• Sonuç bulunamadı

1.4. Sosyal Medya ve Bağımlılık

1.4.4. Alanyazında sosyal medya ile ilgili yapılmış olan çalışmalar

1.4.4.2. Yurt içinde yapılan çalışmalar

35 veya sohbet etmek için kullandıkları bilgisi elde edilmiştir. Araştırmaya katılanların çoğunun sosyal medya kullanım sıklıklarından dolayı akademik performanslarındaki düşüklüğü görülmüştür. Çalışmalarına daha az zaman ayırdıklarından dolayı dilbilgisi ve imla kuralları konusunda eksiklikleri belirlenmiştir. Araştırmanın sonucuna bakıldığında sosyal medya bağımlılık oranının yüksekliği ve daha az ders çalışmaya neden olduğundan dolayı akademik performanslarının kötü olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Heffner (2016) yapmış olduğu doktora çalışmasında üniversite öğrencilerinin sosyal medya kullanımlarının akademik ve sosyal yaşantılarına etkilerini araştırmıştır. Araştırma Rowan Üniversitesinde okuyan, yaşları 18 ve üzerinde olan toplam 116 öğrenci ile yapılmıştır. Verilerin toplanması internet üzerinden gönderilen anketler ile yapılmıştır.

Öğrenciler sosyal medya sitelerinden hangilerini tercih ettiklerini ifade etmişlerdir.

Öğrencilere sosyal medyayı ne sıklıkla kullandıkları bilgisi sorularak, bu sıklığın öğrencilerin genel not ortalamasını ne derecede etkilediği bilgisine ulaşılmak istenilmiştir.

Yapılan araştırmada sosyal medyanın öğrencilerin akademik ve sosyal yaşantıları üzerinde olumsuz etkiye neden olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

1.4.4.2. Yurt içinde yapılan çalışmalar

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinin Almanca Dili Eğitimi ve İngilizce Dili ve Eğitimi Bölümündeki öğrencilerin katıldığı çalışmada sosyal medya kullanımının bağımlılık profilleri açısından değerlendirmesi yapılmıştır. Yapılan saha çalışmasında 283 kişiye ulaşılmıştır. Çalışmanın güvenilirliği nedeniyle 35 kişinin cevapladığı envanter çalışmadan çıkarılarak, 248 kişi değerlendirmeye alınmıştır. Sonuçlara bakıldığında internet kullanımının yarısının sosyal medyadan oluştuğu görülmektedir. İnterneti kullanmayan öğrencilerin oranı % 4.4 iken, öğrencilerden sosyal medyayı kullanmayanların oranı ise % 8,1 olarak bulunmuştur. Araştırmaya katılanların sosyal medyayı bilgilendirici aynı zamanda özgürce deneyimlere ulaşma yeri olarak fakat yönlendirici olmayan yönüyle benimsemektedirler. Bu yönüyle bilişsel bağımlılık ortalama % 61.3’lük oranla sosyalleşme özelliğinden sonra gelen bağımlılık türüdür. Bağımlılıkların içinde sosyalleşme katılma ortalama %63,3 lük oranla bilişsel bağımlılığın önüne geçmiştir (Hazar, 2011).

Koçer (2012) araştırmasında internet ve sosyal medya kullanımında sosyo-demografik

36 özellikleri arasında fark olup olmadığı araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemi 1500 üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Bunların 738’i kadın, 760’ı erkektir (2 kişi cinsiyet belirtmemiş). Katılan öğrenciler 19-24 yaş aralığındadır. Araştırmanın sonucunda her internete girişte en az 30 dakika zaman geçirildiği sonucuna ulaşılmıştır. Aynı zamanda haftada en az 1 gün internete girenlerin sayısı fazladır. Özellikle sosyal medya kullanımlarında, her internete girildiğinde en az bir defa sosyal medya sitelerine girildiği görülmektedir. Twitter, Facebook ve Youtube kanalları ilk sıralarda yer almaktadır. Sosyal medyanın kullanım amaçlarının başında, diğer insanlarla iletişim kurmak yer almaktadır.

