• Sonuç bulunamadı

Hz Peygamber ve Sahabe Döneminde İlahî Sıfatlara Bakış

2. İLAHÎ SIFATLARIN PROBLEM OLARAK ORTAYA ÇIKIŞI

2.3. Hz Peygamber ve Sahabe Döneminde İlahî Sıfatlara Bakış

Kur’an-ı Kerim başta İhlâs suresi olmak üzere birçok ayette tevhid akidesini beyan etmiştir. “De ki Allah birdir.”81

“Sizin ilahınız tek bir ilahtır.”82 “Allah kendisinden başka ilah bulunmayan hayy ve kayyum olandır.”83

“Bizim de sizin de

78 Özler, İslam Düşüncesinde Tevhid, s.202; Kemal Işık, Maturidî’nin Kelam Sisteminde iman

Allah ve Peygamberlik Anlayışı, Futuvvet Yayınları, Ankara, 1980, s.82-83. 79

Özler, İslam Düşüncesinde Tevhid, s.204.

80 Muhammed Abduh, Tevhid Risalesi, çev. Sabri Hizmetli, Fecr Yayınevi, Ankara, 1986, s.106-107.

81İhlâs, 112/1 82 Bakara, 2/163. 83 Bakara, 2/255. 17

ilahınız tek bir olan ilahtır.”84 “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı ikisi de fesada uğrardı.”85

Kur’an bir taraftan Allah’ın bir ve tek olduğunu, ortağının ve mislinin olmadığını belirtirken, diğer taraftan da O’nun noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla da muttasıf olduğunu çeşitli ayetlerle ortaya koymuştur.

“O Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır, O, her şeyi bilendir.”86 “Sen Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan.”87 Allah işitendir, bilendir.”88 Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki mülkü Allah’ındır. O her şeye kadirdir.”89 “Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”90 O her şeyi hakkıyla bilendir.”91 “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.”92 “Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”93 “Senin Rabbin kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeyden uzaktır.”94

Yukarıda Türkçe meallerini verdiğimiz bu ayetlerin dışında Kur’an’da Allah’a izafe edilen daha doğru bir ifadeyle Yüce Allah’ın kendine izafe ettiği başka “ayn” “yed”, vech”, “yemin”, “kabza”,“yaratma”, “konuşma” ve “rızık verme” gibi isim ve sıfatlar da vardır.

“Gözlerimizin önünde ve vahyimiz gereğince gemiyi yap.”95 “Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmene mani olan nedir?”96

“Ondan başka ilah yoktur, O’nun vechinden başka her şey helak olucudur.”97 “Allah’ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hâlbuki bütün yer onun kabzasındadır. Gökler de onun yeminiyle

84 Ankebut, 29/46. 85 Enbiya, 21/22. 86Haşr, 59/22. 87 Furkan, 25/58. 88 Bakara, 2/256. 89 Maide, 5/120. 90 Tekvir, 81/29. 91 Bakara, 2/29. 92Şura, 42/11. 93 Fetih, 48/14. 94 Saffat, 37/180. 95 Hud, 11/37. 96 Sad, 38/75. 97 Kasas, 28/88. 18

dürülmüştür.”98

“Rahman arşa istiva etti.”99 “Allah, Musa ile konuştu.”100 “Allah, O’dur ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattı.”101

Zikretmiş olduğumuz bu ayetlerde görüldüğü gibi, Allah Teâlâ kendisini çeşitli sıfatlarla tavsif ederken bu sıfatlar arasında herhangi bir ayrım yapmamış, bunlardan bazısını zatına, bazısını da fiillerine taalluk ettiğine dair herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Bununla birlikte bu sıfatların keyfiyeti hakkında da herhangi bir bilgi vermemiştir. Aynı şekilde Hz. Peygamber de içinde bu sıfatların geçtiği ilahî vahiylere inanmış, Müslümanları da bu inanca davet etmiş, kendisine gelen bu ayetleri tebliğ ederken isim ve sıfatlar hakkında sahabeye herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.102

Kur’an’da geçtiği şekliyle, Hz. Peygamber’den rivayet edilen hadisler içerisinde isim ve sıfatların geçtiği pek çok hadis rivayeti mevcuttur. Kur’an ve hadis arasındaki bütünlüğü göstermek adına senetlerini vermeden sadece kaynağını göstererek bu hadislerin bir kaçını burada zikretmeye çalışacağız.

Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim onları ezberlerse cennete girer.

Şüphesiz ki Allah tektir, teki sever.”103

“Aziz ve Celil olan Rab,‘ben Cabbarım, ben Melikim, ben Azizim,ben Kerimim’diyerek kendi nefsini över.”104

“Allah Teâlâ, kıyamet gününde yeri kabzasına alır, göğü de yeminiyle dürer ve der, ‘ben melikim, yeryüzünün melikleri nerede?”105

98 Zümer, 39/67.

99 Taha, 20/5.

100

Nisa, 4/164.

