• Sonuç bulunamadı

2. TEORİK YAKLAŞIMLAR ÇERÇEVESİNDE VERİMLİLİK OLGUSU

2.5. İçsel Büyüme Modelleri

İçsel büyüme modelleri neo klasik yaklaşımların tersine azalan değil artan getiri, tam rekabet değil eksik rekabet varsayımları üzerine kurgulanmış modellerdir. Bu modellerde dışsallıkların olduğu kabul edilerek, dışsallığın olduğu koşullarda ekonomik gelişmenin nasıl değişeceği analiz edilmiştir. Verimliliğin temelini oluşturan dışsallığın türüne göre içsel büyüme modellerinin de kendileri arasında farklılaştığı görülmektedir. Ortak noktaları ise yeni nesil büyüme kaynakları olarak ifade edilebilecek olan; bilgi, beşerî sermaye, kamu

harcamaları ve ARGE harcamalarının büyümenin dolayısıyla da verimliliğin kaynağı kabul edilmesidir.

Yığılma ekonomileri verimlilik ilişkisi yeni büyüme teorilerinin de ilgi alanına girmektedir. Yeni büyüme teorileri yığılma ekonomileri verimlilik ilişkisini bilgi dışsallıkları ve ekonomideki çeşitlilik ile açıklamaktadır. Romer (1987:57)’egöre ekonominin büyümesi bir yandan üretimin yoğunlaşmasına diğer yandan ekonominin daha hızlı büyümesine yol açmaktadır. Genişleyen faaliyet havuzunda emeğin uzmanlaşma düzeyi yükselerek zaman içinde artan getirilere yol açmaktadır. Bu yaklaşıma göre; bir ekonomi büyüdükçe, pazarlar genişlemekte, daha büyük pazarlar da daha fazla sayıda ara girdi üretme ile ilgili sabit maliyetleri telafi etmektedir.

Bilgi dışsallıkları ile ilgili çalışmalar ayrıntılı bir şekilde Romer ve Lucas’ın geliştirdiği içsel büyüme teorilerinde ele alınmıştır. Bilgi kullanımında rekabet olmayan bir üretim girdisidir. Bu nedenle de artan getirilere yol açmaktadır. İçsel büyüme modelleri, uzmanlık, bilgi ve inovasyon yoluyla artan getirilerin nasıl elde edilebileceğini açıklamaya çalışmaktadır.

İşgücü piyasasında artan uzmanlaşmanın verimliliği yükselteceği öne sürülmektedir. Bu noktada İçsel büyüme modelleri ile ekonomik coğrafya modellerinin uyuştuğunu söylemek mümkündür. İçsel büyüme modellerinde işgücünün uzmanlaşmasının verimliliği arttırdığı kabul edilmekle birlikte, bunun nasıl işlediği yeterince açık değildir. Bu noktada ekonomik coğrafya yaklaşımının öngörüleri bu eksiği tamamlayıcı niteliktedir. Yeni büyüme kuramlarında artan getiri ve dışsallıkların dahil edilmesiyle, yığılmanın etkilerine odaklanan coğrafya ekonomileri ile modern büyüme kuramlarının ampirik çalışma düzleminde birbirine yaklaştığı görülmektedir. Neo klasik yaklaşım verimliliği açıklarken temel ekonomik faktörlere bağlı kalmaktadır. İçsel büyüme modelleri ve ekonomik coğrafya yaklaşımı, verimliliğin belirleyenleri konusunda çok daha kapsamlı ve karmaşık bir çerçeve sunmaktadır.

Yeni içsel büyüme teorilerinde Paul Romer (1990), Grossman ve Helpman (1991) ile Aghion ve Howitt (1992) tarafından geliştirilen modellerde, teknolojik gelişmenin temelinde araştırma geliştirme faaliyetleri yer almaktadır. Bu

modellerde AR-GE faaliyetleri; sektörde üretilen yeni ürünlere dayalı olmakla birlikte önemli bir unsur aslında sektörde istihdam edilen beşerî sermayedir. Büyümenin sürekli olması sektördeki araştırmacı (bilim adamı, mühendis, teknik elemanlar) sayısına bağlıdır. Firmalar bu girdilere ne oranda sahip ise ve kaynaklarını ne oranda AR-GE faaliyetlerine aktarabiliyorsa o oranda bir büyüme avantajına sahip olmaktadır. Çünkü yeni ürünler ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi AR-GE faaliyetleri ile mümkün olmaktadır (Romer, 1990:271).

Lucas ve Romer’in geliştirdikleri İçsel Büyüme Modellerinde beşerî sermayeye önemli bir rol atfedilmektedir. Bu modellerde sermayenin artan getirisinin söz konusu olduğu ve neo klasiklerin aksine büyümenin uzun dönemde yavaşlamayacağı iddia edilmektedir (Shaw, 1992: 620).

