• Sonuç bulunamadı

Hz Peygamber Döneminde Fetvâ

Belgede İslam Hukukunda fetva (sayfa 31-35)

2.1. HZ PEYGAMBER DÖNEMİ

2.1.6. Hz Peygamber Döneminde Fetvâ

Bu dönemde ilk teşrî kaynağı Allah’ın kelâmı Kur’ân’dır. Metot olarak, Hz. Peygamber’e (s.a) soru sorulur veya hüküm gerektiren bir olay vukû bulur, bundan dolayı Allah Rasûlü (s.a) Cenâbı Hak’tan vahyin gelmesini bekler, vahiyde ona göre gelirdi.

Bu dönemde Hz. Peygamber (s.a) zamanında yürürlükte olan ikinci bir teşrî kaynağı vardır. Bu da Hadis ve Sünnet’tir ki, Kur’ân'dan başkadır. Kur’ân’ın lafız ve manaları Allah'ın vahy’idir. Sünnetin lafızları ise, Peygamber’in, “söz, fiil ve takrirleri”dir. Peygamberin (s.a) sünnet veya hadisleri, ibâdet ve muâmelât’la ilgili konularda açıklanması gereken âyetleri görüldüğü gibi, Kur’ân âyetlerinin bir       

71Abdülkerim Zeydan, el-Medhal li Dirâseti’ş Şerîat’l-İslâmiyye, Müessesetü’r-Risâle nâşirîn,

Dımaşk 2006, s. 247, 248.  

72 Buhârî, Buyü’, 95, Nafakat, 9, 14, Ahkâm, 28; Müslim, Akdiye, 7, Ebû Davud, Buyü, 79; Nesâî,

Kudat, 31, Darimî, Nikâh, 54.

73 Buhârî, Hums, 18, Megazi, 54; Müslim, Cihad, 42.

74 Ali b.Abdulkâfî es-Sübkî ve Tâcuddin Abdulvahhâb b. Ali es-Sübkî, el-İbhâc fi Şerhi’l Minhâc,

çoğunu açıklamaktadır. Kur’ân namazın vakitlerini ve nasıl kılınacağını; zekât’ta verilmesi zorunlu olan (farz) miktarları ve zekâtın şartlarını belirtmemiş; bunları, Peygamber’in (s.a) söz ve fiillerine bırakmıştır.75

“Fetvâ, Allah adına beyanda bulunmak anlamına gelmektedir. Yüce Allah, verme tabirini bizzat kendisi için de kullanmış,76 Rasülullah (s.a.) kendisine verilen yetkiye dayanarak Allah adına açıklamalarda bulunmuş ve bu bağlamda hüküm koyma yetkisi yalnız Allah'a ait olmasına rağmen Rasulüllah (s.a.) da "Şârî" kapsamına mecazen de olsa girmiştir.77

Zaman zaman birtakım olaylar olmuş ve halk arasında anlaşmazlıklar ve olumsuz davranışlar vukû bulmuştur. Peygamber (s.a) bunlar hakkında Kur’ân'la değil, hadis ve sünnetle hükmetmiştir. Peygamberin bu hükümleri teşrî'dir, bağlayıcı niteliktedir. Kısası her sözü ve her işi ve nezdinde cereyan edip Peygamberin tasvip ve İstihsan ettiği her şey teşrî'dir.78

“İftâ” yani fetvâ verme görevi, Hz. Peygamber'in asıl görevleri arasında yer alır.79 O’nun yaşadığı dönemde, doğabilecek problemlerin dîni hükmünü bildirecek başka bir yetkili bir mercî de yoktu. Daha sonra Sahâbe fetvâ verirken ya Rasûlüllah’tan öğrendikleriyle veya içtihad ederek fetvâ vermişlerdir. Ancak, Rasûlüllah hayatta iken fetvâ verirlerse, verecekleri fetvâyı yani problemin cevabını, Rasûlüllah'a arzederek, doğru olup olmadığını sorduktan sonra ancak fetvâ verirlerdi.80

Şüphesiz Hz. Peygamber döneminde sahâbîlerin içtihat etmeleri veya fetvâ vermelerinin gerekçesi, ya Rasûlullah'ın (s.a.) bulunmadığı yerde onların fetvâ vermelerinin gerekli olduğuna, ya da onların eğitilip yetiştirilmiş olmaları

      

75 Muhammed Yusuf Musa, el-Medhal li-dirâseti’l fıhı’l islâmiyye, Dâru’l fikri’l arabiyye, Kahire

1953, s. 28.