Sonrasında bilgiye ulaşmak, ödev gibi nedenler gelmektedir. İnternet ve sosyal medya kullanımı ile yaş sınıf dağılımları ve fakülte ya da yüksekokulda okumanın arasında bir farklılık bulunmamıştır. Fakat kişinin cinsiyet ve blog sahibi olma durumu ile farklılıkların olması araştırmanın diğer sonuçları arasında yer almaktadır.

Akdemir (2013) ilköğretim kademesinde eğitim görmekte olan 478 öğrenciyle yaptığı çalışmasında, ilköğretim öğrencilerinin Facebook tutumları ile akademik erteleme davranışı akademik performansı arasındaki ilişkisini incelemiştir. Araştırmasında bilgi toplamak amacıyla “Akademik Erteleme Ölçeği”, “Facebook Tutum Ölçeği” ve “Kişisel Bilgi Formu”

kullanmıştır. Yapılan çalışmanın sonucunda öğrencilerin Facebook tutumları ile akademik erteleme davranışları arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Bunun yanı sıra akademik erteleme davranışının puanları ile akademik ortalama puanı arasında negatif yönde bir ilişki bulunmuştur.

Solmaz ve diğerleri tarafından 2013 yılında Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri üzerinde araştırma yapılmıştır. İnternet ve sosyal medyanın kullanımı üzerine yapılan araştırmaya 500 kişi katılmıştır. Katılımcıların %59’unu erkekler, %41’ini ise kadınlar oluşturmuşlardır. Araştırmanın sonucunda kullanıcıların %97,6 oranında sosyal medyayı kullandıkları sonucunda ulaşılmıştır. En çok tercih edilen sosyal ağ olarak başta Facebook sonrasında Twitter ve diğerleri gelmektedir. Facebook’un daha fazla tercih edilmesinin nedenleri arasında kolaylıkla fotoğraf video paylaşımı yapma ve boş zamanlarını değerlendirmeleri için birçok seçeneği vardır. Katılımcılar verdikleri cevaplarda günde ortalama 1-3 saat arasında sosyal ağlarda zaman geçirdiklerini belirtmişlerdir. Sosyal ağ sitelerini arkadaş edinmek için değil de mevcut arkadaşlarıyla iletişim kurmak için tercih ettiklerini söylemişlerdir.

37 Otrar ve Argın’ın 2014 yılında yapmış olduğu araştırma 8.9.10.11. ve 12. sınıflarda öğrenim görmekte olan 735 öğrenciyi kapsamaktadır. Yapılan araştırmada sosyal medyaya ilişkin tutumların kullanım alışkanlıkları açısından durumu incelenmiştir. Öğrencilerin

%91,9’u 1 yıldan fazla süredir, %65,1’i üç yıldan fazla, %54’ü 3-4 yıldan fazla sosyal medya ağlarını kullanmaktadır. Ortaya çıkan sonuca göre, sosyal medyayı kullanım süresiyle sosyal medya tutumları farklılaşmaktadır. Araştırma sonuçlarındaki örneklem grubundaki öğrencilerin %63,7’lik dilimin sosyal medya ağlarına her girişlerinde 10 ile 60 dakika arasında zaman geçirdikleri, %22,7’lik kısmın ise en az 1-2 saat ve daha fazla zaman geçirdikleri belirlenmiştir. Tüm bunların sonucunda 14-19 yaş grubundaki öğrencilerin sosyal medya ağlarını çok sık kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır.

