• Sonuç bulunamadı

(n=335) Normotermi Grubu (n=194) p Cerrahi süre (dk) 184.88±71.72 154.36±63.54 <0.0001* Ameliyathane ısısı (oC) 21.74±0.69 21.76±0.65 0.721

* p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı.

Grupların sıvı ve kan replasman oranları Tablo 15’te sunuldu.

Kanama miktarı açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı Hipotermi grubundaki sıvı (kristalloid, kolloid, total) ve eritrosit süspansiyonu ihtiyacı normotermi grubuna kıyasla istatistiksel açıdan anlamlı derecede yüksek iken, pre ve

33

postoperatif dönemdeki hemoglobin ile hematokrit düzeylerinde anlamlı derecede düşme tespit edildi (p<0.0001).

Tablo 15. Grupların sıvı ve kan replasman oranları (ort±SS)

Hipotermi Grubu (n=335)

Normotermi Grubu

(n=194) p

Total diürez (mL) 730.12±640.62 507.98±650.38 0.721

Total kanama miktarı (mL) 491.64±491.92 322.16±269.9 0.716

Kristalloid kullanımı (mL) 3666.27±1826.31 2915.98±1464.11 <0.0001*

Kolloid kullanımı (mL) 536.03±203.12 500±0 <0.0001*

Total sıvı replasmanı (mL) 3775.07±1941.97 2967.53±1493.31 <0.0001*

Eritrosit süspansiyonu (U) 2.08±1.43 2.17±1.04 <0.0001*

Taze donmuş plazma (U) 2.78±1.02 2.47±1.23 0.432

Total kan replasmanı (U) 1.23±2.21 0.55±1.58 0.148

Preoperatif Hemoglobin 12.28±1.6 12.63±1.67 <0.0001*

Preoperatif Hematokrit 37.43±4.49 38.35±4.45 <0.0001*

Postoperatif Hemoglobin 10.03±1.08 10.11±1 <0.0001*

Postperatif Hematokrit 31.25±4.3 31.88±3.26 <0.0001*

* p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı.

Kan Gazı Analizi

Grupların kan gazı analiz değerleri Tablo 16’da sunuldu.

Her iki grubun pH, PaO2, PaCO2, HCO3- ve baz açığı değerlerinde istatistiksel açıdan

anlamlı bir fark bulunamadı (sırasıyla, p=0.911; p=0.277; p=0.576; p=0.51; p=0.31).

Tablo 16. Grupların kan gazı analizleri (median)

Kan gazı analizi

Hipotermi Grubu (n=335) Normotermi Grubu (n=194)

p*

Median Aralık değer

(min-maks) Median Aralık değer (min-maks) pH 7.38 7.25-7.49 7.39 7.32-7.52 0.911 PaO2 35.95 29-47.6 34.72 26.2-42.8 0.277 PaCO2 168.09 74.7-345 176.22 72-313 0.576 HCO3- 24.09 16.-182 20.92 17.2-27.6 0.51 BE 2.61 -12.3-4.9 -3.25 -8.3-3.3 0.31

PaO2: Parsiyel arteriyel oksijen basıncı, PaCO2: Parsiyel arteriyel karbondioksit basıncı,

SaO2: Arteriyel oksijen satürasyonu, HCO3-: Bikarbonat, BE: Baz açığı; * p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı.

Postoperatif Bulantı-kusma ve Titreme

Grupların postoperatif titreme ve bulantı-kusma insidansı Tablo 17’de sunuldu.

Tüm olguların % 38.8’inde titreme tespit edildi. Titreme insidansının gruplara göre dağılımı incelendiğinde, hipotermi grubundaki (% 43.3) titreme insidansı normotermi grubuna

34

(% 29.9) kıyasla istatistiksel açıdan anlamlı yüksek bulundu (p=0.02). Buna karşın grupların postoperatif bulantı-kusma insidansı istatistiksel açıdan benzer bulundu (p=0.628).