101 Secde, 32/4.

102 Talat Koçyiğit, Hadisçiler İle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar, TDV. Yayınları, Ankara,

1989, s.115-116.

103

Müslim, Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zikr, 1382.

104 Esfehanî, İbn Mendeh Ebu Abdillah Muhammed b. İshak, et-Tevhid ve Marifetu Esmaullahi

Azze ve Celle ve Sıfatihi Ale’l-İttifaki ve’t-Teferrudi, thk. Ebu Abdullah Mustafa b. el-Udvi,

Mektebetu Feyad, 2007, s.159.

105

Buharî, Sahih-i Buharî, Kitabu’t-Tevhid, c.9, s.42; Müslim, Kitabu’z-Zikr, 1441.

19

Hz. Peygamber dedi ki:“Siz sağır ve gaib olan bir kimseye değil, işiten, gören ve karib (yakın) olana dua ediyorsunuz.”106

“İçinizden hiç kimse meselenin ehemmiyetini artırmak için ‘Allahım! Dilersen bana mağfiret et’ ya da ‘dilersen bana merhamet et’ yahut ‘dilersen benim rızkımı ver’ demesin. Allah dilediğini yapar. O’nun için icbar yoktur.”107

“Her kim bir evde ‘Allah’ın yarattığı şeylerin şerrinden yine O’nun her noksandan münezzeh kelimelerine sığınırım’ derse, o evden çıkıncaya kadar hiçbir şeyden zarar görmez.”108

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, biriniz ben kendisine babasından ve çocuğundan daha sevimli olmadıkça iman etmiş olmaz.”109

“Senin izzetine sığınırım. Senden başka ilah yoktur. Sen ölmezsin (ölümsüzsün). İnsanlar ve cinler ise ölümlüdürler.”110

“İçinizden biri bir işe niyet ettiği zaman farzlardan ayrı olarak iki rekât namaz kılsın ve sonra şu duayı okusun. Ey Allahım! Senin ilminle, kudretinle senden ve senin fazlından hayırlı olanı istiyorum. Çünkü sen kadirsin ben değilim, sen bilirsin ben bilmem. Sen Allamu’l-Guyubsun.”111

“Bir Yahudi Hz. Peygambere gelerek şöyle dedi. ‘Ya Muhammed! Allah gökleri bir parmak üzerinde, yerleri bir parmak üzerinde, dağları bir parmak üzerinde, ağaçları bir parmak üzerinde, yaratıkları da bir parmak üzerinde tutar ve şöyle der: ‘Ben melikim.’ Bunun üzerine Resulullah güldü ta ki, azı dişleri göründü,

sonra Allah’ı ‘hakkıyla takdir edemediler’ ayetini okudu.”112

106 Buharî, Kitabu’t-Tevhid, c.9, s.144; Müslim, Kitabu’z-Zikr, 1391.

107 Buharî, Kitabu’t-Tevhid, c.9, s.171; Müslim, Kitabu’z-Zikr, 1383.

108

Müslim, Kitabu’z-Zikr, 1394.

109 Buharî, Kitabu’l-İman, c.1, s.10.

110 Buharî, Kitabu’t-Tevhid, c.9, s.143.

111 Buharî, Kitabu’t-Tevhid, c.9, s.44.

112

Buharî, Kitabu’t-Tevhid, c.9, s.150; Müslim, Kitabu’z-Zikr, 1440.

20

“Rabbimiz Tebareke ve Teâlâ, her gece, gecenin üçte biri kalınca dünya semasına iner ve şöyle söyler: “bana dua eden yok mu ona icabet edeyim. Benden isteyen yok mu ona vereyim. Benden af dileyen yok mu onu bağışlayayım.”113

“Allah, Mahlûkatı yarattığı zaman arşın üstende yanında olan kitabına şöyle yazdı: “Rahmetim gazabıma galip oldu.”114

