sağlamakla görevli olan Maliye Nazırı Cavid Bey’le gerekli görüşmeler yapılmadan ve Padişahın iradesini almadan Enver Paşa genel seferberlik emrini vermiştir.259

Almanya ile ittifak görüşmelerinin antlaşma ile sonuçlandığı 2 Ağustos 1914 tarihinde Osmanlı Devleti, bir yandan tarafsızlığını ilan ederken diğer yandan da genel seferberliği ilan etmişti. Genel seferberlik emri Harbiye Nazırı tarafından ilgili makamlara saat 10.30 itibari ile şu ifadelerle tebliğ ediliyordu: “Yedinci Kolordu (Yemen), 21.Tümen (Asir) 22.Tümen (Hicaz) müstesna olarak Berri ve Bahri Ordu-yu Şahanenin seferberliği ve bil cümle müstahkem mevkilerin teslimi için irade-i seniyye şeref-i Sadr olmuştur. Seferberliğin birinci günü Ağustos’un 3’ü olan pazartesi günüdür. Bu emir hemen büyük bir suretle maiyet-i makamlara tebliğ edilecektir”.260

Osmanlı Devleti’nin Seferberlik ilan etmesi başta Rusya olmak üzere itilaf devletlerini oldukça endişelendirmiştir. Bu durum üzerine seferberliğin ilk günü olan 3 Ağustos günü Enver Paşa, Rus ve Fransız elçilerle görüşmüştür. Bu görüşmede Rus elçisi Leontief daha ziyade Alman ıslah heyetini de öne sürerek bu durumun Ruslar’a güvenlik vermediğini bildirmiştir.261 Enver Paşa ise karşılık olarak bu seferberliğin Ruslara karşı olmadığını, bunun asıl amacının karışıklıktan istifade ederek İstanbul’u ele geçirmeye teşebbüs etme tehlikesini men etmek olduğunu bildirmiştir. Ayrıca yine Enver Paşa, bu görüşme sırasında Balkanlarda Rusya aleyhine çıkabilecek karşılığı silah ile def edeceğini bildirerek, Rusya’ya sonuçsuz kalacağını bile bile bir ittifak teklifinde bulunmuştur. Bunun üzerine endişeleri hafifleyen Rusya Hükümeti, kuvvetinin

258 Fahri Belen, Birinci Cihan Harbinde Türk Harbi 1914 Yılı Hareketleri, I, Ankara, 1964, s.47.

259 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, II/IV, s.647.

260 Belen, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, I, s.47.

261 Genel Kurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3’ncü Ordu

55

çoğunluğunu Batı cephesine nakletmiştir262 Alman subaylarının geriye gönderilmesi hususunda ise, bu heyetin başkanı Korgeneral Liman Van Sanders’in Türkiye’de kalmaları yönünde Berlin’den emir aldığı bilgisini vermiştir.263

Seferberliğin ilanının hemen ardından yapılan hazırlıklar dâhilinde Karargâh-ı Umumi ve Başkumandanlık vekâleti kurularak, Harbiye Nezareti sorumluluğu altında “Berri ve Bahri Ordu-yu Hümayun’un emir ve kumandasını deruhte etmek” yetkisiyle Enver Paşa, Başkumandanlık vekâleti’ne tayin edilmiştir.264

Enver Paşa seferberliğin de gereği ile ilk olarak Türk Ordusunun teşkilat, kadro, eğitim, sevk ve idare yönünden Avrupa Orduları düzeyine çıkarmak için bir takım reformlara girişti. Özellikle Balkan savaşlarında eksiklikleri saptanan yaşlı komutan ve subaylar emekliye sevk edilerek, yerlerine daha genç, enerjik bilgili subaylar atandı. Emekliye ayrılan bu subayların geneli büyük rütbeli olup 2 mareşal, 3 korgeneral, 30 tümgeneral, 95 tuğgeneral, 184 albay, 236 yarbay ve bir kısmı da binbaşı, yüzbaşı ve teğmen olmak üzere 800 subaydan ibaretti.265