Tablo 17. Grupların bulantı-kusma ve titreme insidansı n(%)

Hipotermi Grubu (n=335) Normotermi Grubu (n=194) p*

Titreme 145 (43.3) 58 (29.9) 0.02*

Bulantı-kusma 2 (0.6) 2 (1) 0.628

* p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı.

Titreme ve Ameliyathane Sıcaklığı

Ameliyathane sıcaklığının titreme insidansına etkisi incelendiğinde istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmadı (p=0.872). Titremesi olan hastaların ameliyathane ısı ortalamaları 21.74±0.03 oC iken, titremesi olmayan hastaların ameliyathane ısı ortalamaları 21.85±0.08 oC

idi.

Ameliyathane sıcaklığının bulantı-kusma insidansına etkisi incelendiğinde istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmadı (p=0.872). Bulantı-kusması olan hastaların ameliyathane ısı ortalamaları 21.72±0.04 oC iken, bulantı-kusması olmayan hastaların ameliyathane ısı

35

TARTIŞMA

Perioperatif hipotermi genel anestezi altında opere edilen hastalarda oldukça sık karşılaşılan, önlenebilir bir komplikasyon olmasına rağmen ihmal edilebilen, morbidite ve mortalite açısından önemli risk faktörlerindendir (40). Kor sıcaklığın 36 °C’nin altında olması olarak tanımlanmıştır (41,42). Çalışmamızda literatüre benzer şekilde 36 °C’nin altındaki kor sıcaklığını hipotermi olarak kabul ettik ve sonuçlarımızı bu değere göre değerlendirdik.

Her ne kadar birçok çalışmada perioperatif hipotermi kaynaklı ciddi komplikasyonlar bildirilmiş olsa da, klinik uygulamada sıcaklık izlem ve yönetimi yeterince ilgi görmemiştir. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde bile, sıcaklık yönetimi yaygın değildir (43). Avrupa'daki 17 ülkede yapılan randomize araştırmada (8083 cerrahi hasta), sadece % 19 hastada perioperatif ısı takibi yapıldığı ve bunlardan sadece % 38'ine aktif ısıtma uygulandığı gösterilmiştir. Genel anestezi altındaki hastalardaki ısı takip oranı % 25 olmasına karşın, rejyonal anestezide bu oran sadece % 6'dır (43).

Termoregülasyon santral ve periferik mekanizmalar ile kontrol edilmektedir. Vücut ısısının santral kontrolü hipotalamus tarafından pozitif ve negatif feedback mekanizmaları ile periferik kontrolü ise kapillerin katekolaminlere duyarlılığındaki değişimler ile sağlanır (44). Sıcaklıkla ilgili uyarılar anterior hipotalamus, soğukla ilgili uyarılar ise posterior hipotalamus tarafından kontrol edilir.

Anestezi sıcağa yanıt eşiğini yükseltip, soğuğa yanıt eşiğini düşürerek termoregülasyon mekanizmasını olumsuz etkiler ve ısı kaybını kolaylaştırır (45). Anestezinin sonlanmasıyla termoregülasyon merkezindeki baskı ortadan kalkmasına rağmen anestezik ajanların santral sinir sistemindeki etkileri devam ettiği için serebral perfüzyon ve metabolizma

36

yavaşlar, sistemler olumsuz etkilenir Gerek uzamış preoperatif açlık süresi gerekse anesteziye bağlı vazodilatasyon ısı kaybını daha da agreve eder. En az ısı kaybına yol açan anestezi yöntemi genel anestezi olmasına karşın, genel ile kombine edilen rejyonal anestezi yönteminde ısı kaybı en yüksektir (44,46).