76 Nisâ, 4/127, 176.

77  Mehmet Erdoğan, Sünnetin Kaynak Değeri ve Günümüze Taşınması, MÜİ Fak. Yay., İstanbul

2001, s. 235. 

78 Ahmed Emin, Fecru’l İslâm, s. 224, Dâru-l kütübü’l ilmiye, Beyrut 2006.

79 Bkz. “Kadınlar hakkında senden fetvâ istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü Allah size açıklıyor..”

Nisâ, 4/127. Fetvâ kavramıyla ilgili Kurân’da “ftv” kökünden türeyen 11 âyet vardır. Bkz.. M. Fuâd Abdülbâkî, el-Mu‘cemü’lmüfehres… İstanbul, 1982, s. 512.

gerekçesine dayanmış, olmalıdır.81 Allah, Rasûlüllah’ın dışında ne herhangi bir kimseye ve ne de O’ndan sonra gelecek hiçbir kimseye, fetvâ verme yetkisi tanımamıştı.82 Bundan dolayı, Hz. Peygamber (s.a) Müftülerin en başı idi ve ilkiydi.83

Sahâbe-i Kirâm, karşılaştıkları olaylar karşısında, Allah’ın hükmünü Hz Peygamber’e sorarlar, Hz. Peygamber onlara ya bir âyetle veya birkaç âyetle fetvâ veriyordu. Eğer bu konuda âyet inmezse, o zaman kendi içtihatıyla fetvâ verirdi. Şâyet Ashâb-ı Kirâm Allah Rasûlü’ne sorma imkanı bulamadıkları zaman, birbirlerine sorarlardı. Çünkü, birinin bildiği fetvâ ve hükmü diğerleri bilmeyebilirdi. Onlar, ilim ve fıkıh konularında eşit değillerdi. Ammâr b. Yâsir, teyemmüm konusunu detaylı olarak bilir; Hz. Ali ve Huzeyfe, mest konusunda, diğer sahâbîlerden daha fazla bilgi sahibi idiler. Çünkü Sahâbe-i Kiram’ın bir çoğu, başka işlerle meşgul olduklarından her zaman Allah Rasûlü’nün yanında olamıyorlardı. Medîne dışında yaşayan insanlar karşılaştıkları problemlerini Allah Rasûlü’nün gönderdiği Müftü sahabîlere arzediyor, onlardan cevap alıyorlardı.84 Çünkü, Hz. Peygamber (s.a), dîni tebliğ etmek ve açıklamakla yükümlü idi. Bu cümleden olarak, “Senden kadınlar hakkında açıklama istiyorlar. De ki: Onlara ait hükmü, Allah ve kitapta size okunan âyetler açıklıyor.”85 Âyeti ve, “Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz –Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve Peygamber’e götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.”.86 Âyeti’nin işareti ile bir problemle ilgili ihtilafın çözümü, Allah ve Rasûlüne havâle ederek çözüme kavuşturulacaktır. 87

Resülûllah, Mescid-i Nebevî’de ve benzeri yerlerde dini anlatırken, Sahâbîleri yetiştiriyor ve onların sordukları sorulara cevaplar veriyordu. O bu metoduyla aynı zamanda ashâbını ilmen yetiştiriyordu. Onlar böylece fetvâ verecek ve problemleri       

81 Hacevî, Fıkhu’s Sâmî, İdâratü’l Maârif, Ribat 1345, s. 56. 

82 İmam Şâfiî, er-Risâle, (Çev. Abdülkâdir Şener, İbrahim Çalışkan), T.D.V.Yay., Ankara1997, s.

275.

83 İbn Kayyim, İ’lâmu’l-muvakkıîn, s. 19. 

84 İbn-i Abdilber, el-İstiâb fi Marifeti’l Ashab, (Tahk. Ali Muhammed Muavvad ve Âdil Ahmed

Abdülmevcud), Dâru’l Kütübü’l İlmiye, Beyrut 2002, I. s. 61.

85 Nisa, 4/127. 86

 İbn-ü Kayyım, İ’lam, s. 18. 