Seferberlik, halkın da büyük bir ilgi göstermesi sonucunda beklenilenin üzerindeki bir başarıyla devam ediyordu. Seferberliğin askere alma ile ilgili maddesi genel olduğu için 38–45 yaş arası dışında kalan 18 yıllık dönem toptan silâhaltına çağrılmıştı. Redif teşkilatı lağvedilmiş olduğundan silâhaltına gelecek askerler hep çekirdek halinde bulunan Nizamiye birliklerini takviye edeceklerdi.266

Halktan asker toplama işi asker alma daireleri tarafından yürütülmekteydi. Bu dairelere seferberlik ilanından hemen sonra bu iş için kullanmaları için havale beklemeksizin 500 lira ödenek verilmiş olmasına rağmen kurumların yetersiz oluşundan dolayı çalışmalar yoğun, yorucu bir şekilde ilerlemekteydi. Fakat bu sıkıntıları halkın neşesi, koşuşturması ve davul zurnalarla yeni erlerin orduya akınları avutmaktaydı267.

Bu konuda gerekli motivasyonun sağlanabilmesi amacıyla 13 Ağustos da Padişahın seferberliği teşvik eden iradesi, Enver Paşa’nın aynı içerikteki bir beyannamesi ile yayınlanmıştır. Padişah bu iradesinde Türk halkının orduya katılma

262 Mareşal Fevzi Çakmak, Büyük Harpte Şark Cephesi Hareketleri, Ankara, 1936, s.4–5

263 Genel Kurmay Başkanlığı, 3’ncü Ordu Harekâtı, I, s.6.

264 Belen, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, I, s.47–48.

265 Genel Kurmay Başkanlığı, 3. Ordu Harekâtı, I, s.52.

266 Ziya Yergök, Sarıkamış’tan Esarete (1915–1920), (Haz. Sami Önal), İstanbul, 2005, s.22.

56

hususunda göstermiş olduğu gayretten övgü ile bahsederek Hak yolunda tıpkı ecdadımız gibi cansiperane çalışacak olan fertlerle Türk Ordusunun her zaman Muzaffer olacağını belirtmiştir.

Bu gibi beyannameler yanında meydana gelebilecek olumsuzlukları ortadan kaldırmak maksadıyla, firar edenler ve asker kaçağı olanlar için ceza hükümleri getiren bir de kanun çıkarılmıştır. Bu kanuna göre, Mazeretsiz olarak on gün gecikenler ile bir hafta gelmeyen firarilere ölüm cezası verilecekti.268

Fakat bu kanunun Ordu takviyesine asgari bir zamanda katkıda bulunmadığı gibi bir kısım sıkıntıların da artmasına sebep olmaktaydı. Silah altına çağrılan 18 yıllık dönemdekilerin derhal askerlik şubelerine koşmaları işlerin sıkışmasına sebep oluyordu. Kadroları yetersiz, kayıtları yanlış ve eksik olduğu, üstelik celp ve sevk pusuları da hazır olmadığı için askerlik şubelerinin önü ikmal askerleriyle doldu. Bunların birçoğu günlerce dışarıda sokaklarda, cami avlularında yattı. İşlerinin görülmesi yüzünden perişan oldular. Hatta bu yüzden bazı askerler de evlerine geri döndüler.269

Seferberliğin büyük sorunlarından bir diğeri de bir sefer bütçesinin hazırlanmamış olmasıydı. Yüzlerce insanın silah altına alınmasıyla bir milyon altını aşan bir masraf da kendisini gösteriyordu. Bütçenin bu durumda yetersiz kalması sonucu halka vurulmuş ve bu durum da halk üzerine ürkütücü bir etki yaratmıştı.270

Ayrıca yine ordunun toplanmaya başlanmasıyla birlikte hemen her kademeden silah, malzeme ve teçhizat isteği gelmeye başlamış, Harbiye Nezareti bu noksanları karşılamaya çalışmış ise de ulaşım imkânlarının kısıtlı oluşu dolayısı ile topçu sorunu yaşanmış ve bu yüzden Tümen topçusu tamamlanamayarak seferi kadroya yükseltilememiştir. Bunun bir başka sebebi de ordunun harp, silah, araç ve gerecinin standart olmayışı idi. Ayrıca bunun yanında ulaşım ve nakliye işlerinde kullanılmak üzere hayvan eksikliği de bir başka olumsuz durumdu.271