Retrospektif çalışmalar, perioperatif dönemdeki yüksek hipotermi prevalansına işaret etmektedir. Türkiye’deki 49 merkezde gerçekleştirilen 3477 olguluk ulusal epidemiyoloji (GAPOHİ) araştırmasında, perioperatif hipotermi insidansı genel anestezi altındaki elektif cerrahilerde % 79.9’dur (47). Beklenen cerrahi girişim süresi 60 dakikadan uzun olan hastaların GAPOHİ araştırmasına dahil edilmesi çalışmamızla benzerlik göstermektedir. Ülkemizde ortopedik operasyonlardaki hipotermi sıklığını inceleyen diğer bir araştırmada ise intraoperatif 60. dk hipotermi insidansı % 69.8 olarak bildirilmiştir (48). Poveda ve ark. (49) operasyonun ilk saatinde düşmeye başlayan vücut ısılarının dördüncü saatin sonunda ortalama 33.6 °C'ye kadar düştüğünü göstermiştir. Vaughan ve ark. (50), postoperatif derlenme ünitesine alınan hastaların % 60’ında hipotermi gözlemlediklerini bildirmiştir. Çalışmamızda postoperatif derlenme ünitesindeki hastaların % 63.3’ünde tespit edilen hipotermi literatüre kıyasla oldukça yüksek bulunmuştur.

Ameliyathane sıcaklığının ortalama 23 °C'nin altında olması hipotermi gelişiminde önemli bir risk faktörüdür. Sıcaklığın 26 °C'nin üzerine çıkarılması bu riski büyük ölçüde azaltır. Buna karşın artan ameliyathane sıcaklığı sağlık personelinde rahatsızlığa ve enfeksiyon riskinde artışa neden olmaktadır (51).

Perioperatif hipotermi yaşlı hastalarda hala önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Kalça artroplastisi geçiren çoğu hastaya aktif ısıtma yöntemleri uygulanmasına rağmen % 30 olguda postoperatif hipotermi geliştiği bildirilmiştir (52). Yang ve ark. (53) 1840 olguluk prospektif çalışmasında, ileri yaşın postoperatif hipotermi gelişiminde önemli bir risk faktörü olduğuna işaret etmiştir. Kim ve ark. (54)’da ileri yaş, düşük preoperatif vücut sıcaklığı (<36 oC) ve düşük vücut kitle indeksini hipotermi ile ilişkilendirmiştir. Diğer bir araştırmada

ise ileri yaş ve düşük preoperatif vücut sıcaklığının hipotermi gelişiminde önemli bir risk faktörü olduğu ancak vücut kitle indeksinin hipotermide rol oynamadığı savunulmuştur. Çalışmamızda vücut kitle indeksi ile hipotermi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamasına karşın, ileri yaş ile hipotermi insidansında anlamlı artış tespit edilmesi literatürle uyumlu bulunmuştur.

Çalışmalar ASA fiziksel durum skorundaki artış ile perioperatif hipotermi arasında pozitif bir korelasyon olduğunu bildirmektedir (55-57). Çalışmamızda da hipotermi riskinin yüksek ASA fiziksel durum skoruna sahip olgularda daha fazla görülmesi literatürle

37

örtüşmektedir. Özellikle cerrahi patoloji dışında hafif sistemik hastalığı olan kişilerin yer aldığı ASA-II fiziksel durum skoruna sahip hastalardaki hipotermi insidansı, ASA-III olan hastalara kıyasla anlamlı derecede düşük bulundu.

Postoperatif dönemde morbiditenin en önde gelen nedeni kardiyak komplikasyonlardır. Uzamış iskemi süresi genellikle hücresel hasarı da beraberinde getirdiği için vücut sıcaklığının korunması son derece önemlidir.

Hipotermi noradrenalin salınımında artışa yol açar ve periferik vazokonstrüksiyon gelişimi ile hipertansiyonu tetikleyebilir. Tüm bu faktörlerin myokardiyal iskemi gelişme riskini arttırdığı ileri sürülmekle beraber hipotermi ile perioperatif kardiyovasküler olaylar arasındaki ilişkiyi kanıtlayan deliller yetersizdir (58,59). Literatürde sadece üç myokardiyal infarkt vakası hipotermi ile ilişkilendirilmiştir (60).

