• Sonuç bulunamadı

Hz. Peygamber’in sadakati ve Vahiy Olgusu (2–4. Ayetler)

BÖLÜM 3: NECM SÛRESĐNĐN GELENEKSEL OKUNUŞU

3.2. Hz. Peygamber’in sadakati ve Vahiy Olgusu (2–4. Ayetler)

konuşmuyor. O, kendisine vahy edilen bir vahiyden başka bir şey değildir.25

Dalâl: Hüdanın zıddı veya hiç yol bulamayıp şaşkın kalmak demektir.26 Ğayy ise: Rüşdün zıddıdır ki, aklın istikametini veya yolun doğrusunu kaybetmektir.27

Nitekim Yüce Allah Âraf sûresinde şöyle buyurmaktadır: Yeryüzünde haksız yere

büyüklük taslayanları ayetlerimden uzaklaştıracağım. (onlar) Her ayeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler, ama sapıklık yolunu görseler

18

Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Hakîm ve Açıklamalı Meâli, Feza yayınları, Đstanbul, 1998, s, 535.

19

Vâkıa, 56/75–76.

20

Mukatil b. Süleyman, Tefsir’u Mukatil b. Süleyman, III,289.

21

Zuheylî, Tefsîru’l-Münir, XXVII,107.

22

Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethu’l-Kadîr, Mustafa el-Bâbî el-Halebî Matbaası, Mısır 1964, V,104–105.

23

Maturîdî, Te’vilâtü ehl’i-Sünne, IV/603.

24

Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Hakîm ve Açıklamalı Meâli, s, 525.

25

Necm, 53/2–4.

26

Asım Efendi, Kâmus Tercemesi, Matbaatü’l-Bahriyye, h.1305, III,1402; Cevherî, Đsmail b. Hammad, Tâcü’l-Lügah ve Sıhahü’l-Arabiyyye, Kahire 1982, V,1748.

27

39

onu (hemen) yol edinirler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.28 Râzî’ye göre dalâl vaz’ı itibarı ile daha kapsamlı bir kullanılışa sahiptir. Dalalet yokluk gibidir; gavaye (azgın olma) ise; derece ve mertebe bakımından fâsit olan bir var oluş gibidir.29

Sâhib’den murad Hz. Muhammed (s.a.s)’dir. Muhatablar ise Kureyşlilerdir. (Çünkü onlar Kur’an’ı kendisi uyduruyor demişlerdi)30 Bu cümle yeminin cevabıdır.31 Bu hususta şu iki izah yapılmıştır: Birisi Efendiniz diğeri ise; arkadaşınız.32 Bunlara karşı sahibiniz tabiri manalıdır. Zira sahib daima sohbette bulunan arkadaş ve sahabet edip koruyan hami manalarını ifade etmektedir.33 Burada şöyle düşünmek mümkündür. Şimdiye kadar sohbetinde bulunup çok iyi tanıdığınız, doğruluğuna ve aklına güvendiğiniz arkadaşınız size doğru yolu göstermek istiyor. O ne yolunu şaşırdı, ne aklını, ne siz onu aldatabilirsiniz ne de o sizi aldatmak ister. Yüce Allah yıldıza veya ceste ceste inen Kur’an’a yeminle sûreye başlamış ve yeminin cevabı olarak da Muhammed (s.a.s)’in ne haktan sapmış ve ne de dalalette olmadığını bildirmiştir.

Vahy; Đlham, işaret, ima, kitabet, kelâm, gizli konuşmak, emretmek, acele etmek,

seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak gibi manalara gelmektedir.34 Kur’an’da vahyin geliş şekilleriyle alakalı olarak şu ayet zikredilmektedir: Allah bir insanla ancak vahiy

yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir. Đşte böylece sana da emrimizle Kur’an’ı vahyettik. Sen Kitap nedir Đman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık.35

Taberî O kendisine vahyedilen bir vahiydir ayetinde o zamiri Hz. Muhammed (s.a.s)’e vahyedilen Kur’an’a gider demiştir. Yani onun söylediği Kur’an sözleri, kendi sözü değil, kendisine vahyedilen ilâhî sözlerdir.36 Đbn Atıyye de icma ile bunun Kur’an

28 A’raf, 7/146. 29 Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, X,234. 30

Mukatil b. Süleyman, Tefsîr’u Mukatil b. Süleyman, III,289.