Tüm bu olumsuzluklara rağmen seferberlik faaliyetleri yürütülmeye çalışıyor kadrolar yeniden düzenleniyor ve noksanlıklar tüm hızıyla tamamlanmaya çalışılıyordu. Yeni celp olunan ikmal eratı belirlenen bölgelerde emir-komuta zinciri dahilinde

268 Belen, Birinci dünya Harbinde Türk Harbi, I, s.47.

269 Ziya Yergök, Sarıkamış’tan Esarete, s.23.

270 Genel Kurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Birinci Dünya Harbi İdari Faaliyetler

ve Lojistik, X, Ankara,1985, s.110

57

toplanmaya devam ediyordu. Esasında seferlik Osmanlı’nın Harbe dahil olup, çeşitli cephelerde savaştığı dönemlerde de devam etmiş olup, 3. Ordunun askeri harekatları esnasında yeri geldikçe belirtilecektir.

2. 2. 2. Karadeniz olayı ve Osmanlı Devleti’nin savaş ilanı

Avrupa’da savaşın başlaması ile Osmanlı Devleti Almanya ile bir ittifak yapmış olmasına rağmen tarafsızlığını ilan etti. Buna rağmen Almanya, Ağustos ayının ilk haftasından itibaren seferberliğini henüz ilan etmiş olan müttefikini bir an evvel harbe dâhil etmek üzere bir kısım diplomatik faaliyetler içerisine girmiştir. Almanya’nın bu faaliyetlerinin çeşitli sebepleri vardır.

Almanya, kendi şark cephesinde Ruslar tarafından tahmin edilenden çok fazla zorlanıyordu. Garp cephesinde de Eylülün ikinci haftasında Marne bölgesinde büyük bir mağlubiyete uğrayarak süratle Paris’e ilerlemek ve altı haftada Fransızları mağlup etmek ümidini artık kaybetmiş ve bu cephede geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu durum üzerine Alman Başkumandanlığı ve Hükümeti, Türkiye’yi yeniden sıkıştırmaya başladı. Çünkü Osmanlı’nın savaşa girmesiyle özellikle açılacak olan Kafkas cephesine Rusların kuvvet göndermeleriyle Garp cephesindeki savaş yükü azalmış olacaktı.272

Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni harbe dâhil etmek istemesinin en önemli sebebi Avusturya Cephesinin çökmek üzere oluşudur. Avusturya-Macaristan orduları karşısında üstün Rus ordularının harekete geçmesi ve bu harekete Kafkasya’dan iki kolordunun da dâhil olması Almanları iyice telaşlandırmış ve Osmanlı üzerine bu yönden de yapmış olduğu baskıyı iyice artırmıştır.273

Almanya’nın Osmanlıyı savaşa sürüklemek için çeşitli zamanlarda siyasi ve askeri baskılarda bulunmakla beraber274 İçte ve dışta “Savaş uzun sürmeyecektir, Almanlar galip gelecektir, Türkler savaşa girmezse fırsattan istifade edemeyeceklerdir” şeklinde propaganda faaliyetlerinde de bulunmaktadırlar.275

272 Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım Birinci Dünya Harbi, II, İstanbul, 1990, s.52.

273 Kazım Karabekir, Birinci Cihan Harbine Nasıl Girdik, II, (Haz: Faruk Özerengin), İstanbul, 1995, s.284.

274 Almanya’nın bu baskıları hakkında daha geniş bilgi için bkz. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, III/I, Ankara, 1993, s.196–254. ; Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi (Çev: Fahri Çeliker), Ankara (Gnkur. Basımevi), 1985

58

İlerleyen zamanlarda ise bu propagandaların yerini; Rusya’nın Avusturya’yı çökerteceği ve bunu yaptıktan sonra İstanbul’u kolayca alabileceği söylenilecek ve Osmanlı’nın bunu önlemek için harbe girmesi gerektiği yönünde yapılan baskılar alacaktır.