Bazı araştırmalarda intraoperatif hipotermi kaynaklı vazokonstrüksiyon, yara iyileşmesini geciktiren ve cerrahi bölgedeki enfeksiyonları arttıran bağımsız bir risk faktörü olarak gösterilmiştir (22,61). Çalışmamızda perioperatif dönemdeki kan basıncı değerleri hipotermi ve normotermi gruplarında benzer bulundu. Aslında hipotermik olgulardaki kan basıncı değerlerinin daha yüksek olması beklenirdi. Bu durum genel anestezi indüksiyonu ve idamesinde uygulanan anestezik ajanların vazokonstrüksiyonu inhibe etmesi ile açıklanabilir.

Mattia ve ark. (62) istenmeyen hipotermi sonucu ortalama dörtte üç olguda hipoksemi geliştiğini ve bu olguların periferik oksijen satürasyonlarını % 91’in üzerine çıkarmak için maske ile ilave oksijen desteği gerektiğini bildirmiştir. Çalışmamızda gerek preoperatif gerekse postoperatif dönemde hiçbir olgumuzda oksijen desteği gerektirecek düzeyde hipoksemi gelişmedi.

Büyük cerrahi alan, insensıbl kayıplar, aşırı kan kayıpları ve yüksek miktardaki salin ile tekrar tekrar yapılan lavajlar hipotermi oluşumuna katkıda bulunmaktadır (63). Yi ve ark. (64), 3132 olguluk çok merkezli araştırmasında uzamış anestezi periyodlarını, büyük cerrahi girişimleri ve intraoperatif ısıtılmamış sıvı transfüzyonlarını hipotermi ile ilişkilendirmiştir. Ortalama 1000 mL ve üzerindeki ısıtılmamış intravenöz ve irrigasyon sıvılarının kullanımı ile hipotermi riskinde belirgin artış saptanmıştır (64). Campbell ve ark. (65), 1250 olgudan oluşan meta-analizde, intraoperatif dönemde kullanılan oda sıcaklığındaki intravenöz sıvılar ile 37-41 °C arasında ısıtılmış intravenöz sıvıları kıyaslamış; sıvıların ısıtılması ile titreme oranında ve vücut kor ısısında anlamlı düşme tespit etmiştir.

Williams ve ark. (66) kardiyovasküler cerrahilerdeki postoperatif eritrosit transfüzyonlarını hipotermi ile ilişkilendirmemiş olmasına karşın, olgulardaki pH düzensizliklerinde belirgin artış olduğunu bildirmiştir. Çalışmamızda araştırmanın yapıldığı

38

ameliyathanenin çalışma şartlarından dolayı hiçbir hastamıza ısıtılmış sıvı, kan ve kan ürünü uygulamadık. Literatürde de görüldüğü üzere, özellikle 1000 mL ve üzerindeki ısıtılmamış infüzyon veya irrigasyon sıvılarının uygulanması, uzamış operasyon süreleri ve açık batından bu esnada artan insensıbl kayıplar yüksek perioperatif hipotermi insidansından sorumlu olabilir.

Mendonça ve ark. (67) postoperatif derlenme ünitesindeki sürekli timpanik ısı takiplerinde, yaşlı hastalardaki hipotermi süresini genç hastalardan daha uzun bulmuştur. Bu gerçek, ileri yaş grubundaki hastalarda daha yüksek prevalans ve daha uzun perioperatif hipotermi süresi olarak diğer literatürlerde de karşımıza çıkmaktadır (49,55,68-72). Yaşlı hastalardaki daha düşük vazokonstrüksiyon kabiliyeti, kas kütlesi ve ısı üretme kabiliyetindeki azalma uzamış hipotermiye yol açabilir. Hipotermi riskini ve zararlı etkilerini arttırması nedeniyle, yaşlı hastaların ısı stresine karşı daha düşük bir tepkiye sahip oldukları bildirilmiştir.