31

Zemahşerî, Keşşâf, IV,28.

32

Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, X,234.

33

Đbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, I,519.

34

Đbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XV,379.

35

Şûra, 42/51–52.

36

40

olduğu sabittir demiştir.37 Âlûsî’ye göre de ayetin siyakından bunun Kur’an olduğu ortaya çıkmaktadır.38

Vahyin burada bir isim mi? yoksa bir masdar mı? Olduğuna dair bir durum vardır. Bu konuda Razi şunları söylemektedir: “vahy” burada bir isim mi? yahut masdar mıdır? Deriz ki; ikisi de olabilir. Çünkü vahiy isim olarak kitap manasına gelir. Masdar olunca ise; onun iki manası vardır: Đrsal ve kitabet. Đrsal; göndermek ve ilham etmek, Kitabet ise; söz söyleme işaret etme ve anlatmadır. 39

O, vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir. Ayetinde yer alan zamirin medlulü

hakkında bazı müfessirler onun Kur’an-ı Kerim olduğunu ileri sürerken40 bazıları da bu zamirin Kur’an ile birlikte Hz. Peygamber (s.a.s)’in sünnetini de kapsadığı görüşündedirler.41 Bikâî dördüncü ayette yer alan “hüve” zamirinin Hz. Peygamber (s.a.s)’in Kur’an’ı açıklayan bütün söz, fiil ve davranışlarını da içerdiğini ifade etmiştir.42 Sünnetle amel etmek indirilmiş vahiy gibidir ve burada sünneti göz ardı etmek mümkün değildir diyenler de olmuştur.43 Taberî’nin yaklaşımı ise dikkat çekicidir: o sûreyle ilgili bir çok konuda ayrıntılı bilgi verirken, dördüncü ayette yer alan zamir üzerinde fazla durmamıştır.

Hevadan konuşmaz o, o kendisine gelen vahiyden başkası değildir mealinde zikredilen

ayetleri toparlayacak olursak: Hz. Peygamber (s.a.s) sapık, şaşkın, mecnun hevasına uymuş bir insan değildir. O sizin daha önceden tanıdığınız içinizde yetişmiş arkadaşınızdır. Yani siz onu iyi tanıyorsunuz. Onun söyledikleri rastgele, keyfî söylenmiş şeyler değildir. O sadece Allah’ın kendisine vahiy yolu ile bildirdiğini konuşur ve Allah’ın emrettiklerine hiçbir ilâve ve noksanlık yapmadan kâmilen tebliğ eder.

37

Đbn Atıyye, el-Muharrerü’l-Vecîz, XIV,85.

38

Âlûsî, Seyyid Mahmud Şükri, Rûhu’l-Meânî fî Tefsîri’l-Kur’ani’l-Azim, Dar’u Đhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut ts. XXVII-XXVIII,46.

39

Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, X,235.

40

Mukatil b. Süleyman, Tefsîr’u Mukatil b. Süleyman, III,289; Taberî, Camiu’l-Beyan, XIII,56; Đbn Atıyye, el-Muharrerü’l-Vecîz, XIV,83; Beyzavî, Envarü’t-Tenzil, V,252; Ebû Hayyân, Bahru’l- Muhît, VIII,155.

41

Beğavî, Hüseyin b. Mesut el-Ferrâ, Meâlimu’t-Tenzîl, Daru’t-Tayyibeti’n-Neşr ve’t-tevzî, Riyad 1997, VII,400; Đbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, IV,246.

42

Bikâî, Nazmü’d-Dürer fî Tenasübi’l-Âyati ve’s-Suver, XIX,42.

43

41