Almanya’nın dış baskılarının yanında Osmanlı Devleti içerisindeki Alman Askeri yetkileri de Osmanlı hükümetine karşı ülkerlerinden yana baskıda bulunuyorlardı. Bu baskı belki de ilk olarak Liman Van Sanders ile başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalacağını ilan etmesinden sonra Liman Von Sanders, 11 Ağustos’ta Kayzer’e uzun bir tel çekerek Osmanlı’nın tarafsız kalacağının anlaşıldığı dolayısı ile Türkiye deki bütün Alman subaylarının geri çağrılmasını istemiştir. 22 Ağustos’ta bunu cevaben Kayser’den gelen cevapta ise Alman subaylarına bir süre daha yerlerinde kalmalarını bildirmiştir.276

Almanya’nın bu baskılara rağmen Prens Sait Halim Paşa’nın öncülüğünde toplanan Osmanlı rüesası sürekli olarak durum değerlendirilmesi yapıyordu. Tüm değerlendirmeler sonucunda çıkan ortak karar Devletin savaşa henüz hazır olmadığı yönündeydi. Evvela Türk Ordusunun seferberliği henüz tamamlanmamıştır. Bu haliyle harbe girilmesi, Almanya için bir fayda sağlamamakla beraber Osmanlı içinde bir intihar olurdu. Çanakkale ve İstanbul ile Rusya hududunda hiçbir Türk neferi bulunmadığını bilen İngiltere, Fransız ve Ruslarla Boğazlara inebileceği gibi diğer taraftan Rusya ise Erzurum üzerine ani bir hücum düzenleyebilirdi. Ayrıca bu yolla Karadeniz kıyılarına da ulaşacak olan Rusya hem İstanbul’u işgal etme tehlikesini yaratırken diğer taraftan da Erzurum üzerinden Sivas’a ve oradan da Anadolu’nun göbeğine ilerleyebilecekti. Böylece Osmanlı’nın varlığına son verilmiş olacaktı277

Şüphesiz Almanya’nın özellikle cephe yükünü hafifletmek amacıyla Osmanlı Devletini harbe dâhil etme baskılarından en etkilisi Goben ve Breslau savaş gemilerini Türk sularına göndermesi olmuştur.

Alman İmparatorluk Donanması Akdeniz Filosu kumandanı olan ve Almanya’nın İstanbul entrikalarında daha sonra katılacak olan Tüm General Wilhelm Souchon komutasındaki Goben ve Breslau gemileri Akdeniz de müsademelerde bulunduğu

276 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, III/I, s.199–200.

59

İngiliz donanmasının takibinden kaçarak İmparatorun emriyle 11 Ağustos 19144 tarihinde Çanakkale Boğazı önlerine sığınmıştır.278

3 Ağustos 1914 tarihinde aldıkları emir gereğince Amiral Souchon kumandasındaki Goben ve Braslau zırhlılarının 10 Ağustos 1914 sabahı Çanakkale Boğazından içeri girmek için Osmanlı Hükümet yetkililerinden izin istemesi üzerine meydana gelen durumu Ali Fuat Erden:

“10 Ağustos sabahı Çanakkale müstahkem mevki kumandanlığından Başkumandanlık vekâletine gelen bir telgraf Goben ve Brasleu gemileri’nin içeri girmek için izin istedikleri bildiriliyordu. Telgrafı alır almaz Enver’e koştum ve gerekli izni vermesini rica ettim. Enver’in itiraz ederek “bu kararı Sadrazam ile görüşmeden veremeyeceğini” söylemesi üzerine çok kısa bir gecikmenin dahi felaketi mucip olabileceğine, çünkü İngilizlerin herhalde Alman gemilerinin peşinde olduklarını kabul etmek gerektiğine onun dikkatini çektim. Enver; “Gemiler içeri alınsın” kararını verdi. İngilizler Alman gemilerini takip ederler ve Çanakkale boğazını zorlamak isterlerse onlara ateş edilsin mi? diye sordum. Enver: “Bu benim yalnız başıma verebileceğim bir karar değildir. Buna meclisi Vukela karar verebilir Çünkü böyle bir hareket, itilaf devletlerinin derhal muhasematı açmalarını intaç edebilir.” Cevabını verdi. Ben: Çanakkale’deki kumandanlara bu hal ve şartlarda en büyük üstleri tarafından açık ve katı emirler verilmez ise onların pek zor bir duruma sokulmuş olacaklarını; bu kadar ağır bir mesuliyeti astlara yüklememek gerektiğini gayet katı bir lisanla Enver’e söyledim. Enver biraz düşündü ve benim tekrar; Ateş edilsin mi? sualime cevaben “evet” dedi.”279 Şeklinde anlatmıştır.