Çalışkan ve Özbay (2015) tarafından Düzce’de yapılan araştırmaya, 2014-2015 eğitim öğretim yılında eğitim gören 7.sınıf öğrencileri katılmıştır. Araştırmanın örneklemini 179’u erkek 172’si kız olmak üzere toplamda 353 tane yedinci sınıf öğrenci oluşturmuştur. 12-14 yaş aralığında bulunan ilköğretim öğrencilerinde teknoloji kullanımı eksenli yabancılaşmaları ve anne baba tutumları incelenmektedir. Sosyal medya kullanım sürelerine bakıldığında her gün %25,8 oranında ortalama 3-5 saat sosyal medyada zaman geçirildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Bu sürede aslında bireylerin hayatlarında önemli bir zaman dilimini ifade ettiği söylenebilir. Araştırmaya katılanların %46,7’sinin haftada bir kaç kez,

%9,7’sinin ayda 5-10 defa; %7,3’ünün ise sürekli olarak çevrimiçi duruda oldukları sonucuna ulaşılmaktadır. Genel olarak bakıldığında araştırmaya katılanların %88,8 tarafından sosyal medya hesaplarının aktif bir şekilde kullanıldığı bilgisine ulaşılabilir.

Aslı Ümmetler İlhan tarafından 2014-2015 eğitim-öğretim yılında yapılan sosyal medya kullanma sıklığıyla öğrencilerin siber zorbalık ve internet saldırganlıkları arasındaki ilişkiye bakılmıştır. Yapılan araştırmaya 779 ortaöğretim öğrencisi katılmıştır. Araştırmada sosyal medyanın kullanım sıklığı %55,1’i tarafından her gün bir defadan fazla, %23,6’sı her gün 1 defa, %8,3’ü haftada en az 1 kere, %6,4’ü haftada 1 defa, %1,5’i ayda en az 1 defa ve geriye kalan %5’i ayda 1 defa olarak çıkmıştır. Yapılan analiz sonucunda Siber Zorbalık ve İnternet Saldırganlığı Tarama Ölçeği alt boyutları ile sosyal medya tutum ölçeğinin toplam puanları arasında olumlu olarak bir ilişki bulunmuştur. Sosyal medya kullanımı arttıkça siber zorbalıkta kurban olma ve siber zorba olma durumunun artması gözlemlenmiştir.

38 Doğan ve Karakuş (2016) Bolu ilinde lise öğrencilerinin sosyal ağ sitelerinin

kullanımının yalnızlıkla olan ilişkisine bakmışlardır. Araştırmaya 9. 10. ve 11. sınıflarda eğitim görmekte olan 496 lise öğrencisi katılmıştır. Katılımcıların yaş ortalaması 14 ile 19 yaş arasındadır. Katılanların 199’u (%40) erkek, 297’si (%60) kız öğrencilerden oluşmaktadır. Araştırmanın sonucunda, yalnızlık ve ailevi ilişkilerde sosyal ağların yalnızlığı yordadığı bilgisine ulaşılmıştır. Aynı zamanda aralarında anlamlı olarak bir ilişki bulunmuştur. Fakat aynı durumun sosyal ilişkilerde geçerli olmadığı görülmüştür

Kural, Türkmen ve Dilek, (2016) tarafından 2016-2017 eğitim öğretim yılında yapılan araştırmaya Bartın Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunda öğrenim gören 243 öğrenci katılmıştır. Araştırmada kullanıcıların kişilikleri ile sosyal medyayı kullanımı alışkanlıkları arasındaki ilişkiye bakılmıştır. Araştırmanın örneklemini 102’si (%42) kız, 141’i (%58) erkek oluşturmuştur. Araştırmaya katılanların yaş aralığı; 18-23 yaş aralığında 212 kişi (%87,2) iken 24-29 yaş aralığında 31 kişi (12,8) kişiden oluşmaktadır. Katılımcılar

“ne zamandır sosyal medya kullanıyorsunuz?” sorusuna verdikleri cevaba göre 4-6 yıl arasında (%46,1) diyerek en yüksek puanı almışlardır. Böylelikle katılımcıların büyük bir kısmının uzun süredir sosyal medya kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Sosyal medyayı kullanma sıklığına bakıldığında, katılımcılar gün içinde kullanım sıklıklarını 1-3 saat arası olarak en yüksek %47,3 oranı bulunmuştur. Araştırmanın sonucunda kişilik özelliklerinin de sosyal medya kullanımı üzerinde etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kişilik özellikleri olarak; yalan, dışadönüklük, nörotisizm ve psikotisizm incelenmiştir. Yapılan araştırmanın sonucunda, “Yalan” alt boyutu ile “Sosyal Yetkinlik” alt boyutu arasında anlamlı bir fark saptanmıştır. Buna göre, insanların yalan söylemeleri arttıkça sosyal olarak yetkinliklerinin de arttığı söylenebilir. Bunun yanı sıra “Dışadönüklük” alt ölçeği ile “Paylaşım İhtiyacı”