Titreme soğuğa karşı vücut sıcaklığını artırmak amacıyla oluşan istemsiz kas hareketleridir (59). Anestezi sonlandığında termoregülatuar merkez üzerindeki baskı ortadan kalkar ve titreme meydana gelir (45).Titreme derlenme ve uyanma dönemlerinde sık görülen bir komplikasyon olup olgular için en rahatsız edici deneyimdir. Ayrıca ağrı şiddetini arttırması, yara yeri enfeksiyonuna zemin hazırlaması, operasyon sahasında gerilme ve kanamaya yol açması postoperatif titremeye bağlı gelişebilecek komplikasyonlardan sadece bazılarıdır (45,73).

Pflug ve ark. (74) 1978 yılında yaptıkları araştırmada postoperatif titremenin oksijen tüketiminde artışa neden olup, hipoksi ve asidoz gelişimini kolaylaştırdığını göstermiştir. Ancak bu araştırmanın yapıldığı yıllarda remifentanil kullanımının yaygın olmaması, azotprotoksit kullanımının daha yüksek ve hava-oksijen karşımı kullanımının daha sınırlı olması günümüze göre daha yüksek olan postoperatif titreme oranını açıklayabilir (74). Sarı ve ark. (75) genel anestezi uygulanan hastalardaki titreme insidansını % 12.2 olarak bildirmiştir. Diğer bir araştırmada ise bu oran genel anestezi altında % 5-65 iken epidural anestezide % 30 bulunmuştur (45). Çalışmamızda tüm olgulardaki titreme insidansı % 38.4 olmasına karşın, bu oran hipotermi grubunda % 43.3 olarak bulunmuştur. Hipotermi ile titreme sıklığındaki bu artış perioperatif dönemdeki aktif ısıtmanın önemini açıkça ortaya koymaktadır.

Termoregülatuar mekanizmalar dışında titreme riskini arttıran çeşitli faktörler mevcuttur. Farmakolojik etkenler, sempatik sinir sistemi aktivitesindeki azalma, alkaloz, adrenal baskılanma, endojen pirojenlerin salınımı, cerrahi stres, opioid veya azotprotoksite bağlı çekilme sendromu ve ağrı titremeye yol açabilir. Normotermik hastalar üzerinde yapılan bir araştırmada nontermoregülatuar mekanizmalara bağlı postoperatif titreme oranı % 27 bulunmuştur (76).

39

Postoperatif titremenin önlenmesinde henüz altın standart bir tedavi yöntemi mevcut değildir. Meperidin en sık tercih edilen ajan olmakla birlikte, farklı ilaç tedavileri de uygulanmaktadır (73,77,78).

Bulantı ile termoregülasyon arasında sinerjistik bir ilişki olduğu, buna en iyi örneğin araç ve deniz tutmalarına bağlı oluşan bulantı kusmanın beraberinde hipotermiye neden olduğu bildirilmiştir (79). Çalışmamızda sadece toplam 4 hastada gelişen bulantı ve kusmanın hipotermi ile ilişkili olmadığı düşünüldü.

Sonuç olarak, perioperatif hipotermi ile ameliyat süresinde uzama, artan kan kaybına sekonder daha yüksek sıvı ve kan trasfüzyon ihtiyacı ve titreme insidansında artış olduğunu gösterdik. İstenmeyen hipotermiden korunmak için vücut ısısı takibi ve aktif ısıtma işlemine preoperatif dönemde başlamalı ve postoperatif dönemde de devam edilmelidir. Tüm bu yaklaşımlar sayesinde hipotermi kaynaklı çoğu komplikasyonun önüne geçilebilir. Ancak, bu konuda daha fazla sayıdaki olgu serilerinin yer aldığı daha kapsamlı araştırmalara ihtiyaç olduğu kanısındayız.

