• Sonuç bulunamadı

Eğitim, bireylere, toplumsal dünyada ihtiyaç duyulan gerek maddi gerekse de manevi birtakım avantaj ve üstünlükler sağlayan kurumlardan biridir. Bu açıdan günümüz modern toplumlarında formel ya da informel eğitim ve sertifikalandırma, kayda değer bir toplumsal konum elde etmede önemli görülmektedir. Bu açıdan eğitim kurumunun en önemli avantajlarından biri; bireylere, hangi toplumsal sınıf ve sosyal kökende doğmuş ve yetişmiş olursa olsun, toplumsal hareketlilik fırsatı vermesidir. İşe alımlarda ve meslek içi yükselmede liyakat unsurlarının hakim olduğu toplumlarda, sosyal sınıf kökeni ya da dini bağlılıklarına bakılmaksızın, gerekli ve yeterli eğitimi almış bireyler genellikle herhangi sınırlamayla karşılaşmadan yükselebilmektedirler. Bu açıdan, bu araştırmaya katılan işçilerin eğitim almak- okumak-diploma sahibi olmak gibi değişkenler hakkındaki düşünce, fikir ve deneyimlerinin anlaşılması, onların dünyasında eğitim ve diploma gibi kavramların önemi ve gerekliliğini anlamak açısından önemli görülmektedir.

Araştırmama katılan işçilerin on üç’ü hem iyi gelir getiren hem de toplumsal saygınlığı olan bir mesleğe8 erişmenin en önemli yolu olarak eğitimi ve diploma sahibi olmayı görmektedir. İşçilerin gözünde üniversite eğitimiyle erişilen işlerin çoğunluğu saygınlığa sahip mesleklerdir, o mesleklere ulaşmanın yolu formel eğitimden geçmektedir. İşçi çocuklarıyla görüşen ve onları hem okulda hem de fabrikalarda staj yaparken izleyen Paul Willis’e (2016: 179) göre, fabrikada çalışan ve

8

henüz mezun olan genç işçiler, eğitimin “o hapishaneden” kaçışın tek yolu olduğunu bizzat yaşayarak görmüşlerdir. Benzer şekilde, eğitimin önemini görüştüğüm bir işçi şu şekilde vurgulamaktadır:

“İmkanım olmadı ama keşke olsaydı da böyle bir işi yapmasaydım, 12 saat çalışıyorum 1-1,5 saat de yolda geçiyor, keşke bi yolunu bulsaydım da okusaydım diyorum…” (Bilal 46 yaşında, evli)

Diğer taraftan eğitim ve diplomanın günümüz şartlarında öneminin kalmadığını meslek alımlarında liyakat ve yeterlilik usulü yerine informel seçim yollarının daha hakim olduğunu düşünen beş işçi bulunmaktadır. Burada Bourdieu’nun kullandığı “değerini kaybetmiş diploma verme” kavramı (Bourdieu, 2015: 232) açıklayıcı görünmektedir. İşçiler açısından da bugünkü diploma sahibi mezun gençlerin diplomaları her geçen gün değerini daha da kaybetmektedirler. Onlara göre çevresi, tanıdığı ya da bağlantıları olmayan kişilerin çocukları gerekli eğitimsel süreçleri başarıyla geçmelerine rağmen, hakettikleri konumlara ulaşmaları çok zor görünmektedir. Bir işçi durumu şöyle dile getirmektedir:

“Okumanın zamanı geçti bence bundan 20 yıl önce falan çok iyiydi yani üniversite mezunu olabilmişsen tamamdı, ama şimdi bak herkes üniversite mezunu, bakıyosun hepsi giremiyor işe, mülakat çıkarmışlar sözlüsü yazılısı varmış alım sınavlarının, komşuların var çocukları görüyoruz, işte gitmiş mülakata olmamış gitmiş olmamış, işte bi şeyler döndürüyorlar deniyor o mülakatlarda, hani herkes kendi adamı hesabında falan, şimdi ben okutsam bi dert çocuğu lise üniversite mezun oldu askerlik derken 25 yaşına gelir adam e bu adam iş bulamazsa o yaşta napar, çırak mı verecen bi yere, al sen çık işin içinden…” (Mehmet 36, evli)