arasında da anlamlı bir fark saptanmıştır. Bunun sonucunda bireylerde dışadönüklük arttığı zaman buna bağlı olarak paylaşım ihtiyaçlarının da düşük düzeyde bile olsa bir artış gözlendiği belirtilebilir.

Tuğlu (2017) tarafından 535 ortaokul öğrencisi ile yapılan çalışmada 35 kişinin envanteri eşitli nedenlerden dolayı değerlendirme dışı bırakılmıştır. Çalışmada, öğrencilerin sosyal medyayı kullanım amaçları ve kullanımına ilişkin tutumları araştırılmıştır.

Araştırmaya katılan öğrencilerin %76’lık kısmı her gün en az 1 defa sosyal medya kullandıkları belirtilmiştir. %36’lık oranla en çok tercih edilen sosyal medya Facebook

39 olarak bulunmuştur. Bunu sırasıyla Youtube, İnstagram ve Whatsapp izlemektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi öğrencilerin sosyal medyayı genel olarak arkadaşlarıyla iletişim kurmak için kullandıkları sonucuna ulaşılmaktadır.

Şentürk’ün (2017) yapmış olduğu araştırmanın örneklemini Gazi Üniversitesi

Psikiyatri servisine başvurmuş olan 306 kişiyle sınırlıdır. Bunların 168’ini depresyon veya anksiyetesi olan kişiler oluşturmaktadır. Araştırma sonucunda internette geçirilen süre artışına doğru orantılı olarak sosyal medya bağımlılığının da arttığı sonucuna ulaşılabilir.

Aynı durum sosyal medyaya giriş sayısıyla ve geçirilen sürenin de arttığında sosyal medyanın bağımlılığının da bunun sonucun da arttığı söylenebilir. Sosyal medya bağımlılığının yaş grubu olarak değerlendirilmesi yapıldığında 18-24 yaş arasındakilerde bu durumun diğer yaş gruplarına göre oranın daha fazla olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Okumuş (2018) tarafından yapılan araştırmanın amacı; ebeveynlerin sosyal medyayı kullanan çocuklarına karşı tutumlarını ölçmektir. Araştırmanın evreninin İstanbul’un Üsküdar ilçesindeki MEB’e bağılı okullarda eğitim gören 5.6.7. ve 8.sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Öğrenciler sosyal medya sitelerinde 11-30 dakika arasında zaman geçirdikleri ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda sosyal medyaya üyeliklerinin oranı %86 çıkarken 4 yıldan fazla sosyal medya kullananların oranı ise %28 olarak bulunmuştur. Bu oranda internet ortamında geçirilen sürenin %33’üne denk gelmektedir. Katılımcıların

%84’ü sosyal medya sitelerine akıllı telefonlarından giriş yaptıklarını belirtmişlerdir. Sosyal medya kullanım süresi ile sıklığının aile iletişimine olumsuz bir etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Gül ve Diken tarafından 2018 yılında Fen bilgisi öğretmen adaylarının sosyal medya bağımlılığıincelemiştir. Uygulamaya, Atatürk Üniversitesi Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan 189 fen bilgisi öğretmeni adayı katılmıştır. Alt ölçeklere göre yapılan kıyaslamada sanal iletişim kısmında cinsiyetin anlamlı olarak farklılığa neden olmadığı görülmüştür. Buna göre, öğretmen adaylarının sosyal medyada iletişim yönünden teknolojiye olan bağımlılıkları düşük düzeyde çıkmıştır. Çalışmanın genel sonucuna bakıldığında ise fen bilgisi öğretmen adaylarının sosyal medya bağımlılıkları orta düzeyde yer almaktadır.