40

SONUÇLAR

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Ameliyathane’sinde batın operasyonlarındaki perioperatif hipotermi insidansını araştırdığımız çalışmamızda;

1. Gruplara göre cinsiyet dağılımı incelendiğinde, her iki gruptaki kadın olgu oranının erkek olgulardan daha yüksek olduğu,

2. Normotermi grubundaki erkek hasta oranının (% 23.2) hipotermi grubuna (% 32.5) kıyasla anlamlı düşük olmasına karşın, normotermi grubundaki kadın hasta oranının (% 76.8) hipotermi grubuna (% 67.5) kıyasla anlamlı yüksek olduğu (p=0.023), 3. Grupların yaş ortalamaları incelendiğinde, hipotermi grubundaki olguların yaş

ortalamalarının normotermi grubuna kıyasla istatistiksel açıdan anlamlı yüksek olduğu (p<0.0001),

4. Total diürez açısından gruplar arasında anlamlı farkın olmadığı, 5. Kanama miktarı açısından gruplar arasında anlamlı farkın olmadığı,

6. Hipotermi grubundaki olguların kolloid, kristalloid ve total sıvı replasman ihtiyacının daha yüksek olduğu,

7. Hipotermi grubundaki olguların eritrosit süspansiyonu replasman ihtiyacının daha yüksek, pre ve postoperatif dönemlerdeki hematokrit ve hemoglobin değerlerinin daha düşük olduğu,

8. Preoperatif dönemdeki hemoglobin, hematokrit değerleri ile pre ve postoperatif dönemlerdeki vücut ısıları arasında; postoperatif hemoglobin, hematokrit değerleri ile intraoperatif 15, 30, 45, 60, 75, 90, 105. dk ve postoperatif vücut ısıları arasında doğru yönde anlamlı ilişkili olduğu,

41

9. Toplam 335 (% 63.3) olguda hipotermi görülürken, cerrahi gruplardaki hipotermi insidansının benzer olduğu,

10. Hipotermi insidansının erkek cinsiyet, ileri yaş, yüksek ASA skoru ve sigara alışkanlığı olan olgularda daha yüksek olduğu,

11. Hipotermi grubundaki olguların cerrahi sürelerinin daha uzun olduğu, 12. Grupların ameliyathane ısılarında anlamlı bir farkın olmadığı,

13. Tüm zamanlardaki ısı değişimleri açısından cerrahi gruplar arasında anlamlı bir farkın olmadığı,

14. Cerrahi bölümler kendi içinde kıyaslandığında ise vücut ısılarındaki 105. dakikaya kadar olan düşmenin tüm kliniklerde anlamlı bulunduğu,

15. Sistolik, diyastolik, ortalama arter basıncı ve kalp atım hızı değerlerinin zamana bağlı değişimlerinde gruplar arasında anlamlı bir farkın olmadığı,

16. Normotermi grubundaki intraoperatif 0. dk periferik oksijen satürasyonu değerinin hipotermi grubundan anlamlı derecede yüksek olmasına karşın, diğer zamanlardaki değişimlerin benzer olduğu,

17. Preoperatif bazal değere göre grup içi kıyaslamalarda ise her iki grubun diğer tüm zamanlardaki hemodinamik parametrelerinde anlamlı düşme olduğu,

18. Kan gazı analizinde PaCO2, PaO2, HCO3- ve BE değerleri açısından gruplar arası

anlamlı farkın olmadığı

19. Hipotermi grubundaki titreme insidansının normotermi grubuna kıyasla yüksek olduğu, bulantı-kusma açısından ise gruplar arasında anlamlı bir farkın olmadığı, 20. Yaş ile titreme oranı arasında ters yönde çok zayıf ve anlamlı bir ilişki olduğu, 21. Tüm olguların yaşları ile vücut ısıları arasında pre ve postoperatif dönemlerde ters

yönde çok zayıf ve istatistiksel yönden anlamlı bir ilişki olduğu, cerrahi bölümlere göre bu ilişki araştırıldığında ise aynı durumun genel cerrahi ve kadın hastalıkları masalarında preoperatif ve postoperatif dönemlerde yaş ile vücut ısıları arasında ters yönde çok zayıf bir ilişki olduğu,

22. ASA II sınıfındaki olguların pre ve postoperatif dönemlerdeki vücut ısılarının ASA III sınıfı olgulara kıyasla anlamlı yüksek olduğu,