Romer (1990), üretkenliğin temel kaynağının beşerî sermaye ve teknolojik gelişmeler olduğunu ifade etmektedir. Teknolojik gelişme firmaları sermaye birikimine teşvik etmektedir. Teknolojik gelişme ile sermaye birikimi işgücü başına üretimi arttırmaktadır (Romer, 1990:272). Romer’e göre teknolojik gelişme, piyasa teşviklerince uyarılmış firmaların girişimleriyle oluşmakta ve bilgi üretim faktörü olarak tekrar üretimde kullanılmaktadır. Bilginin kullanımıyla diğer üretim faktörlerinin kullanılması arasında büyük farklar vardır. Bilgi (bir sefer üretilmesinde katlanılan maliyet dışında) üretimde hangi oranda kullanılırsa kullanılsın, üretim maliyetlerinde bir artışa neden olmamaktadır. (Özer ve Çiftçi, 2009:221).

Romer modelinde ön plana çıkan bir diğer özellik ise dış ticaret ve mal farklılaştırılması yoluyla oluşan piyasa büyüklüğündeki artışın, gelir ve servet etkisi yanında büyümeye olanak sağlamaktadır. Çünkü piyasa genişledikçe araştırma geliştirme faaliyetleri artmakta ve buna bağlı olarak da büyüme sağlanmaktadır. Piyasa genişliğinin ölçütü beşerî sermaye stokudur. Beşerî sermaye stokunun fazla olduğu piyasalarda çalışan firmaların daha verimli olduğu öne sürülmektedir. (Sanlı, 1998:27).

Groosman ve Helpman büyüme etkilerini iki şekilde incelemektedir. İlk model ürün çeşitliliğindeki artış sonucunda meydana gelen teknolojik yeniliklerin büyüme etkileridir. İkinci model ise bilginin kamusallaşması altında büyümenin

etkileridir. Ürün çeşitliliğindeki artışa dayanan modelde firmalar nicelik ve nitelik bakımından yeni tasarımlara sahip yeni malların üretilmesi için ARGE faaliyetlerini gerçekleştirmektedirler. Bu modelde firmalar tekelci rant elde etmektedirler (Eaton ve Kortum 2006: 13). Bilginin kamusal mal olma niteliği ise Romer’in modelinden geliştirilmiştir. ARGE yatırımı yoluyla rekabete konu olmayacak şekilde kamusal nitelikte üretilen ve tüm firmaların kullanımına açık yeni ürünler yaratılmaktadır.

Aghion ve Howitt modelinde büyümenin kaynağını rekabetçi AR-GE sektöründe gerçekleşen dikey teknolojik yenilikler oluşturmaktadır. Dikey teknolojik yenilik, rekabetçi AR-GE ortamında teknolojik yenilikler sayesinde mevcut ürünlerin kalitesini iyileştirme ve modası geçmiş ürünler yerine, kullanıcı gereksinimlerini tatmin edecek yeni ürünleri ortaya çıkarmada etkin rol oynayan bir yenilik türüdür. AR-GE sonucu ortaya çıkan yenilikler sayesinde piyasaya daha iyi ürünler sürülmekte ve eski ürünlerin modası geçmektedir. Böylelikle eskiler yok olurken yerlerini daha iyi olan yenileri almakta ve yaratıcı yıkım süreci işlemektedir. Dikey yenilik şeklindeki kalite geliştirme çabalarının temel özelliği, yenilik veya yeni bir buluşun eski teknoloji veya ürünü eskitmesi (obsolete) dir (Aghion ve Howitt 1998: 53).

ARGE faaliyetlerinin verimlilik ilişkisi inovasyon ve bilgi yaratımı yoluyla kurulmaktadır (Ayar ve Erdil, 2015:64). ARGE yatırımları sayesinde bilgi ve teknoloji seviyesi artmaktadır. Ulaşılan yeni teknoloji seviyesi de işgücü verimliliğini doğrudan etkileme özelliğine sahiptir (Ünsal, 2017:24).

ARGE harcamaları üretimde kullanılan teknolojiyi yükselten özelliği sayesinde, üretim neticesinde elde edilen çıktıyı artırmaktadır. Bu sayede işçi başına veya saat başına düşen çıktıyı artırabilmekte, geliştirilen yeni üretim teknolojileri ile mevcut üretim daha az işgücü kullanılarak yapılmaktadır (Ünsal, 2017:24-25).

Ayrıca firmaların teknolojilerinde yüksek standartlara ulaşmak AR-GE yatırımları sayesinde mümkün olmaktadır. Yüksek teknoloji daha yüksek gelir seviyesi ve büyüme anlamına gelmektedir (Bilbao‐Osorio ve Rodriguez‐Pose, 2004: 435). Teknolojik yenilikler firmalara kaynaklarını etkin kullanma, daha

fazla ve kaliteli ürün üretme vb. gibi katkılar sağlamaktadır. Bu katkılar da firmaların rekabet gücünün ve verimliliğinin artmasını sağlamaktadır.

Benzer Belgeler