40 1.5. Erteleme Kavramı ve Akademik Erteleme Davranışı

1.5.1. Erteleme

Erteleme, yapılması gereken sorumlulukları ileri bir tarihe bırakmaktır. Kökeni Latince olup “procrastinare” fiilinden gelmektedir. Pro ileriye yönelik bir hareket, crastinus ise yarına ait anlamını taşıyan iki sözcüğün birleşmesinden meydana gelmektedir. Erteleme sözcüğü Romalılarda daha çok askeri birimlerde kullanıldığı dikkat çekmektedir.

Romalılarda erteleme sözcüğünü genellikle askeri olaylarda yaşanan anlaşmazlıklarda gereken sabrın gösterilmesi gibi kararları ertelemenin doğru karar olduğu düşünülmüştür.

Fakat günümüzde erteleme kavramının anlamının eskiye nazaran değiştiği düşünülmektedir.

Artık daha olumsuz bir anlam içermektedir (Uzun, 2016).

Dryden (2000) erteleme eğilimini, kişinin yapması gereken bir işi başka zamana bırakması olarak tanımlamış. Ayrıca ertelemenin 3 temel özelliğine vurgu yapmıştır:

Öncelikle yapılması yararlı bir işin olması, eylemin gerçekleşmesinin belli bir süre içinde olmasının önemli olması ve eylemin yapımının o anda değil başka zamana bırakılması olarak belirlemiştir.

Temelde 2 çeşit erteleme vardır. Bilinçli erteleme davranışında kişi yaptıklarının farkında olduğundan önleyici davranışları uygulamak daha kolay olabilmektedir. Bilinçsiz erteleme davranışında ise kişi erteleme olayının farkında bile olmadığı için tanı koyulması ve müdahale edilmesi bilinçli ertelemeye kıyasla daha zordur. Genel olarak erteleme davranışına bakıldığında kişinin sadece o anki zamanı değil, daha sonrasında yapılması gereken işlerinde vaktini alabilmektedir. Bunun sonucunda da aslında kişide stres ve kaygı gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir (Durmaz, Hüseyinli ve Güçlü, 2016). Kişi kendisine stres yaratan durumlardan kurtulmak için kaçınma davranışlarına başvurmaktadır. Çünkü bu durumların bireylerde yoğun stres ve korkuya neden olduğu bilinmektedir (Berber- Çelik ve Odacı, 2015).

Erteleme davranışında bulunan kişi anlık olarak kendini rahatlamış hissedebilir. Fakat bu davranışın alışkanlığa dönüştüğü zaman ortaya zaman yönetimi problemiyle beraber stres artışı da yaşanabilir. Erteleme davranışından sonra her şeyin daha iyi olacağı düşüncesi

41 sonucunda kişi yapacaklarını yarına ertelemektedir. Bir nevi bunun adına ertesi gün sendromu da denilebilir (Uzun ve Demir, 2015).

Erteleme eğilimi yüksek olan bireylerde zamanı akıllıca kullanamama durumu görülmektedir. Yaşamlarında karşılarına çıkan durumlarla yeterince başa çıkamamaların sonucunda önceliklerinin ve amaçlarının tam olarak farkına varamayıp rahatsız olabilirler.

Amacı olmayan bir birey için neyi nasıl yapacağını bilememe durumu kişide sıkıntı duygusunu ortaya çıkarabilir (Balkıs, 2006).

Erteleme davranışı sergileyen kişilerin zaman yönetimi konusunda sıkıntıları olduğu söylenebilir. Yaşadıkları başarısızlık korkusu onları yapacakları işi sonraya ertelemeye mecbur bırakabilmektedir. Kişiler kendilerine güvenmemeleri ve mükemmeliyetçi tutumları yüzünden olayları uygulamaya koymaktan kaçınmaktadırlar. Bu sayede ortaya çıkacak olan durumları ertelemiş olmaktadırlar (Kandemir, 2010).

Genel anlamda düşünüldüğünde; öğrencilerden sorumluluk sahibi olmaları beklenir.

