• Sonuç bulunamadı

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Belgede T.C. ANKARA UN (sayfa 76-81)

C. H UKUK D EVLETİ İ LKESİNDEN K AYNAKLANAN Ç EŞİTLİ İ DARE H UKUKU

1. İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Kazanılmış hakların korunması, devletin bireylerle kurduğu ilişkiyi belirlemek bakımından taşıdığı önem bağlamında pek çok noktada insan hakları ile de kesişebilmektedir. Her ne kadar aralarında doğrudan bir araç-amaç ilişkisi kurmak mümkün değilse ve aralarındaki ilişki daha farklı bir düzleme sahipse de kazanılmış hakların korunması, özelde pek çok insan hakkının korunmasına araç olabilmektedir.

Kavramsal olarak insan hakları ile kazanılmış hakların farklılıkları veya benzerliklerinin belirlenmesinde kritik olan, bu iki kavramın kapsamı arasındaki farktır. İlk bölümde incelendiği üzere, sübjektif haklar hukuki düzenlemelerin somut olaylara uygulanması sonucunda ortaya çıkan ve hak özneleri bakımından karşılıklı bir ilişki çerçevesinde sahibine hakkının yerine getirilmesini isteme, diğer kişilere de hak sahibinin bu hakkını tanıması yolunda ödevler yükleyen kişiselleşmiş haklardır. Ancak insan haklarına bakıldığında, insan hakları, herhangi bir ilişkiye girmeye gerek olmaksızın sadece insan olmaktan dolayı yararlanılabilen ve bir yanıyla da devlet tarafından müdahale edilmemesi hatta korunması gereken haklardır. Bu bakımdan insan haklarında yer alan hak terimi ile sübjektif

hak aynı anlama gelmemektedir. Yukarıda açıklandığı üzere, sübjektif hak, dar anlamda hak ya da bir başka deyişle talep olarak hakkı ifade etmekteyken156; insan hakları, sadece talep olarak hakkı değil, bazen bir muafiyet, özgürlük alanı, bir yetkilendirilme ya da ayrıcalığı ifade edebilmektedir. Kazanılmış haklar tamamlanmış bir hukuki durumun geleceğe ilişkin olarak korunması biçiminde, yani özel bir durumda ve o duruma has olarak ortaya çıkarken, insan hakları daha genel ve soyut olarak önceden sınırları yasalarla belirlenmiş haklardır; kişisel nitelik taşımadan tüm fertlere aynı biçimde uygulanırlar.157 Yani, insan hakları, kişi doğduğu andan itibaren ve insan olmak vasfıyla yararlanılması mümkün olan ve önceden belirlenmiş haklarken, kazanılmış hakların

“kazanılmış” hale gelmesinin gerekmesi, idare hukuku bakımından bir hukuki ilişki bağlamında bir birel işlemin kurulması gibi çeşitli hukuki olaylar ve ilişkiler sonucunda doğabilmektedir.

Bu bakımdan, insan hakları ile kazanılmış haklar arasında kamu hakkı olma nitelikleri bakımından çeşitli farklılıklar vardır. Bir örnekle açıklamak gerekirse, ifade hürriyeti ya da çalışma hakkı dendiğinde bir sübjektif hak değil, bir özgürlük, yetkilendirme ya da ayrıcalık anlaşılabilecektir. İfade hürriyeti ile kişilere bir özgürlük alanı yaratılmakta ve devlete de bu alana müdahale etmeme yükümlülüğü getirilmektedir, yoksa tek başına ifade özgürlüğü devletten ya da bir kişiden bir şey talep etmeyi doğrudan sağlamamaktadır. Ya da bir insan hakkı olarak çalışma

156 Bkz. s.25.

157 Jerome J. Shestack, “The Philosophic Foundations of Human Rights”, Human Rights Quarterly - Volume 20, Number 2, May 1998, s. 203.

hakkının düzenlenme biçimi ile bir kazanılmış hak olarak memurun görevden alınamayacağının kabulü de birbirinden oldukça farklıdır.

Çalışma hakkı daha genel ve soyut nitelikte iken ve herkes herhangi bir ilişkiye girmeye gerek olmaksızın bu hakka sahipken, kazanılmış hak olarak memurun işinde kalabilme hakkı, girilen bir ilişki sonucunda kişiselleşmiş, hukuka uygun olan ve dokunulamayacak bir alanı işaret eder.

Kazanılmış haklar ile insan hakları arasındaki bir fark da, uygulanma biçimleri ile ilgilidir. Kazanılmış haklar idare hukuku alanı dışında kişiler arasındaki ilişkilerde de sürekli doğar ve kişilere diğer kişilere karşı bir talep imkanı verirken insan haklarının asıl özneleri kişiler arasındaki ilişki değildir. İnsan hakları daha çok devletin dokunmaması ve kişiler arasındaki ilişkilerin kurulmasında koruması gereken alanlar olarak karşımıza çıkar. Bu bakımdan insan haklarının korunması, hem yasa koyucu, hem devlet, hem de yargı organlarının hukuku algılaması bakımından bir kalıp olarak da karşımıza çıkar. Hatta bu nedenle insan haklarının kazandığı önem ve anlam nedeniyle hukuk devleti, geriye yürüme yasağı, hukuki belirlilik gibi kavramların insan haklarının etkin koruması karşısında eski “ihtişamlarını” kaybetmeye başladıkları savunulmuştur.158 Gerçekten de tüm farklılıklara rağmen, insan hakları ile kazanılmış hak arasında devletin kişilerin belli haklarına dokunulamayacağı temeli üzerine kurulmuş olmaları ve kazanılmış hakların çoğu zaman aynı zamanda bir insan hakkını korumaya yönelmiş