23. Genel cerrahi bölümündeki ASA II sınıfı olguların preoperatif ve postoperatif dönemlerdeki vücut ısılarının ASA III olgulara kıyasla anlamlı yüksek olduğu, 24. Kadın hastalıkları bölümündeki ASA II sınıfı olguların postoperatif dönemdeki vücut

42

25. Üroloji bölümündeki olguların ASA skorları ile vücut ısıları arasında anlamlı bir farkın olmadığı,

26. Vücut kitle indeksi sınıflaması ile vücut ısıları arasında anlamlı bir ilişki olmadığı, Sonuç olarak, perioperatif hipotermi ile ameliyat süresinde uzama, artan kan kaybına sekonder daha yüksek sıvı ve kan trasfüzyon ihtiyacı ve titreme insidansında artışa neden olur. İstenmeyen hipotermiden korunmak için vücut ısısı takibi ve aktif ısıtma işlemine preoperatif dönemde başlamalı ve postoperatif dönemde de devam edilmelidir. Tüm bu yaklaşımlar sayesinde hipotermi kaynaklı çoğu komplikasyonun önüne geçilebilir.

43

ÖZET

Genel anestezi altında yapılan batın operasyonlarındaki perioperatif hipotermi insidansını araştırmayı amaçladık. Çalışmamız kadın doğum, üroloji ve genel cerrahi ameliyathanesinde gerçekleştirildi. Minimum 1 saatin üzerinde elektif batın operasyonu planlanan, ASA II-III sınıfı, 18 yaş üzeri 529 hasta çalışmaya dahil edildi.

Hastaya ait demografik veriler, ameliyat sürecindeki değişimler, perioperatif vücut ısıları, titreme, bulantı ve kusma ile ilgili değerler kaydedildi.

Ameliyat masasına alınan tüm olguların hemodinamik parametreleri monitörize edilerek; preoperatif, intraoperatif (0-105. dk) ve postoperatif dönemdeki sistolik, diyastolik, ortalama arter basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen satürasyonu ve vücut ısıları kaydedildi. Preoperatif değerler bazal değer olarak kabul edildi. Postoperatif kan gazı analizinde; parsiyel arteriyel oksijen basıncı, parsiyel arteriyel karbondioksit basıncı, arteriyel oksijen satürasyonu, bikarbonat ve baz açığı kaydedildi.

Postoperatif dönemde; operasyonun türü, uygulanan anestezi yöntemi, hastaların perioperatif dönemde ısıtılıp ısıtılmadıkları, kanama miktarı, total sıvı ve kan ürünleri replasmanları perioperatif dönemdeki anestezi fişlerinden kaydedildi. Hipotermik grup ile normotermik grup karşılaştırılarak predispozan faktörler tespit edildi.

Olguların % 63.3’ünde (n=335) hipotermi tespit edildi. Hipotermi gelişiminde erkek cinsiyet, ileri yaş, yüksek ASA skoru ve sigara kullanımının predispozan faktör olduğu bulundu. Hipotermik olgulardaki cerrahi süre daha uzun, sıvı ve kan transfüzyon ihtiyacı daha fazla, preoperatif ve postoperatif dönemlerdeki hematokrit ve hemoglobin değerleri daha düşüktü.

44

Sonuç olarak, perioperatif hipotermi ile ameliyat süresinde uzama, artan kan kaybına sekonder olarak sıvı ve kan trasfüzyon ihtiyacında artma ve titreme insidansında artış olduğunu gösterdik. İstenmeyen hipotermiden korunmak için vücut ısısı takibi ve aktif ısıtma işlemine preoperatif dönemde başlamalı ve postoperatif dönemde de devam edilmelidir. Tüm bu yaklaşımlar sayesinde istenmeyen hipotermiye bağlı oluşabilecek çoğu komplikasyon önlenebilecektir.

45

THE INCIDENCE OF PERIOPERATIVE HYPOTHERMIA IN THE

Benzer Belgeler