Ağustos sabahı Çanakkale boğazını geçerek istihkâm bölgesine yerleşen Goben ve Breslau gemilerinin bu vaziyeti İngiliz Bahriye Nazırı Churcill tarafından dikkatle takip edilmekteydi. Churcill, Alman gemilerini izleyen zırhlılarına Çanakkale önlerinde beklemelerini emrettikten sonra durumu İngiltere başkanına da bildirmişti.280

Durum Karşısında Osmanlı Hükümeti yine zor bir duruma düşmüştü. Tarafsızlık kurallarına göre hareket etme mecburiyeti hisseden Hükümet ya 24 saat içerisinde bu

278 Edward Erikson, Size Ölmeyi Emrediyorum, (Çev: Tanju Akad), İstanbul, 2003, s.51.

279 Özdemir, Bir Savaşın Bilinmeyen Öyküsü, s.11.

280 Kazım Karabekir, Tarih Boyunca Türk-Alman İlişkileri, (Haz. Orhan Hülagü-Ömer Hakan Özalp), İstanbul, 2001, s.316.

60

harp gemilerini karasularını terke mecbur edecek ya da bütün silahlarından arındırarak herhangi bir limanda kontrolü altında tutacaktı.281

Oysa Osmanlı Hükümeti Almanya’nın müttefiki olduğundan gemileri düşmana terk etmekle farksız olan ilk seçeneği tercih edemezdi. Fakat diğer taraftan ikinci seçenek ise savaş sebebi sayılarak henüz hazırlıklarını dahi tamamlamayan Osmanlı Devletini harb içerisine dâhil edebilirdi. Bu sebeplerden dolayı Osmanlı ricalı, Enver Paşa ve Sait Halim Paşa öncülüğünde toplanarak meseleyi bir an önce halletmek için 11 Ağustos’ta gündeme almıştır. Yapılan müzakereler sonucunda bu zırhlıların silahlarından arındırılması kararı alınmış ve bu durum İstanbul’daki Alman büyükelçisi Wangenheim’e sunulmuştur.282

Wangenheim’ın bu teklifi sert bir şekilde red etmesi üzerine Hükümet ricalı yeni çözüm arayışları içerisine girmiştir.

Bu sırada olayları yakından takip eden ve Türk Hükümetinin çıkmazda oluşundan istifa ile bir tazyik siyasetine girmiştir. Rusya Dışişleri Bakanı Sazanov 12 Ağustos’ta İstanbul elçisi Giers’e Türkiye’yi Almanya’nın elinden kurtulmak ve tarafsızlık siyasetine geri döndürmek gayesi ile Sadrazam nezdinde bir takım faaliyetlerde bulunması yönünde yetkilendirmiştir. Bu yetki ile hareket eden Giers 14 Ağustos’ta Sadrazamla yaptığı görüşmede Goben ve Breslaw gemilerinin mürettebatının derhal geri gönderilmesi yönünde baskı yaptıktan sonra, diğer Alman askeri heyetinin de gönderilmesi karşılığında Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü tanıyacağını bildirmiştir.283