Son olarak saygın bir hayata ulaşma anlamında eğitimi gerekli görmekle birlikte, tek başına eğitim ve diploma unsurunu yeterli görmeyen de on işçi bulunmaktadır. Bu işçilere göre eğitimle birlikte gerek kişisel gerekse de aile bağlantıları, bireyin gelecek yaşamındaki sosyal konumunu birlikte şekillendirmektedirler. Willis de (2016:101) eğitim ve zekanın yanı sıra kültürel konumların da bireylerin toplumsal hareketlilik potansiyellerini açıklamada önemli bir unsur olduğunu belirtmektedir.

Bourdieu’nun kavramlarıyla konuşacak olursak; bireylerin sahip oldukları sosyal sermayeleri, toplumsal saygınlık ve mesleki geleceklerini belirlemesi açısından

önemlidir. Bourdieu’ya göre, en azından kendi ülkesi olan Fransa’da, bireylerin iyi bir okulda yüksek öğrenim görebilmesinin ön koşullarından biri, sahip oldukları ekonomik ve kültürel sermayelerinin yoğunluğudur. Ona göre eğitim, bireylere toplumsal statü ve ayrıcalık mekanizmaları sunan en başat kurumlardandır. Bourdieu, bu anlamda eğitim sisteminin önemini bir kenara atmamakla birlikte, o eğitime ulaşma fırsat ve imkanlarının da bir değişken olarak göz önünde bulundurulmasından yanadır. Bu fırsat ve imkanların, yani ekonomik ve kültürel sermayelerin, varlığı üst sınıfların çocuklarına yüksek öğrenimde öncelik sağlamasına yardımcı olur. Alt sınıf çocukların aynı şekilde yükseköğrenim pozisyonlarında boy gösterebilmeleri rakip akranlarından daha çok çaba sarf etmeleriyle ancak gerçekleşebilmektedir ki bu da çok sınırlıdır (Swartz, 2011: 263-264). Bourdieu’ya göre, nitelikli eğitime azınlık bir tabaka ulaşabildiği için, formel eğitim destekli toplumsal hareketlilik imkanları da yalnızca belli bir sınıf için mümkün olabilmektedir. Çünkü o, eğitim sisteminin toplumsal yapıdaki tabakalaşma ilişkilerini kendi içinde yeniden ürettiğinden bahsederek, iyi eğitim alabilmenin ya ekonomik ya da kültürel sermayeye sahip olmaktan geçtiğini belirtmektedir. Ancak, yine de, Bourdieu eğitim sisteminin çocukların kendine güven, ihtiras kazanmaları ve estetik yatkınlık sahibi olabilmeleri açısından önemli olduğuna da belirtmektedir (Bourdieu, 2015: 45-50).

Türkiye özelinde bakıldığında eğitimin bir toplumsal sınıf atlama ve yükselme aracı olduğu genellikle kabul görmektedir. Ancak bu olumlu görüş, eğitime ulaşmada tüm bireylerin eşit fırsat ve şanslara sahip olduğu kabul edildiği zaman anlam kazanır. Bunun yanında eğitime erişimin geçmişe oranla görece daha kolay olduğu kabul edilse bile, bu sefer de her toplumsal sınıftan çocuğun aynı nitelikte eğitime ulaşıp ulaşamadığı da göz önüne alınmalıdır. Örneğin üst sınıf aileler çocuklarına, özel okul ya da kolej gibi daha nitelikli eğitimlerin verildiği ve kültürel sermayenin anlamlı şekilde artırıldığı kurumlarda eğitim aldırma imkanına sahipken, alt sınıflar çocuklarını ancak devlet okullarına gönderebilmektedir. Bunun haricinde özel ders ya da özel hoca gibi imkanlardan yoksun olan alt sınıf çocukların haliyle kültürel sermayelerinin sınırlı kalacağı ortaya çıkarmaktadır.