Bir diğer söyleyişle, kendilerinden beklenen sorumlulukları zamanında yapmaları istenir.

Genel erteleme veya akademik erteleme davranışlarının arkasına sığınmamaları gerekmektedir. Erteleme davranışının alt boyutuna bakıldığında sorumluluk bilincinin yer aldığı söylenebilir. Herhangi bir kişi de sorumluluk bilincinin olması aslında erteleme davranışının ve türlerinin de ortaya çıkma olasılığını azaltabilir (Yiğit ve Dilmaç, 2011).

Solomon ve Rothblum (1984)’ e göre; kişilerin erteleme davranışını yapmalarının birçok nedeni olmasına rağmen içlerinde başarısızlık korkusunun en başlarda yer aldığı belirtilebilir. Bunun sonucunda ise akademik ertelemeye başvuran öğrencilerin kaygı durumlarının diğer öğrencilere kıyasla daha yoğun olması gösterilebilir. Aynı zamanda kendilerine yeteri kadar güvenmediklerinden özsaygıları daha düşük çıkabilmektedir (Beswick, Rothblum ve Mann, 1984’den aktaran Rothblum ve diğerleri, 1986).

Erteleme kavramı neredeyse birçok insanın günlük hayatlarında uyguladığı bir davranış haline gelmiştir. Erteleme davranışına başvuranlar, yapmaları gereken işi farklı nedenlerden dolayı sonraya bırakmaları yani bugünün işini yarına bırakmalarına neden olur.

Bunun sonucunda da yapmaları gereken işleri geciktirmiş olurlar (Bulut, 2014).

42 1.5.1.1. Erteleme davranışının nedenleri

Erteleme davranışı ile ilgili alan yazın incelendiğinde bireyin zaman yönetiminin tam anlamıyla olmadığı görülmüştür. Ayrıca kişiler yapmaları gereken işlerin içinde de bir öncelik sırası belirlemediği durumlarda erteleme davranışı onlar için bir nevi kaçış aşaması olarak hayatlarında yer alabiliyor. Tüm bu nedenlerin yanı sıra erteleme davranışında bulunan kişilerin etkili ve verimli çalışabilme alışkanlıklarının olmamasının da erteleme nedenlerinin arasında yer aldığı söylenebilir. Erteleme davranışının olası diğer nedenlerine bakıldığında, kişilerin kendilerine ve çevresine yönelik yaptıkları yanlış bilişsel yüklemelerin olduğu görülebilir. İnsanların erteleme eğilimlerinin birçok nedeni vardır.

Öncelikle zaman yönetimi kişilerin en büyük sorunlarının arasında yer almaktadır. Zaman yönetiminde başarısız olanlar ertelemeye meyilli olabilir. Kişiler sahip oldukları mükemmeliyetçilik duygusuyla yanı sıra başarısızlık korkusu nedeniyle bitirmeleri gereken işin en iyisi olması adına veya ortaya çıkacak olan sonuçtan kaçınmak için bu davranışa meyilli olabiliyorlar. Bunun yanı sıra kendilerine olan güvenleri veya kendileriyle ilgili gerçekçi olmayan inançları kişilerde kaygıya neden olarak erteleme davranışına sığınıyorlar.

Tüm bu davranışlar erteleme nedenleri arasında yer almaktadır (Balkıs, 2007).

1.5.1.2. Erteleme türleri

Erteleme ile ilgili alan yazın incelendiğinde, farklı türlerde erteleme davranışının olduğu görülmektedir. Erteleme davranışı 5 boyutu ile alınmıştır. Bunlar:

a)Genel erteleme: Zaman yönetiminin sağlanamaması yüzünden gündelik yapılması gereken sorumlulukların yerine getirilememesi,

b) Kompulsif ya da işlevsel olmayan erteleme: Aynı kişide hem davranışsal erteleme eğilimi hem de karar vermeyi erteleme eğiliminin bulunması,

c) Karar vermeyi erteleme: Zamanlı karar vermedeki yetersizlik,

d) Nevrotik erteleme: Kişilerin hayatlarındaki vermesi gerekene önemli yaşam kararlarını vermedeki erteleme eğilimleri,