87

çözecek seviyeye gelmiş oluyorlardı. Tarihçilerle hukukçuların verdikleri bilgilere göre, Hz. Peygamber'in ashabı içerisinde yaklaşık “yüz kırk” kişi fetvâ verecek yetkiye sahipti. Bunlar içerisinde yedi kişi fetvâ verme konusunda önde gelen kişilerdi. Resûlullah bu şahıslara fetvâ verme yetkisini tanımıştı88 Gerektiğinde veren Müftüler, Ebû-Bekir, Ömer, Osman, Alî, Ubey b. Kâ'b, Mu'âz b. Cebel, Zeyd b. Sâbit, Abdurrahmân b. Avf, Ammâr b. Yâsir, Huzeyfe b. el-Yemân, Ebû’d-Derdâ, Ebû-Mûsâ el-Eş’arî, İbn Mes’ûd, Ubâde b. es-Sâmid’dir.89

Peygamber (a.s.) bir taraftan sorulara cevap verdiği gibi bir taraftan da müslümanlar arasındaki ihtilafları, husûmetleri hallediyor90kadılık görevi yapıyordu. Bazan verdiği sında (içtihâd) yanıldığı olurdu. Sonra o hükmün aksine âyet inerdi. Böyle durumlarda Peygamber (sav.) önceki hükümlerini olduğu gibi bırakır, sonraki olaylarda ise bu âyete göre hüküm verirdi. Sonra o hükmün aksine bir âyet inerse, onu neshederdi (onun hükmünü kaldırırdı. Nitekim kıblenin değişmesi konusu böyledir. Peygamber Medine'ye gelince on altı ay Beyt-i Mukaddes’e (Mescid-i Aksa’ya) doğru namaz kıldı sonra bu hüküm, Kabeye yönelme emriyle kaldırıldı. Peygamber (s.a) nesheden âyetle hüküm vermeye başlıyor, daha önce verdiği hükümleri bozmuyordu. 91

Bazen de Hz. Peygamber’in ictihâd ettiği bazı işler için Kur'ân'da itabla karşılaşmıştır. Mesela, savaşa katılmak istemeyen münafıklara müsâade etmesi üzerine nazil onlan “Allah seni affetti; doğrular sana belli olup yalancıları bilmeden niçin onlara izin verdin.”92 âyetinde, Peygamber'in yapmış olduğu içtihat'da yanıldığana işaret vardır.93

Aynı şekilde Hz.Peygamber Bedr savaşı için bir yere karargâh kurmak istemişti. Sahabilerden Hubab b. Münzir, “Ya Resûlallah, bu bir vahye dayanıyorsa, başımız üstüne; eğer içtihad ve re’y ile böyle karar verdinizse bu, harp taktiğine       

88

 Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asrı Saâdette İslâm, Beyan Yay., İstanbul 1995, III. 146. 

89  Hacevî, el-Fikhu's sâmî, II. s. 56; Muhammed b.Alevî, Şerîatüllahi’l hâlide, Metâbiu’r reşid,

Medine 1992, s. 101, İbn-i Sa’d, Tabakâtül’l Kübra, Dâru’t türâsü’l ilmiye, Beyrut ty., II. 418, 419. 

90 Buhârî, Ahkâm, 20; Müslim, Akdiye, 4. 91 Serahsi, El-Mebsut, VI. 75.

92Tevbe, 9/ 43

93 Şakir Hambelî, Usul-u fıkhı’l İslâmiyyi, Dâru’l beşâir , Dımeşk 2004, Gazâlî, Mustasfa, Dâru’l

uymamaktadır.” demiş ve bunun üzerinde Hz. Peygamber, oradan hareket ettirerek suyun başına karargâh kurmuştur.94

Hatta dünyaya ait, hukukî olan pek çok konularda istişarede bulunmuştur. Esasen danışma usulü Allah'ın bir emri olup95 Peygamber (a.s.) hayatında pek çok istişarede bulunmuştur. Meselâ, Hendek (Ahzab) savaşında Benî Fizâre ile sulh işini Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubâde arasında istişare etmiştir. Bir olay münâsebetiyle Ebû Bekr (r.a) ve Ömer'e (r.a), “Vahiy gelmeyen bir meselede ben de sizin gibiyim, siz de görüşünüzü söyleyin.” buyurmuştur.96

Bununla beraber kendisine havale edilen ihtilaflar gâyet azdır, kaza (yargı) işlerine bakmak üzere yalnız bu vazife ile görevlendiriImiş bir kimseyi de tayin etmemiştir. Ancak gönderdiği valilerine ve bir kısım ashabına fetvâ verme ve husümetleri halletme yolunda yetki vermiştir.97 Davayı çözerken takib ettiği usulleri şöyleydi: Öncelikle her iki tarafı dinler, ondan sonra ilahi hükümlere bağlı kalarak karar verirdi. Huzurunda isbat vasıtaları, delliler, yemin, şahit dinlemek98yazılı delil, şahsi kanâati (seziş ve kavrayış)dir. Nitekim "Müddeiye delil ve inkar edene yemin gerekir."99 Demişlerdir.100

Belgede İslam Hukukunda fetva (sayfa 31-35)

Benzer Belgeler