158 Rainer Grot, “Rule of Law, Etat de droit and Rechtsstaat”tan aktaran, Yücel Oğurlu,

“AİHM Kararları ve Türk…”, s. 487.

olmaları bakımından önemli ortak noktalar da bulunmaktadır. Kazanılmış hakka konu olan menfaatin izdüşümüne bakıldığında da, kamu hizmetine girme hakkı, eğitim ve öğrenim hakkı, kıyılardan yararlanma hakkı, çalışma hakkı, mülkiyet hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi hakların korunması bağlamında insan haklarıyla bir ilişki içinde bulunduğu ve çoğu zaman kazanılmış hakkın korunması yoluyla insan haklarının da koruduğu görülmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında yukarıda belirtilen görüşe yakın biçimde şöyle bir ifade kullanılmıştır:

“…Kazanılmış hak sorunu, kamu hukuku alanında eski önemini yitirmiştir. Artık kazanılmış hak sorununun Anayasa’nın 11. maddesinde yazılı temel hakların sınırlandırılma nedenleriyle bir arada tartışmak ve bu hakların dokunulmaz ve ilişilemez olduğu yolundaki düşünceyi kamu hukuku alanında bir hayli yumuşatmak olanağı vardır”. 159

Her ne kadar karar, birçok açıdan eleştirilebilecek niteliklere sahipse ve bu ifadeler kazanılmış haklarla insan haklarının birbirleriyle karıştırıldığı gibi bir anlam çıkarılarak eleştirilmişse de160, bu kararda yer alan kazanılmış hakların korunması sorununun insan haklarının sınırlandırılması meselesi ile birlikte tartışılması gerektiği yönündeki görüş oldukça önemli bir sav gibi görünmektedir.

Temel hak ve özgürlüklerin korunmasının uluslararası ve ulusal hukukta kazandığı önem, özellikle bu hak ve özgürlüklerin

159 Anayasa Mahkemesi’nin 10.06.1971 tarih ve E. 1971./22, K. 1971/54. Sayılı kararı, Akıllıoğlu, “Ekonomik Alanda…”, s. 42.

160 Oğurlu, İdare Hukukunda Kazanılmış…, s.32.

sınırlandırılmasına çeşitli sınırlar getirilmesi ve bu sınırların yargılama sırasında dikkate alınması gerekliliği ile güçlendirilmiştir.

Bu bakımdan insan hakları ile kazanılmış hak arasındaki ilişki iki bakımdan önem taşımaktır: Bunlardan birincisi insan haklarının sınırlandırılmasında kullanılan ilkeler, ikincisi ise temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşmelerin normlar hiyerarşisindeki yeri ile bunların yargıç tarafından muhakeme sırasında kullanılma biçimidir.

Bir hukuk normu ile kazanılmış haklar kamu yararına feda ediliyor ise ve kazanılmış hakkın diğer ilkelere feda edilmesi aynı zamanda bir insan hakkının sınırlandırılması anlamına geliyorsa, bu noktada insan haklarının sınırlandırılmasının tabi olduğu hukuki sınırlamalar kazanılmış haklar bakımından da uygulanabilecektir. Bu nedenle de insan haklarının sınırlandırılmasında önemli bir ölçüt olan öze dokunulmaması ve ölçülülük ilkeleri, kazanılmış hakların korunması ilkesinin diğer ilkelerle karşı karşıya gelmesi ve aralarında bir denge kurulması gerektiği hallerde başvurulabilecek önemli bir anahtar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yukarıda kısaca değinildiği üzere, ilkelerin uzlaştırılması konusunda hukuka uygunluk bloğunun önemli bir parçası haline gelen ve adalet fikrinden yola çıkılarak oluşturulan ve dayanağını hukuk devletinde bulan ölçülülük ilkesi Anayasal nitelikteki eşitlik ve yasallık gibi ilkelerin gerçekleştirilebilmesinin de yoludur.161 Ve bu bakımdan da kazanılmış haklarla yakından ilgili bir kavramdır.

161 Fazıl Sağlam, Temel Hakların Sınırlandırılması ve Özü, AÜSBF Yayınları: 506, Ankara, 1982, s. 118.

Anayasa’nın 13. maddesiyle getirilen bir diğer sınırlandırma olan insan haklarının ancak yasayla sınırlandırılabileceğine ilişkin ilke doğrultusunda da kazanılmış haklara getirilen ve aynı zamanda bir insan hakkının sınırlandırılması anlamına gelen bir düzenlemenin düzenleyici işlemle yapılması da mümkün olmayacaktır.

Kazanılmış haklarla ilgili olabilecek bir diğer düzenleme de Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasına eklenen cümledir. Bu cümleye göre temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümleri esas alınacaktır. Bu madde kazanılmış haklar bakımından değerlendirildiğinde, örneğin kazanılmış hak niteliğinde olan bir mülkiyet hakkını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı biçimde sınırlandıran bir yasa hükmü ile karşı karşıya kalan yargıç, uluslararası sözleşme hükümlerini uygulayabilecektir. Bu bakımdan, insan hakları ile kazanılmış hakların somut olaylarda kesiştikleri hallerde uyuşmazlığın çözülmesi aşamasında insan hakları ile ilgili uluslararası ve Anayasal ilke veya düzenlemeler yargıç açısından önemli birer kaynak oluşturabilecektir.

Belgede T.C. ANKARA UN (sayfa 76-81)