43 e) Akademik erteleme: Akademik anlamda yerine getirilmesi gereken sorumlulukların yapılmasının geciktirilmesidir. Örneğin; sınavlara hazırlanmanın veya ev ödevlerinin yapılmasının son dakikaya bırakılması, olmak üzere beş farklı boyutta ele alınmaktadır (Ellis ve Knaus, 1977’den aktaran Akbay, 2009). Bu çalışmada erteleme davranışının bir türü olan akademik erteleme boyutu ele alınacaktır.

1.5.1.3. Erteleme döngüsü

Burka ve Yuen (1983) erteleme sürecinde olan kişilerin duygu, düşünce ve davranış boyutlarında nasıl bir döngünün içinde olduklarını açıklamışlardır. Bu döngüye the cycle of procrastination ( erteleme döngüsü) adını vermişlerdir. Bu döngüde bireysel farklılıklardan dolayı oluşan çeşitliler yer almaktadır. Bunun sonucu olarak ise erteleme döngüsünün çok kısa sürebileceği gibi haftalar veya aylarca da sürebileceği belirtilmiştir.

1) “Bu sefer çalışmaya erken başlayacağım”: İşe başlamadan önce kişi oldukça umutludur.

Diğerlerinden farklı olarak bu sefer sistemli bir çalışma yaparak başarılı olacağına inanır.

Çalışmaya başlarken isteksizlik ve yetersizlik duygularını hissediyor olsalar bile bu durumu önemsemezler. Ertelemeci insanlar çalışmanın kendiliğinden başlayacağını inanırlar. Bunun sonucunda bekledikleri başlama anı gelmedikçe umutlarının yerini korku ve endişe almaya başlar.

2)“Bir an önce işe başlamalıyım!” :

Kişi bu sefer işe erken başlayacağı düşüncesine sahiptir. İşe başlamak için beklenilen her süre zarfında da kişide kaygı meydana gelir ve bunun yerini bir süre sonra baskı alır.

3)“Ya işe başlamazsam?” :İşe başlaması için zaman geçmektedir; fakat hala işe başlayamamıştır. Kişi bu durumda işe asla başlayamayacağını düşünür. İyimser düşüncelerinin yerini erteleme davranışından dolayı ortaya çıkabilecek kötü sonuçlara bırakır. Bu durumda aşağıdaki gibi düşünceler ile ertelemeye tepkilerde bulunabilir.

44 a)“Daha önce başlamalıydım.”: Bunu söyleyenler genellikler kaybettikleri zamanın farkındadırlar ve artık onun tekrar gelmeyeceğini bilirler. Bu durumun verdiği pişmanlık duygusunu yaşarlar. Eğer erken başlasalardı bu durumu yaşamayacaklarını bilirler.

b)“Her şeyi yapıyorum ancak olmuyor.”: Öncelikle kronik erteleme davranışında bulananların başvurduğu yol, çalışmaya başlamak dışında birçok şeyin yapılmasıdır.

Öncelikli olarak yapılması gereken işlerin dışında daha önemsiz olan ve o anda yapılmasa da olacak işler yapılır. Bunun sonucunda da asıl yapılması gereken işe bir türlü başlamayarak ertelenmesi durumudur.

c)“Hiçbir şey bana zevk vermiyor.”: Erteleme davranışını sergileyen kişiler yapması gereken işler yerine kendilerine keyif veren ve eğlendiren aktivitelere yönelirler. Sonrasında ise bitirilmemiş olan işler sebebiyle kişide suçluluk ve kaygı oluşur. O an da yaptıklarından

c)“Hiçbir şey bana zevk vermiyor.”: Erteleme davranışını sergileyen kişiler yapması gereken işler yerine kendilerine keyif veren ve eğlendiren aktivitelere yönelirler. Sonrasında ise bitirilmemiş olan işler sebebiyle kişide suçluluk ve kaygı oluşur. O an da yaptıklarından