Hadis kitapları içinde güvenirlilik açısından en sağlam kaynaklar arasında gösterilen Buharî ve Müslim’in hadis kitaplarından derlediğimiz bu hadislerde görüldüğü gibi Hz. Peygamber, Allah Teâlânın çeşitli isim ve sıfatlarını Kur’an’da geçtiği şekliyle hadislerinde kullanmakta bir mazur görmemiştir. Ashabı da onun muhtelif vesilelerle Müslümanlara tevcih ettiği bu isim ve sıfatları kapsayan sözlerini aynı şekilde muhafaza ederek daha sonraki nesillere nakletmişlerdir. Sahabeler, Allah’ın kitabında ve Resulünün dilinde hangi sıfat geçmişse aynısını ispat etmişler, ispat ederken de bu sıfatların hiçbirisini Allah’ın yarattığı varlıkların sıfatlarına benzetmemişlerdir. Sıfatları olduğu gibi kabul edip keyfiyetini araştırmamışlardır.115 Bu konuyla alakalı olarak Makrizî, el-Hitat adlı eserinde şöyle demiştir: “Tabakalarının çeşitliliğine ve sayılarının çokluğuna rağmen sahabeden herhangi birinin Hz. Peygambere Allah’ın kendisini Kur’an-ı Kerim’de vasıfladığı manadan sorduğuna dair sahih ve zayıf hiçbir yoldan, Allah’ın Resülü Hz. Muhammed’in lisanından bir haber gelmemiştir. Fakat onların hepsi bu sıfatların manasını anlıyor ve onlar hakkında konuşmuyorlardı. Evet, onlardan hiçbiri sıfatların arasına zatî veya fiilî diye ayrım koymadı. Allah için hayat, ilim, kudret, irade, sem’, basar, kelam, celal, ikram, cûd,

in’am gibi ezelî sıfatları ispat ettiler. Yine Allah Teâlâ’nın kendisi için kullandığı vech, yed vb.

sıfatları yaratıklara benzetmeksin kabul ettiler. Bu şekilde Allah’ın sıfatlarını teşbihsiz kabul edip ta’tilsiz (mahlûkatın sıfatlarına benzetmeyi) tenzih ettiler. Onlardan herhangi biri Kur’an ve hadiste

geçen bu sıfatları te’vil etmedi, hepsi birden sıfatları geldiği gibi kabul ettiler. Onlardan hiçbirinin

yanında Kur’an’dan başka Allah’ın vahdaniyetini ve Hz. Peygamberin nübüvvetini ispat eden herhangi bir delil de olmadı. Yine onlardan hiçbiri kelamî yolları ve felsefî meseleleri bilmiyordu.

Sahabe devri bu şekilde geçti.”116

113

Buharî, Kitabu’t-Tevhid, c.9, s.175.

114 Müslim, Kitabu’t-Tevbe, 1413.

115Koçyiğit, Hadisçiler İle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar, s.115-118.

116 Makrizî, Takiyyuddin Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali, Kitabu’l-Mevaiz ve’l-İ’tibar bi-Zikri’l-Hitati

ve’l-Asar, Daru’s-Sadır, Beyrut, ts; c.2, s.356, Ayrıca bkz. Casim, Faysal b. Kazar, el-Eşairetu Fi

21

Makrizî’nin ifadesinden anlaşıldığına göre Müslümanlar, Hz. Peygamber ve sahabe döneminde zat ve sıfatlar meselesinde ihtilaf etmemişlerdir. Nitekim sahabe bu hususla ilgili herhangi bir şeyi Hz. Peygamberden sormamıştır. Bu mesele onların devrinde bir problem haline gelmemiştir. O halde bu meselenin bir problem şekline bürünmesi sonraki devirlerde olmuştur.117

Ahmed Emin de sahabe ve Tabiin devri Müslüman âlimlerinin sıfatlar hakkındaki görüşlerini şu şekilde açıklamıştır: “Bu dönemdeki Müslüman âlimlerinin çoğu (sıfatlar meselesinde) tenzih ilkesine dayanarak icmalî bir imanla inanıyorlardı. İstiva, vech, yed ve

cihet kelimelerin geçtiği ayetler hakkında konuşmaktan imtina ediyor ve şöyle diyorlardı, ‘şüphesiz

biz Allah’ın varlığına ve vahdaniyetine inanıyoruz. Bunun ötesine de geçmiyoruz. Çünkü bunları öğrenmek bize gerekli değildir. Bize gerekli olan, geldiği şekliyle bu ayetlere inanmamızdır. Eğer biz bu ayetlerin tafsiline ve te’viline girersek, yaptığımız bu tafsil ve te’viller Allah’ın sözü olmaz, ancak bizim sözümüz olur. Bu ise (bu ayetler hakkında) hata yapmak için bir fırsat olur. O halde bundan

sakınmamız gereklidir”118

Son olarak İbni Hazm da bu mesele hakkında şöyle demiştir: “Allah’a sıfatlar

sözünü isnad etmek, muhaldir, caiz değildir. Çünkü Allah Teâlâ, kitabında sıfat veya sıfatlar lafzını

hiç zikretmediği gibi, Resulünden de Allah’ın sıfat veya sıfatlar sahibi olduğuna dair herhangi bir bilgi

gelmemiştir. Ayrıca sahabeden herhangi birinden veya Tabiinden yahutta Tebe-i Tabiinden de böyle bir şey gelmemiştir. O halde sıfat lafzını söylemek ve ona itikad etmek doğru değildir. Bu, kötü bir bid’atten ibarettir. Sıfatlar lafzını icad eden Mutezile olmuştur. Kelamcılardan bir grup da onların

yolundan gitmiştir.”119