Goben ve Breslau sorununa çözüm arayışları sürecinde Meclis-i Mebusan Reisi Hukukçu Halil Bey tarafından ortaya yeni bir fikir atılmıştı. Buna göre Osmanlı Hükümeti, bu gemileri Almanya’dan satın almış görünecekti. Böylelikle tarafsız olan Osmanlı Devleti, İtilaf devletlerinin baskı veya herhangi bir arzusundan korunmuş olacaktı. Çözüm önerisi Halil Bey tarafından vakit kaybedilmeden Wangenheim’e teklif

281 Halil Menteşe, Anıları, İstanbul, 1986, s.189.

282 Cemal Paşa Hatıralar, s.152–153.

283 E. E. Adamoff, Rusların Emelleri Anadolu’nun Taksimi, (Çev: Babaeskili Hüseyin Rahmi), İstanbul, 1969, s.51.

61

edilmiştir. Wangenheim ise bu çözüm önerisini kabul ederek durumu hükümetine bildirmiştir.284

Yapılan müzakereler sonucunda Goben ve Breslav gemilerine zahiri satılma muamelesi yapılmış ve 15 Ağustos’ta bu gemilere Yavuz ve Midilli isimleri verilip Türk bayrağı çekilerek Büyükada’ya gönderilmiştir. Ayrıca bununla birlikte Osmanlı Donanmasını kumanda eden İngiliz Amirali Limpus gönderilerek bu göreve Goben ve Breslau ile Türkiye’ye gelen Amiral Sauchon getirilmiştir.285

İngiltere, savaş arifesinde Osmanlı devletinin Sultan Osman ve Reşadiye isimli zırhlılarına savaşın başlamasıyla el koyması ve karşılığında herhangi bir tazminat ödenmemesi sebebiyle286 bu duruma herhangi bir tepkide bulunamamıştır.

Diğer taraftan bu olay Türk halkının büyük çoğunluğu arasında Almanların saygınlığını artırmıştı. Almanlar Osmanlı’nın harbe girişinin arifesinde bu iki gemiyi Türk sularına yetiştirmek ve satmakla beraber yaralı kalplere merhem olmuşlar ve bir hamlede büyük bir sevgi kazanmışlardı. Bundan başka iki zırhlının bir Alman Amiralinin idaresi altında Türkiye’de bulunması, Almanya’nın Türkiye’de bir köprübaşı kurması ve kendisine düşman olan memleketlerin birliğini ortadan kaldıran kuvvetli bir ikinci cephe yaratması gibi neticeler vermiştir.287

Goben ve Breslau gemilerinin Osmanlı donanmasına geçmesi ve Amiral Souchon’un donanma Kumandanı olarak atanması olayları Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girişinde bir dönüm noktasını teşkil etmiştir.

1914 Yılı Ağustos’unun son günlerinde Amiral Souchon, Marmara denizinde iki günlük bir manevra yaptıktan sonra İstanbul’a ve Genel Karargâha, Osmanlı Donanma askerlerinin henüz açık denizlere alışık olmadığından bu yüzden onların Karadeniz’de eğitilmesi gerektiğini bu konuda kendisine izin verilmesini istediğine dair bir rapor göndermiştir. Fakat onun bu raporu Osmanlı ricalinde büyük bir şüpheye sebep olmuştur. Bu yüzden Enver Paşa tarafından kendisine “top yekûn harp filosu ile değil bir kısım gemilerle Karadeniz’e çıkıp talim yaparak aynı günde geri dönmek” şeklinde

284 Menteşe, Anıları, s.189–190.

285 Sabis, Birinci Dünya Harbi, II, s.58.

286 Ahmed Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim (1888–1922), I, (Haz: Erol Şadi Erdinç), İstanbul, 1997, s.245

62

bir izin verilmesinin sebebi ise henüz seferberliğini tamamlamamış olan Osmanlı devletini harp tehlikesinden uzak tutmaktı.288

Enver Paşa’nın verdiği emirle bir kısım donanma ile Karadeniz de talim yapan Amiral Souchon kısa bir müddet sonra yeniden donanmayı toptan Karadeniz’e çıkarmak için faaliyet göstermeye başladı. Marmara Denizi’nin toptan manevra için küçük olup talim için mutlakla Karadeniz’e çıkmak gerektiği bahanesinden hareketle